Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TUHAF bir süreçten geçiyor Nişantaşı.

        Alınlıkları Cartier, Classico, Tailord ve Longchamp gibi markaların sökülen levhalarından arta kalan, matkap izleriyle dolu onca boş dükkân bir tarafta…

        Diğer tarafta da birbiri ardına kapılarını açanlar… Özellikle de restoranlar ve barlar.

        Bunlardan biri de Glens İstanbul.

        Abdi İpekçi Caddesi’nde hizmete giren Hyatt zincirinin Türkiye’deki ilk “The Unbound Collection” oteli Nish Palas Hotel İstanbul’un girişinde açıldı mekân.

        Giannni Versace’nin ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda modacının soyadından ilham alarak yarattığını düşündüğüm “Nursace” markasıyla çıkış yapan Nurettin Sabri Çelik’in bu yeni otel de restoran da.

        EKİBİYLE DE İDDİALI

        Otele girmedim ama Glens İstanbul son derece şık dekore edilmiş. Yüksek tavanları ve Nişantaşı dükkânlarında alışık olmadığımız kadar aydınlık alanı var mekânın.

        Hem bir kafe, hem bistro hem de bir restoran havasında… Ben o saatlerine kalmadım ama akşam belli bir saatten sonra kulüp havasına bürünüyormuş.

        Sadece dekorasyonuyla değil, ekibiyle de iddialı Glens İstanbul.

        Mutfağının başında şehrin ilk gerçek ve hâlâ da en iyi İtalyan restoranlarından biri olan DaMario’nun eski şefi Umberto Cavina; barında ise Lucca Bebek ve Sunset Grill’in eski barmeni Cevat Yıldırım var.

        Pizzalarının namı daha şimdiden dillere düşmüş Glens İstanbul’un.

        **********

        UÇAKTA...

        TOPLUM olarak havayolunu yaygın olarak kullanmaya başlayalı 20-25 yıl oldu şunun şurasında. Dolayısıyla uçuş sırasında uyulması gereken pek çok kurala hâlâ tam anlamıyla riayet etmiyoruz.

        Hem ekipleri zor durumda bırakıyoruz hem de uçuş güvenliğini tehlikeye atıyoruz. Mesela;

        - Hosteslere son derece küstah ve saygısızca davranıyoruz.

        - Ekonomi sınıfta uçsak da alması kolay olduğundan el bagajımızı Business sınıfa ayrılmış baş üstü dolaplarına koyuyoruz.

        - Uçak havalanır havalanmaz daha kemer ışıkları sönmeden kalkıp, tuvaletin yoluna koyuluyoruz.

        - Peçete ve bardak gibi çöplerimizi dergilerle aynı gözde bulunan kağıt poşete koymak yerine önümüzdeki koltuğun cebine sıkıştırıyoruz.

        - Biri ekipten pike ya da yastık istemeye görsün. Hepimiz aynı anda “pike & yastık” diye tutturmaya başlıyoruz.

        - Uçuş sorunsuz geçse bile nedense uçak piste tekerlek koyar koymaz alkış tutuyoruz.

        - Uçak daha park pozisyonuna girmeden ayağa kalkıyoruz, ya baş üstü dolaplarını açıyoruz ya da kapıya doğru ilerliyoruz.

        **********

        THE CURE’DAN 40. YIL KONSERİ

        ERKEN gençliğimizin ünlü rock barı Ankara’daki Graffiti gelir aklıma ne zaman bir The Cure parçası duysam.

        Özellikle de barın cuma akşamları düzenlediği “The Cure Geceleri”… Ve o akşamlarda defalarca kez çalan “Friday I’m in Love” adlı parçası…

        Bu aralar bırakın kendi hayranlarını tüm müzik tutkunlarını Londra’ya çekecek olan müthiş bir konsere imza atmaya hazırlanıyor grup.

        ‘Tüm müzik tutkunları’ diyorum zira 7 Temmuz’da Hyde Park’ta gerçekleşecek British Summer Time etkinliğinde sahne alacak gruba pek çok da efsane eşlik edecek.

        Başta Eric Clapton olmak üzere Ride, Slowdive, The Twilight Sad, Interpol, Goldfrapp ve Editors’un da sahne alacağı bu konseri kaçırmamak lazım.

        Diğer Yazılar