Kongre sonrasında Gülen ile Erdoğan çatışır mı?
BU kongrede açıkça dile getirildiğine göre, İslam âlemine Türkiye'nin lider olması arzusu Batı'dan sonra Doğu dünyasında da seslendiriliyor. Dolayısıyla Türkiye'nin bu önemli sorumluluğu üstlenmesi, bu global talep nedeniyle artık kaçınılmaz gibi gözüküyor.
Başbakan uzun zamandır uygulattığı dış politikasıyla ve söylemleriyle bu rolü çoktan kabul etmiş gibiydi. Amerika'nın da arzusu bu yönde. Bu konuda tam bir konsensüs sağlanmaya doğru gidiliyor, ancak bu konu Türkiye'de önemli ve zor bir sorunu tetikleyecekgibi de görünüyor.
MODEL ÜLKE
Dünyanın düzen koyucuları, çok uzun süredir Müslüman dünyasına global düzenin işleyiş süreçleriyle uyumlu, modern bir bakışla davranma normlarını gösterebilecek bir ülke ve lider arayışında.
Demokratik, laik ve modern bir Müslüman ülke olarak Türkiye, global dünyanın bu ihtiyacına cevap verebilecek tek ülke olarak ortaya çıktı. Türkiye demokrasisiyle, politikalarıyla, içinde barındırdığı farklı yaşam tarzlarıyla, farklı inanç yelpazesiyle Müslüman âleme emsal oluşturabilecek bir güçtü.
OBAMA İLE ERDOĞAN GÖRÜŞMESİ
Bence Ortadoğu'da Müslüman Kardeşler'e destek vermeye başlayarak yüzyılın politika değişikliğini yapmış olan Amerika, bölgedeki yeni dinamiklere Batı'yı anlayıp konuşabilen bir Müslüman güç tarafından kontrol getirilmesini istiyordu.
Bu arayış aslında şeffaf biçimde yapılıyordu. Son film krizinden sonra Başkan Obama'nın, Başbakan Erdoğan'ı arayıp "İslam âlemine bir çağrı yap ve sakin davranılmasını öğütle" demesi, Amerika'nın bu arayışının en şeffaf olduğu andı.
GÜLEN'İN TAVRI
O telefondan birkaç gün sonra Fethullah Gülen'in Amerika'dan bir açıklama yapıp Müslüman âleme
aynı doğrultuda sakin davranmaları çağrısı yapması bence anlamlıydı. Ve bu gelişme de "İslam âleminin lideri kim olacak?" sorusunun ileride Türkiye içinde yaratması olası gerginliğe işaret ediyordu.
Global düzende istenilen kriterde İslam âleminin lideri olabilecek başlıca iki isim var: Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen. İkisi de bu işi rahatlıkla yapabilir ve tüm dünya da bunu biliyor.
Erdoğan bunu yapabileceğini zaten dünyaya gösterdi ve Türkiye dış politikasıyla ve söylemleriyle bu işin doğal olarak kendinde olduğunu hemen her gün açıkça söylüyor. Böylece Başbakan Erdoğan da ülkedeki ve dünyadaki gücü sayesinde İslam âleminin doğal lideri olarak ortaya çıktı.
Ben burada bu konuda Fethullah Gülen ile Başbakan arasında bir güç savaşı olacağını filan söylemiyorum. Gülen böyle bir güç savaşını istemez, istese dahi buna girmez; çünkü böyle bir savaşta kaybeden tarafın cemaat olması ihtimali büyüktür.
Büyüyen dünyada prestiji artan ve dahası global güçleri arkasına almış olan Türkiye'nin Başbakanı ile bu konuda hiç kimse bilek güreşine giremez.
UZLAŞMAZ ÇELİŞKİ
Dünyevi konularda son derece gerçekçi olan Fethullah Gülen de bu gerçeği görmekte ve kabul
etmektedir.
Ancak Gülen Cemaati ile AKP arasında uzlaşması neredeyse imkânsız olan bir ideolojik ayrılık var. AKP, İhvan hareketinin ideolojisini benimsedi, kongredeki misafirlere ve konuşmalarına bakınca bile bu görülüyor.
Gülen Cemaati'nin İslam yorumu ve bunun hayatın kendisine uygulanma biçimi üzerine düşünceleri İhvan'dan hayli farklıdır. Cemaat bu çelişkiyi Erbakan döneminden itibaren yaşadı ve bununla bir şekilde birlikte var olmayı öğrendi.
Dediğim gibi Amerika ve dünyanın diğer düzen koyucuları, bölgemizde İhvan'a destek verdiklerinden dolayı AKP dalgayı arkasına aldı, cemaat ise bu dalganın dışında kaldı.
İdeal çözümün AKP ile cemaatin bir şekilde ideolojik açıdan uzlaşmasında olduğunu düşünenler de var. Bazı somut konularda gayet tabii ki anlaşırlar ve anlaşıyorlar. Ancak ikisinin ideolojik farklılığı her
geçen gün açılıyor, cemaat Müslüman Kardeşler'in hayata bakışının dışında bakışla tavrını koyuyor.
Bu ideolojik farklılığın ileride Türkiye açısından ne anlama geleceği ise halen meçhul.
ERDOĞAN BUNU ÇÖZMEK ZORUNDA
Örneğin, ben cemaatin bu durumda Başbakan'a bir başkanlık seçiminde destek verip vermeyeceğini hâlâ bilmiyorum, bunu göremiyorum. AKP ve cemaat bu önemli ideolojik konuda nasıl anlaşırlar, ne yaparlar o da net değil. Açıkça çatışmasalar da aralarındaki stresin Türkiye'ye yansıyacağı kesindir.
Lider olarak gücünü artıran Erdoğan'ın bu soruna nasıl yaklaşacağını ve arayı açmadan nasıl çözümler üreteceğini merak ediyorum. Başbakan'ın cumhurbaşkanlığı seçiminden veya başkanlık seçiminden önce bu sorunu bir şekilde çözmesini bekleyebiliriz.
Bu arada cemaat, arkasındaki derinden gelen Amerika desteğinin yavaştan azalmaya başlayacağını görebilir; çünkü Mısır'da gördük, Amerika desteğini kesin bir şekilde Müslüman Kardeşler'den yana koydu.
Yapılan yorumlara şaşırıyorum
AKP Kongresi sonrasında doğal olarak birçok yorum yapıldı. Ben "kongrede beklenildiği kadar önemli gelişmelerin olmadığını" söyleyen arkadaşlara doğrusu şaşırıyorum.
Erdoğan, İslam âlemi liderliğini benimseyerek Türkiye Cumhuriyeti'ne yepyeni bir yol çizmişken ve kongrenin açılışını Hamas örgütünün lideri yapmışken, Müslüman Kardeşler Örgütü lideri de kürsüye çıkıp konuşmuşken, arkadaşlar bütün bunları neden yeterli görüp "Bunlar önemliydi" diyemiyorlar, bunu anlamak mümkün değil.
Tüm bunlar olmamış dahi olsa, "Barzani'nin kongreye katılıp Kürtçe konuşması bile önemli" yorumunu getirmek de yeterliydi. Bence arkadaşlar sansasyon bulamadıkları için gözlerinin önündeki önemi göremez durumdalar.
Yüzde 1'in önemi
TÜRKİYE, İslam âleminin lideri olma yolunda hızla yürüyor, yanda anlattığım gibi, ama Başbakan umarım bu liderliğe dünya tarafından yakıştırmasının konuşmasında bahsettiği o yüzde bire nasıl davranıldığına borçlu olduğunu umarım unutmaz. Başbakan konuşmasında, "Yüzde 99'un oyunu da alsak, geride kalan yüzde 1'in hak ve hukukunu, yaşam tarzı tercihlerini korumak bizim boynumuzun borcudur" dedi ya, işte o cümle Türkiye'yi tüm dünyanın gözünde İslam âleminin lideri olmaya layık kılıyor.
Tehlikeye dikkat
GELİŞMELERİ gördüğüm için kongreden birkaç gün önce İhvan hakkında bir yazı yazarak Türkiye'nin dikkat etmesi gereken konular hakkında uyarı yapmıştım.
İngiltere ve Amerika, yıllar boyunca Ortadoğu'daki tüm radikal Müslüman hareketleri kendi çıkarları için kontrol ettiler. Bunu bölgedeki çıkarlarını uzun vadede kollamak için yaptılar.
Bunların hepsi belgelidir ve İngiltere ile Amerika, Müslüman Kardeşler hareketini ortaya çıktığı günden bu yana kontrol altında tuttu.
Türkiye'nin kendi çıkarları için ve uzun vade açısından bu harekete yakınlaşması normaldir ama bu tarihi de hiç unutmamamız gerekiyor. Yoksa ileride öngörmediğimiz gelişmelerle karşı karşıya kalabiliriz.