Mustafa Koç'un bilinmeyen yönleriyle hayatı
Koç Holding'in kurumsal dergisi Bizden Haberler, son sayısını 21 Ocak tarihinde hayata gözlerini yuman Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç'a ayırdı
Koç Holding'in kurumsal dergisi Bizden Haberler, son sayısını 21 Ocak tarihinde hayata gözlerini yuman Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç'a ayırdı. İşte Mustafa Koç'un hayatına ilişkin çarpıcı ayrıntılar:
Mustafa V. Koç, 1960 yılının 29 Ekim’inde dünyaya geldi. Bayram coşkusu içinde doğan bu çocuk, o dönem ilk torun olarak tüm ailenin de mutluluk kaynağıydı. Baba Rahmi M. Koç yıllar sonra onun doğduğu ilk günü mutlu bir tebessümle şu şekilde anlatıyordu: “Doğduğu ilk günü daha dün gibi hatırlıyorum. Hemşireler kucaklarında Mustafa ile gelerek ‘bir oğlunuz oldu’ dediklerinde, bir baba olarak fevkalade sevinmiştim.”
Rahmi V Koç: " Hayatı boyunca en karakteristik özelliği olan güler yüzünü, sevecenliğini, sevgi dolu yüreğini ve vicdanını da bu mutlu çocukluk sayesinde kazandı. O da her çocuk gibi evden kaçtı, yaramazlık yaptı. Folklor da oynadı, kayak da yaptı. Ancak en çok futbol oynamayı sevdi. Bir de göklere sevdalıydı… Elinden hiç düşürmediği minyatür uçağının burnu hep göklere bakıyordu. Yüzündeki mutluluğun ise tarifi imkansız…"
1960 yılının 29 Ekim günü tüm Türkiye, Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu yaşarken, Pakize Tarzi Kliniği’nde ve Koç Ailesi’nin konutunda bambaşka bir heyecan ve bekleyiş hâkimdi. Rahmi M. Koç’un ilk çocuğu ve Vehbi Koç’un ilk torunu olan Mustafa V. Koç’un dünyaya gelişi başta babası Rahmi M. Koç ve annesi Çiğdem Simavi olmak üzere tüm aile için büyük bir heyecan ve mutluluk kaynağı olmuştu.
Rahmi M. Koç yıllar sonra o günü yeniden hatırlayarak Mustafa V. Koç’un doğumu hakkında şunları söyleyecekti: “Doğduğu günü çok iyi hatırlıyorum. 29 Ekim 1960 Cumartesi gecesi hemşireler geldi ve ‘bir erkek çocuğunuz oldu’ dediler. Mustafa odaya gelince ana, baba olarak fevkalade sevindik. O zamanlar cinsiyetini önceden bilmek pek mümkün değildi. Dolayısıyla ailenin soyadını taşıyacak bir evladımızın dünyaya gelmesi hepimizi çok mutlu etti.”
Doğumuyla herkesi çok sevindiren bu çocuğun adı ise o doğmadan önce hazırdı… Anne ve baba çoktan kararını vermişti. Bu sarı saçlı, mavi gözlü güzel bebeğin adı Mustafa olacaktı. Annesi Çiğdem Simavi bu ismi tercih etmelerinin sebebini şu şekilde açıklıyordu: “İsmi aklımda hazırdı. Hem babasının tarafında hem de bizim tarafımızda Mustafa olduğu için bu isim herkes tarafından onaylandı.” Baba Rahmi M. Koç ise; Mustafa isminin büyükbabasının ve kendisinin göbek ismi olduğunu hatırlatarak, isabetli bir isim tercihi yaptıklarını söylüyordu.
İlerleyen yaşlarında sıcakkanlı tavrı, birleştirici özelliği ve güler yüzüyle tüm Türkiye’nin gönlünü kazanacak olan Mustafa V. Koç’un bebekliği oldukça zorluydu aslına bakılırsa. Minik Mustafa’nın hiç dinmeyen ağlamaları aileyi endişeye düşürüyordu. Onun doğumundan sonra Ankara’ya dönen aile, Mustafa’nın bir doktora görünmesini uygun buldu
Rahmi M. Koç bu endişesini şu sözlerle anlatıyordu: “Hep boyu kısa olacak diye endişe ederdim ve bu endişemi doktorumuz İhsan Bey’e anlattım. O günü hiç unutmam, ben bunu söyler söylemez İhsan Doğramacı, Mustafa’yı bizim çarşaf koyduğumuz çekmeceye yatırdı ve oradan bir ölçüm yaparak bana; ‘Merak etmeyin, bu çocuk uzun boylu olacak’ dedi. Keza dediği gibi de oldu.”
