Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cuma geceleri atv’de ekrana gelen “Şahin Tepesi” isimli dizi zenginlerin hayatını anlatıyor ve adeta tek başına ekrandaki varoş istilasına karşı direniyor. Yabancı “Şahin Tepesi”nin uyarlaması her bakımdan Türkiye’deki kültürel iklime yabancı. Parfüm üreten bir aile var merkezde mesela, abartılı şiveyle konuşan karakterler yok. Elitin bile eliti insanların hikayesini anlatan bu dramayla genel izleyici nasıl ilişki kurabilir? Zaten kuramıyorlar, dizinin izlenme oranları yerlerde sürüyor. Çok büyük ihtimalle de yayından kalkacak.

        “Şahin Tepesi” Türkiye’deki kutuplaşmanın kurbanlarından sadece biri. Birkaç gündür İstanbul’dayım ve etrafta “Asla atv izlemem” diyen birçok insana rastlıyorum. İnatla bu diziyi de izlemek istemiyorlar. Çok satanlar listesinde neler olduğuna bakmak istediğimde “D&R’a güvenme, doğru bir gösterge olmaz” diyorlar.

        BEYAZ TÜRK BOYKOTU

        Muhalif mahallede sermaye yapısındaki değişim haberlerinin hızlıca yayılıyor, kimsenin farkında olmadığı protesto eylemleri düzenleniyor. WhatsApp gruplarındaki boykotlar bana 90’lardaki kara liste girişimlerini hatırlatıyor ama “Şahin Tepesi” gibi örneklere bakınca ‘Acaba etkili mi’ diye aklımdan geçiyor.

        Anladığım kadarıyla Beyaz Türkler siyasette elde edemedikleri iktidarı kendi maddi güçlerini kullanarak telafi ediyorlar. “Şahin Tepesi”nin yayından kaldırılması küçük bir zafer olacak bu insanlar için. Sivil itaatsizlik her zaman sarı yelekle ya da Gezi Parkı’nda toplanmakla olmuyor ne de olsa.

        Sermaye yapısı ne kadar değişirse değişsin Türkiye’de özellikle kültürel alanda satış yapabilmek için Beyaz Türkler’i yakalamak şart. Yılmaz Özdil’in yazdığı Atatürk kitabının satış rekorları kırması kitabın içeriği değil, bir kitlenin bu kitabı satın alarak, sosyal medyada paylaşarak “Biz de varız” diye tavır göstermeleri. Piyasadaki Atatürk kitabı enflasyonunun nedeni de politik arenada başarıya ulaşamayanların kendilerini ancak bu gibi sembollerle ifade edebilmeleri.

        Yılmaz Özdil
        Yılmaz Özdil

        Siyasetçilerin kutuplaşmadan kendilerine pay çıkardıkları sır değil, körükledikleri de. En az iktidarlar kadar muhalif partiler de gergin ortamdan beslenir. Ancak toplumlar da kutuplaşmaya meyilli olduklarından bu iklim oluşur.

        Belli bir kesim izleyici için “Şahin Tepesi”nin içeriği ya da kalitesi hiç önemli değil, daha başından reddediyor. Hayatı sosyal medyada yaşamanın da bu gibi aşırı davranışları körüklediği ortada. Sonuçta bu platformlar en abartılı davranış biçimlerinin ve en uç düşüncelerin ödüllendirildiği platformlar. Taraftarlık coşkusu üzerine kurulu sosyal medya hesaplarındaki beğenilme ve paylaşılma hastalığı çoğu zaman objektif gerçeğin görmezden gelinmesine yol açıyor.

        Kutuplaşmanın demokrasiye en büyük tehdidi medya okuryazarlığını manipüle edebilmesi. Medya tüketicisi izlediği haber programını, okuduğu köşe yazarını çok belirgin bir taraf olmaya ve sadece kendi düşündüğünü tekrar eden bir onay mercii gibi davranmaya zorluyor. Bekir Coşkun’u okuyor, çünkü artık gazete okurunun beklediği her bakış açısını yansıtan bir yorum değil, sadece kendi kendine vardığı yargıların onaylanması. Kafalarda oluşturan şablonlara ve ezberlere uymayan, ezberi bozabilecek en ufak bir objektif bilgi sapma olarak değerlendirildiğinden de gazeteci bir köşeye sıkıştırılıyor: Sadece objektiflik adına hükümetin yaptığı neredeyse önemsiz denebilecek bir detayı beğenen muhalif gazetecinin meslek hayatını kendi kitlesi bitirir.

