Pele, Arda, Emre
Yıllar önce ABD’deki ilk maçını New York’ta Cosmos takımında izlediğimde (kalede Yasin vardı) Pele’nin neden bir global dev olduğunu anlamıştım. Topu ayağına her aldığında tribünlere bir elektrik saçıyordu. Durgun olduğu maçta bile zamanı geldiğinde tek bir hareket yapar ve sadece o anla hatırlanıp büyümeyi başarırdı.
Bu işin uzmanı filan değilim, ama çok uzun yıllar sonra aynı ışığı, aynı elektrik saçma yeteneğini ben Arda’da görmüştüm. (İlk maçını gördüğümde yayın yönetmeniydim ve gazeteyi arayıp “Maçın sonucu ne olursa olsun haberi Arda üzerinden görün mutlaka” demiştim.)
Şimdi de Emre var, içimi futbol coşkusuyla doldurup bana gelecek için umut veren. 3’ü de benzer kalitelere ve aynı elektriğe sahip futbolcular. İşin ilginci, 3’ü benzer geçmişe de sahip.
Hepsi fakir ailelerden geliyor ve zor şartlar altında çocukluk geçirmişler. 3’ünde de inanılmaz bir futbol sevgisi çok küçük yaşlarda ortaya çıkmış.
Pele fakirlik nedeniyle bir top alamadığı için eski çorapların içine gazete kâğıtlarını doldurup iple bağladıktan sonra çamurlu mahalle aralarında “top” koşturarak tutkusunu yaşamış. O inanılmaz yetenek, o koşullarda oluşmuş.
Arda’nın bir çift kramponu varmış ve onu çamurdan temizlemek, iyi koşullarda tutmak için diş fırçasıyla temizlermiş. Emre ise gurbette yetimhanede geçen yıllarında tutkusunun ölmesine hiç izin vermemiş ve gelecek rüyalarını meşin yuvarlağa bağlamayı sürdürmüş.
Çok daha gençken maçta bacağı kırılınca futbol hayatı sönmesin diye iki bacağına da 2.5 kiloluk ağırlıklar bağlayarak aylarca kuvvetlenme antrenmanları yapmış. (Bu bana Rocky filmini hatırlattı.)
Hepsi tutkularının peşinden koşmayı bilen bilinçli, kararlı sporcular. O ara sokaklarda zor koşullarda oluşan yetenekler, sonunda onları birer dünya starı haline getirdi. Onca zorluk ve uğraşıdan sonra paralar da kazandılar. Helal olsun, her kuruşunu hak ediyorlar.
Bu gibi insanları bizler belki yapabilecekleri tek bir hareket, tek bir vuruş için seyretmeli ve desteklemeliyiz. Çünkü o harekette, o vuruşta tüm bir hayatın zorlu çalışmaları, uğraşları, çekilmiş acılardan alınmış dersler, bilgelikler yatmaktadır.
Bu tür sporcular nadir ortaya çıkarlar, onların kıymetini bilmeliyiz. Futbolu biraz daha çekilebilir kılan, oyunu güzelleştiren, kalite katan insanlar olduklarını arada bir unutuyorsak (ki biz Arda’ya maalesef bunu yaptık) bile onların hayat hikâyesini bir kere okuduktan sonra eminim duygularımız biraz daha yerine oturacak ve daha da olgunlaşacağız.
SABAH DUŞ ALIRKEN
Psychologıcal Science Dergisi, insanların en yaratıcı, en zeki düşünebildiği dakikaların sabah duş alırken olduğunu yazmış.
Bilimsel tespitlere göre, sabah alınan duş esnasında beyin iyice boşalıyor ve yeni düşüncelere, zeki fikirlere tamamen açılıyormuş. Ve gün boyunca aklımıza gelebilecek en yaratıcı düşünceler o anda oluşuyormuş. Eğer bu doğruysa -ki ben buna tamamen inanıyorum- o zaman Türkiye’nin geleceği hiç hoş görünmüyor. Bizde duş alma âdeti fazla gelişmemiş, oturmamış halde. Duş alanlar da toplumun belirli kesimleri ve azınlıktalar. Yaratıcı düşünmememizin ve hayal kurmaktan çıkmamızın bir nedeni de bu olabilir.
‘İSLAMİ MODA’DA INSTAGRAM RÜZGÂRI
“Zeitgeist”e uygun olduğundan genç kızlar arasında muhafazakâr moda evlerine, sitelerine ve butiklerine yönelik ilgi çok arttı. Üstelik bu sadece Türkiye’ye özgü değil, global bir trend.
Bu işin global yönünün de güçlü olacağı, Dolce&Gabbana’nın ilk tesettür koleksiyonunu hazırlayıp defilesinde sunmasıyla belli oldu. Tesettür kıyafetlerinde uzmanlaşan butikler, bu konuda blog yazan moda yazarlarına denemeleri için kıyafetlerden örnekler yoluyorlar ve Instagram’ın da devreye güçlü bir şekilde sokulduğu tanıtımlarını, onların yapıcı eleştirileriyle yapıyorlar.
Bu butiklerden bazılarının adını bizim sitemizdeki haberden (www.haberturk.tv) aldım. Bunlar;
1- Vitrins Butik, 2- Pek Şeker Butik, 3- Butik Ebru, 4- Minel Aşk, 5- Modivana Tesettür, 6- Tesettür Evi. Tesettür modası örneklerinin de görüldüğü fotoğraflarla süslediğimiz bu haberimizi sitemizden mutlaka okuyun.
BABAMDAN SON HABERLER
90’ıncı yaş gününü büyük bir coşkuyla kutlamaya hazırlanan ve bu yaşın insanın en güzel şeyleri yaşaması gerektiği yaş olduğunu anlatan babamın birçok durumuna alıştığımı düşünüyordum.
Örneğin, o hayli uçuk, hayli marjinal bir sapıktır. Bunlara alışmıştım ama son bir gelişme var ki buna nedense alışamıyorum, bu yeni duruma bir türlü adapte olamıyorum. Önceki akşam mutat sinir bozma seansımı telefonda yaparken bana, “Bu gece televizyonda Lady Gaga’nın konserini izledim, çok beğendim” dedi.
Tuhaf olmasını, sapıklıklarını, toplum dışılığını, seri katil olma arzularını kabul etmiştim ama onun bu yaşında Lady Gaga hayranı olmasını bir türlü kabul edemiyorum. Şimdi bu yüzden Ankara’ya gitmeye korkuyorum; çünkü “Beni de birlikte Lady Gaga seyretmeye zorlarsa” diye tuhaf bir ruh hastalığım oluştu.
Bu tahammül edebileceğim bir şey değil. Lady Gaga’yı kendi başıma bile seyredemiyorum, babamla birlikte tamamen çekilmez olurdu herhalde.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce