CEM HAKKO (VAKKORAMA VE POWER FM KURUCUSU): Askerliğimi yapmış, tatil sonrası tam İsviçre’ye dönüp işe başlamaya hazırlanıyordum. Go-Kart’ta dünyada ilk 15’teydim. Orada devam etme, yarışçı olmaya doğru gitme seçeneğim vardı. Aynı zamanda üniversite bitirdiğim için iş görüşmelerine de başlamıştım. Babam [Vitali Hakko] her şeyi düşünmüş oysa.
BÜLENT KORMAN (REKLAMCI): Vakko’nun ajansı Era’ydı. Cem okulu bitirip İsviçre’den Türkiye’ye gelip gelmeme konusunda tereddütlüydü. Bay Vitali de zeki bir adamdı, kendinden sonraki nesle aktarmak istiyordu Vakko’yu.
HAKKO: Taksim’de Vakkorama’nın olduğu yeri gösterdi. Ortası bomboş mermer, hamamdı aslında. Bir anda bin metrekare, gençliğin geleceği, kendi hayallerimi yaşatacağım bir yer buldum. Atladım ortasına. Babam da insanları denizin ortasında bırakmayı sever. Olursa babam hem beni Türkiye’ye getirecek hem de beni Vakko’nun içine sokmadan bir şey yapıp yapmayacağımı görmüş olacaktı.
BERNA SAĞLAM (VAKKO GRUP İLETİŞİM KOORDİNATÖRÜ): Gençlerin spor yaptığı, buluşabildiği, kültür matinelerinin olduğu, hayran oldukları insanların konuştuğu bir yerdi Vakkorama.
HAKKO: Bir şey de harcamadık, mermer öyle kaldı, önüne stantlar koyduk. Café de yukarıdan, The Marmara’dandı.
KORMAN: Vakko’yu biraz daha üst segmente çektik, Vakkorama için ‘genç yaşayanlar’ diye bir slogan buldum. Kültür Matineleri diye bir şey oluşturduk.
Radyo kurmak hobilerini işe dönüştüren Cem Hakko’nun çocukluk hayaliydi. “EN BÜYÜK TUTKUSU RADYOYMUŞ”
HAKKO: Çarşamba akşamları 17:00’de satış duruyordu, herkese yastık dağıtıyorduk. Aklınıza kim gelirse gelip konuşuyordu. Ajda Pekkan, Kenan Doğulu, Hıncal Uluç… Zamanla Kültür Matineleri herhalde devrini doldurdu, belki de daha çok gence ulaşmak istedik.
KORMAN: Cem’in hobilerinin, asıl ilgilendiği ve çok başarılı olduğu şeylerin bir çeşit birleştiği yerdir Vakkorama. Kayak, go-kart, windsurf’e düşkün biridir. Vakko için giderdik Paris’e, bavul dolusu CD’yle gelirdi. Her birini dinler, sabahlara kadar listeler yapardı. Az-buz bir iş değildir bu.
HAKKO: Ben vinyl tutkunuydum. Swissair’in çantaları vardı, onda bütün vinyl’leri taşıdık. Her seferinde en az 30-40 tane. Champs-Élysées’de bir mağaza vardı, Türkiye’den bile bütün DJ’ler gidip oradan plak alıyordu. O mağazanın sahibini sonra Vakkorama’da çalışanımız olarak aldık. İyi bir arşiv de oluştu. Mağaza içinde müzik yapmak, defileler için müzik yapmak, arkadaşlar için müzik çalmakla başladım. Küçükken de DJ’liğim vardı Yeşilköy’de. Anne-babama akşam sinemaya gidiyorum deyip DJ’lik yapardım.
KORMAN: En büyük tutkusu radyoymuş meğer. Bir gün radyo yapmak.
HAKKO: Fransa’da yollarda ‘radyomu istiyorum,’ diye bağırdığımız günler vardı. O gün radyocu olacağım demiştim. Üç arkadaş bir gün oturuyorduk. Esat Edin önce Kemer Country Golf’ten bahsetti. Ali Karacan da basına girmek istediğini söyledi. Ben de radyocu olmak istiyorum dedim. Gençlik içimde kıpır kıpır, öyle başlamış oldu.