        SERBEST PİYASANIN TEPKİSİ

        Kutuplaşma daha ne kadar sürecek, emin değilim.

        Belki siyasi partiler arasında biraz daha devam eder. Ama en azından “Şahin Tepesi” ya da D&R’lar gibi kültürel ürünlere söz konusu olduğunda boykotların çok uzun soluklu olması serbest piyasanın ruhuna ters. Tüketici önünde sonunda kendisine iyi hizmet vereni, iyi ürünü seçer. Hele hele boykot ettiğinin alternatifi bekleneni vermemişse.

        Önceki gün Kanyon’daki D&R’ı ziyaret ettiğimde en çok satan kitap Yılmaz Özdil’inkiydi, üstelik mağazanın içinde kitaba özel kendi hazırladıkları afişler bile asılıydı. Sermaye el değiştirdiği için karlılıktan vazgeçemez ve satış olgusunu reddedemez. 90’lı yıllardaki boykot da uzun soluklu olmamıştı sonuçta, o listelerde yer alan kimi firmalar büyüyerek ülkenin gururu oldular. Serbest piyasa yumuşarsa siyasi partilere yansır, belki böyle böyle bizler de birbirimize tahammül etmeye, diyalog kurmaya, yakınlaşmaya yeniden başlarız. Ama yanılabilirim ve tam aksi de olabilir. O zaman ise çok daha kötümser ihtimalleri tartışmak zorunda kalırız; ki umarım o noktaya gelmeyiz hiçbir zaman.

        ***

        Erdoğan zam yapanlara ne dese haklı

        Soğan fiyatlarını bilmiyorum, bakkalda ekmek kaça satılıyor ondan da haberim yok ama hayat pahalılığını görmemem olanaksız. Sonuçta son derece yüksek bir oran birçok ürüne zam olarak yansımış. Sadece mahalledeki kebapçıdan ısmarladığınız lahmacun 4 TL’dan 7’ye çıkmadı, başka birçok ürüne yüksek oranda zamlar geldi.

        İstanbul’daki ikinci gözlemim hayat pahalılığıyla ilgili.

        Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan da ne dese haklı zam yapan esnafa. Birçoğu ellerindeki malın fiyatını artırdı, kur artışından sonra verdikleri siparişlerden sattıkları ürünlerin değil. Stoklayan durup dururken yükselen dövizi bahane edip zam yaptı.

        Mahalle pazarında da lüks mağazalarda da durum aynı. Krizi fırsata dönüştürmekten anladıkları eldeki mala zam yaparak tüketiciye kakalama çabası.

        Zaten astronomik rakamlara ürün satan İstanbul’daki giyim mağazalarının reyonlarındaki pahalı markalara ait kıyafetler birkaç sezon öncesinden geliyor. Birçoğu yeni ürün ithal etmiyor, eldeki stokları elden çıkarmaya çalışıyor. Zaten açık açık da yeni mal gelmeyeceğini söylüyorlar.

        Üç sezon önce elde kalan bir gömlek bu sezonun fiyatıyla satılıyor… O zamanki döviz kurundan zaten ucuza almış, ama satılmayınca bugünkü kurdan üzerine etiket basmışlar. Bugün indirim yapsa bile normalin üzerinde kar etmiş olacak…

        Yeni mal gelmiş olsa, bugünkü kurdan alsa bu fiyatları anlarım.

        Stoktaki mala zam yapanlar gibi tüketiciyi kandırıyor zengin mahallelerinin esnafı da. Gucci ya da manav fark etmiyor, zihniyet meselesi bu.

        Kriz anlarında tüketicilerle satıcıların ekonomiyi canlandırmak için ortak hareket etmeleri gerek halbuki. Bizde ise kısa süreli bir kar uğruna kurnazlıkla kriz daha da derinleştiriliyor.

        Diğer Yazılar