Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

"ŞAM bir şehir olmaktan çıkacak. Sabah olmadan Şam şehri artık sadece yıkıntılardan oluşmuş bir enkaz yığını haline gelecek."

Bu cümle İncil'in Ortadoğu kehanetleri arasında bulunan İsaiah 17'nci bölümden alındı. Şimdi diyeceksiniz ki, Spinoza'nın inandığı Tanrı'ya inanan bir deist, neden durup dururken bir dini metinden hem de İncil'den alıntı yaparak yazısına başladı.

Bir oluşumu, bir süreci anlamak için inancıma aykırı olarak bir dini metni incelemek bana ne kadar ters gelse de, bugün bunu yapmanın her zamankinden acil ve önemli olduğunu düşünüyorum.

Çünkü ben yaptığım çok kapsamlı metin okuması sürecinde Başkan Obama'nın Suriye'yi vurma kararından son anda İncil'in bahsettiğim bu ve benzeri bölümlerini, örneğin Ezekiel 36-37-39-40'ıncı bölümlerini tekrar okuduktan sonra vazgeçtiğine inanıyorum.

Dediğim gibi, hayatımda dini metinlerle pek işim olmaz, bu yüzden bu anlama girişimimde bazı hatalar yapma ihtimalim hayli fazla, bu yüzden bu işleri bilenlerin, inananların bana kızmak yerine yardımcı olmaları gerçek umudumdur.

Çünkü bu tür bir diyalog sonucunda oluşturabileceğimiz anlamamızı kolaylaştırıcı çerçeve ile bugün Ortadoğu'da yaşanmakta olan son derece karmaşık ve karmaşık olduğu kadar da tehlikeli olan süreci kavrayabileceğiz.

Bugün Ortadoğu'da ciddi gerçek çıkarlar ile reel politik kaygılarla oluşmuş gibi gözüken müttefiklikler ve çatışmalar yaşanıyor. Ancak bu sadece görüntüde bir dereceye kadar somut maddi çıkarlara dayanan bir mücadele.

Bunların temelinde aşırı dindarlığın yol açtığı çılgınlık boyutuna varan inançlar, hurafeler ve kehanetlere uygun davranma çabası da var. Bölgede güç mücadelesi içine girmiş Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar, kutsal gördükleri metinlerde anlatıldığına inandıkları kehanetlerin birbiri ardına gelişmekte olduğuna, özellikle de Suriye'de bunun yaşandığına inanıyorlar.

Bu inançların bölgede kesişmesi, hepimizi, bütün dünyayı son derece tehlikeli ve "tüm zamanların sonu"na (end of all times) vardıracak ve dünyanın sonunu getirebilecek, büyük yıkımlara yol açabilecek.

Rasyonel ve uluslararası diplomasi yoluyla yürütülüyormuş gibi görünen gelişmeler, aşırı dindar militan grupların çarpık bakışlı içsel dünyasında kehanetlerin gerçekleşmesi olarak algılanabiliyor ve benim gibi seküler bakışa sahip insanlar gerçekte ne olduğunu anlamakta bazen zorlanabiliyor.

Peki Başkan Obama, İncil'deki kehanetin gerçekleşmesine yol açabilecek bir Suriye'yi vurma işleminden neden vazgeçmiş olabilir? Obama bence İncil'de kehaneti yapıldığı gibi Şam'ın yıkıma uğratılması operasyonunun Ortadoğu'da kehanetler doğrultusunda Kudüs odaklı bir büyük savaşa yol açabileceğini görmüş ve bu süreç özellikle İsrail'i de tehlikeye atacağından vurma işinden vazgeçmiş olabilir.

Son günlerde dünyada hayli tartışılan bir kitap var. Kudüs hakkındaki "Dateline Jerusalem" adlı kitabın yazarı, CBC'nin (Christian Broadcasting Corporation) Kudüs temsilcisi olan, çok okunan ve sözü dinlenen gazeteci Chris Mitchell.

Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların ortak ilgi odağının son zamanlarda tekrar Kudüs'e çevrildiğini, bölgedeki birçok gelişmenin dini hurafelerin veya kehanetlerin gerçekleşme adımları gibi algılandığını ve hemen bütün tarafların bu gelişmelerin ışığı altında pozisyon almaya başladıklarını gösteriyor.

Suriye'deki muhalifler, El Kaide bağlantılı gruplar, İran yönetimi bundan sonraki hilafetin merkezinin Kudüs olacağını düşünüyor ve gelişmekte olan bazı olayları bunun işareti olarak algılıyorlar. Hıristiyanlar ise ikinci geliş olarak tanımladıkları Hazreti İsa'nın yeryüzüne Kudüs'te ineceğine ve krallığını kuracağına inanıyorlar. Bunun gerçekleşmesi için Yahudi devletinin güvenliğinin, huzurunun sağlanması gerektiğini söylüyorlar.

Her taraf kendi kehanetinin gerçekleşmesi için diğerinin kehanetinin oluşma koşullarını bozmaya çalışıyor. Ben bu yüzden bundan sonraki büyük terör olayının Kudüs'te yaşanacağına inanıyorum. Çünkü büyük kehanetin gerçekleşmesi için Kudüs'te önceden huzurun olması gerektiğine inanılmış durumda. Bu huzuru bozmak isteyenler şimdi buna konsantre olabilirler.

Rasyonel düşünmeye çalışan bir beyin açısından tüm bunlar saçma gibi görünebilir ama emin olun Ortadoğu koşullarında tüm bunlar gündelik hayatı ve geleceği şekillendiren şeyler olarak ortaya çıkıyor. Anlayacağınız bu çılgın ortamda aslında durum çok gergin ve tehlikeli. Türkiye de maalesefkendi dinselleşmesiyle birlikte Ortadoğu'nun bu çılgın ortamına uyum göstermiş gibi gözüküyor ve belki de bu çılgınlığa katkıda bulunmaya bile başladı.

Bu tür konularda çılgınlık katsayısı hayli yüksek olan İsrail, muhtemel bir Armageddon savaş oyunlarında artık Türkiye'yi de hedef olarak düşünmeye başlamış. (Dateline Armageddon kitabının derinliklerinde bulduğum bir gelişme bu.)

Rasyonel, sakin düşünebildiği takdirde bu çılgınlığın mümkün olduğunca uzağında durmak gerekirken, Türkiye eskiden sürdürdüğü sakin, mesafeli tutumunu bırakıp dinsel çılgınlığa aktif katkıda bulunan tavırlar almaya başladı.

Bir zamanlar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, "Yakında Kudüs'te Mescid-i Aksa'da namazımızı kılacağız" sözünün amacı farklı olmasına rağmen Ortadoğu'nun çılgın koşullarında nasıl algılandığını ve Türkiye'yi nasıl konumlandırdığını tahmin edebilirsiniz.

Son Suriye politikamız da hakkımızdaki o algıyı pekiştirirken bizi çok büyük tehlikelere açık hale getiriyor. Bunu görüp hepimizi sakin, rasyonel düşünmeye davet etmek istiyorum.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar