Zarafetin ölümü
21’inci yüzyıl Türkiye’de “zarafetin öldüğü yüzyıl” olarak anılabilir.
Gerek siyasette gerekse kamusal alanda, özellikle gazetecilerin birbiriyle tartışırken kullandığı lisana bakarsanız Türkiye’nin gittikçe kabalaştığını görebilirsiniz.
Öyle abartılı zarif olma çabalarından, aristokratvari havalar takınılmasından filan bahsetmiyorum.
Burada söz konusu olan, insani ilişkilerimizde, hayatımızda asgari medeni düzeyi tutturma çabası.
Hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın zarif olabilmesi imkânsız olan “önüne yatmak” kavramının da bir şekilde hayatımıza sokulmasıyla bir anlamda kabalıkta zirve yapmış olduk.
Bu tabii ki cehaletle bağlantılı, ama sadece bununla açıklanabilecek bir şey de değil.
Kaba, yıkıcı olmanın neredeyse başarıyla özdeşleştirildiği, bir şeyleri başarmak için yeteneğin aranmadığı, taraf olundu- ğunda insanların ödüllendirildiği toplumlarda kültürel çöküntü yaşanır; bunun da bireylerde yansıması zarafetin ölümüdür.
Zarafetin ölmekte olduğu ortamlar hâkim olduğunda, toplumun her yanını zarif olmanın dışında yaşayanlar tuttu- ğunda, rasyonel ve sakin düşünme imkânları tükenir. Örneğin bugün Türkiye’nin iyi yönetilmediğini düşünen bir muhalifin duygularını zarif biçimde ifade etmesine imkân kalmamış görünmektedir.
Çünkü rasyonel tutarlı bir alternatif düşünülemediğinden elde sadece hakaret, terbiyesizlik kalmaktadır.
YENİ NORMALİMİZ KABALIK
Ülkenin liderleri bulunduğumuz ortama girdiklerinde otomatik olarak ayağa kalkıp ceketin iliklenmesi yönünde aile terbiyesi almış bir insan olarak son tartışmalarda siyasetçilerin birbirleri için kullandıkları dili duyunca utandım ve üzüldüm. Onların o kaba lisanlarla ifade ettikleri her düşünceyi aynen ifade edebilecekleri en azından 100 ayrı elegan cümle de bulunabilirdi ve bunların etkisi de daha çok olurdu, ama tecihler artık kaba, yıkıcı olandan yana. Çünkü toplum yazı dilinde, televizyonunda, siyasetinde artık buna alışmış, bunu talep ediyor, bunun tek normal olduğunu sanıyor.
ELDEN KAÇAN POTANSİYEL
Ne yazık ki Türkiye coğrafi konumu ve global politikadaki yeri nedeniyle yüzyılın en önemli kavramları olan “Müslü- man olmak ne demek?”, “İslami iktidar nasıl olmalı?” ve “milliyetçilik” gibi hayati kavramlar üzerine düşünmek ve tutatlı yeni tanımlar üretmek aşamasında ve bunu yapmak zorunda.
Ama bunlar hakkında da sakin düşünmek ve zarif, herkesle kavga etmeden tartışarak sonuçlara varmak gerekiyor. Diyeceğim o ki zarafetin ölüyor olması sadece bizi toplum olarak kalitesizleştirmekle kalmıyor, bir de tüm dünyanın bizden beklediği, bir tek bizim başarabileceğimiz rolün, potansiyelin elimizden kaçırılmasına da yol açıyor.
AHMET HAKAN'IN BEYİN BLOKER'I
Her ruhsal dönüşüm halini, döndüğünü, dönmediğini ve ileride dönebileceğini bizlerle paylaşmak zorunda olan Ahmet Hakan, “Direnişe geçtim” başlıklı bir yazı yazdı.
Bu yazı bence, bugün Türk medyasında yazarların Freudyen dil sürçmeleriyle (Freudian slip) nasıl baş etmesi gerektiğini göstermesi nedeniyle çok ilginçti.
Hürriyet yazarları, Freudyen dil sürçmesi konusunda son derce vukuatlılar. Arada bir çıkıp bir laf ediyorlar, sonra gelsin internet sitelerinde krizler, patron açıklamaları, Özkök’ten durumu idare etmeye yönelik sakinleştirici yazılar, falan filan... Rutin, hep aynı ve son derece de sıkıcı.
Ahmet Hakan da birçok yönden vukuatlı bir yazar olduğundan belli ki geçmiş hatalarından iyi ders almış.
Onun beyninde son derece etkili bir Freudyen dil sürçmesi bloker’ı oluşmuş.
“Direnişe geçtim” yazısında bunu net olarak gördük: Yazının sonuna doğru bir paragraf açıyor ve “Dikkat! Dikkat!” diye başlayıp şöyle devam ediyor:
“Artık memleketimizde keskin bıçak gibi iki taraf var...
- İki taraf da hakkaniyetsiz...
- İki taraf da aşiretçi...”
Derken bir anda tüm Freudyen dil sürçmelerinin babasının pençesine düşmenin eşiğine geliveriyor:
“Ya bendensin ya ondan” havasında “Tıpkı” diyor ve siz “Acaba kimi söyleyecek şimdi?” diye merak ediyor ve Hürriyet’te daha sonra yaşanabilecek olası yeni krizleri de düşünüp üzülebiliyorsunuz.
O “Tıpkı” sonrasında gelecek ismi beklemek eğer bir arkası yarın skeci olsaydı son derece heyecanlı ve sinir bozucu olabilirdi. İşte bu anda Ahmet Hakan’ın beynindeki Freudyen dil sürçmesi bloker’ı hemen devreye giriyor ve...
“- İki taraf da tıpkı Bush gibi, ‘Ya bendensin ya ondan’ havasında” diyor.
BU KESİN SEDAT’IN İŞİ
“Türk siyaseti üzerine yazarken Bush da nereden aklına geldi bunun? Neden Türkiye’den bir örnek bulamadı?” diye düşünürken aklıma başka bir şey geldi.
Bush’u Ahmet Hakan düşünemez, çünkü o lokal, fazlasıyla Türk koşullarıyla oluşmuş bir insan. Bush’u oraya Sedat Ergin orijinal metindeki ismi çıkardıktan sonra son anda koymuş olmalı.
İnşallah Ahmet beynindeki şu Freudian slip bloker’ının bir aplikasyonunu çıkarır da tüm medya da bundan yararlanır ileride.
İNTERNETTEKİ EN COOL GENÇ
Amerika Luka Sabbat’ı konuşuyor ve herkes onun çok cool olduğunda ve hatta onun internet ortamındaki en cool genç olduğunda hemfikir.
Moda dünyası ile çok yakın ilişki içinde; yeni modaları, yeni kıyafetleri giyerek tanıtıyor.
Ama o bir model değil.
Dijital hayat; yeni kavramlar, kendine özgü yeni sosyoloji üretmeyi sürdürüyor.
Sabbat, bir “etkileyici” (influencer).
Çıkan yeni bir kıyafeti podyumda giymek yerine gündelik yaşamında rutin olarak giyip partilere gidiyor, şık ortamlarda takılıyor ve çok etkin bir tanıtıma yol açıyor.
Tabii onun bu hayata girmesinde kaçınılmaz biçimde Kanye West’in de katkısı olmuş. West, Yeezy gösterisinde bu genci etkin biçimde kullanmış.
Sabbat, hayatıyla yeni bir kavramı daha hayatımıza soktu: “Steez.” Hiçbir özel gayret göstermeden stil sahibiymiş gibi gözükmeye verilen yeni ad bu!
SNAP PACK
Eskiden Frank Sinatra, Dean Martin, Sammy Davis Jr. ve birkaç kişi her gece kulüplerde dolaşırlar ve bunlara da “Rat Pack” adı verilirdi.
Onların zamanı çoktan bitti, şimdi de “Snap Pack”ler var. Ellerinde cep telefonlarıyla her gece dolaşıyor bu grup ve “Snap Chat” ile hayatlarını sosyal medyada paylaşıyor. Grupta Kyra Kennedy ve Gaia Matisse gibi soyadlarından anlaşılan aile bağlantılarına sahip genç kızlar da var.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce