Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇMİŞTE yaşadıklarımızla ve son yıllarda olan bitenle ortaya çıktı ki adalet sistemimizde çok önemli bir sorun var. Kanunlardaki haksızlıklardan, kanunlara aykırı davranışlardan, uygulamalardaki haksızlıklardan bahsetmiyorum burada.

        Bunların hepsi önemlidir de bu konuların nispeten kolay çözüm yolları olduğunu ve bazı çözümler için zaten üzerinde çalışıldığını bilelim. Ama yine yakın tarihimiz bize gösterdi ki, adalet sistemimizde çok daha yapısal, çok daha kalıcı ve çok daha yıpratıcı olan bir başka önemli problem var.

        Bu da adalet anlayışının dönemine göre değişmesidir. Adalet sistemi, döneme göre değişmezse ancak o zaman adil olabilir, adalet dağıtabilir. Ama Türkiye'de net olarak görülüyor ki, adalet anlayışı döneme göre sürekli değişiyor, yani her dönemde konjonktürel adalet var. Bu büyük adaletsizlikler doğuran ve toplumdaki sosyal anlaşmayı çökertebilecek bir tehlikedir.

        Balyoz Davası bize bu gerçeği yine gösterdi.

        KONJONKTÜREL ADALET

        Türkiye'de iktidarlar değiştikçe devlet yapısı da bu değişime uyum sağlıyor. Hâkim adalet anlayışı değişiyor, bir önceki dönemde suç algısı oluşturmayan bazı hareketler suç altında kategorize ediliyor. Ve böylece konjonktürel adalet sistemi uygulanmaya başlanıyor.

        Bir dönemde şiir okudu diye bir siyasi lideri hapse atan adalet sistemi, kısa süre sonra aynı kişinin başbakan olup ülkeyi yönetmesini ve adalet bakanını atamasını seyretmek zorunda kalmıştır.

        ASKERLER

        Bir dönemde askerlerin, bugün kınanarak suç diye algılanan davranış içine girmeleri o dönemde suç algısı oluşturmuyordu. Adalet sistemi o davranışları görmüyordu bile, ama şimdi dönem değişti ve o davranışların suç olduğu düşünülüyor, adaletin bu konjonktüre göre dağıtılmasına çalışılıyor.

        Bunun olmaması gerektiği açıktır. Bir ülkede adalet sistemi zamana ve konjonktüre dayanıklı yapıda oluşturulmalı; çünkü insanlar bugün yaptıkları işin yarın suç olarak algılanıp cezalandırılabileceklerini düşünerek yaşayamazlar.

        Büyük teorisyen John Rawls'a göre, bir toplumda insanlar yarınlarından emin olarak yaşayamıyorlarsa o ülkede adil bir sistemin varlığından söz edilemez.

        Bakın şimdi ben burada bir değer yargısı getirmiyorum. Şiir okudu diye bir insanı hapse sokan sistemi lanetlemiyorum, içimden geçse de bunu yapmıyorum. Askerler şimdi suç olarak algılanan davranışları eski dönemde gösterdiler diye "Haklıydılar" da katiyen demiyorum, ancak bir dönemde hâkim adalet anlayışı bir sonraki dönemde hemen değişiverirse o zaman biz yurttaşların huzur içinde yaşıyor olmaları imkânsız hale gelir.

        Sadece bunu vurgulamak ve bu durumdan nasıl çıkılabileceğini düşünmek için yazıyorum bunları.

        YAKINLAR ŞOKE OLDULAR ÇÜNKÜ...

        Balyoz kararları açılandıktan sonra hapishane dışında bekleyen yakınların halini gördünüz. Hepsi şoktaydı ve olan bitene inanamıyorlardı. İnsan çok yakını ceza alınca böyle olur tabii ki ama orada başka bir durum da vardı.

        O yakınlar, bugün ağır cezalık suç olarak algılanan eylemlerin yapıldığı dönemde toplumda böyle bir algı olmadığı, hatta öyle davranılmadığı takdirde bir suçun oluşacağı koşullarda düşünmeye ve davranmaya alışmışlardı. Ve şimdiki kriterlere, değişen konjonktüre göre dağıtılan adalet de onlara adil gelmedi.

        Başka bir örnek de vereyim. Bir dönemde başörtülü olarak üniversiteye girmek suç olarak algılanıyordu. Toluma hâkim olan zihniyet bunun suç olarak görülmesini uygun görüyordu. Bu konuda hiçbir zaman toplumsal anlaşma olmamıştı ama hâkim ideoloji bu yöndeydi.

        Şimdi o dönemde, o koşullara uygun olarak davranan insanlar, yeni Türkiye'nin yeni koşullarında o davranışlarıyla suç işlemiş olarak damgalanırlarsa bu durum adalet sisteminin adil olmadığı gibi bir algı oluşturabilir.

