Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN nefret suçları için uluslararası düzenleme isteyeceğini ve konuyu Birleşmiş Milletler gündemine getireceğini söyledi. Çok da iyi yapıyor.

        Ama onun dediği gibi bu işte Türkiye'nin öncü olması, başı çekmesi isteniyorsa bazı konularda da dikkatli olunması gerekiyor.

        Eğer dikkatli olunmazsa Başbakan'ın sorunu götüreceği ülkeler ne kadar bizi anlasalar da, sempatiyle yaklaşsalar da bizim önerimizi reddedebilirler.

        Bu uyarıyı şimdi yapıyorum ki Başbakan elinde tüm veriler olacak şekilde dosyayı hazırlatsın, ona hemen otomatik olarak gelecek bazı itirazlara cevabını önceden kapsamlı hazırlasın.

        BU KONUDA EN FAZLA SORUN ABD'DEN GELİR

        Bu konuda ABD Başkanı Obama ile telefon konuşması yapmış olmasından yola çıkarak eğer konu BM'ye götürülecekse Başbakan muhakkak destek için ABD'yi de yanına almak isteyecektir.

        Bu durum doğal da, şunu bilelim: Bu tür konularda bize yardımcı olmakta en fazla zorlanacak ülke ABD'dir. Bakın nedenini bir örnekle anlatmaya çalışayım.

        İDRAR VE İSA

        Andres Serrano deneysel fotoğraflar çeken bir sanatçıydı. 1987 yılında "Piss Christ" adını verdiği bir fotoğraf yayınladı. Bu fotoğrafta çarmıha gerilmiş bir İsa heykeli, sarı renkte bir sıvı içinde duruyordu. Sanatçının kendi ifadesine göre o sarı sıvı kendi idrarıydı.

        İşin ilginci, bu çalışmaya devlet tarafından destek verilmiş olmasıydı. National Endowment for the Arts, bu tür deneysel sanatişlerini destekliyordu.

        Sergiden sonra devler desteğini çekmediği gibi bir devlet kurumu olan National Endowment for the Arts, görsel sanatlar dalında bu esere bir de ödül verdi.

        Tabii ki dinde uçlarda yaşayanlar bu fotoğrafa tepki gösterdiler, ancak hiç kimse isyan noktasına gelmedi, tahribat yapmadı, sanatçıya fiziksel saldırı filan olmadı.

        Herkes tepkisini ortaya koydu, ancak onlara karşı olanlar da sakin sakin bunun sadece bir fikir ve ifade özgürlüğü meselesi olduğunu söylediler.

        BİR RAHİBENİN TEPKİSİ

        Ve dahası bunu söyleyenler sadece ateistlerden filan ibaret değildi. Hatırlıyorum da o tarihlerde Wendy Beckett adında bir rahibe vardı, o aynı zamanda bir sanat eleştirmeniydi. Yazdığı yazıda bu fotoğrafın bir günah oluşturmadığını ve sadece modern zamanlarda Hıristiyan inancının düşürüldüğü durumu ifade etmeye çalıştığını söyledi.

        Bir paylaşılan ortak yaşam biçimi olarak farklı bir kültürdür Amerika. Bizler gibi İslam'ın etkisinin büyük olduğu bir coğrafyada doğup yetişmiş insanlar, bu tür yaklaşımları anlayamayız. Bu bizim bir eksikliğimiz değildir, onların bir üstünlüğü de değildir, sadece durum böyledir, bunun bilinmesi lazım.

        Eğer Başbakan uluslararası bir düzenleme için ısrar edecekse karşı karşıya kalacağı şeyin yasal engeller veya siyasi tepkiler olacağını sanmasın. Karşısında çok daha zor aşılabilecek bir engel olacak, bir toplumun gelenekleri, tarihi, kültürü ve dahası anayasası olacak.

        GIPTA EDİLECEK BİR ANAYASA

        İçinde yaşadığım yıllarda ben Amerikan anayasasını iyi incelemiştim ve gördüm ki bu anayasa, vatandaşına kamusal alanda eleştirileri, hakaret aşamasına taşımasına imkân veriyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü sınırları o kadar geniş tanımlanıyor ki Türkiye'deki anayasalarla yaşamaya çalışmış bizlerin böyle bir şeyi anlayabilmesine, kavrayabilmesine imkân yok.

        STAND-UP KOMEDİ

        Bunu ve Amerikalıların, Başbakan'ın nefret suçlarıyla ilgili girişimini neden kolay anlayamayacağını görmek için herkesin anayasayı incelemesi tabii ki gerekmiyor. Yapacağınız şey çok daha kolay ve eğlenceli. Amerika'da sahneye çıkıp da komedi yapan stand-up'çıların şovlarından bazılarını incelemeniz yetecektir bunu anlamanız için.

        Amerika'da komedide hakaret meşru bir unsurdur. Şovmen sahnede kutsal olarak bilinen değerler de dahil olmak üzere toplumun dokunulmaz olarak algıladığı tüm değerlere saldırır ve bunu iyi yapanlar da insanları güldürür ve alkış alırlar.

        Örnekleri çok artırarak konuyu boğmaya gerek yok. ABD'de daha nice kendi toplumunun kutsallarına hakaret eden rock grubu, mizahçı var.

        Toplumda kimse onların ölmesini ve cezalandırılmasını filan istemiyor. İnsanlar hoşlanmasa da bundan, herkes o söylediklerini söyleme hakkının olduğunu savunuyor.

        Özetle Başbakan Erdoğan, Türk ve Müslüman ülkelerin halklarının arzularını uluslararası platforma taşımakta son derece haklı.

        Haklı da, bir de o platformda ayrıca kendi halklarının arzularına, geleneklerine karşılık vermek, onlara uygun davranmak zorunda olan Obama gibi liderlerin de olacağını görmeli.

        Argüman nasıl ortaya konulacak bilemiyorum da kendi kutsalınız hakkında ne yaparsanız yapın ama Müslümanların kutsalına gelince buna izin vermezseniz bundan bir sonuç alınamaz.

        O toplumları iyi tanıdığımdan misyonu için yola çıkmadan önce Başbakan'a bu naçizane hatırlatmayı yapayım dedim.

        BENİM ARZUM

        Açıkça söyleyeyim, benim bu gibi konularda arzum Müslüman ülkelerin de Amerika gibi olabilmeleri yolundadır. Bunun olabileceği yolunda hiçbir umudum olmasa da ve insanların kutsalları hakkında bir hakaret duymak gibi bir isteğim de olmamasına rağmen Amerika'nın ve genelde Batı'nın bu konudaki tavırlarının ilke olarak doğru olduğuna inanıyorum.

        TÜRKİYE İLE ÖVÜNÜYORUM

        Bu yüzden Türk insanının, son provokasyonda diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi oyuna gelip sokakta tepkiler vermedikleri için ülkemle övünüyorum ve bunu mümkün kıldığı için AKP iktidarına da teşekkür ediyorum.

        MÜSLÜMANLAR KENDİLERİNE GÜVENMELİ

        Şunu da ekleyeyim, bir kasıtlı hakaret karşısında sokaklara çıkıp bağırıp çağırmak, insanın dinini küçültücü bir davranıştır. Ne yani Müslümanlar kendi kutsallarının bir kendini bilmez laf söyledi diye yara alacağını sanacak kadar kendilerine güvenmiyorlar mı?

        Kendi düşüncesine, inancına güvenen bir Müslüman, bu son hakaret gibi girişimlere bence sadece güler geçer. Onu yapanları ciddiye bile almaz. "Bu zavallılar ifade ve düşünce özgürlüğünü böyle arılıyorlarsa bu onların bileceği iştir" der geçer gideriz, yolumuza devam ederiz. Bunu dünyada yapabilecek tek ülke Türkiye'dir.

        Benim arzu ettiğim düzeyde olmasa da bir tek Türkiye kendi kutsalını korurken, ifade ve düşünce özgürlüğünün sınırlarını Amerika kadar olmasa bile yine de geniş tutabilir.

        TÜRKİYE MARKASI

        Bu bizi büyük yapan ve dünyanın saygısını bize yönelten gücümüzdür. Hep söylüyorum, bizim ülke olarak markamız üç öğeden oluşuyor: Laik, demokratik ve Müslüman ülke. Dünyada bu markada bir tek ülke var ve son olaylar da gösterdi ki başka bir aynı markalı ülke olamayacak.

        Başbakan Erdoğan yeni girişimini yaparken, global dünyada kendisine mutlak güç veren bu markamızın kıymetini inşallah unutmaz.

        Düşünsenize, şu anda dünyada bu son olayda bizi çok rencide etmesine, üzmesine rağmen, "Ne yapalım, bu da bizde olduğu gibi o ülkedeki ifade ve düşünce özgürlüğünün sonucudur" diyebilecek bir Müslüman ülke olabilseydi, şimdi dünyanın hali çok başka olurdu.

        Diğer Yazılar