“MODA KURULUŞUYUZ, RADYO NE ALAKA”
SAĞLAM: Biz bir moda kuruluşuyuz, ne alaka diyen çok insan oldu. Buna mı efor harcanıyor diyen sert sesler vardı. Çok merak edenler de vardı. Ben Cem Hakko’nun ekibiydim, biz ona inanıyorduk. Eski ekipte batacak mı çıkacak mı gibi bakan da olabilir.
HAKKO: Babam bir kere başkalarının önünde bana sert çıktı. Nedenini de biliyorum: reyon fazla düzenliydi, ona kızdı. Demek ki hiç iş yok, diye… ‘Baba beni azarlayacaksan, bağıracaksan aramızda kız,’ dedim. Hatta sonra spor salona bakıyorduk, hiç kimseye bağırmamış gibi havası değişmişti. O kısım çok rahat geçti. Ne zaman ki radyoyu açacağım dedim. O zaman ‘Ne radyosu,’ diye olay değişti.
KORMAN: Kolay olmadı. Bay Vitali’nin şirketi Cem’e devredeceği belli. Power FM de Cem’in zamanından çalar mı endişesi oldu. Patron Bay Vitali’ydi. ‘Acaba’ soruları kafalardan geçti tabii.
HAKKO: Babamın evine gittim, Betamax kasetten “Good Morning Vietnam” filmini izlettireceğim. Babam daha başlar başlamaz uyudu. TRT’yi görüyorsunuz, koskoca bir bina var, senelerin binası. TRT’nin önünde radyo kuracağım diyen bir gence ne derseniz babamın tepkisi de bu olmuştu. Sonra sağa sola sordu, içlerinde Ferit Edgü de vardı, o da hemen yapsın deyince biz hazırlandık.
SAĞLAM: Yurtdışında ne kadar iyi radyo istasyonu varsa uzun süre araştırdı, Londra, ABD, Paris, en çok izlenen radyolardaki formatlara baktı. Orada da olmayan şeyleri yapmaya çalıştı.
Vakkorama’nın kuruluşundan 10 sene sonra Cem Hakko ilk özel radyolardan birini açıyor. “YARIŞ ARABAMI SATTIM, ANNEMDEN BORÇ ALDIM”
HAKKO: Babama ya bana yardımcı olacaksın, vericiymiş, antenmiş diye, ya da ben ralli arabamı satacağım dedim. Arabayı sattım ama yetmedi. Annemden borç aldım. O zaman önce içecek firmalarına gittim. Biri sadece Taksim ve Vakko civarına yayın yapacağımızı sandı. O kadar güzel bir dosya hazırlamıştık ki, sonunda bir tane içecek firmasından reklam aldım daha kurulmadan. Önemli rakamlarla çıktık, saniyemiz 10 dolardı. Bugün birçok radyo 10 TL alamıyor. Kendimi garantiye almıştım. Bugünün 50 bin doları mı neydi harcadığımız, çok değildi.
SAĞLAM: Radyo Cem Bey’in çok fazla zamanını alıyordu, şirkette başka sorumlulukları da vardı. Bir gün Bay Vitali geldi yanıma, bana bir şey söyleyecek. Kapıyı kapatmak istedi, ödüm koptu. ‘Bence sen Cem Abini doktora götür, bu çocuk iyi değil,’ dedi. ‘Yanına gidiyorum, önündeki koltuğa oturuyorum, o sürekli tavana bakıyor,’ dedi. ‘Ya benden sıkılıyor, ya da kafası dolu ya da rahatsız.’ Sadece Cem Bey’in oturduğu yerden görülen o zamanlar daha kimsede olmayan 10 tane plazma ekran vardı. Bütün müzik kanalları açıktı ve her an gözü oradaydı. Bay Vitali’yi evhamlandırmıştı bu durum.
