Kalp-damar hastalıklarında yeni teknolojilerin Türkiye’ye gelişine ekonomik engel var! Vücudunuza takılacak cihazları sorgulayın
Türkiye kalp - damar hastalıklarının tedavisinde dünya standartlarına sahip bir ülke. Avrupa'da en fazla kalp ameliyatı yapılan ülkelerin de başında geliyor. Buna karşın uzmanlar son yıllarda ekonomik nedenlerle Amerika ve Avrupa'da gündeme gelen birçok yeniliğin ülkemize gelmesinde zorluk yaşandığını belirtiyor. Bunun nedeni bu teknolojilerde dışarıya bağımlı olunması nedeniyle döviz fiyatlarında meydana gelen artış. Bu teknolojilerin ve tıbbi malzemelerin güvenilirliğinin hayati önem taşıdığı uyarısında bulunan uzmanlar sorgulayıp araştırmanın önemine dikkat çekiyor. Habertürk Sağlık Yazarı Ceyda Erenoğlu'nun haberi
Son 20 yıl içerisinde kalp - damar hastalıklarının tedavisinde önemli gelişmeler yaşanmasına rağmen, bu hastalıklar dünyada hâlâ en önemli ölüm nedenlerinin başında geliyor. Diğer yandan sağlık alanındaki gelişmeler beklenen yaşam süresinde artışa yol açıyor. Bu alandaki yenilikler yaşam süresinin uzamasına ve hayat kurtarıcı olmasına rağmen bu teknolojilerin bazılarında dışarıya bağımlı olunması ve döviz fiyatlarındaki artış yeni ürünlerin Türkiye’ye gelmesini engelliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Selim İsbir, hem kalp-damar cerrahisi alanında en önemli bulduğu yenilikleri hem de yeni ürünlerin Türkiye’ye gelmesinin önündeki zorlukları gündeme getirerek önemli bilgiler veriyor.
KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA HAYAT KURTARAN YENİLİKLER
1-YENİ İLAÇLAR VE TESTLER
En sık rastlanan kalp - damar hastalığının, damar sertliğine bağlı gelişen “Koroner arter hastalığı” olduğu belirtiliyor. Koroner arter hastalığının adı kalbi besleyen koroner arterlerden geliyor. Hastalık bu damarların daralması sonucunda oluşuyor. Son yıllarda “Ateroskleroz” adı verilen damar sertliğinin ortaya çıkmasındaki moleküler mekanizmalara yönelik ilaç tedavilerinin hız kazandığını söyleyen Prof. Dr. Selim İsbir, “Bu tedaviler genetik testlerle kalp - damar hastalıklarının gelişiminde önemli olan yüksek tansiyon, diyabet, yüksek kan yağları gibi faktörleri önceden tespit ederek kişileri hastalık gelişmeden tedavi etme prensibine dayanıyor. Bu hastalıkların ortaya çıkmasında rol oynayan çok sayıda gen bulunuyor. “Poligenik risk skorlama” ile belirtilen hastalıkların doğumdan itibaren tespit edilmesi ve önlem alınması mümkün” diyor.
Yeni ilaçlarla ilgili diğer yeniliğin yüksek tansiyon, yüksek kan yağları, şeker gibi klasik risk faktörlerinin damar duvarında yapmış olduğu inflmasyonu ortadan kaldırmaya yönelik tedaviler olduğuna dikkat çekiliyor. Bu ilaçlar uzun yıllardır kullanımda olmakla beraber aterosklerozun moleküler mekanizmalarının daha iyi anlaşılması ile damar sertliğine karşı da kullanılıyor.
Son dönemde ‘kök hücre’ kavramının da popüler olduğunu belirten Prof. Dr. Selim İsbir; “ Kök hücre, tıbbın her alanında ‘Anti-aging’ kavramı ile birlikte son yıllarda özellikle estetik uygulamalarla her derde deva görülüyor. Gerçek kök hücre tedavisi kompleks bir tedavidir. Bu tedavinin hedefi, uygulanan kök hücre ile bu hücrelerin ilgili organ fonksiyonlarını kazanmasını sağlamaktır. Kalbe kök hücre verildiğinde, bu hücrelerin kalp kası halini alması henüz mümkün görünmese de gelişmelerin görmezden gelinmemesi gerekir. Günümüzde kalpte kök hücre tedavisi ile amaçlanan, kalbe kan götüren yeni damarların gelişimini sağlamaktır. Bunun artık daha yakın bir olasılık olarak görüldüğünü söyleyebiliriz” diyor.
2- UFAK KESİ VE ROBOT İLE YAPILAN AMELİYATLAR
Hayati öneme sahip kalp ameliyatlarında esas olanın yapılan kesinin boyutları ya da yeri olmadığına, kalbin fonksiyonu olduğuna dikkat çekiliyor. Bu noktada ana hedefin uygulanan ameliyat tekniğinin hastanın yaşamını tehlikeye atmaması olduğu belirtiliyor. Son yıllarda teknolojik ilerlemeler bazı kalp ameliyatlarının daha ufak kesilerle yapılmasına olanak tanıyor. Ancak bu ufak kesilerin her hasta için uygun olmadığı belirtiliyor. Sosyal medyada ‘kapalı’, ‘açık’ gibi bazı deyimlerle hastalara yanlış bilgilendirmeler yapılmasının doğru olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Selim İsbir, “Kalp özel bir organ olduğu için kalp ameliyatlarındaki ufak kesiler diğer cerrahi branşlardaki kadar güvenli değildir. Buna karşın ufak kesi ve robotik kalp ameliyatlarının doğru seçilmiş hastalarda güvenli şekilde yapılabildiği gerçeği unutulmamalıdır” diyor.
3- GİRİŞİMSEL TEDAVİLER
Kalp ve damar hastalıklarında “Girişimsel tedavi” ameliyatsız olarak kasık damarlarından “Kateter” adı verilen cihazlarla kalbe ulaşıp gerekli tedaviyi gerçekleştirmek anlamına geliyor. Eğer sorun kalbi besleyen damarlarda ise damarın içine “Stent” adı verilen ufak bir cihaz yerleştirip damarı açmak mümkün hale geliyor. Son yıllarda kalbin içindeki kan akımını düzenleyen kalp kapaklarına yönelik girişimsel tedavilerin sıklığının da arttığı belirtiliyor. Bunların en eskisinin Aort kapağına yönelik olan ve kısaca “TAVİ” adı verilen kasıktan kapak değişimi olarak da bilinen yöntem olduğu belirtiliyor. Bu alandaki en son yeniliklerin diğer kalp kapaklarına yönelik kateter bazlı kapaklar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Selim İsbir; “Mitral kapağa yönelik ‘klip’ ya da ‘mandallama’ yöntemi ve yine aynı şekilde kalbin sağ tarafındaki triküspid kapağa yönelik klip yöntemi uygulanan hasta sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Yine mitral ve triküspid kapak için TAVİ yöntemi gibi kateter bazlı kapak değişimleri 2024 yılı içinde özellikle Avrupa ve ABD’de sık gerçekleştirilmektedir” diyor.
4- DOMUZ KALBİ KULLANIMI
Geçtiğimiz yılın en önemli konularından birinin ABD’de gerçekleştirilen ve domuzdan insana yapılan kalp nakilleri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Selim İsbir devam ediyor; “Bu nakiller geçen yıl iki hastaya uygulandı. Aslında bu alandaki çalışmalar uzun yıllar önce başlamıştı. Genetik bilimindeki gelişmeler sonucunda geçen yıl iki hastaya kalp, bir hastaya da böbrek nakli gerçekleştirildi. Hastaların üçü de ameliyat sonrası bir süre yaşadıktan sonra kaybedildi. Buna rağmen bu hastalar sayesinde bu alanda büyük tecrübeler edinildi ve bu ameliyatlar gelecekteki birçok hastaya umut ışığı oldu.
Bu noktada organ nakli sayılarının özellikle ABD’de son 3-4 yılda çok arttığını söylemeliyim. Bunun en önemli nedeni ‘donör’ adı verilen organ bağışçılarının sayılarının artmasıdır. Bunun temelinde Amerika’da son yıllarda sayıları her geçen gün artan ‘Opioid’ krizi bulunuyor. Uyuşturucu kullananların sayısındaki artış özellikle genç yaşta uyuşturucuya bağlı ölümlerin artmasına yol açmış, bu durum organ nakli sayısında artışa yol açmıştır. Geçen yıl Amerika’da 5 bine yakın kalp nakli gerçekleştirilmiştir. (Bu sayı 3-4 yıl öncesinde 2 bin 500-3 bin civarındadır.) Bu bir yandan iyi bir yandan da trajik bir sonuçtur. Sayılar artmasına rağmen hala birçok hasta uygun organ bulunmadığı için hayatını kaybetmekte veya yatağa bağlı yaşamaktadır. Domuzdan insana organ nakli yapmak mümkün olduğunda bu sorunun çözümünün yaklaşacağına inanılmaktadır” diyor.
Prof. Dr. Selim İsbir, bu alanda gerçekleşen bir diğer yeniliğin ise organ transportunda yaşandığına dikkat çekiyor. Normal şartlarda kalp nakli yapılan hastalarda organın vericiden alınıp alıcıya takılması arasında geçen sürenin dört saati aşmaması gerekiyor. Bu durum özellikle kalp naklinde kısıtlamalara yol açarken yeni geliştirilen organ transport sistemleri sayesinde kalp vericiden çıkarıldıktan sonra bir cihaz yardımıyla çalıştırılmaya devam ediyor. Böylece kalp çalışırken transportu sağlanarak alıcıya naklediliyor. Bunun en önemli avantajının çok uzun mesafeden de organ kullanımına olanak tanıması olduğu belirtiliyor.
5-YAPAY KALP VE DESTEK CİHAZLARI
Kalp yetmezliğinde yapay kalp kullanımı ile ilgili çalışmalar 50-60 yıl öncesine dayanıyor. Günümüzde bu cihazlar boyut açısından çok daha kullanışlı hale gelse de uzun dönem kullanımda kanın pıhtılaşma problemleri ve boyutları hala sorun teşkil ediyor. Yeni geliştirilen kalp destek cihazlarının vücut içerisine kalp pillerine benzer şekilde takılabileceği ve hastaların hayat kalitesini anlamlı şekilde yükselteceği belirtiliyor.
6- ANNE KARNINDA KALP AMELİYATI
Doğumsal kalp anomalileri hâlâ sık karşılaşılan hastalıklar arasında bulunuyor. ABD’de yılda 40 bin, Türkiye’de ise yaklaşık 10 bin civarı bebek her yıl kalp anomalisi ile doğuyor. Geçmişte bu bebeklerin birçoğu çocukluk döneminde hayatlarını kaybederlerken, son yıllarda ameliyat tekniklerinin gelişimine paralel olarak bu hastaların yaşam sürelerinin uzadığına dikkat çekiliyor. Son yıllarda bebeğe anne karnında tanı konulması ve bazı anomalilerde anne karnında yapılan müdahalelerin bu anomalilerle doğan bebeklerin yaşam sürelerinin artmasına yol açması, bu alanda gerçekleşen olumlu gelişmeler olarak değerlendiriliyor.
YENİLİKLERİN TÜRKİYE’YE GELMESİNDE ZORLUK VAR
Türkiye’de kalp ve damar hastalıklarının tedavisinin dünya standartlarına paralel bir gelişim gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Selim İsbir, “Dünyada ilk açık kalp ameliyatının yapılmasından çok kısa süre sonra bu ameliyatlar ülkemizde de başlamıştır. Bugün Türkiye Avrupa’da en fazla kalp ameliyatı yapılan ülkelerin başında gelmektedir. Ancak son yıllarda ekonomik nedenlerle Amerika ve Avrupa’da gündeme gelen birçok yeniliğin ülkemize gelmesinde zorluklar yaşanmaktadır. Bu teknolojilerde dışarıya bağımlı olmamız üzüntü vericidir. Döviz fiyatlarındaki artışlar yeni ürünlerin Türkiye’ye gelmesini engelliyor. Oysa tıbbi malzemelerin güvenirliliği son derece önemlidir. Örneğin bir hastada kalp kapağı değiştirecekseniz dünyada en uzun süreli klinik sonuçları olan kalp kapaklarını seçmeniz gerekir. Bu kapaklar bozulunca ‘söküp yenisini takmak’ basit bir işlem olmadığı için hastaların kendi vücutlarına takılacak olan cihazların kalitesini sorgulamalarını ve araştırmalarını öneriyorum.
Unutulmamalı ki uygulanan tıbbi tedavinin başarısında cerrahi teknik becerinin yanında hastane teknolojisi ile kullanılan malzemenin kalite ve güvenilirliği de çok önemlidir. Konu insan hayatı olunca çok daha dikkatli olmak zorundayız. Bu nedenle hastaların tedavi yeniliklerini takip ederken hastanelerin teknoloji ve kalite değerlerini de göz önünde bulundurmaları şarttır”diyor.