Tarantino'nun görsel şöleni
“Hateful Eight” filmi, Quentin Tarantino’nun “şiddetin şıklığı” janrı olarak nitelendirilebilecek filmlerinin en eğlendiricisi olmayabilir. Örneğin, bu film bir “Pulp Fiction” değil, ama inanılmaz bir görsel şölen, hatta görsel bir şaheser.
Kovboy filmlerinin geçtiği Batı’nın nasıl da ufuklara sahip olduğunu, gökyüzü ile yerin birleştiği uzakların nasıl göründüğünü, arazinin nasıl da başı sonu belli olmayan bir büyüklüğe sahip olduğunu bu filmin özellikle başlarında görüyorsunuz. Tarantino bu filmi 70 milimetre ultra panavizyon denilen teknikle çekmiş. 70 milimetre, 35 milimetreye göre aynı boyda, ama onun iki misli genişliğe sahip. Bu tekniğe sahip olan sinemalarda siz bu kadar geniş bir perdede yukarıda belirttiğim görüntüleri çok gerçekçi, tüm büyüklüğüyle görme imkânını bulabiliyorsunuz.
Amerika’da bu tekniğe sahip olan sinema yokmuş. Bunun üzerine Tarantino filmi bir “road show” olarak gösterime sokmuş. Yani her şehirde seçilmiş bir sinemaya bu tekniğe imkân veren makine ve perde takılıyor, sonra filmin gösterimi için rezervasyonlar yapılıyor ve film şehre geldiğinde eğer rezervasyonunuz varsa filmi görebiliyorsunuz.
Bu şansı yakalayanlar, normalinden iki kat daha geniş olan perdelerde eski Batı’yı tüm muhteşemliğiyle görebildiler. Siz de izlerken dikkat edin, dış mekân çekimlerinin hepsi birer şaheser.
Sonra tüm vahşetin yaşanacağı iç mekânlar için en iyisi olduklarını söylemek mümkün değil. Bir defa diyaloglar, iç çekimlerin süresi biraz uzun. Şeytan kadın rolünü zirveye çıkaran Jennifer Jason Leigh ve Samuel Jackson’a rağmen film Tarantino’nun geleneksel “şiddetin şıklığı” janrını tam yansıtamıyor.
ARDA TURAN
Maçlarını naklen izleyemesek de Arda Turan’ın başarılarını, heyecanlı bir diziyi izler gibi hiçbir bölümünü kaçırmadan yakından izliyoruz.
Onu izlemeye çalışırken, “Bu genç adam nasıl bu kadar başarılı oldu, nasıl bu kadar büyüdü?” diye sizler gibi ben de tabii ki düşünüyorum. Çok yetenekli, çok çalıştı, çek sebat etti; bütün bunları tabii ki görüyor ve biliyorum. Ama onun başarılarını sadece bu kavramlarla açıklayamayız. Başka bir şey de var.
Ona dikkatle bakın, her maça çıktığında ne kadar da neşeli ve maçı oynamaktan nasıl da büyük keyif alıyor. Her maça, eskiden mahallede evinden maç için çıkan çocuk keyfiyle yaklaşıyor. Çocukluğunda zaten böyleymiş, şimdi de bunu sürdürüyor.
Onun için oynadığı yer ha mahalle takımıymış ha Barcelona, pek fark etmiyor gibi. Kendisi için önemli olanın sadece oynadığı futboldan keyif alması.
Galiba bir iş böylesine coşku duyulmadan, çocukça zevk alınmadan yapılırsa, ne futbolda ne medyada hangi işle uğraşırsanız uğraşın başarılı olmak mümkün değil.
CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN HAKSIZ MI ALLAH AŞKINA!
Benim gibi akademik geçmişi olan insanlar, siyasetçiler ile akademisyenler arasındaki her tartışmada otomatikman, içgüdüsel olarak akademik dünyanın yanında yer alırlar. Ancak bu defa ben bu içgüdüme teslim olamayacağım. Çünkü yayınlanan bildirinin içeriğini dikkatle bir okuyun, sonra da Cumhurbaşkanı’nın dediklerini aynı dikkatle okuyun. Cumhurbaşkanı’nın kızgınlıkla söylenmiş bazı cümlelerine yoğunlaşmazsanız dediklerinde haklı olduğunu bence göreceksiniz. Bu son bildiri maalesef zerre kadar entelektüel zekâ ve şıklık taşımıyor.
YAPMA BE ŞAHAN, ZAYIFLAMAYIVER
Şahan Gökbakar, yeni filmi “Osman Pazarlama” için spor yaparak zayıflamaya başlamış. Bu haber açıkça söyleyeyim beni çok üzdü. Çünkü onun zayıflaması, hasretle beklediğim Recep İvedik’in yeni versiyonunun yakında olmayacağı anlamına geliyorsa son derece tatsız bir haber. Beni gerçekten çok güldüren ve yeni macerasını beklediğim Recep İvedik’i beyazperdede daha fit halde görmeyi doğrusu istemem. Fitlik Recep’e yakışmaz.
Kendilerini entelektüel olarak görenler, örneğin son olay çıkaran bildiriyi imzalayan türde insanlar, Recep İvedik’i nasıl banal olarak gördüklerini çevrelerinden entel onayı almanın vizesi olarak görseler de filmi gizlice izleyip güldüklerine de eminim ben.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce