İsrail'le karşılıklı çıkarlarımız
Cumhurbaşkanı Erdoğan zamanlaması çok doğru ve uygun olan bir anda İsrail ile ilişkileri Türkiye açısından avantajlı hale getirecek adımı attırdı.
Bu adımı atarken Türkiye’nin eli güçlüydü, İsrail’in bu aşamada Türkiye’ye ihtiyacı büyüktü.
Hayatlarını Erdoğan’a karşı düşmanlık üzerine kurmuş olan çevreler şimdi de gerçekleri çarpıtarak Erdoğan’a İsrail üzerinden saldırmaya çalışıyorlar.
Bu çevrelere makul olanı sakin bir şekilde anlatmaya çalışmanın bir faydası yok, çünkü kin ve nefret beyinlerini teslim almış durumda. Ama ben yine de hızlı gelişmelerden dolayı şaşırmış, kafası karışmış insanlar için gelişmelerin arka planında ne olduğunu yazmayı sürdüreceğim. Bir tek makul insan bile ikna olursa bu Türkiye için kazançtır. Kin üzerine yaşananlar ise zaten kaybedilmiş vakalar; onlar hakkında düşünmeye bile gerek yok. Ciddiye alınırlarsa ülkeye verecekleri zarar büyüyebilir.
İsrail bundan bir süre önce kendi ulusal güvenlik konseptini ciddi biçimde değiştirdi ve yeni ulusal güvenlik konseptine uygun politikalar oluşturmaya girişti.
Eski ulusal güvenlik konsepti, savaşların düzenli ordular tarafından yapıldığı, tehditlerin ise ulusun sınırında başladığı döneme aitti. Ancak bir süredir görülüyordu ki ulusal güvenliğe tehdit, sınırlarda başlamıyor, aksine başka ülkelerin içinde yeşerip büyüyor, sonra da düzenli ordular şeklinde değil asimetrik savaşla yani terörle geliyor.
İsrail bu nedenle kendisine yönelik tehditleri besleyebilecek ülkelerde İsrail karşıtlığını, düşmanlığını güçlendirebilecek koşulları kontrol altında tutma kararını aldı.
GAZZE
Bu tür tehditlerin yeşerip büyüyebileceği bölgeler arasında Gazze de vardı.
Ulusal güvenlik konseptinin değişmesiyle birlikte Gazze’ye uygulanan ambargo ve sert politikalar İsrail’in çıkarına aykırı olmaya başladı. Yani Gazze’ye yönelik birtakım hassasiyetleri olan Türkiye’nin bu aşamada devreye girmesi İsrail tarafından da isteniyordu. Böylece Gazze konusunda bir “kazan-kazan” senaryosu ortaya çıktı ve Türkiye avantajlı bir pozisyondan İsrail ile ilişkileri düzeltmeye girebildi.
Bu yeni konsept doğrultusunda İsrail, DAEŞ ile örgüt sınırlarına dayandığında veya ülke içinde bir eyleme giriştiğinde değil örgütün yerleşik olduğu alanlarda mücadele edecekti. Bu açıdan Türkiye ile bir ortak tavır alması gerekiyordu. Bu da Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun bir gelişmeydi.
Bunlar dışında İsrail açısından İran politikası da çok önem kazandı ve bu konuda da ilerde Türkiye’nin yardımına ihtiyacı olacak. Bu da İran’a karşı elimizi güçlendirecek ve bizim açımızdan bir koza dönüştürülebilecek bir gelişme.
Yani anlayacağınız iki ülkenin de çıkarlarına olan ekonomik işbirliklerinin yanı sıra Türkiye ile İsrail’in yakınlaşmalarının temelinde ciddi bir ulusal güvenlik konseptleri örtüşmesi kaynaklı bir anlayış birliği vardır.
Ulusal çıkarlarını düşünen ülkeler dış politikalarını bu tür değerlendirmelerle yürütmelidirler. Bu yüzden kim ne derse desin İsrail ile başlayan yakınlaşma Türkiye’nin attığı çok doğru bir adımdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devlete verdiği yeni yön son derece isabetlidir.
TÜRKİYE'NİN ULUSAL GÜVENLİK KONSEPTİ
Derin bir analizle oluşturulduğu söylenen eski dış politikamız Türkiye’yi neredeyse bir felakete sürüklüyordu. Uçuruma düşmek üzereydik. Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tam uyum içinde çalışabilen Binali YIldırım’ın başbakan olmasıyla uçurumun eşiğinden dönüldü ve dış politika ile ulusal güvenlikte yeni konsept devreye sokuldu. Eski politika sürerken çevremizde Türkiye’ye iyi bakan ülke neredeyse kalmamıştı. Komşularımızla sıfır sorun derken neredeyse tüm komşularımızla sorunlu hale gelmiştik. Sorunlu olduklarımız arasına Rusya ve ABD de eklenince Türkiye’nin yalnızlığı korkunç ve trajik olmaya başlamıştı. O dıurum bizi global güç hiyerarşisinde küme düşürüyor değersizleştiriyordu.
Neyse ki “Zararın neresinden dönülse iyidir” diyen makul gerçekçilik devreye girdi de devlet küskün olduklarımızla barışmaya ve barışın sürdürülebilir olmasına dayanan yeni politikaları devreye soktu, böylece gecikmeyle de olsa Türkiye de kendi 21’inci yüzyılına girebildi.
GURME 'BUCKET LİST'İ
Yiyecek içecek âlemine ilişkin ölmeden önce mutlaka yapılması gerekenler listemi yeniden düzenledim. İşte cebimde taşıdığım o liste:
1- El Bulli Restaurant’da olur mu olmaz mı bilemiyorum ama Ferran Adria’nın pişirdiği yemeklerden oluşan bir ziyafet 5-6 saate yayılarak gerçekleştirilecek.
2- Uzun zamandır ertelediğim yemek, New York Momofuku’da yenilecek. David Chang’in “ramen”i mutlaka tadılacak.
3- Ferran Adria’nın ekolünden gelen şefler San Sebastian’da harikalar yaratıyorlar. Orada mutlaka en azından 3 gün geçirilecek.
4- Yine o ekolden olan bazı şefler yeni pişirme yöntemleriyle yumurtadan harikalar yaratıyorlar. Çok sevdiğim yumurtayla yapılan bu deney mutlaka bir şekilde yaşanacak.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce