Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bu sene 15 Temmuz’un yıldönümünde Ekşi Sözlük’te arka arkaya “FETÖ’nün en Atatürkçü örgüt olması,” benzeri birkaç başlık açıldı, altları örgütün propaganda makineleri tarafından dolduruldu. Twitter’da da bu minvalde mesajlar dolaştırıldı. Bilindiği gibi örgüt darbe girişimine “Yurtta sulh” diyerek Kemalist süsü vermek istiyordu. TRT’de okunan mesajda da darbeyi sanki ordudaki ulusalcı askerler yapmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyordu.

Bu fantezinin unutulduğunu zannediyordum, ama geçtiğimiz günlerde Henri Barkey ortaya çıkıp Türk hükümetinin darbe girişimiyle ilgili yanlış bir algı oluşturduğunu söylemeye, lafı “Canım 15 Temmuz’da birkaç tane FETÖ’cü olabilir, ama işin içinde ulusalcılar var,” demeye başladı.

Gazetecilikte tesadüflere çok inanmam: Barkey’nin şimdi konuşmasıyla FETÖ’nün 15 Temmuz tarihini yeniden yazma çabalarının denk gelmesi Washington’da seçim öncesi yeni bir algı operasyonunun başlangıcı gibi geliyor bana. Üstelik tam da gazeteci Aslı Aydıntaşbaş çok önemli bir görev için Washington’a yerleşmeye hazırlanırken.

Üzerinden yıllar geçtikten sonra Barkey ve Aydıntabaş’ın 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra yemek yediklerini yıllar sonra ortada hiçbir neden yokken anlatıyor. Üstelik Osman Kavala üzerinden.

Çok mu karışık? Gelin adım adım olanları takip edelim.

Aslı Aydıntaşbaş’ın ABD’deki yeni görevi

Yazıları New York Times ve Washington Post gibi gazetelerde yayımlanan, en son European Council of Foreign Relations’da Türkiye uzmanı olarak çalışan Aslı Aydıntaşbaş sonbaharda Washington, D.C.’ye taşınıyor. Başkentin en etkili düşünce kuruluşu Brookings Institution’da görev alacak. Amerikan başkanlarının kendi danışmanlarını uzmanları arasından seçtiği çok prestijli bir kurum bu. Washington’da algıyı belirlemek için lobiciler, medya ve düşünce kuruluşlarının hayati önemi var.

Bugün hala D.C.’de Amerikalılara Türkiye’nin karmaşık dinamiklerini anlayabilecekleri şekilde özetleyecek, objektif bir uzmana ihtiyaç var. Aydıntaşbaş bu açıdan en doğru isim. Bu atama yıllardır başkentte köşeleri tutmuş, Türkiye uzmanı olarak geçinip yalan yanlış analizleriyle Amerikalıları yanıltmış tipleri rahatsız ediyor. Çünkü en etkili kurumda FETÖ’yü pazarlamayan, Batı medyasına kumpas davalarıyla demokrasi gelmediğini anlatan, 2010 referandumunda “hayır” oyu veren, uluslararası basına Osman Kavala’nın özgürlüğü için pek çok makale yazan bir gazeteci Türkiye konusunda son sözü söyleyecek.

Bu durum Pennsylvania’da ders veren Henri Barkey gibi tipleri rahatsız ediyor, çünkü artık bir başkasına da mikrofon tutulacak. İşin içinde siyasi farklılıklar olduğu kadar kıskançlık, koltuk kavgası da var. Ama Aydıntabaş’ın Brookings işinden asıl rahatsız olan FETÖ.

FETÖ’nün algı operasyonu

FETÖ iktidarın değişeceğini umut ederek 15 Temmuz’daki rolünü unutturup ABD’ye kendisini yeniden “sivil toplum” olarak sunma peşinde. Örgüt son yıllarda Enes Kanter gibi tipler, yurtdışındaki FETÖ’cüler, ele geçirdikleri düşünce kuruluşları, para verip yazı yazdırdıkları akademisyenler sayesinde algıyı değiştirmekte epey yol aldı. Washington’da kendisini “Otoriter Erdoğan rejiminin demokrasi mağduru” olarak pazarlayıp kongre üyelerini, senatörleri ikna etti. Bazıları buna inanır, bazıları da bu yalanı yayar. Bazı insanlar aptaldır, bazı aptallar da kullanışlı.

Bu durumun olumsuz etkilerini Erdoğan-Biden görüşmesinden sonra gördük. Beyaz Saray’dan Türkiye’ye F-16 satışı için destek verilmesine rağmen Kongre engelledi. Aslında Biden yönetimi Erdoğan’la ilişkileri sorunsuz yönetmekten yana. Eskiden olduğu gibi çok yakın bir dostluk değil belki, ama arayı da bozmak istemiyorlar.

Ukrayna’dan tahıl ticaretinde Türkiye’nin rolü Washington’a puan kazandırdı. Dahası ABD önümüzdeki sene Erdoğan’ın kesin olarak gideceğini de düşünmüyor, önümüzdeki sene onunla yeniden çalışabilme ihtimaline karşı da köprüleri atmak istemiyorlar. Her şeyin ötesinde ABD böylece Türkiye’yi NATO’da tutmak, kendisinden uzaklaştırmamak istiyor.

Türk-Amerikan ilişkilerindeki nispeten stabil ilerleyecek bu denge FETÖ’nün işine gelmiyor. Washington’ın en etkili düşünce kuruluşunda Türkiye üzerine çalışacak olan Aslı Aydıntaşbaş’ı da istemiyorlar, çünkü örgütün gerçek yüzünü biliyor.

Henri Barkey yemeğini sosyal medyada en çok FETÖ’cü hesaplar köpürtüyor. FETÖ’nün kullandığı ve şimdi İsveç gibi ülkelere kaçan birkaç düşük liberal de bu koroya katılıyor. Çünkü biliyorlar ki Aslı Aydıntabaş gelince birkaç oturumda Washington’daki FETÖ algısını değiştirecek. Taxim Hill Otel’deki panelin Türk siyasetinde ve düşünce hayatında bir etkisi yok, ama dünyanın yönetildiği Washington’da Brookings gibi yerlerde konuşulanların, yayımlanan raporların etkisi büyük.

Karaköy Lokantası’nda o gece ne oldu

Bir: Gazetecinin herhangi biriyle yemek yemesi suç değil. İki: Gazeteci kimle neden yemek yediğini açıklamak zorunda da değil. Hele hele Türkiye gibi ayrıntıyı bilmeden komplo teorisi üretilen bir yerde hiç değil. Ama ortada gizli yenmiş bir yemek de yok.

Aslı Aydıntaşbaş ve Henri Barkey’nin 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra İstanbul’un en bilinen ve en kalabalık mekanlarından Karaköy Lokantası’nda yemek yediğini bilmeyen yok. Gizli bir yemek olsa herhalde burayı seçmezlerdi. Aslı Aydıntaşbaş’ı tanıyorum, vaktinin çoğunu haber kaynaklarıyla görüşmeye harcıyor. Arayınca ulaşmak mümkün değil, çünkü ya yazı yazıyor, ya telefonda ya da bir panelde. Bazen New York Times editörlüyle görüşmede, bazen İsveç dışişleri bakanıyla kitapçıda, bazen Biden’ın dış politika danışmanı Jake Sullivan’la telefonda.

Karaköy'de o akşam bir masada akademisyen Sylvia Tiryaki var. Aynı akşam Osman Kavala da orada, başka bir masada. Bir ara Barkey’le Kavala karşılaşıp selamlaşıyorlar, o kadar.

Bu yemeğin ayrıntıları adisyonlara kadar polisin de bilgisi dahilinde. Türk devleti kimin kiminle konuştuğunu, kiminle ne kadar vakit geçirdiğini biliyor. Osman Kavala’nın avukatları da bunu biliyor.

Sosyal medya zannediyor ki Kavala’nın tutuklu olmasının nedeni Barkey’le yediği yemek. Ortada yemek yok, karşılaşma var. Dahası böyle bir suç da yok. Kavala için casusluk davası açıldı, ondan da beraat etti. Hala AİHM kararlarına rağmen hapis yatmasının da bununla ilgisi yok.

Henri Barkey’nin CIA için çalışması, 15 Temmuz gecesi İstanbul’da olması üzerine çok komplo teorisi üretildi. Hakkında 1 Mayıs 1977 öncesi Etap Marmara’da kalmaya gelen gizemli Amerikalılar gibi efsaneler üretildi. Darbeyi onun yaptığı bile iddia edildi. Bütün bunlar ona haddinden fazla güç atfetmek, Washington’daki benzer pek çok yetersiz Türkiye uzmanlarından birine misyon biçmek gibi geliyor. Böyle zavallı tiplerden o kadar çok var ki, ama Türkiye’de komplo teorilerine olan ilgi bunlardan kahraman ya da anti-kahraman yaratıyor. Nereden baktığınıza bağlı. Kendisi bu iddialara uzun süre yanıt vermedi, çünkü sanırım içten içe böyle bir güç atfedilmesi hoşuna gitti.

CHP bu işin neresinde

Bu yemek meselesini ortaya CHP’nin Washington temsilcisinin atması tuhafıma gidiyor. Yurter Özcan’ı da tanıyorum, ama motivasyonunu bilmiyorum. Bu yemek konusunu Kemal Kılıçdaroğlu’na rağmen, onun bilgisi ve rızası olmadan gündeme getiriyor. Partide meydanı boş bulan “rogue” aktörler mi var? Partinin kasasından binlerce dolar ona sosyal medyada böyle boş işlerle ilgilenmesi için verilmedi sanırım.

