Doktorlar konusuna devam...
BİR ah ettim karşıki dağlar inledi. Cuma günü (08.07.2011) yazdığım "Sağlık Bakanı'na soru: Doktorlar halktan sayılmıyor mu?" başlıklı yazıya çok sayıda e-posta ve telefon aldım. Hepsi, isminin saklı kalmasını rica ediyor ve sadece Sağlık Bakanı'nın değil, genelde medyanın da "doktorları halktan saymadığını" söyleyerek hem teşekkür hem de sitem ediyordu. Umutsuzluk içinde gözlerini Danıştay'a dikmiş bekliyorlardı. Halihazırda ben de bugün sözü onlara bırakmayı, özellikle önemli bulduğum birkaç e-postayı yayınlamayı tercih ettim.
"Bugün ben aynı düşünceden olduğum kişilerle ayrı düşme noktasındayım. Başörtülü bir hekimim ve biliyorum ki muhafazakâr patronların özel hastanelerinde bile 'başörtülü doktor kotası' var. Tabipler Odası deseniz, onların da derdi ayrı. Benim haklarımın peşinde değiller. Che'nin resimleri ile eylem yaparak Sağlık Bakanı Akdağ'ın 'Ufak bir marjinal grup eylem yaptı' demesini, rahatsızlığın boyutlarının göz ardı edilebilmesini kolaylaştırıyorlar. Umarım Sağlık Bakanlığı bir kez daha düşünür." (Ankara'dan Op. Dr. Nazan A.)
★
"Sayın Nihal Bengisu Karaca, biz doktorlar demokratik bir sağlık yönetimi özlemi içindeyiz. Mevcut durumda özel merkez veya hastane ruhsatları dahi, Türkiye'nin neresinde olursa olsun ilden ile taksi plakaları gibi astronomik hava paralarıyla el değiştiriyor. Muayenehane yönetmeliğine uygun yer bulunduğunda sadece nakil yapmanın mümkün olmadığını da biliyoruz. Önce kapanış daha sonra açılış için başvuru gerekiyor ve son bir yıl içerisinde böyle bir örneğin bulunmadığı bildirilmekte. Durumu benzetecek olursak: Korsanla bile baş edilemezken, yıllardır ruhsatlı olan taksilere de imkânsız şartlar getirerek trafikten men edip herkesi toplu taşımaya zorlamak ne kadar 'demokratik' ise bu yapılanlar da o kadar doğrudur." (Doç. Dr. Semih K.)
★
"Sayın Karaca, teşekkürler. Sokaklar, kaldırımlar dahi bırakın bir engelliyi, sağlam insanlar için bile sıkıntılıyken, çoğu kamu hastanelerinde (Şişli Etfal, Taksim İlkyardım, Haydarpaşa Numune, Çapa, Cerrahpaşa vb.) ve aile sağlığı merkezlerinde dahi, muayenehanelere getirilen engelliler için kapı genişliği 80 cm. olan asansör bulundurma şartı gözetilemez iken serbest hekimlere yapılan muamele haksızlıktır.
Sn. Başbakan'ın dahi yakın zamana kadar oturduğu bina bile ruhsatsız iken, meskenlerin % 80-90'ı imarsız, yangın yönetmeliğine uygunsuz ya da deprem güvenli raporu yokken, Bahçelievler'de E-5'in dibindeki meşhur bir özel hastanenin dibindeki AVM dahi kaçak iken muayenehanelerden depreme dayanıklılık raporu istenmesi haksızlıktır.
Tıp merkezlerine 4 yıl uyum süresi tanınmışken, tıp merkezi ve hastanelerdeki gibi muayenehanelerde de SGK anlaşmalarıyla halkımıza daha özel ve ekonomik sağlık hizmeti sunmak var iken; süre tanınmadan ve sisteme entegre etmeden muayenehaneleri kapatmak, hiçbir kamu görevi olmadan sadece muayenehanesinde çalışan hekimi ve ailesini mağdur etmeyi göze almak haksızlıktır.
Muayenehane yönetmeliğinin bu haliyle kabul edilmesi demek, milli servet niteliğindeki cihazların elde kalmasına, devletin vergi, SSK, Bağ-Kur prim alacaklarının da iptal olmasına yol açacak. Bu da ferasetsizliktir. Hak, hukuk, helallik, kul hakkının lafta kalması demektir." (İstanbul, Dr. Mehmet Z.)
★
"Mevcut iktidar güya 'liberal'. Ama her nasılsa doktor, eczacı, mimar, mühendis gibi 'orta sınıf' mensuplarını karşısına alıyor. 'Serbest hekim'lerin yok edilmesi isteği, serbestliğe olan şüphenin göstergesi. Çünkü dünyanın her yerinde orta sınıfı, kendi emeği, hizmeti, çalışması ile kendi kendisine ayakta durmayı başarabilmiş olanlar oluşturur. Hükümete yapılan eleştiriler haklı: Kendi kendine ayakta kalabilen bir toplumsal grup istemiyor hükümet! AK Parti'ye oy verdik ama aptal değiliz, doktoruz ama antisosyal değiliz, gidişatı görüyoruz." (İzmir, Uzm. Dr. Furkan Ç.)
Not: Bu yazının baskıya girmesine dakikalar kala Danıştay, muayenehane yönetmeliğine yapılan itirazı kabul etti. Serbest hekimler, gözünüz aydın!