Tom Cruise'un yeni düşmanı Selçuk Bayraktar
Tom Cruise tek başına sinemayı kurtardı. “Top Gun: Maverick” ilk hafta sonunda sadece ABD’de 151 milyon dolar hasılat yaptı. Perşembe’den Pazar’a 11 milyon kişi evlerinden çıkıp sinemaya gitti. Üstelik sadece benim gibi ilk filmi çocukken izleyip nostalji içinde salonlara koşanlar değil, 14-24 arası gençler de bilet alanlar arasında çoğunluk. Dünya çapındaki gişenin ilk hafta sonu için 300 milyon dolar olması bekleniyor. Bu rakamlar Tom Cruise’a kariyerinin en iyi açılış haftasını sağladı.
Filmin başlarında yakında pilotların neslinin tükeneceğini iddia eden amirale “Belki ama bugün değil,” diye yanıt veriyor Tom Cruise’un canlandırdığı Maverick. Netflix’ten Disney Plus’a filmlerin eve sığdığı ve salonların unutulduğu bir dünyada yüzlerce milyon dolar Tom Cruise’un sinema salonunun ölmediğini kanıtlıyor. Belki bir gün ama bugün değil.
Amiral bu iddiayı durup dururken ortaya atmıyor; sadece “Top Gun: Maverick” şimdilik bu tartışmaya ayrıntılı girmiyor, bir yere not düşüyor. Belli ki bu konu bir sonraki potansiyel devam filmine bırakılmış; pilot Maverick’in rakibinin de kim olacağını şimdiden belli: İnsansız hava silahları, ya da daha iyi bilinen adıyla drone’lar.
AMERİKAN ORDUSUNUN REKLAMI
Reagan yıllarında çekilen ilk “Top Gun” çift kutuplu dünyada Amerikan ordusunun üstünlüğünü kanıtlayan bir reklam filmiydi adeta. Yaşım tutsa o filmi izledikten sonra gidip Amerikan ordusuna katılırdım. Motosikleti, Ray Ban havacı gözlükleri, Porsche Design Chronograph 1 saati, deri ceketi ve saç kesimiyle yeryüzünden Tom Cruise’dan daha havalı bir insan olamazdı. Dahası o yıllarda teknoloji harikası sayılan, şimdiki filmde yadigar diye dalga geçilen F-14 uçaklarıyla hız ihtiyacını fazlasıyla karşılıyordu.
Bu filmde de deri ceket, motosiklet, plajda üstü çıplak erkekler, “Danger Zone” şarkısı, askerlerin bileklerinde hep istediğim IWC’nin hem piyasada satılan hem de sadece Top Gun askerleri için özel ürettiği saatleri var. Ama aynı zamanda da uçaklar 80’lerden daha farklı bir dünyada havalanıyor. “Top Gun: Maverick”in düşmanı artık belli değil bir kere. Çin ya da eski bir Sovyet Cumhuriyeti olabilir ama film asla “haydut devlet”in kimliğini açıklamıyor. Maverick ve öğrencisi Rooster düşman üssüne girdiklerinde bile diğer askerleri görmüyoruz, çünkü ten renklerinden düşmanın hangi ülke olduğuna dair çıkarım yapabiliriz. Ama Tom Cruise o ülkelerde de sinema bilet satmak istediği için özellikle muğlak bırakılıyor.
Muğlak olan bir diğer nokta da çok düşmanlı, çok bilinmezi olan yeni dünyada Amerikan ordusunun eski alışkanlıklarıyla savaşı ne kadar sürdürebileceği. “Top Gun” hiçbir zaman ciddiye alınası bir askeri film değildi, ama 36 sene sonra gelen devamda filmin daha ilk başında böyle bir sorgulama gelmesi bile düşündürücü. Her iki filmin de savunma bakanlığı desteğiyle çekildiği, deniz kuvvetlerinin gerçek uçaklarını, gemilerini ve pilotlarını kullandığı düşünülürse bu sorgulamanın sadece senaryoda olmadığı varsayılabilir.
“Top Gun: Maverick” pilotlarının imkansız misyonu bu sefer bilinmez bir devletin uranyum tesislerini vurmak, ama bunun için uçaklarının eğitimdeki limitlerinden çok daha alçak uçmaları, erişilemeyen bir hıza ulaşmaları (Mach 10) ve eve sapasağlam dönebilmek için bütün bunları iki buçuk dakika içinde tamamlamaları gerekiyor. “Top Gun” vizyona girdikten sonra geçen 36 sene içinde ABD’nin iki lüzumsuz savaşta çok fazla asker kaybettiği düşünülürse görevi daima tehlike olan Tom Cruise’un film icabı bile olsa tek bir askerin canına kıymama hassasiyeti anlamlı.
Filmin bu gibi kritik görevlerin yapılabilirliğine inancı “Uçak değil pilot önemli,” düşüncesine dayanıyor. Cockpit’te Tom Cruise olunca her şey mümkün tabii ki. Ama en baştaki amiralin itirazı da haksız değil. Bu gibi operasyonları drone’la yapmak çok daha az masraflı ve sonuç garantili.
SAVAŞ TEKNOLOJİSİNDE DEVRİM YAŞANIYOR
Filmi belleğimde birkaç hafta önce New Yorker dergisinde okuduğum Selçuk Bayraktar söyleşisi tutarak izledim. Zamanlama manidar mı? “Top Gun” nasıl bir reklam filmiyse bu makaleyi de Baykar’ın bir basın bülteni olarak görmek mümkün ilk başta. Türkiye'ye yönelik eleştirel ifadelerin ötesinde Baykar’ın ürettiği insansız hava araçlarının Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın seyrini değiştirdiğini yazıyor dergi. New Yorker prestijini inandırıcılığına, titiz araştırmacılığına ve bağımsızlığına borçlu. O yüzden Selçuk Bayraktar söyleşisi de düz bir reklam değil, tam da “Top Gun” filminin hatırlattığı gibi dünyada savaşın aktörlerinin değiştiğinin işareti.
Baykar’ın TB2 drone’larının özelliği nokta atışındaki başarısı. Hedefi tutturduğu için savaşlarda daha çok tercih edilmeye başlıyor ve şimdiden en az 13 ülke satın aldı. Derginin aktardığına göre 2020’de Azebaycan’ın Ermenistan’ı yenmesinde de bu drone’lar etkili oldu.
Bugüne kadar 800 saldırıda kullanılan TB2’ler uçuş ortasında hedeflerini ayarlıyorlar ve askeri hendekleri vuracak kadar isabetli atış yapıyorlar. “Askeri analistler yavaş, alçaktan uçan drone’ları geleneksel çatışmada pek işe yaramayacağını varsayıyordu,” diyor makale, “ama TB’ler kendilerini yok etmek için tasarlanan uçaksavar sistemlerini etkisiz hale getirebiliyorlar.” Amerikan Dışişleri bakanlığının bir uzmanına göre savaş teknolojilerindeki bu devrim 30-40 yılda bir yaşanıyor.
TB2’ler daha test aşamasında bile beş mil öteden piknik battaniyesi boyutundaki bir hedefi kolaylıkla vurabiliyordu. Bayraktar zaman içinde radyo sinyalleri sayesinde uçan drone’ların frekans bozucu cihazlara takılmamasını da sağladı. Teknolojik işlevlerinin ötesinde TB2’ler birçok ülkenin ordusu için çok daha hesaplı. Nitekim Ukrayna gibi Nijerya ve Etiyopya da bu drone’ların alıcısı. Bir TB2 bir milyon dolar ama “platform” olarak satılıyor; Ukrayna altı tanesine 69 milyon dolar ödeyerek sahip oldu.
F-35 programından çıkartılan Türkiye’de “Top Gun: Maverick” filminin gösterilmesi başkasının sahip olduğu bir oyuncağa özenip hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmemenin acısı gibi. Filmdeki 2:30 dakikalık kritik görevi acaba TB2’ler çok daha kolay halledemez miydi diye düşündüm. Tabii o zaman ne filme gerek kalırdı ne de pilota.