Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN hafta ortasında Amerikan istihbarat çevrelerinin saygın ismi olan dostumdan bir paket geldi. Merakla açtım, içinden bir dosya çıktı. Dosyanın kapağında "Acil okunması için" diye yazıyordu. İçinde üç adet uzun makale bulunuyordu. Bunlar; eski bir CIA ajanı olduğu vurgulanan Reuel Marc Gerecht tarafından yazılmış "Should Israel bomb Iran -Better safe than sorry", Washington Post Gazetesi'nden Steven Simon ve Ray Takeyh'in birlikte kaleme aldıkları "A Nuclear Iran: Would America strike to prevent it" ve özellikle Amerikan muhafazakâr çevrelerinde çok etkili olan The Weekly Standart Dergisi'nin etkili editörü Bill Kristol'ün kaleme aldığı "A period of consequences-Our dangerous Iran policy" idi.

        Gönderilen makaleler bunlardan ibaretti ve benim için hafta ortasında hiç de hoş olmayan bir sürprizi oluşturuyordu. Mecburen okumaya başladım, içlerinden Türkiye'yi alakadar eden ne çıkacak diye merakımdan okudum. Okurken Ortadoğu politikalarının ne kadar iç sıkıcı ve karmaşık olduğunu ve rasyonel bağlantılar kurmaya çalışırsanız hiçbir şey anlamayabileceğinizi tekrardan gördüm.

        BİR BİLEN KİMDİR?

        Şunu da söyleyeyim, pazar yazımı aksatmamın suçlusu "bir bilen" dostumdur. Bu yüzden, eğer yazmadım diye Fatih Altaylı bana kızıyorsa bunun hesabını "bir bilen"den sormak zorunda kalacak ve ben de böylece yıllardır süren yayın yönetmenlerinden kurtulma arayışımda yeni bir metodu bulmuş olacağım.

        "Bir bilen"i tanımayan yeni okuyuculara onu biraz anlatmalıyım. O çok saygın ve zengin bir ailenin çocuğudur ve hep Amerikan yönetici sınıflarının arasında büyümüştür, elit üniversitelerden mezundur (Harvard, Princeton vesaire) ve üniversite yıllarından başlayarak istihbarat çevreleriyle çalışmıştır. O çevrelerde yıllar içinde ismi büyüdü ve çok saygı duyulan bir figür haline geldi. Amerika ve İsrail'den sonra en fazla da Türkiye'yi sever. Benimle tanışması oralarda muhabirlik yaparken bir tesadüf silsilesi sonucunda oldu. Benim o dönemde haberle ilgili hiçbir konuyla ilgilenmez görünüp de sonra haber yazmam onun hoşuna gitmiş olmalı ki ve bir gönül acısı yaşamakta olduğum günlerdeki yalnızlığıma acıyarak beni bir "şükran gecesi" evine yemeğe çağırdı ve konuşmaya başladık. O bana ülkesini alakadar eden hiçbir konuda somut bilgi vermeyeceğini ama bir dost olarak çalışma ipuçları verebileceğini söyledi. "Hangi konular ülkeni alakadar etmiyor?" soruma karşılık da "Her konu Amerika'yı alakadar eder, böylece hiçbir konuda somut bilgi bekleme benden ama sıkıştığında sor, çözüm yolunu işaret edebilirim" dedi. Böylece aramızda dostluğa dayanan, bugüne kadar süren bir haberleşme süreci başladı.

        Dolayısıyla paketle gelen makalelerin bana bir ipucu oluşturması gerekiyordu. Okudum hepsini hem de dikkatle okudum. Doğrusunu isterseniz bir ipucu çıkarmaya zorlanıyordum...

        Cumartesi günü telefon açtım ve belirttiğine göre onu Pentagon'un yakınındaki bir spor binasında buldum.

        İran'la savaş tehlikesinin büyümekte olduğunu ve bunun beni çok ilgilendirmesi gerektiğini söyledi. Elbette burnumuzun dibinde bir armageddon çıkacaksa bununla tabii ki ilgilenmem gerektiğini ama bu konuda ne yapılabileceğini, nelerin yapılabileceğini anlamadığımı söyledim.

        SAVAŞI İSTEYENLER

        Anladığım kadarıyla şu anda Amerika'da İsrail lobisi Amerika'yı İran'a karşı bir önleyici hava bombardımanına (preventive strike) girmeye veya bunu tek başına yapsın diye İsrail'e izin verilmesi için zorlamaya çalışıyor.

        Bu işin içine Türkiye'nin de çekilmek isteneceğini anlamak için dâhi olmaya gerek yok tabii ki, bunun üzerine bunun nasıl yapılabileceğini anlamak amacıyla başka bir okuma maratonuna giriştim.

        İlk gelen cevap, Türkiye'yi savaşa sokacak bir provokasyon ihtimaliydi...

        KORKUNÇ BİR İHTİMAL

        Diğer cevap da bununla bağlantılıydı, ama o daha korkunç bir gelişmeydi. Çünkü bu Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirebilirdi ve sonucu bir dünya savaşına kadar gidebilirdi.

        Çoğunuz bilebilirsiniz ama ben bilmiyordum. Suriye ile İran arasında 2008 yılında imzalanmış bir stratejik anlaşma varmış. Bu anlaşmaya göre taraflardan bir tanesine yönelik bir saldırı olursa diğer taraf da onu korumak için savaşa girecekmiş.

        Bunu öğrenince TBMM'den çıkan Suriye'ye yönelik sınır ötesi operasyon yetkisi benim gözümde çok daha tehlikeli bir boyut aldı.

        Karşı taraftan ateş geldiğinde buna karşılık vermek için ateş açılmasında bir sorun yoktu ama Irak'ta olduğu gibi bir tampon bölge oluşturmak için Suriye'ye girilip orada kalınmasının 2008 Suriye-İran anlaşması çerçevesinde nasıl algılanacağı belirsizdi ve İran bu yüzden Türkiye ile karşı karşıya gelmek zorunda kalabilirdi.

        Böyle bir karşı karşıya kalma Rusya, Amerika, İsrail ve İngiltere'yi de bölgede bir şeyler yapmak için harekete geçirecekti. Ve böylece mezhep farklılıklarıyla bölünmüş ve karşı karşıya bırakılmış bölge taraflarının girebileceği bir savaş birdenbire bir global savaşa, bir "armageddon"a dönüşebilecekti.

        BÜYÜK OYUNUN MERKEZİNDE

        Evet, bölgemizde yüzyılın büyük oyunu başlamış durumda ve bunun içinde maalesef Türkiye de var. Sadece içinde olmakla kalmıyor, bu defa Türkiye büyük oyunun tam da merkezinde yer alıyor.

        Dikkatli olmalıyız, Suriye topraklarına yönelik olarak girişilebilecek bir hareketlenmenin İran'ı da provoke edebileceğini görmeliyiz. Bunu görüp davranışlarımızı heyecanlanmadan ayarlamalıyız.

        Gelecek hafta Rusya Devlet Başkanı Putin'in yapacağı ziyaretin Türkiye açısından önemi büyüktür. Bu fırsat tam kullanılmalı, soğukkanlı ve savaşı tetiklemeyecek bir diplomatik yolun çizilmesi için bu önemli ziyaret vesile yapılmalıdır.

        Diğer Yazılar