Mustafa V. Koç’un çocukluğu hepimizin çocukluğu gibi geçti aslına bakılırsa… Futbol oynamak için evden kaçtı, mahalle arasında çift kale maç yaptı, kardeşleriyle kavga etti, yaramazlık yaptı… Yaramaz bir çocuk olduğunu çeşitli vesilelerle babası Rahmi M. Koç da sık sık anlattı. Ancak diğer pek çok babanın aksine yaramaz çocuk sevdiğini söyleyerek Mustafa’nın tüm yaramazlıklarının içten içe hoşuna gittiğini de itiraf ediyordu.
Ömer M. Koç, aralarında 18 ay gibi kısa bir süre olduğu için belli bir yaşa kadar ikiz gibi büyüdüklerini, aynı odada kaldıklarını ve bir örnek giydirildiklerini anlatıyor. Sürekli bir arada oldukları için çok sık da kavga ettiklerinden de bahseden Ömer M. Koç, Mustafa V. Koç ile geçen çocukluk anılarını şöyle aktarıyordu: “Emektar şoförümüz bizi Mecidiyeköy’den alır, Maçka İlkokulu’na götürürdü. Okula giderken ve bilhassa okul dönüşü arabada çok kavga ederdik. Şoförümüz de bizi yatıştırıp sakinleştireceğine ‘Vur gözüne karakolu görmesin, daha hızlı vur’ diyerek ortalığı büsbütün kızıştırırdı.”
Ali Y. Koç, küçük yaşında iki ağabeyinin zorlu oyunlarına maruz kalırdı. Ali Y. Koç, çocukluğunda yaşadıklarını daha sonra şu şekilde anlatıyordu: “Aramızdaki yaş farkı nedeniyle ben şamar oğlanı gibiydim. Evimizde Çin işkenceleri söz konusuydu. Işıkları kapatıp beni telefon kablolarıyla bağlarlardı ve biri fener tutup diğeri de kaşlarımı çekerdi. Ancak ben yine de onların yanından hiç ayrılmazdım ve hiç de şikayet etmezdim.”
İki oğlunun, küçük oğlu Ali Y. Koç’u ne denli zorladıklarını baba Rahmi M. Koç ve anne Çiğdem Simavi de kabul ediyordu. Rahmi M. Koç, Mustafa ve Ömer’in bir defasında Ali’yi soğuk odaya kapattığını, Çiğdem Simavi ise Ali Y. Koç’un üstünden bisikletle atladıklarını anlatıyordu.
Vehbi Koç ise Mali İşler Müdürü İsak Eskinazi’ye yazdığı bir mektupta çocuklara verdiği sünnet hediyesi için şunları yazmıştı: “Rahmi’nin çocuklarına, benim bir sünnet düğünü hediyesi yapmam lazım. Hisse senedi vermeyi düşündüğümü söylemiştim. Bu hisse senetleri kendilerine verilmeyecek, ayrı bir hesapta tutacaksınız, bunların geliri ile yüksek tahsillerini yapacaklar.”
Çiğdem Simavi büyük oğlunun karakteristik özelliklerini anlatırken şunları söylüyordu:
“Çocukluğunda başımıza gelen bir hadise onun ne denli vicdanlı olduğunu bize göstermişti. Bursa’ya kayağa gittiğimiz bir gün, Mustafa ayakkabıları, kayağı olmadan çıplak ayakla yanımıza gelmişti. Meğer o gün yolda kendisine içli içli bakan bir çocuk görmüş ve dayanamayıp ayakkabısını ve kayağını bu çocuğa verip, kendisi de çıplak ayakla epey bir yol yürüdükten sonra otele varmıştı. Hatta tanıklık eden birkaç yakın tanıdığımız da bu olaydan dolayı çok duygulanmıştı.”
Mustafa V. Koç’un hayatının büyük bir bölümünde yer tutuyordu spor… Çocukluğundan itibaren akla gelecek her türlü sporla ilgilendi. Her zaman spor yapardı… Fotoğraf arşivine şöyle bir göz attığınızda, onu folklor oynarken, kayarken, futbol oynarken ya da başka bir spor dalıyla uğraşırken görmeniz pek mümkündür. Ancak tüm bunların arasında çocukluğunda en sevdiği spor futboldu.
Beşiktaşlı bir babanın çocukları olarak futbolla ilgilenmeye başladıkları ilk yıllar onlar için siyah-beyaz renklerden oluşuyordu. Ancak Rahmi M. Koç’un yanında çalışan Kamer Kaya, Mustafa’yı gizli gizli Fenerbahçe maçlarına götürerek onun Fenerbahçeli olmasına sebep olmuştu.
