Laikliği hak etmiyor muyuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2011 yılının eylül ayında Başbakan’ken sadece Arap ülkelerini değil global dünyanın tümünü hazırlıksız yakalayan konuşmasını Mısır’da yapmıştı.
Ancak bir Türkiye Başbakanı’nın bu kadar net ve açık bir şekilde formüle edeceği şekilde tüm dünyaya laikliği ve bunun önemini anlatmıştı.
Bunu bu kadar güzel ancak bir Türkiye lideri ifade edebilirdi. Çünkü ülkemizin hatalarıyla, kusurlarıyla da olsa güçlü bir laiklik geçmişi vardır ve Türkiye potansiyeli açısından tüm dünyanın beklemekte olduğu ilk ve tek “demokratik, çağdaş, laik ve Müslüman” ülke olmaya en yakın ülkedir.
Ben bugün o konuşmanın metnini yeniden okurken, özellikle bugün bizlerin de böyle bir konuşmaya, laiklik vurgusuna ihtiyacımız olmasına rağmen Cumhurbaşkanı’nın neden böyle bir konuşmayı bizler için de yapmadığını ve neden bunu bizden çok Mısırlıların hak ettiğini düşünüyorum.
BİR DAHA OLMAMASI İÇİN
Bir daha 15 Temmuz türü felaketler yaşanmaması, FETÖ türü çetelerin Atatürk’ün kurmuş olduğu bu Cumhuriyet’i ellerine geçirememeleri, kendilerine “imam” diyerek dini de lekeleyen bazı insanların bu koskoca Cumhuriyet’le istedikleri gibi oynayamamaları, bazı insanlara sadece alnı secdeye değiyor veya Allah dedi diye açık çekler verilmemesi ve inançsız da olsa bilgili, birikimli vatanseverlerin ülkelerine iyi hizmet edebilmeleri için laik düzen şarttır ve kaçınılmazdır.
Bugün Türkiye’nin, Mısır’da yapılan konuşmaya benzer bir konuşmayı duymaya çok ihtiyacı var.
NE DEMİŞTİ ERDOĞAN?
Erdoğan, Mısır’da şunları söylemişti:
“Türkiye’de Anayasa, laikliği devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslüman’ım ama laik değilim, fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır. Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik, din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın.”
Aslında konu karmaşık değil, anlaması çok kolay, ama ne yazık ki tüm bunları neredeyse ezbere, genlerine işlemiş biçimde bilmesi gereken Türkiye’de bu tanımlar ne yazık ki bir süredir unutulmuş gibi.
Cumhurbaşkanı’nın, laik ile dindarların işbirliğine, omuz omuza çalışmasına en fazla ihtiyaç olduğu bu dönemde Türkiye’ye de bu tanımları ve sistemi bir kez daha anlatmasına ihtiyaç var.
YENİ TÜRKİYE İÇİN
Dünyanın ilk ve tek “demokratik, çağdaş, laik ve Müslüman” ülkesi olmak, bizim genlerimizde var, neredeyse “Kaderimiz budur” da diyebiliriz.
Ben yıllardır her fırsatını bulduğumda hep bu konuyu anlatıyorum.
Bunu ısrarla yapıyorum; çünkü Türkiye’nin global dünyada hak ettiği yerlere ulaşabilmesi, büyük ve güzel bir ülke olabilmesi ve her vatandaşının huzur içinde hayatı paylaşabildiği bir ülke haline gelebilmesi buna bağlı.
Yıllardır bunu yazıyorum, ama bugünlerde bu konuda çok daha heyecanlı ve umutluyum. Çünkü yaşadığımız travmaların bizim kolektif olarak bu gerçeği görmemizi sağladığına inanıyorum.
Bunu yapabilecek tek lider de Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bu nedenle liderin Mısır’da yapmış olduğu o konuşmanın benzerini Türkiye’de kendi vatandaşları için de yapması bugün her zamankinden çok daha önemlidir.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce