Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hatırlarsınız, Tayyip Erdoğan’ın ameliyatını yapan doktor, birinin “çok yakın arkadaşı” ve neler neler anlatmıştı… O ara binlerce insan sosyal medyada bu hayali doktorun olmayan arkadaşından duyduğu bilgileri paylaşıp tıp uzmanı kesilmişti. Hepsi yalandı tabii ki. Bir süre sonra da sosyal medya kullanıcılarının tıp uzmanlığı unutuldu zaten. Şimdi yeni moda Twitter ekonomistliği. Birkaç kişinin takip ettiği, biyografilerinde “ekonomist, bankacı, uzman” gibi titrleri bulunan ama Google aramalarında varlığına rastlanmayan isimlerden analizler paylaşılıyor.

        Kimileri kesin yargılarla öngörülerini aktarıyor, söylüyor, kimileri ise “Komplo teorisi mi gibi geliyor, bekleyin göreceksiniz” diye biraz daha gizemli sunuyor yalanlarını. Madde madde sununca, birkaç gösterişli kelime kullanıldığında da palavraları inandırıcı duruyor.

        PAZAR GECESİ YANAN PANİK

        Pazar akşamı telefonum susmadı. Kafamı ekrana çevirdiğimde birbiri ardına gelen felaket mesajları ve türlü teorilerle karşılaştım. “Kara Pazartesi” senaryoları, Türkiye’nin battığı, hatta en büyük şirketine el konulup değersizleştirileceği gibi ipe sapa gelmez ama amacı korku yaratmak olan laflar dolanıyordu.

        En çarpıcı felaket senaryosu döviz hesaplarına el konulacağı, kimsenin para çekemeyeceği, yurtdışına para kaçıranların tutuklanacaklarıydı. Yarım saat içinde fısıltı gazetesinin manşetine ulaştı bu iddialar.

        “E, Bakan açıklama yaptı, böyle bir şey kesinlikle olmayacakmış” dediğimde “Canım sen onun öyle dediğine ne bakıyorsun?” yanıtı aldım.

        Tıpkı ameliyata giren doktor misali bu sahte bilgileri yayanlar da “Çok önemli bir işadamı” ya da “bir bankacı”dan duymuşlar…

        Sosyal medyada ya da WhatsApp’taki imzasız analizleri ciddiye alacak halim yok ama panik halinde bir ara sözlerine güvendiğim, ciddiye aldığım isimlerden bile saçma sapan laf duymaya başladım. Önemli bir medya kuruluşunun temsilcisi yabancı gazetecinin eşinden upuzun bir mesaj geldi mesela; insan bir an belki doğrudur diye tereddüt ediyor.

        Zaten o astronomik dolar yükselişi sırasında etkilenmemek, ilk anda paniğe sürüklenmemek de mümkün değil. “Hemen paranı çek” uyarıları mahalle baskısına dönüştü Pazar gecesi.

        Birkaç dakika sakinleşip, geriden bakınca, makul birkaç kişiyle ancak önünüzü görebiliyorsunuz. Ama herkesin ilk anda kıdemli bilgi kaynaklarına erişebilme olanağı yok. Zaten yapılmak istenen de bu panik havasını toplumun mümkün olduğu kadar her kesimine yaymak. Türk medyasının da zaman içinde inandırıcılığı sarsıldığı için toplumu aydınlatma görevi de komplo teorileri altında eziliyor.

        KİM BU UZMANLAR?

        Sosyal medyadaki yalanların hangi merkezden geldiğini öğrenmek zor olmadı. “Bir ekonomist var, her dediği çıkıyor” dedikleri uyduruk adam bir FETÖ militanı mesela. İlkokul mezunu Kırık Hoca’nın hurafelerine inanan nasıl bir bilim olan ekonomiyi anlayabilir; mantığa aykırı. İnsanın midesini bulandıracak karakterler bunlar ve tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi kendi şenlik ateşlerini yakmaya hazırlanıyordu.

        Müritlerinin paraları üzerinden terör örgütüne finansman sağlayan Bank Asya yöneticilerine övgü mü istersiniz, bir delinin kuyuya attığı taşlardan birinin tesadüfen çıkmasının yarattığı sevinç mi…

        Bu tuzağa düşmek o kadar kolay ki… Zaten Türkiye’deki muhalif kesimin en büyük zayıflığı da bu. Muhalif olmayı gerekirse terör örgütleriyle bile çıkar birlikteliği yapmak zannediyorlar.

        Pazartesi sabahı uyandığımda ne büyük çöküş yaşanmış, ne de Türkiye’nin en büyük holdingine el konmuştu. Mevduatlarımız yerinde, bankacılık sistemiz işlemeye devam ediyordu. Evet, paramız değerini kaybetmişti ama ortada uluslararası bir savaş var ve bu yapay tepkilerin olması da doğal. En önemlisi Pazartesi sabahı Türkiye hala ayaktaydı, Almanya gibi başka dev ülkelerden de dostça çağrılar gelmeye başlamıştı.

        Keşke bazı Türkler de Türkiye’yi bu kadar sahiplense diye düşündüm bir günde yalanlanan sosyal medya hurafelerini hatırlarken.

        ***

        Birileri onu hazırlıyor

        Kemal Derviş’e cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda fikri sorulduğunda Özgür Demirtaş’ın aday yapılması gerektiğini söylemiş; en azından gazeteci Metin Uca’nın sosyal medyadan yaydığı bilgi buydu.

        Derviş’e atfedilen söz doğru ya da değil ama gizliden gizliye bir Özgür Demirtaş rüzgarı estirildiği de ortada. Sık sık televizyona çıkarılıyor, sözlerinden kısa klipler yapılıp yayılıyor. Adeta Türkiye’nin bir numaralı bilir kişisi… Aslında çok sıradan sözler ediyor ama her birine muazzam değer atfediliyor.

        Sunuluş şeklinden Nobelli bir ekonomist olduğunu, Jeffrey Sachs ve Joseph Stiglitz’le falan aynı ligde olduğunu düşünebilirsiniz. Oysa kendilerine haddinden daha fazla önem atfedilen akademisyenlerin (Halil Berktay, Celil Sağır…) yurdu Sabancı Üniversitesi’nde ders veriyor…

        “Siyaset benim ilgi alanım olmadığı halde…” gibi cümleler de kuruyor arada. Ama ilgisi ve bilgisi olmadığı siyaset konusunda tespitler yapmaktan çekinmiyor.

        TÜRKİYE’Yİ O MU KURTARACAK?

        Demirtaş’ın doğru tespitleri de var elbette ama öyle çığır açıcı, insanı oturduğu yerden sarsan cinsten değil. Ezberlediği dersleri ekran diline uyarlıyor, o kadar. Aşırı didaktik ama Muharrem İnce’ye tav olanları etkileyecek cinste. Ekrana çıkmaya en az İnce kadar hevesli izlenimi veriyor zaten.

        Bir abartı ki sormayın… Hep böyle başlar zaten, medya da sürecin işletilmesinde iyi bir aracıdır. Geçenlerde Özgür Demirtaş’ın ekonominin başına geçmesi için kampanya bile yapıldı… Neden? Birkaç kere televizyonda çok iyi konuşup iyi ‘like’ topladığı için.

        Büyük kurtarıcı o mu? Demirtaş’tan çok daha parıltılı sözler eden, ekrana da çıkan ama daha az kişi tarafından takip edilen Serdar Kuzuloğlu’na böyle bir misyon yüklenmiyor. Dolayısıyla Demirtaş’a yönelik ilgi de organik gelmiyor bana.

        Şimdilik sadece buraya not düşmüş olayım… İlerleyen yıllarda adını daha çok duyacağız. Birileri onu hazırlıyor ama kim bilir nereye ve ne için…

        ***

        Güler Sabancı’nın konuşması

        Güler Sabancı’nın önceki günkü açıklamalarındaki vurgularına dikkat ettiniz mi? Hiç olmadığı kadar amcası Sakıp Sabancı’yı anımsatıyor. Tonlama, cümleyi kurma şekli, Sakıp Ağa’yla özdeşleşen o abartılı vurgular…

        Güler Sabancı’yı daha evvel konuşurken de dinledim; hem özel sohbette hem de kamuoyu önünde… Hiçbir zaman amcasını andırdığını düşünmemiştim…

        Ben mi kaçırdım yoksa bu yeni bir stil mi? Emin olamadım.

        Ama Sakıp Ağa’nın o renkli kişiliğini özlediğimi de fark ettim.

        ***

        Kitaplara konu olacak bir PR felaketi

        Eğer Türk siyasetinde bir halkla ilişkiler krizinden söz edilecekse Kemal Kılıçdaroğlu’nun kızının Ataşehir’deki evi ders kitaplarına girecek bir örnek olur. Basit bir olay yönetilemeyerek tırmandırıldı, iletişimi o kadar kötü yapıldı ki sonunda ev satılmak zorunda kaldı… Ama Ataşehir, CHP belediyeleri, para, kirli kokular gibi zihnimizde kaldı…

        Bu krizin merkezinde görevden alınan Ataşehir belediye başkanı Battal İlgezdi ve onun tepeden CHP milletvekilliğine indirilen eşi Gamze İlgezdi vardı. Hiçbir suçları olmasa bile bir kere algıda çürümüş isimler başta. E siyaset de biraz algı yönetimi olduğuna göre…

        Yeni CHP yapılaşmasında Gamze İlgezdi partinin halkla ilişkilerinden sorumlu artık. Silah tüccarlarına barış konferansı düzenletmek, paranızı Reza Zarrab’a emanet etmek, tütün lobisine sigara karşıtı kampanya yaptırmak gibi bir şaşkınlık…

        Bu şaşkınlık sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun mu yoksa CHP’nin mi? Ben partinin DNA’sında olduğunu düşünüyorum. Kim gelirse gelsin değişmeyecek ve CHP’nin tek tutarlı olduğu konuyu özetliyor aslında: Hiçbir zaman iktidar olamayacak.

        Diğer Yazılar