2023'te Atatürk'ün vasiyetini Erdoğan açıklar
CUMHURİYET'in kuruluş yıldönümüne özel önem veren Başbakan Erdoğan, Cumhuriyet'e çizdiği yeni yolun Atatürk'ün düşünceleriyle çakışmaya başladığının 2023 yılına yaklaşırken görüleceğini düşünüyor.
Söylemlerinden, tavırlarından bu durum açıkça görülüyor. Başbakan bu gerçek görüldükten sonra AKP'ye toplumsal desteğin daha da artacağından emin, bu yüzden yüzde 99'lardan, 2071 yılından söz etmeye başladı.
Peki 2023 yılına gelirken olacağı düşünülen bu kadar büyük hadise nedir ve toplumu sarsıp Erdoğan'a desteği daha da büyütecek ne olacak acaba?
Bu konuda çeşitli spekülasyonlar yapılıyor.
Ben 2023 yılının Cumhuriyet Bayramı'nda Atatürk'ün uzun zamandır bir sır olarak saklanan ve açıklanmasının önüne çeşitli yasaklar konulmuş olan vasiyetinin nihayet Erdoğan tarafından açıklanacağını düşünüyorum.
Bu vasiyet açıklandığında Erdoğan'ın ve AKP'nin neden Atatürk'ün açtığı yolun tek ve gerçek tamamlayıcısı olduğu ortaya çıkacak ve toplumda Erdoğan'ın desteği olağanüstü artacak.
Peki o vasiyette ne olabilir de böyle bir sonuç ortaya çıkacak.
Atatürk, kendisi öldükten yıllar sonra Müslüman âleminin karışacağını ve otorite eksikliğinden dolayı çelişkilere ve düzensizliklere düşeceğini düşünüyordu. Hatta bu konudaki düşüncelerini dikkatli okursak, Arap Baharı'nı bile öngördüğünü söyleyebiliriz.
Bölgesinde ortaya çıkacak bu karışık durumda Türkiye'nin çok dikkatli olması gerektiğini ve eğer isterse Türkiye'nin tarihten gelen gücüyle bölgesinde otoriteyi sağlayabileceğini düşünüyordu.
HİLAFET KALDIRILMADI
Atatürk sırf bu yüzden sanıldığı gibi halifeliği kaldırmadı. Son halife görevinden alındı, ama kurum olarak bırakılan halifelik, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde koruma altına alındı.
Evet bugün hâlâ TBMM bünyesi altında atıl bekletilen bir halifelik kurumu var ve devlet istediği takdirde bu kurumu yeniden işlevsel hale getirebilir.
Evet Atatürk'ün tahmin ettiği gibi, Arap Baharı'nın yaşandığı ve hayli çalkantılı olan bölgemizde Türkiye AKP sayesinde çok sağlam durdu ve kendisine global düzenin heyecanla izlediği yeni bir yol çizdi. Dış politikasını son derece yaratıcı bir şekilde kullanarak bölgesel güç oldu.
Bu nedenle AKP'nin, Atatürk'ün Türkiye'ye çizdiği yolun 21'inci yüzyıldaki devam ettiricisi olduğu söylenebilir.
Bölge güçlerinin sıkça dile getirdikleri görüşe göre, Erdoğan sadece bölgesel bir lider değil aynı zamanda Müslüman âleminin de bir lideri.
Bence Atatürk de Türkiye için böyle bir gelişmeyi öngörüyordu ve Erdoğan sayesinde bu da sonunda oldu.
VASİYET VE HALİFELİK
Bence Atatürk'ün vasiyetinde halifelik kurumunun da kullanılması tavsiyesi yer alıyor.
Vasiyet, yeri ve zamanı gelip Erdoğan tarafından açıklandığında Türkiye'de büyük şaşkınlık yaşanacağını ve bütün siyasal dengelerin değişeceğini düşünüyorum.
VASİYETİN DURUMU NE?
Atatürk'ün vasiyetini görme yetkisine başbakanlar ve cumhurbaşkanları sahip. Bugüne kadar görenler sesini çıkaramadı; çünkü kaba laik güçlerin etki ve kontrolündeki o yöneticiler, gördüklerinden korkup bir şey açıklayamadılar, gerçeği sakladılar.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan, mirasın içeriğini gördüler mi bilemiyorum. Ama gördülerse bile içeriğini en uygun zamanda açıklama tercihini yapmaları da anlaşılır bir tercih. Çünkü mirasın açıklanması önünde zaman engeli, zamana bağlı yasak bildiğim kadarıyla artık kalmadı.
Yani istenirse hemen açıklanabilir, ama Erdoğan'ın bunu ya başkan ya da cumhurbaşkanı olduktan sonra bizzat açıklayacağını sanıyorum ben.
Gül ne yapacak?
MADEM bugün hayli spekülatif yazmakla başladım, öyle de devam edeyim. AKP Kongresi'nde Cumhurbaşkanı Gül odaklı gelecek hesapları yapılmadığından Abdullah Gül'ün önümüzdeki yıllar neler yapacağı konusunda hayli heyecanlı tartışmalar yapılıyor.
Bunu anlayabilmek için biraz düz mantık kurmak gerekiyor. Bu ülkede devlet içinde en yüksek mevki de dahil her düzeyde bulunmuş bir insana bundan sonra onu mutlu ve tatmin edecek bir görev bulunması neredeyse imkânsız.
Başkanlık sistemi getirilirse Abdullah Gül gayet tabii ki başkan olmak isteyecektir ve buna layık olduğu konusunda kimsenin de şüphesi yok. Ancak Erdoğan başkan olmak isteyeceğine göre Cumhurbaşkanı Gül'ün Erdoğan'la bir çatışma görünümü vermeyeceği de neredeyse kesindir.
Cumhurbaşkanı Gül, çok genç ve dinamik bir insan; bu ülkeye hizmet potansiyeli büyük; iki üç yıl sonra emekli olup bir kenara çekileceğini de düşünemiyorum ben. Böyle bir şey hem ona hem de ülkeye haksızlık olur.
Bu durumda Abdullah Gül'ü Türkiye'nin zamanı ve yeri geldiğinde çok prestijli ve eski cumhurbaşkanlarına yakışan global düzeyde etkin bir göreve yerleştirmesi uygun olacaktır.
Bildiğim kadarıyla 2014 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği koltuğu boşalacak. Bölgesinde güç odağı olmuş ve Müslüman dünyanın liderliğine oynayan yeni Türkiye'nin eski cumhurbaşkanı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne çok yakışır.
O koltukta ileride bir Müslüman ülkenin bulunması, global düzen koyucularının da istediği ve aradığı bir şeydir. Gül büyük global deneyimi ve uluslararası ilişkiler bilgisiyle Türkiye'ye çok büyük prestij katacaktır.
Türkiye yıllardır Afrika ülkeleri başta olmak üzere muhalefete, "Bizim oralarda ne işimiz var?" dedirten ilişkiler kuruyor. Gül'ün BM Sekreterliği'ne aday gösterilmesi durumunda, o ülkelerle kurulmuş ilişkilerin ne işe yarayacağı da o zaman görülecektir sanıyorum.
MHP'nin vizyonsuzluğu
BÜTÜN bu global durum karşısında ve AKP hükümetinin çizdiği dış yol haritası varken, MHP'nin Barzani davetli diye AKP Kongresi'ne katılmaması, düşünmeden ve duygularla yapılan siyasetin iflasını gösteriyor.
Bir kitap tavsiyesi
İNGİLTERE ve Amerika'nın nasıl da yıllardır bir global Müslüman otorite arayışı içinde olduklarını, Müslüman âleme global sistemle uyumlu düzen getirecek, ayar verecek otorite arayışını nasıl da hiç bırakmadıklarını, bu arayışlarında nasıl da büyük hatalar yaptıklarını ve sonunda Türkiye'ye nasıl da muhtaç olduklarını, halifelik kurumunun canlandırılmasına onların da destek vereceklerini anlamak için sadece tek bir kitap okumak isterseniz o da şu olsun: "Secret Affairs: Britain's Collusion with Radical Islam."
Yazarı Marc Curtis. Akademik jargon kullanılmadan popüler dille yazıldığı için çok rahatlıkla okunabilen, çok öğretici ve bugünlere ışık tutucu bir kitap.