HAKKO: Sabah 7:25’te, işçi gelmeden fabrikada iş başı yapmamız lazımdı. Akşam 17:00’ye kadar Vakko’nun işlerine bakmaya başlamıştım. 17:30 gibi Taksim’e Vakkorama’ya gelirdim. 20:00’de spora inerdim. Her gün geldiğim yer, buraya radyo kuralım dedik. Danışmanlar geliyor, nasıl yapalım, mikrofon burada olsun, iki cam yapılması lazım diye konuşa konuşa…
HAKAN AKAY (PRODÜKSİYON SORUMLUSU): Bu iş biraz da Staras’ta başladı, Power FM’le beraber yürüdüler bu işe. Ben de Staras’ta DJ’dim, aynı zamanda organizasyonlarda çalışıyordum. Müziği biliyoruz ama radyo nedir bilmiyoruz. Stüdyolar kurulana kadar aylarca fabrikada çalıştık, sanki spikermişiz gibi çalışmalar yapıldı. Evlerde, sabahlara kadar parça seçimleri, bu parçaların programlara yazılması…
ZEYNEP EVERİ (SPOR HOCASI): Vakko Gym’de ilk akşam aerobik derslerini başlatmıştım ben, sonra step benimle geldi. Cem Bey birçok derse gelirdi, benim derslerime de girerdi ve step’e bayılırdı. Hepimizin derslerde çaldığı ayrı müzikler vardı, bir de yaka mikrofonu kullanırdık. Benim de sesimi orada duydu.
CEM CEMİNAY (RADYOCU): Ben Amerika’dan kendi radyom olsun diye döndüm, kendime de ortaklar bulmuştum. Ali Dinçkök, Cem Boyner gibi. Ama son dakikada vazgeçtiler. Cem Hakko beni buldu, Çırağan’da buluştuk. Ama ortaklık olmadı, iyi ki olmamış çünkü ortak olarak biraz zor bir adam.
HAKKO: Birol Giray ve Staras’a bir ortaklık teklif ettim, bir süre sonra radyo işinde bir şey kazanamayacağız dediler… Peki verin geriye verin dedim.
Vakkorama’nın olduğu alan daha önce üst kattaki otelin hamamı olarak kullanılmak için ayrılmıştı. “ARABANIN RADYOSUNDA POWER DÜĞMESİNİ GÖRDÜM”
ATİLLA ŞEN (POWER FM MÜZİK DİREKTÖRÜ): Yurtdışındaki kongrelere, festivallere, konserlere gittik, araştırdık. Radyoculuğun tam anlamıyla nasıl yapıldığını öğrenip o standartları ve kaliteyi Türkiye’ye getirdik.
HAKKO: İsim arıyordum, arabada devamlı kaset veya CD çalardık, orada ‘power’ yazıyordu radyoda. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, dedim.
EVERİ: Daha yayına başlamadan millet frekansı açıp bekliyormuş.
CEMİNAY: 100 numarayı almak çok önemliydi. Diğer radyolar onu atladılar. Cem Hakko çok sevdiği için radyoculuğu, işinde titiz olduğu için 100 numarayı aldı ve bütün Türkiye’de aşağı yukarı 100 numara oldu. Oradan ayrıldıktan sonra da ‘Şimdi 100 numaradan çıktım başka yere gidiyorum,’ diye espri yapmıştım. ‘Yüzde yüz canlı, yüzde yüz tatlı, yüzde yüz heyecanlı’ oradan çıkmadır.
EVERİ: Kapalı devre yayın yaptık önce mağazaya. Sonra ses dışarıdan nasıl duyulacak, İstanbul’un farklı köşelerine nasıl gelecek diye altyapıyı test ediyorduk. Hakan’la iki saat yayın yaptık, Cem Bey de köprüden geçerken ‘Bu ne güzel bir gece,’ diyormuş, ben de ona radyodan ‘Wonderful Tonight’ şarkısını yolluyorum.
ŞEN: Kısa ve vurucu konuşmanın ne kadar önemli olduğunu kavradık. Müziğin arasına girecek DJ ve şovmenlerin her dakikasına, her saniyesine kadar hesabını yaptık. İnsanların ‘Ay ne diyor bu,’ deyip geçmesiyle ‘Aa ne güzel konuştu,’ diye kalması bir saniye. Aramıza katılacak arkadaşlara da 100 maddeden oluşan bir kitap hazırladık. Son maddesi ‘Ya eğlen ya kovul.’
HAKKO: En son 101.’i madde var: Politika konuş ya da bunlara uyma kovul.
Power FM stüdyoları Vakkorama mağazasının tam ortasına kurulmuştu.