Özcan son zamanlarda Kılıçdaroğlu’nu çok yanılttı. CHP lideri bir-iki ay önce “Saat 22:00” bombası vaat etmişti; hatırlarsınız. Erdoğan’ın yurtdışına kaçırdığı paraları açıklayacaktı. Sosyal medya gaza geldi, işin içinden New York’taki yurt inşaatı ve “yurtdışına kaçırıldı” denemeyecek kadar az bir miktar para çıktı. Üstelik bu haber daha evvel kimi muhalif yayın kuruluşlarında çıkmıştı. İçi boş olduğu için Kılıçdaroğlu’nun bu bombası unutuldu, ama iktidar yanlılarına “CHP liderinin iddiaları balon çıkıyor,” deme fırsatı doğdu.

Barkey-Aydıntaşbaş yemeği de böyle bir balon işte. Hatırlatırım, muhalefet ve muhalif medya 17-25 Aralık’ta da böyle gaza gelmiş ve kendini kullandırtmıştı; hatanın bedelini sandıkta ödemişti.

Ulusalcı-sağ medya da bu yemekten gaz alarak Aydıntaşbaş’a bu yemek üzerinden saldırıyor. hedefe koyuyor. Fenerbahçe tribünlerinin Putin sevdası gibi Türkiye’nin Batı’dan kopmasını, Rusya-Çin’le ittifak yapmasını isteyen ulusalcı odaklar Amerika’yla ilişkilerin bozulması ihtimalinden çok memnun.

Henri Barkey’le benim de yemek maceram var

Ben Barkey’i hiç görmedim, gıyaben tanıyorum. Yıllar önce her Cuma öğleden sonraları birkaç gazeteci Hıncal Uluç’u onurlandırmak için bir lokantada buluşur geyik muhabbeti yapardık. FETÖ’cüler ciddi tek bir konunun konuşulmadığı bu yemeklerden “darbe senaryosu” çıkarmak için çok uğraştılar, çok sipariş yazı yazdırdılar. O zamanlar herkesi Ergenekon’a bağlıyorlardı. Sonradan OdaTV soruşturmasında “İkinci iddianame geliyor,” yalanını yayarken bu yemekleri de katmaya çalıştılar.

Belli ki benim üzerimden Ertuğrul Özkök gibi daha güçlü ve ünlü gazetecilere yürüyeceklerdi ama kumpas ellerinde patladı. O gün televizyonlara çıkıp “Tutuklanacaksınız, ikinci iddianame yolda,” diye tükürükler saçarak konuşanlarla Özkök bugün nasıl arkadaşlık yapıyor, bilmiyorum. Benim midem kaldırmazdı.

Bu yemeklerden darbe planı çıkarmak için geri zekalı olmak gerekirdi. O sıralar bir dergi de mekana casus yollayıp konuşmalarımızı dinlemişti, baştan sona boş muhabbet olduğunu görüp hayal kırıklığına uğramıştı. Ama Barkey ta ABD’den hiç tanımadığı insanların buluşmaları hakkında FETÖ’cülerin yalanına inanmış, hatta Nuray Mert’i uyarmıştı. Mert de bana “Henri Barkey bile beni aradı, bu yemekler başka bir yere gidiyor,” deyip bitirmeyi önermişti. Akşam evde Nuray annesinden terliği yemekten korkan Ahmet Hakan da bu yüzden yemekleri kırmaya başladı, bir süre sonra bu öğlen yemekleri hakkında çok fazla yalan dolan dolaşmaya başladığı içi hepimizin de hevesi kaçtı.

Mesele bizim yemekler değil. Ama bu örnek bile Barkey’nin sınırlı Türkiye okumasını göstermesi açısından yeterli fikir veriyor. Daha birkaç sene önce bir haber için “Washington’da Türk hükümetini destekleyen uzman kaldı mı,” diye sorduğumda bana onun adını vermişlerdi. Şimdi hükümet karşıtı. Yarın kim bilir ne olur.

*

Düzeltme: Yazının bir önceki halinde akademisyen Mensur Akgün'ün de Karaköy Lokantası'nda olduğuna dair hatalı bir bilgi yer alıyordu. Akgün bana ilettiği açıklamada o gece orada olmadığını, polise verdiği ifadede de bunu söylediğini aktardı. Orada olan akademisyen Sylvia Tiryaki'ydi; yanlışlık ya da daha doğrusu kafa karışıklığım Tiryaki'yle Akgün'ün daha önce birlikte çalışmış olmasından doğdu.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar