Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Doktor Ekrem Karakaya döneminin en başarılı öğrencilerindendi.

        Üniversite sınavlarında çok yüksek puan alarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi, doktor oldu.

        Daha sonra TUS sınavında yine yüksek bir puan alarak kardiyoloji ihtisasını kazandı, kardiyolog oldu.

        İki kız çocuğu babasıydı.

        Henüz 47 yaşında bayramdan hemen önce bir hasta yakını tarafından öldürüldü, bayrağa sarılı tabutuyla çalıştığı hastaneden beyaz önlüklü arkadaşlarının omuzlarında son yolculuğuna uğurlandı.

        Hepsi bu kadar mı?

        Değil. Yansımaları çok fazla.

        Bu olay toplumsal bir gerçeği tekrar bir kez daha yüzümüze çarptı.

        DOKTOR CİNAYETLERİNİN ARDINDAKİ GERÇEK

        Son 30-40 yıldan bu yana hiçte azımsanmayacak sayıdaki bir kuşağının kültüründe ve yaşam biçiminde televizyonlardaki “Kurtlar Vadisi” türevi dizi filmlerinin büyük rolü oldu.

        Devletin, adalet sisteminin, güvenlik güçlerinin yok sayıldığı, herkesin kendi başına kendi cumhuriyetini kurduğu, hoşuna gitmeyen adamları yakalayıp sorguladığı, işkence ettiği, öldürdüğü bir kanunsuz yapıyı reyting uğruna allayıp pullayıp kahramanlık hikayeleri gibi halka sunan bu dizi filmlerinin o dönemki genç kuşağın kötü eğitim sistemindeki boşlukları doldurup, kişiliklerini şekillenmesinde en önemli etkenlerden biri oldu.

        REKLAM

        Bu dizi filmleri bu toplumda önceleri çokta farkında olamadık ama bu dizilerle büyümüş potansiyel suç makinesi bir kuşak yetişti.

        Öldürülen onlarca sağlık personelini sorumlusu bu suç makineleri.

        Son yıllardaki yüzlerce kadın cinayetinin sorumlusuda aynı insanlar.

        Bu insanlar genelde zayıf kişilikli.

        Ortak özellikleri kendinden daha zayıf güçsüz insanlara saldırdırmaları ve öldürdükleri insanlar silahsız ve savunmasız insanlar olması.

        Bu insanlar kendisinden güçlü insanlara saldırmaktan korkarlar, silahlı bir insanın yada güçlü kişilerin, örneğin bir milletvekili, kaymakam yada bir polisin, jandarmanın önünde hazırola geçerler, mahkemeye hakimin önüne takım elbise, kravatla çıkarlar, el pençe durup boyun bükerler.

        Ama asıl vahim olanı, bu insanlar kendi çevrelerinde, benzer kültürlerdeki toplumlara, bu kültürle yetişmiş sosyal medya tetikçileri tarafından bir kahraman olarak görülürler.

        Yine çok vahimdirki savunmasız, silahsız bir doktoru silahla girip, hastane odasında kıstırıp öldürmenin,iki çocuğu yetim bırakmanın bırakın kahramanlığını, aşağılık bir davranış olduğunu söyleyecek, insanların sindirildiği, susturulduğu hatta saldırıya uğradığı bir dünyada yaşıyoruz.

        Bu grup ve tetikçileri, savaşta bile yaralıları toplamak için harp sahasına giren sağlık mensuplarına hangi tarafa mensup olursa ateş edilmediğini, hatta bırakın bunu, silahsız esire bile ateş edilmediğini öğretecek kadar bir eğitim ve kültürün verilemediği bir toplumda yaşıyoruz.

        Korkarım ki bu toplum yeni olaylara gebe.

        Bu günkü acil poliklinik baskını bunun bir örneği.

        Yeni cinayetleri önlenmesi için acil yapılması gereken toplumun bu magandalarını ve bu insanların azmettiricilerine karşı çok daha ciddi caydırıcı önlemler almak.

        REKLAM

        Bunu yapmadıkça siyasilerin her ölümden sonra acıları paylaşmasının bir anlamı ve inandırıcılığı yok.

        YAŞAMI GÜVENCE ALTINDA OLMAYAN DOKTOR GEREKLİ TEDAVİYİ HASTAYA UYGULAMAKTAN KORKARSA BUNUN TOPLUMA MALİYETİ AĞIR OLUR

        Doktorluk yaşamı tehlikede olan bir hastayı yaşama döndürme sanatıdır.

        Yaşamla ölüm arasındaki hastayı kurtarmak için gerektiğinde risk alır, risk almazsa hasta yaşamını kaybeder, risk alırsa hastanın yaşama dönme olasılığı çok yüksektir.

        Ancak dünyanın hiç bir sağlık sisteminde doktorun her hastada başarılı olması diye bir kural yok. Bu doğanın tabiatına aykırı.

        Düşünün kü hayatını kurtardığınız binlerce hastaya rağmen, başarılı olamadığınız zaman bir yakınının silahıyla odanızı bastığı, ucunda ölüm olan bir dünyada yaşıyorsunuz.

        Gecenin bir yarısı bir hasta geldi. Hasta kalp krizi geçiriyor.

        İki karar alabilirsiniz. Birincisi, sabaha kadar izleyelim der, hasta hayatta kalırsa sabah yeni gelen ekibe paslarsınız.

        Bu tercihiniz için kimse sizi sorumlu tutamaz, bu tercihte sizin hayatta kalmanız yüzde yüz garantidir ama hastanın böyle bir garantisi yoktur.

        İkincisi bilirsiniz ki hastanın hayatı için zamana karşı müdahale içindesinizdir, acil müdahale kararı alırsınız. Uygun vakaysa stent koyarsınız, ya da by pass kararı alırsınız.

        Stent koymak için bacak ya da kol atardamarından telle girip atmakta olan kalbin damarımın içine girip tıkanıklığı açarsınız. Bu bir risktir.

        Ya da bu mümkün değilse bypass kararı alırsınız. Yapacağınız işlem şudur.

        Göğüs kafesindeki kaburgaları kesip, hastayı kalp solunum makinasına bağlayıp, kalbini durdurdurursunuz. Kalbinin besleyen damarların içinde tıkalı olanı bulup, bacaktan ya da koldan aldığınız damarı tıkalı bölgenin yerine diker, sonra elektroşok ile kalbi yeniden çalıştırırsınız. Daha sonrada kalbi göğüs kafesindeki yerine koyup, kaburgalarını telle bağlayıp, göğsünü dikersiz. Bu daha ciddi bir risktir.

        REKLAM

        Şimdi size soruyorum.

        Kapıda silahla bekleyen magandaların olduğu en küçük işlerin ters gitmesi durumunda saldırıya uğrayacağınız ya da öldürüleceğiniz bir dünyada siz bu doktorun yerinde olsanız risk alır mısınız?

        Almazsınız.

        Aklı başında olan kimse de almaz.

        Ama bu genç doktorlar alır, alıyorlada.

        Bugün bu satırları okuduğunuz şu anda bile Türkiye’de farklı merkezlerde binlerce doktor, anjiyo yapılıyor, açık kalp ameliyatı yapılıyor, yada bir tümörü çıkarmak için bir ameliyat masanın başında dokuz on saat ayakta çalışıyor.

        Ama bu olaylar artarsa - görünen o durki bu toplumda artacağa benziyor-ve devlette bu doktorları eli silahlı magandalardan koruyamazsa, o zaman bir doktor, yaşamla ölüm arasındaki tercihte, çocuklarının, ailesinin ve kendi hayatını riske atmayabilir..

        Bunun herkesin yaşamı üzerine bedeli çok ağır olur.

        Daha önemlisi genç doktorlar kardiyoloji, cerrahi, beyin cerrahisi, çocuk cerrahisi gibi yüksek riskli hastaların tedavi edildiği uzmanlık alanlarını tercih etmekten çekinebilirler.

        Gerçekten bu gün bile beş yıl öncesine kadar ancak en yüksek puanla girilebilen, ülkenin en seçkin doktorların ilk tercihleri olan bu uzmanlık alanları bu gün artık kimsenin tercih etmediği en düşük puanlarla girilebilen uzmanlık alanları. Kimse kalp cerrahı, beyin cerrahı ya da çocuk cerrahı olmak için istekli değil.

        Ama asıl beni endişelendiren konu, yıllar önce bu uzmanlık alanlarını seçmiş, ülkenin en parlak doktorlarının saldırı ve tehditlerle kritik çizgide olan, yüksek riskli olan ağır hastaların tedavisinde risk almaktan kaçınmaya zorlanmaları.

        Karaciğer nakli yüksek risktir. Kalp cerrahisi işlemleri yüksek risktir, akciğeri değiştirmek ya da beyindeki tümörü çıkarmak yüksek risklidir. Bırakın ciddi bir operasyonu bir enjeksiyonun, bir serumun bile öngörülemeyen riski vardır.

        REKLAM

        Doktor bu riski almazsa bunun bedelini siz, biz, yaşlılar, ailelerimiz hasta eli silahlı magandalar, sosyal medyada hekimlere saldıran tetikçiler hepimiz öderiz.

        Devlet en kısa zamanda, hastanesini bir adliye binası ya da emniyet binası gibi koruma altına almalıdır.

        Yine devlet, doktorunu, sağlık personelini bir milli istihbarat mensubu, bir savcı, bir vali gibi koruma altına alıp bu genç doktorlara yaşam güvencesi vermelidir.

        Aksi takdirde sağlıkta risk alacak doktorları bulamama riski var, bu bedeli toplum olarak öderiz.

        Riski olmayan hasta yoktur ve hekimlikte risk almadan hasta iyileşmez.

        Diğer Yazılar