Okurlardan hikayeler
Ruhumuz acı vereceğini bildiğimiz bir şey yüzünden kanarsa, başkalarını suçlamanın da affetmenin de bir manası yoktur.
Okurlarım bana sık sık hikâyeler gönderir. Aşağıdaki iki hikâye de Portekiz’deki okurlarımdan geldi; yazıda adlarını paylaştığım okurlarım da bunları internette bulmuş. İşte o hikâyeler:
DİKENLİ ÇALI VE AFFETMEK (ANA MARGARIDA)
Bir adam çevresindeki doğal güzelliklerin tadını çıkararak kırda yürürken birden bacağında bir acı hissetmiş. Eğilip bakınca dikenli bir çalının bacağını çizdiğini görmüş.
Ama manzara o kadar güzelmiş ki bu olayı büyütmemeye karar vermiş ve dikenli çalıya dönüp şöyle mırıldanmış: “Seni affediyorum.”
Birkaç saat sonra aynı patikadan yürüyen bir başka adam günbatımında Tanrı’nın yüce varlığını hissederek etrafı seyre dalmışken aynı dikenli çalı onun da bacağını çizmiş.
Adam eğilip dikenli çalıya bakmış, bacağından akan kanı temizlemiş ve sonra yoluna devam etmiş. Her şeyi baştan sona izleyen bir melek Tanrı’nın huzuruna çıkmış ve ona olan biteni anlatmış:
“Bugün dikenli çalıyı affeden bir aziz gördüm. Ve bir de aynı şekilde yaralanıp tek kelime bile etmeyen kalpsiz bir adam.”
“Çok yanılıyorsun” demiş Tanrı. “Elbette ilk adam iyi biriydi, ama ikinci adam aziz olmasının yanında aynı zamanda bilge biriydi.”
Tanrı’nın sözleri karşısında şaşıran melek “Ama bu nasıl olur?” demiş ısrarla “İkinci adam bir şey söyleme nezaketini bile göstermedi, öylece yürüdü gitti!”
Tanrı, meleğin sözünü kesmiş:
“Babasından haksız yere azar işiten, ama bu azarın aslında büyük bir sevgiden kaynaklandığını anlayan çocuğun kimseyi affetmesi gerekmez, sadece olanı kabullenir. Bu şekilde yara ona acı vermez ve affetmek kimseyi aşağılamaz.”
“Dikenli çalı dikenlerini kullanmak için doğmuştur. İstese bile dikenlerini yumuşatamaz. İlk adam dikenin batmasıyla acıyı hissettiğinde bunun için dikenli çalıyı suçladı ve kalbi temiz olduğundan onu affetti. İkinci adam da diken batınca acıyı hissetti ama bütün dikenli çalıların böyle olduğunu bildiğinden, bunun kendine karşı yapılmış bir şey olarak görmedi. Bir suçlu görmediğinden affedeceği bir şey de yoktu, o yüzden kimseyi affetmedi.”
Ve Tanrı eklemiş: “Ruhumuz acı vereceğini bildiğimiz bir şey yüzünden kanarsa, başkalarını suçlamanın da affetmenin de bir manası yoktur.”
KARİNA’NIN HAYALİ (DELFINA DIAS)
Karina’nın küçüklüğünden beri en büyük hayali Moskova’daki Bolşoy Balesi’nin baş dansçılarından biri olmakmış.
Anne ve babası kızlarının hayalini gerçekleştirebilmesi için her türlü fedakârlığı yapmış. Oğlanlar da bunu hiç yakınmadan kabullenmiş. Kızın kalbi sadece bale için atıyormuş.
Yoğun çabalarının sonucunda nihayet Karina, seçmelere katılarak bale topluluğuna yeni dansçılar seçecek olan Bolşoy Balesi direktörünün huzurunda dans etme şansını yakalamış. Karina, bu dünyadaki en son günüymüş gibi dans etmiş, o güne kadar öğrendiği her şeyi, hissettiği tüm duyguları her bir hareketinin içine akıtmış; öyle ki, sanki tek bir adımında bütün bir hayatı taşıyormuş.
Ama seçmeleri geçememiş. Köylerine dönüş yolunda, Karina gözyaşları içinde, direktörün ona “Hayır” diyen sesinin zihninde sonsuza dek hiç durmadan yankılanacağını düşünüyormuş. Ama yapmayı bildiği yegâne şey bu olduğundan dans etmeye devam etmiş. Bundan 1056 yıl sonra, artık iyi bir bale öğretmeni olan Karina, cesaretini toplayıp Bolşoy Balesi’nin yıllık gösterisine gitmiş.
En ön sıradaki koltuğuna oturmuş ve yıllar önce onu reddeden adamı görünce hemen tanımış. Gösteri bittikten sonra direktörün yanına gitmiş ve yıllar önce ondan Bolşoy’a alınamayacağını duyduğunda ne kadar çok acı çektiğini anlatmış.
“İyi ama sevgili kızım” demiş direktör, “Ben seçmelere katılan hemen herkese bunu söylüyorum. Beni affetmelisin ve şunu unutmamalısın: Bir yabancının fikri yüzünden hep hayalini kurduğun şeyden vazgeçmeye yeltenseydin asla bu kadar başarılı olamazdın.”
(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş)