Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yolculuk filminin iki muhteşem oyuncusu Beran Soysal ve Cansu Fırıncı filmle ilgili sorularımıza o biçim cevaplar yapıştırdılar, zaten ‘İnsanlık Bombalardan Güçlüdür’ diyen gençlerden başka ne beklenirdi ki! Bu arada iki kişilik söyleşinin bir de bonusu var, çünkü araya yönetmen Mustafa Kenan Aybastı’da giriyor ve yarattığı karakterlerin tanrısı olarak öyle güzel anlatıyor ki… Yani bir kere de üç kişilik söyleşi! İnsanı üç kere daha iyiliğe, umuda, sevmeye çağıran ve bu dünyada çok güzel insanlar olduğuna inandıran cinsten. Bomba imha eden ciğerli adamların cevapları bakın nasıl coşturuyor haliyle! Buyurun…

        Daha önce hiç işlenmeyen bir konu olduğu için role hazırlanmak için neler yaptınız?

        CANSU: Çocuk yaşlarımda ailesel nedenlerle o dönemin yükselen cemaatlerinden birinin içinde bulundum. İlmihal sohbetleri, toplu namaz kılmalar, hayatı bütünüyle dini kurallar ve kaidelere göre yaşamak. İki yıl bir çocuk için böylesi bir hayatı yaşamak uzun sayılabilecek bir süre. Arkadaşlarınızla Cola kutusu ile futbol maçı oynarken kulağınızdan tutulup 'günah' diyerek eve götürüldüğünüzü düşünün. Sorsanız dinde zorlama yoktur. Ama sabahın köründe kıçınıza yediğiniz tekmeyle secdeye varmanız bu sözden daha dünyevidir. Kısacası filmin hikayesine yabancı değildim. Ama biz buraların Albert Camus'üyüz orası ayrı!

        BERAN: Sizin de söylediğiniz gibi daha önceden işlenmeyen bir konu olmasıyla birlikte benim de çok hakim olduğum bir konu değildi zaten. Bu sebeple Mustafa Kenan Aybastı ile filmin ön hazırlık sürecin de bu konuya dair uzun uzadıya sohbetler ettik, tartıştık, çeşitli görseller ve videolar izledik ve bu çalışmaların rolümü çıkarmam için büyük katkısı oldu.

        Filmin nokta atışı yapan çok keskin cümleleri var. Siz filmin genel söylemine katılıyor musunuz yoksa sadece rolünüzü mü oynadınız?

        CANSU: Söz konusu tiyatro, sanat sineması ya da politik sinema olunca filmin anlatısına katılmak temel belirleyen oluyor elbette. Ama Yolculuk'tan konuşacaksak bırak bu filmin sözünü, virgülüne bile katılıyorum.

        BERAN: Açıkçası bir film de oyuncu olarak oynama kararı aldığınızda ‘ben sadece rolüme bakarım, filmin ne söylediği benim için çokta önemli değil’ demenin doğru bir yaklaşım şekli olmadığını düşünüyorum. Benim icin esas olan filmin ne söylediği ve nasıl anlattığı, söylenmemiş olanı söylemesi, anlatmak istediği meseleyi ilerici bir şekilde korkusuzca soylemesi… Bunlar benim icin önemli! Bütün bunlar oluncada gönül rahatlığıyla oynuyorsunuz.

        Bağımsız Sinema Merkezi’ni diğer grup ve yapımcılardan ayıran nedir?

        CANSU: Bizim arkamızda iktidarlar, cemaatler, sermaye çevreleri, para babaları, AB fonları yok. Hayata işçi sınıfının perspektifinden bakan kameralarımız var. Adlı adınca eşitlik ve özgürlük mücadelesinin sinemasını yapıyoruz ve bu büyük bir fark.

        BERAN: Emek sermaye ilişkisindeki bunca adaletsizliğin yaşandigi bir sektör de ben size Bağımsız Sinema Merkezi'nden bahsediyim, diğer yapımcılardan ayıran farkı okuyucularınız karar versin. Bağımsız Sinema Merkezi kollektif bir üretim modeli oluşturabilmesi ve bu bağlamda parası olanın üretebildiği bir sanat olmaktan çıkarmak için yeni araçlar üreten, yeni yollar açmayı, tartışmayı ve buradan yeni filmler üretmeyi amaçlayan sinema emekçilerinin kurduğu bir kolektif akıldır. Bu da onu diğerlerinden ayırmak için yeterlidir diye düşünüyorum.

        Mehmet daha bunalımlı ve köşeli bir karakter olarak arayış içinde iken ağabeyinin teslimiyeti nasıl açıklanabilir? Ya da bu soru yanlış mı acaba?

        CANSU: Bekir yaşayıp gidiyor işte. Hayatının iplerini elinden kaçırmış. Rüzgar nerden eserse oraya savruluyor. Tek bildiği şey kaçıp gitmek, ama nereye? Başka bir dünya tahayyülü de yok ki? Annesi babasının kahrından ölmüş. Ablası baskıcı aile ortamından şarkıcı olmak hevesiyle kaçmış ama aradığını bulamamış. Elhamdülillah Müslüman ama bu baba da bu amca da ters bir şeyler var vicdanına sığmayan. Bekir hayata müdahale edemeyen biri! Moda deyimle bir 'looser' ve bunu kabullenmiş. Başka çaresi yok ya da o öyle sanıyor. Evet, o öyle sanıyor.

        MUSTAFA KENAN: Ağabeyinin kavgada söyledi iki cümlede gizli bir geçmiş hikaye var. "Sen daha iyi bilirsin o ortamları" yani baba eski alemcilerden. İkinci cümle "Annemi öldürdün sıra ablama mı geldi". Ağabey babanın eski ve ölmüş eşinden. Mehmet'se filmde gördüğümüz yeni eşinden. Yani Cansu'nun oynadığı abi karakteri Mehmet'ten farklı olarak daha zor büyümüş, daha fazla travma yaşamış bir karakter aslında. O çözümü o travmaları yaşadığı doksanlı yıllarda, (arabeskinde yükseldiği yıllardır.) orada bulmuş. Boşvermekte, çaresizliği kabullenmekte bulmuş.

        Pavyonda çalışan abla, fırıncı ağabey ve şeriatçı kardeşten oluşan ailenin ortak paydası nedir? Ortada bir aile var mı gerçekten? (Offf bu aileler neden böyle?)

        CANSU: Aile hem var hem yok. ‘Bir varmış bir yokmuş’ derler ya, ‘to be or not to be’, işte öyle. Biz olma halini yitirmişler. Aile dağılmasın, ev yıkılmasın, onları bir arada tutan motivasyon bu. Bir de ah o gözü kör olasıca yoksulluk. Anadolu aile modelinin tam bir karşılığı! Ataerkil, muhafazakar, mutsuz!

        MUSTAFA KENAN: Ortada bir arada olmaktan başka çaresi olmayan insanlar var bence. Buna aile denebilir mi bilmem ama ailedeki her birey bu düzenin bir yerinden çürüttüğü, hayatını aldığı, düzenin kurbanı insanlar aslına bakarsanız.

        Filmin kurban kesme sahnesi şiddet pornografisi yapmayarak daha olağan ve iğreti edici bir etki yaratıyor. O sahne siz de nasıl bir etki yarattı?

        CANSU: Filmin 'can alıcı' sahnesi! Dünyayı yöneten egemenlerin kar hırslarının sonucunda kanı oluk oluk akan halklar. En çok da bizim taraf, Ortadoğu. Birinin kanı aktıkça karnında henüz doğmamış çocukları da ölü doğuyor. Nesilden nesile para insanın kanını akıtıyor. Bana emperyalizmi, kapitalizmi ve bölgemizde onların taşeronu olan dinci gericileri düşündürdü. Hem de her dinden gericileri.

        BERAN: Ben o sahnenin Mehmet’in içinde bulunduğu durum açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Aslına bakarsanız Mehmet'le bir çok noktada benzerlik taşıyor. İslami öğretilerin ikisinin de yaşamını doğrudan tehdit etmesi ve bu doğrultuda ikisinin de gericiliğin kurbanı olması noktası film için önemli bir ayrıntı.

        Tüm ailenin toplandığı yemek sahnelerinden müthiş bir mutsuzluk ve sevgisizlik taşıyor. Neden özellikle yemek sahneleri?

        CANSU: Hani hayatın amacı ekmek derdine indirgenmiş durumda ya insanlığın büyük çoğunluğu için, hani ailenin temel amacı geçimlerini sağlayabilmek ve yalnızca buna şükretmek ya, tevekkül etmek, şükür etmek... Ama orada bile huzur yok biz yoksullar için. Kursağımızdan bir lokma geçiyor o da boğazımıza diziliyor.

        MUSTAFA KENAN: Çünkü o yemekler dışında pek bir araya geldiklerini sanmıyorum. Beraber sinemaya, tiyatroya gitselerdi ne tuhaf olurdu değil mi filmde? Hepimiz belli noktalarda mutsuzuz. Bugünün Türkiye’sinde mutlu insanlardan söz etmek mümkün mü? Çaresizce hayata bir yerinden tutunmaya çalışan, birbirinden korkan, iktidar tarafından da durmadan korkutulan milyonlarca insanla dolu bir ülke olduk. Böyle bir haldeyken nasıl mutlu olabiliriz?

        Filmin senaryosu bugünün haberlerinden derlenip yazılmış kadar güncel. Özellikle bugünün politikasıyla ilgili net olarak söylenmek istenen cümle nedir?

        CANSU: Bence ilki 'bıldır yediğin hurmalar yazın götünü tırmalar'. İkincisi muhafazakar, mütedeyyin, inançlı insanların vicdanlarında tertemiz kalabilecek olan din siyasallaşırsa din olmaktan çıkar ve dünyayı cehenneme çevirir. İnanç, ibadet ve inançsızlık hakkı bakidir, her türden inanç saygıyı hak eder ama laiklik insan evladı için hayat memat meselesidir.

        BERAN: İnsanların bombalardan, karanlık çetelerden güçlü olduğunu hatırlatmak fayda var. Ve film de bu vurguyu yapıyoruz. İnsanlık bombalardan güçlüdür.

        Distopik bir dünyadan ütopik bir final çıkartılmış sanki, finali yorumlar mısınız?

        CANSU: Film finalinde insan için umut bitmez. En koyu karanlıklardan en beklenmedik anda umut kendini gösterir diyor.net.

        MUSTAFA KENAN: Sürprizi kaçmasın diye final üzerine çok konuşmamayı yeğlerim. İzleyicilerimiz gelip kendileri görmeliler maceranın sonunu.

        Filmdeki kadınların işlevlerini değerlendirir misiniz? Erkeklerden daha güçlü görünen anne, Firdevs ve abla neyi, kimi temsil ediyorlar?

        CANSU: Firdevs başka bir dünyanın kadını! Mehmet'le yolları ayrı ama o yine de bir şans veriyor ona, belki uzattığı eli tutar diye. Onun gücü seçtiği yaşam biçiminde gizli. Abla ise baskıcı aile ortamından umutlarının arkasından kaçmış, hayatsa onu bir pavyonda karşılamış. Güçlü gibi görünüyor ama ailesi onun için her şeye karşın vaz geçilmez. Horlanacağını, hakarete uğrayacağını bile bile bayramdan seyrana da olsa oraya dönüyor.

        MUSTAFA KENAN: Doğrudan bu ülkede kadınların bırakıldıkları duruma işaret ediyorlar bence. Ablanın ki korkunç bir çaresizlik. O da hayatı ve hayallerini dışarıda aramış. Bu yüzden evi bırakıp gitmiş ama sonuçta o da evde ki hayatın dışarıda da benzer halde olduğunu yaşayarak öğrenmek durumunda kalmış bir kadın. Ailesi ile bağlarını koparmamak, kabul edilmek, belki yılda bir kaç gün de olsa babasından biraz merhamet görmek isterken karşılığında ona reva görülen yine şiddet ve acımasızlık, yargılanma oluyor. Anneye gelince hepimizin annesi gibi tek istediği düzenin iyi ya da kötü devam edebilmesi. Tüm çabası bunun için. Nasıl sürüyorsa sürsün, aile ayakta olsun ve onun yeri de değişmesin istiyor. Çok temel güdülerle yaşayan bir karakter o anne karakteri. Abla eve geldiğinde, yani evde sorun çıkacağını hissettiğinde yüzünün ne hale geldiğini görebilirsiniz.

        Mehmet ve ağabeyi ablalarının pavyonda çalışıyor olmasını nasıl kabulleniyorlar?

        CANSU: Bekir fırsatını bulsa, tutunabileceği bir dalı olsa gitmez miydi ablasının peşinden? Ablası masalara gitmiyor ya o Bekir'e yeter.

        BERAN: Açıkçası Mehmet'in bu durumu kabullendiğini düşünmüyorum fakat ablasına karşı duyduğu öfkenin altında inceden hala öldüremediği bir sevgisi ve kızgınlığı da var diyebiliriz.

        Diğer Yazılar