Beynimin Berlin duvarını geçemedim
BİRKAÇ yıl önce Güneri Cıvaoğlu, Ertuğrul Özkök ve Can Ataklı ile birlikte Berlin'de Bild Gazetesi'nin Yayın Yönetmeni Kai Diekmann'ı ziyaret etmiştik. Diekmann, hepimize birer adet Berlin duvarının fotoğraflı hikâyesini anlatan bir kitap hediye etmişti.
Beni çok etkiledi o kitap. O kadar fazla casus kitabı okurum ki, John Le Carre'nin türdeki ilk başarısı olan "Soğuktan Gelen Casus" romanında anlatılan duvar hikâyesinden öyle etkilenmiştim ki, esaretten özgürlüğe giden o adımların son 100 metresinde hissedilenleri çok iyi anlayabiliyorum.
O insanların çarpan kalplerini, Kenan Doğulu'nun "Aşk Kokusu"nda dediği gibi "İçimde dört nala kalplerin koşusu var" diye adlandırılabilecek coşkuları, heyecanları anlayabiliyorum. Onları ta içimde hissediyorum.
Berlin duvarını anlatan o kitap, hiçbir zaman iyi bir anı olarak kütüphaneme yerleşip anılar müzeme kaldırılmadı. Sık sık bakarım içine, duvarı geçmeyi başaran insanların suratını incelerim, onlara bakarken duvarın öte tarafında tam yaklaşmışken düşenleri, başaramayanları hatırlarım, onların acı hikâyelerini de bilirim.
KENDİ YOLCULUĞUM
Size ilk okuduğunuzda belki tuhaf gelecektir ama ben aynı duyguları Manisa'dan İzmir'e arabayla yaklaşırken özellikle son yıllarda hissediyorum. Hani Manisa'dan İzmir'e yaklaşırken bir tepeye tırmanırsınız, uzaktan İzmir görünür ya, uzaktan Ege Denizi'nin güzelliği serilir ya, ben işte o anda Berlin duvarına heyecanla yaklaşmakta olan o insanların coşkusunu hissetmeye başlıyorum.
VASATİZMDEN KAÇIŞ
Türkiye'nin üzerine çöken vasat yaşam havasından çıkıp özgürlüğe adım atıyormuş gibi hissediyorum kendimi.
Bu yol dışında Türkiye'de nereye gidersem gideyim, "Ben kapanmış kanat sesleri duyuyorum, düşen kanatları" diyen Leonard Cohen'in duygularını çok iyi anlıyorum.
SANDIĞINIZDAN DAHA YAYGIN
Bu duyguları sadece yaşlanmaya direndiğini sanan bir adamın problemli ruh yapısının sonuçları sanabilirsiniz, ama bunlar toplumda şu anda bezgin ve endişeli halde olan birçok insanın da duygularıyla aynıdır.
Bunu biliyorum; çünkü bunu paylaşıyoruz, biz birbirimizi anlıyoruz.
Vasatın hâkimiyetinin griliğinden ben çoktan bıktım ve artık bir tek Ege kıyılarında bulabildiğim yaşama sevgisinin, keyfinin ve coşkusunun hayatın her alanına, her yere yayılmasını istiyorum. Nereye gidersem gideyim içimde kalplerin koşusunu hissetmek istiyorum. Ama ne yazık ki keyiflenmekten korkan ve neşelenmeyi doğru bulmayan çoğunlukların kurduğu vasat yaşamların hâkimiyeti var her yerde.
Hayat tarzı kavgasını kimin kazandığı da çoktan belli gibi, ama gerçekten kimin sonunda ne kazandığı ve kazanmanın ne olduğu, ne anlama geldiğinin de pek belli olmadığı bir süreç bu. Kazananların bile uzun vadede pişmanlık duyabileceği türde bir zafer bu.
Tek tip düşünce biçiminin, tek tip yaşam tarzının hâkim kılınmaya çalışıldığı, grinin hâkim olduğu bir Türkiye var duvarın öteki tarafında; Ege'ye vardığımda bunu çok daha iyi hissediyorum.
KAÇINILMAZ MI?
Siyasi düşüncelerimiz, inançlarımız acaba illa da öyle bir Türkiye yaratılmasını kaçınılmaz hale mi getiriyor ki?
Hayır, gayet tabii ki hayır.
O grilik, o vasatlık bir tercih meselesi; öyle olmanın daha doğru, hatta tek doğru olduğuna inanmaktan kaynaklanıyor.
Üstelik alternatifinin mümkün olduğunu söylemek de artık pek hoş karşılanmıyor; bunu söylemek de henüz yasak değil ama yasak gibi oldu.
ALDIM BAŞIMI GİTTİM
Bu gibi durumlarda "Aldım başımı gittim" demek mümkün, hatta ben bunu yıllar önce denedim de, aldım başımı gittim ve Bodrum'a yerleştim.
Anlayacağınız vücudum, kalbim Berlin duvarını geçti ama beynim yine geçemedi.
Aklım o gün de bugün de geride bıraktığım dünyada; onun grileştirilmesine tahammül edemiyorum. Türkiye'nin bunu hak etmediğine inanıyorum; Türkiye'nin her tarafının bu kıyılar gibi ışıl ışıl yaşam heyecanıyla dolu olması gerektiğini düşünüyorum.
HAYAT TARZI, SİYASETİN ALANIDIR
Hayat tarzı sadece bir trend seçimi değildir. Hayat tarzı, bu hayatın en çok siyasi olan konularından bir tanesidir. Hayat tarzları üzerine siyasi kavga yapılabilir ve yapılıyor da.
SİYASİ İNZİVA
Şu anda bezmiş, yorulmuş ve tedirgin olanlar bu kavgayı bıraktılar. Tam yenilgi de değil, bu sadece bir içine çekilme, bir tür siyasi inziva.
Bizlere neyin aslında doğru olduğunu anlatanları bıkkın biçimde dinliyoruz, gülümsüyoruz ama kahkahayla gülmemeye de dikkat ediyoruz.
KATILMIYORUZ AMA SAYGILIYIZ
Çünkü bizler başkalarının tercihlerine saygılıyız. Herkes neyi nasıl yaşamak istiyorsa sonuna kadar yaşasın diyoruz. Tek isteğimiz bize de böyle söylenmesi.
Ama tek doğruya inananlar, başka türlüsünün olamayacağını sananlar, alternatifleri bir türlü anlayamıyorlar, benimsemiyorlar. Gerçek bir entelektüel olan ilahiyatçı arkadaşım Muhammet Çakmak, bana şunları söyledi: "Benimsememek, kendi içine ve ötekine karşı kapanmak değildir. Ötekini benimsememek, toplumsal sınırların herkese özellikle de birbirine yabancı olan ve birbirine karşı yabancı kalmak isteyenlere açık olması demektir."
Aynen katılıyorum ve hayatım boyunca da buna inandım. Duvarın bu tarafında buna inananların sayısı, öte tarafta kalıp da bunu düşünebilenlerin sayısından çok daha fazla.
Buna rağmen ben vücudumu alıp gitsem, fiziksel duvarımı geçsem ve kalbim oralarda olsa da aklım hep geride kalıyor, kalbimin duvarını bir türlü geçemiyorum. Çünkü bugünkü gidişatımızın bizi sürükleyeceği toplumsal yaşamdan çok daha farklı olan yeni bir şeylerin mümkün olduğunu biliyorum.
Bunun anlatılması gerektiğine ve yapılabileceğine inanıyorum. Berlin'de o duvarı geçemeyip de geride kalıp mücadele edenler bunun bedelini zamanında ödediler. Ama kalbim de duvarı geçip gitmeye hazır oluncaya kadar griye geri döneceğim ve elimden geleni en iyi biçimde yapmayı sürdüreceğim.
Çünkü dediğim gibi, çekip gitmek belki her zaman kolaydır ama uzun vadede pek de anlamlı değil.
- Seçim sonucu neden böyle oldu?1 yıl önce
- Kitabın ortasından konuşuyorum ve diğer lüzumsuz seçim notları1 yıl önce
- Alevi tartışması1 yıl önce
- Dün bu yazıyı yazarken...1 yıl önce
- Mea Culpa1 yıl önce
- Post-modern seçimin yankıları1 yıl önce
- 'Cool'un büyük kaybı1 yıl önce
- Z Kuşağına güvenilerek siyaset yapılır mı?1 yıl önce
- Muhalif yazarları bekleyen büyük kriz1 yıl önce
- Cumhuriyet Müzesi halk yüzünden kapanabilir1 yıl önce