Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANKARA'da çalmak, konserler vermek her seferinde başka bir mutluluktur. Konservatuvar yıllarımı anımsatır bana. Konserlerim öncesinde ve sonrasında eski dostlarımla buluşmak ve doyasıya kucaklaşmak farklı bir heyecan ve duygu selidir. Her yeni konser, yaşanmışlıkların köprüleridir ve hep bir sonrakine taşır sizi. Bu duyguyu ancak tanıdığınız ve yaşadığınız bir şehirde güçlü hissedebilirsiniz. Kariyerinizin başlangıcından bu yana altın tecrübelerinizi ve hatta bazı ilklerinizi "orada" yaşamışsınızdır, Bu yüzden "o kent" sizin için önemlidir. Paylaşımlarınız gurur duyulan mutluluğa, alın teriniz ve emekleriniz başarıya dönüşür. Yeni boyutunuzla sahnede yerinizi aldığınızda, hayatınızdaki ve müziğinizdeki ilerlemelerinizle ve tüm birikimlerinizle, eski /yeni dostları tekrar buluşturur birbirleriyle tanıştırırsınız. İşte ben böyle hissediyorum Ankara'da...

        Cumhuriyet haftasında Orkestra Akademik Başkent ile bir Mozart konçertosunda buluşmanın mutluluğunu yaşadık.

        Genç ve dinamik topluluğu kuruluşundan bu yana çalıştıran, orkestranın daimi şefi, sevgili dostum Ertuğ Korkmaz'ı kutluyorum.

        Hem Başkent Üniversitesi'ne, hem de böyle nitelikli bir konservatuvarın ve orkestranın kurucusu olan Prof. Dr. Sayın Mehmet Haberal'a takdir ve saygılarımı sunuyorum. Ne denli derin bir düşüncedir ki gençlerin eğitimi ve ülkenin istikbali için yapılan erdemli yatırımlar reddedilemez.

        Konu bu olunca, müzik yazarlarımızın, düşünürlerimizin ve vatansever sanatçılarımızın, onuncu yılını çoktan geride bırakan bu değerli orkestradan niye şimdiye kadar gerçekten hak ettiği ölçüde bahsetmemiş olması düşündürücüdür. Bakırı altın tepsi içinde sunan veya altın değerinde göstermeye çalışan gerçek dışı ve zavallı yaklaşımları tanımıyorum. Bunun yanı sıra, hakiki pırlantayı çamura atabilen ya da bir kenarda unutulacağını sanan(!), dürüstlükten uzak komik zihniyetleri hepten reddediyor olmakla da kendimi bir kez daha şanslı hissediyorum.

        Sanat, her şeyden önce dürüstlük ister ve sanatçı bu etiği fazlasıyla hak eder. Gerisi boştur. Birinci dünya olmaktan ve Batılı anlamda daha fazla Avrupalı olmaktan söz etmek yetmez. Böyle hem sınıfta hem de çağ dışı ya da kısırdöngü bir yolda -kendi kendini tatmin halleriyle- baş başa kalınır. "Kafaca ve yürekçe" aynı yerde olmanın yüceliği ve gücü "bambaşka" bir kalite ve gerçektir. Sizce?..

        Diğer Yazılar