        GEÇMİŞLE HESAPLAŞMAK

        Bu konuyu anlamak ve tartışmak, şimdi olduğu gibi geçmişiyle hesaplaşmaya girişmiş Türkiye gibi toplumlar açısından çok daha önemlidir.

        Şimdi diyeceksiniz ki: "İktidarlar ne yapacaklar, kendi görüşlerine göre bazı davranışları suç olarak tanımlama şansları hiç olmayacak mı?"

        Olur mu öyle şey, tabii ki olacak, ancak o zaman da iktidarlar eski dönemlerle hesaplaşmalarını yaparken adalet sistemini kullanmayacaklar, yeni suç algısını geçmişe yansıtarak çok temel bir hukuk kuralını da ihlal etmeyecekler.

        ANAYASA ÇOK ÖNEMLİ AMA...

        Bu durumu değiştirmenin ve Türkiye'yi dönemine göre değişen adalet anlayışından kurtarmanın tek yolu, çok sağlam yapılı bir anayasaya kavuşmaktır. Ama bizde anayasalar bile değişen konjonktüre uyum için yapıldığından bunu sağlamak bugüne kadar hiç mümkün olmadı.

        Ancak AKP'nin elinde şimdi önemli bir fırsat ve güç var; öyle bir anayasa çıkarabilir ki ortaya adalet sisteminin zamana göre değişmeyen önemli ilkelerini kalıcı ve uzun soluklu yapabilir.

        BU AKP'NİN DE ÇIKARINADIR

        Bence iktidar ve ona destek veren sosyal yapılar, bugünün şehvetine kapılmamalı ve geçmişte kendilerine acı veren yapılarla ve işlerle hesaplaşmanın keyfiyle önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıdırlar.

        Eğer neyin adil olduğu algısı dönemine göre değişirse, ülkede konjonktürel adalet sistemi var olmaya devam ederse yarın öbür gün AKP'ye tamamen düşman olan bir grubun iktidarda olmayacağını ve bugün yapılan birçok davranışı suç olarak görmeye başlayıp adalet dağıtmaya girişmeyeceğini kim garanti edebilir.

        AKP'nin güçlenen iktidarına bakıp da "Bu katiyen olamaz" demek mümkündür, ama sağlam, düzgün toplumlar ancak o olasılığın var olduğu ve olabileceği varsayımına dayanılarak oluşturulabilir.

        Biz bugün adalet sistemimizde temel, yapısal bir sorun olduğunu görelim, onu konjonktüre ve değişen toplumsal ortama göre adalet dağıtır olmaktan çıkaralım. İşte ancak o zaman "Adalet Teorisi" adlı muhteşem kitabın yazarı John Rawls'un adil bir topluma ulaşılması için öne sürdüğü koşullardan biri yakalanmış olur.

        Ve bugün her vatandaş, suç olarak algılanmayan eylemlerinin hiçbir zaman suç olarak görülmeyeceği ve kendisiyle hesaplaşılmayacağı güvencesiyle yaşamaya başlayabilir. Buda sağlıklı bir demokrasinin en temel koşuludur.

        Kendi geçmişiyle hesaplaşma içine giren Türkiye, bu anlayış olmadığı için adil olamıyor ve adaleti dağıtmakta büyük haksızlıklar yapıyor. Bu yanlışların nasıl düzeltileceğini tam bilemiyorum, ama ileride tekrarların olmaması için yukarıda yazdıklarım türünde bir gelişme beklediğim açık.

        Şunu da vurgulayayım; özellikle Balyoz Davası açısından söylemeliyim ki, ben o davada yargılananların çoğunun masum olduğuna inanmıyorum. Masum olmayabilirler ama suçlu olduklarından da kuşkuluyum; çünkü bu dava konjonktürel adalet anlayışına göre yapıldı ve sonuçlandırıldı.

        O askerler geçmişte o dönemde suç olarak görülmeyen birtakım davranışlar içine girdiler, bu açıdan masum değiller, ama hukuki açıdan suçlu olduklarından ciddi kuşkularım var.

        YARGININ ÜSTÜNLÜĞÜ

        Konjonktürel adaletin olduğu toplumlarda hukukun üstünlüğü hiçbir zaman olamaz, sadece yargının üstünlüğünden bahsedilebilir.

        Yargının üstünlüğü de dönemin güçlülerine dayanır. Bu aslında çok tehlikeli bir durumdur. Ve gelecekte bir gün AKP'nin bugünkü yöneticilerinin de o dönemki yargının üstünlüğüyle karşı karşıya kalmayacaklarının garantisini kim verebilir?

        AKP bugün bu uygulamayı kendisini de bağlayacak şekilde değiştirirse o zaman yurttaşlar geleceklerinden emin halde yaşamaya başlayabilirler.

        Diğer Yazılar