Batı...
Ankara’daki saldırının bile Paris’teki saldırı kadar üzüntü ve tepki yaratmadığına yönelik birçok yazı çıktı. Yazılanlar haklıdır ve bu tuhaf bir durumdur. Hoşumuza gitmese de böyle bir tavrın neden ve nasıl olduğunu düşünmeye çalışmalıyız.
Üstelik sol gelenekten siyasi İslam’ın her rengine kadar, Batı’nın karanlık yüzünü öne çıkararak; eşitsizliğini, kapitalist sömürüsünü, emperyalizmini anlatarak yapılan çözümlemeler olmasına rağmen Batı kavramı hâlâ özlemle anılan yer olmuştur birçok kişinin kafasında.
Batı hakkında yapılan eleştiriler haklı olabilir, ama Batı aynı zamanda bir hayat tarzıdır da.
Karanlık yüzü ortaya çıkarmaya niyetli teoriler, bu hayat tarzının “dekadans”a dönük yönünü öne çıkarıp tavırlarına iç tutarlılık kazandırmaya çalışırlar.
Bu dekadans da vardır gayet tabii ki, ama belki bu dekadansın olması, yaşanabilmesi insan ruhuna çok uyan bir şey de olabilir.
Batı öyle böyle kötü olabilir, ama itiraf edelim en çok Batı düşmanı olanın kafasında bile Batı denilince ayrıca özgürce yaşam, hayat tarzlarının çeşitliliği, cinsel yaşamlardaki özgürlük, ilişkilerin modernliği, Batı kadınının görünümüne duyulan ilgi, cinselliğin bu kadın imajıyla özdeş tutulması da vardır.
Kendimize itiraf etsek de etmesek de en radikal solcusundan en koyu İslami radikaline kadar hemen herkesin “Batı” denilince kafasında oluşan düşüncenin parçasıdır bu.
Baskı altında tutulmaya çalışılsa da gerçek budur ve bu baskı bazen patlamalara da yol açar.
Batı galiba her insanın abartıya kaçmadan yaşaması gereken dekadansa, mutluluk arayışlarına kısıtlar getirmeden gerçekleştirme imkânına, tercih özgürlüklerine ve bu tercihleri istediği gibi yaşamaya imkân veren bir kavramı çağrıştırıyor insanlığın kafasında.
Bu çağrışımdan, en tutucu Doğu toplumları da muaf değil. Bizim gibi yıllarını Doğu-Batı sentezini gerçekleştirme hayaline adamış toplumlar hiç değil.
Belki de Batı, insana özgü, hepimizin mutlu yaşamak için ihtiyacımız olduğu söylenen kusurların özgürce yaşanabildiği ve bunların ayıp görülmediği yer olduğu için çekici geliyor olabilir.
Paris sadece “liberte, egalite, fraternite” yani “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” tarihi nedeniyle değil, yukarıda saydığım türde dekadansı ile de çekicidir. Bu yönüyle hayalimizi süsler.
IŞİD işte bu yüzden Batı’daki ilk eyleminde Paris’i seçmiş ve yine bu yüzden sadece hayat tarzlarının özgürce yaşandığı mekânlarda yapmıştır eylemini.
O eylemde aslında çok arzulanan ama hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek olan arzuların ve rüyaların da patlaması yaşanmıştır.
Suriye’den gelen göçmenler bu yüzden Batı’ya gitmek istemektedirler.
Doğu-Batı sentezini başarıyla tamamlayabilmiş olsaydı, son zamanlardaki gibi Doğulu olmaya ağırlık vermemiş olsaydı, onlar Türkiye’de kalmayı isteyeceklerdi.
Ve yine bu nedenle Ankara’da yapılan saldırı, bazılarında Paris’teki hayat tarzlarına karşı yapılan saldırı kadar tepki ve üzüntü doğurmadı.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce