Gazeteci neden milletvekili olur
Gazetecinin bu işi yapabilmesi için en temel iki özelliğini olması gerekir: merak etmek ve sorgulamak. Geri kalan ne varsa katma değerdir, ama sürekli merak etmeden ve öğrendiğini durmaksızın sorgulamadan bu iş yapılamaz. Siyasetçinin de bakkalın da hatta bilim insanın da söylediğini sürekli sorgulamalıdır gazeteci. Siyaset ise, özellikle Türkiye’de yapıldığı şekliyle koşulsuz kabul ve teslimiyet gerektirir. Gazetecilikten farklı olarak siyasetçi liderin her dediğini kabul eder, ona biat eder ve varlığını sürdürmek için de kendi kişiliğinden, inançlarından, düşüncelerinden sık sık vazgeçmesi gerekir. Sadece bu açıdan bile gazetecilerin siyasete girmesi eşyanın tabiatına aykırı, ama önümüzdeki dönem de tıpkı şimdi olduğu gibi Meclis’te bol bol gazeteci olacak. Hatta bugüne kadar gazetecilik yaptığını görmediğim, adını duymadığım, adlarını arattığımda gazeteci olmadıklarını öğrendiğim isimlerin bile mesleklerinin yanında gazeteci yazıyor. Gazetecilikte topluma çok büyük katıları oldu da şimdi de hizmet etmek istiyorlar—yerseniz.
ÖLÜ YAYIN YÖNETMENLERİ
Halihazırdaki üç eski genel yayın yönetmeninin yanına iki tane daha eklenecek gibi görünüyor. Bir zamanların Milliyet gazetesi böylesi bir ölü yayın yönetmenleri derneğiydi. Patron canı sıkıldıkça yönetici değiştirir, hiç kimse işten atılamadığı için de birer köşe tahsis edilirdi. Patronun tavla arkadaşı da olan bu isimlerden kurtulmak mümkün olmadığı gibi her biri değişimin ve ilerlemenin önüne koridor diplomasisiyle set çekerlerdi.
Meslekte yöneticilik anlamında hiçbir iddiası kalmamış—pek çoğu yazı yazmayı da bilmeyen—bu ölü gazeteciler eskiden en azından köşelerine—veya köşe yazarlığına—çekilirdi. Meclis hiçbir zaman bu işi artık yapamayan ya da yapmayı tercih etmeyen gazeteciler için böylesine garantili bir huzurevi olmamıştı. En yaşlı üye Hasan Cemal’den başlayarak Meclis lokantası önümüzdeki dönemde eski Milliyet binasında her yemeğe yeşil biber koymayı marifet sayan Konyalı’yı andıracak gibi görünüyor.
Siyasete ilk kez gazeteci girmiyor kuşkusuz, ama bu işin sonu da gelmiyor. İktidar ya da muhalefet fark etmiyor, son yıllarda görev yapan gazeteci vekillerin hemen hepsi genel başkanlarını sorgulayıp meydan okumadıkları gibi bir kısmı onun etrafında koşulsuz bir “yes man” olarak görev yaptı. Bir kısmının medyada yükselme nedeni de buydu zaten: patrondan genel başkana koşulsuz evet efendim’cilik.
Gazeteciliğin doğasıyla çelişen koşulsuz desteğin karşılığını kendilerine küçük iktidar alanları açarak aldılar. Bir partinin muhabirlikten gelme basın danışmanı bile hiçbir mesleki tecrübesi olmayan kız arkadaşını küçük bir muhalif kanalın Ankara temsilcisi olarak atıyor. Bu en altta yaşanan bir nüfuz kullanımı; daha tepeleri buradan yola çıkarak, hesaplayabiliriz.
Şu ana kadar hiçbir gazeteci neden siyasete girmek istediğini ya da yeni mecliste nasıl bir rol üstleneceklerini ikna edici bir şekilde açıklayamadı. Bazılarının medyaya katkıları neydi ki siyasete olsun, o ayrı bir konu. (Sözüm Hulki Cevizoğlu’na.) Diğerleri de “elini taşının altına koymak gibi” klişelerin dışına çıkamıyor. Meclis’e girerse kendi kimliğinden dolayı tarihe geçebilir İrfan Değirmenci; o bile LGBT+ hakları için mücadele edeceğini söylemekten korkuyor.
Belli ki derdi bu değil. Milletvekilliğinin iyi kazandırdığını da unutmayalım. En azından maaşı CNN Türk’te yorumculuktan ya da Halk TV’de ana haber sunmaktan daha iyi. İşler belli ki iyi gitmiyor, Mini Yavuz Donat bile kaçtı. Gazetecilikte kalsalar yarın öbür gün ne olacağı belli değil sonuçta. Meclis’e kapağı atınca ballı bir maaş, uçaklarda business class’e upgrade, şoför-danışman-sekreter ve de kıyak emeklilik garanti.
ÇETİN ALTAN ETKİSİ
Kimi gazetecilerin bilinçaltında Çetin Altan gibi milletvekili olarak da tarihe geçmek yatıyor olmalı. Oysa hiçbiri Çetin Altan kadar yazar olmadıkları gibi, onun İşçi Partisi’nden milletvekili olmasının nedeninin siyasete atılmak değil kendisine açılan davalardan kurtulmak olduğunu bilmiyor olmalılar.
Milletvekili dokunulmazlığı tehdit altındaki gazeteciler için bugün hala önemli bir kurtuluş yolu olabilir, ama keşke mevcut gazeteci vekiller bütün gazeteciler için yasal güvencelerin önünü açmak için çalışsalardı. Şimdi en azından “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Birdirgesi”ni kaleme alan, yöneticilik yaptığı sırada her çalışanın sigortalı olması için uğraşan, RTÜK kanununa karşı çıkan Umur Talu’yla böyle bir fırsat var.
Kendi tecrübelerinden dolayı gazetecilerin mağduriyeti, ifade ve basın özgürlüğü, gazetecilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi konularda en fazla çalışması gereken Ahmet Şık ise bugüne kadar uslu durdu. HDP’den Meclis’e girip sonra TİP’e geçti ve kıyak emeklilik hakkını kazanana kadar hemen hiç kafasını suyun dışına çıkarmadı. Ne merak etti, ne sorguladı. O arada da enerjisini millete hizmet etmeye değil, Asmalımescit’te meyhane açmaya ayırdı. Bir milletvekilinin üstelik görev sırasında meyhane açması Ahmet Şık ne de olsa muhalif mahallenin çocuğu olduğu için tartışılmadı bile. Ama en azından bir milletvekilinin önceliği konusunda yeteri kadar fikir veriyor.