Rahmi M. Koç, oğullarının Fenerbahçeli olduğunu fark ettiğinde ise artık iş işten çoktan geçmişti. Bu takım tercihinden yıllar sonra Rahmi M. Koç: “Takım konusunda daha çocukken Mustafa ve Ali’yi kaybettim ama Ömer hala benim gibi Beşiktaşlı!” diyecekti.
Ancak Mustafa V. Koç yıllar sonra verdiği bir röportajda Fenerbahçe’yi çok sevse de o yıllarda aldığı kararından dolayı zaman zaman pişman olduğunu şöyle ifade etmişti:
“Babamın yaşı ilerledikçe, enerjisi artıyor, günü 36 saat gibi yaşıyor. İçindeki Beşiktaş sevgisi iyice su yüzüne çıkıyor. Fenerbahçe başarılı olunca, babamın üzüldüğünü görüyorum, ben de üzülüyorum. Beşiktaş başarılı olunca, babam seviniyor ama benim üzüldüğümü görünce, yine üzülüyor. Onun böyle etkileneceğini küçükken düşünebilsem, Beşiktaşlı olabilirdim.”
Mustafa V. Koç için hareketli, eğlenceli, mutlu, bir o kadar da yaramazlıklarla dolu geçen çocukluk yıllarının ardından artık delikanlılık çağları başlamıştı. Orta öğrenimini Avusturya Lisesi’nde tamamlayan Mustafa V. Koç’un lise eğitiminde öne çıkan alternatif, Rahmi M. Koç’un yakın arkadaşı Karaca Taşkent’in de tavsiyesiyle İsviçre’deki Lyceum Alpinum Zuoz oldu. Burada hem Almancası kuvvetlenecek hem de daha fazla disiplin kazanacaktı.
Semahat Arsel’e göre Mustafa, bütün derdi sadece sınıfı geçmek olan bir öğrenciydi. Hatta Vehbi Koç daha sistematik çalışsın, muntazam olsun diye sık sık uyarırdı Mustafa’yı. Tüm bunları 1991 yılında verdiği röportajda doğrulayacaktı Mustafa V. Koç: “Lisansüstü eğitim yapmayacağım için, çok fazla üstün başarı göstermek mecburiyetim olmadı. Hiçbir zaman okulla ilgili problemim de olmadı. Üniversiteyi dört yıl içinde bitirdim.”
Mustafa Koç, Koç Ailesi’nin bir üyesi olarak doğmamış olsaydı en büyük isteğinin ne olacağını ise şu sözlerle açıklıyordu: “Çiftlik hayatını tercih eder, sakin, doğayla haşır neşir bir hayat sürerdim.”
Lisenin tamamlanmasının ardından sıra üniversitedeydi. Mustafa V. Koç, eğitimi için Washington’a giderken, az denebilecek miktarda parayla gitmiş, orada kendisine 350 dolara bir araba alabilmişti. Ancak düşük bütçeyle alınan bu arabanın bazı eksikleri vardı: Mesela kapı menteşesi… Bu eksik nedeniyle kapı ancak itildiğinde açılıyor, çıkan kapı kenara konulup araca bindikten sonra tekrar yerine takılıyordu.
Türkiye’ye döndüğünde öncelikle Tofaş’ta satış elemanı olarak İnan Kıraç’la çalışmaya başladı. İnan Kıraç Mustafa’yı “işini seven bir genç” olarak tanımlarken, mentörü Alper Bağrıaçık ise onun için “hüsn-ü tabiat” yani “güzel huy sahibi” diyordu.
İş hayatının bu ilk döneminde merhum Vehbi Koç’un gözleri yine Mustafa V. Koç’un üzerindeydi. Vehbi Koç, İnan Kıraç’a yazdığı mektupta " Mustafa iyi yetişecekse her şeye küçükten başlayacak, patron ailesine mensup olduğunu unutacak, her başladığı işi iğneden ipliğe kadar tetkik edecek. Muvaffak olması için muntazam işe devam edecek, herkesten evvel gelip gidecek, verdiğiniz talimata harfiyen riayet edecek. Bu şekilde olursa hem kendisi hem aile için çok iyi olur. Size teşekkür ederim. Mustafa tamamıyla sizin emrinizdedir, size emanettir. Muvaffakiyetler dilerim” diyordu.
“İşi işte öğrenmek” deyiminin karşılığını bire bir yaşayarak veren Mustafa V. Koç, Koç Topluluğu’nun büyük bir dönüşümün eşiğinde olduğu bir dönemde, en büyük ihracat şirketlerinden biri olan Ram Dış Ticaret’te satış müdürü olarak işinin başına geçti. Ram’da çalıştığı altı yıl boyunca satıştan sorumlu genel müdür yardımcılığına kadar yükseldi.
1991 yılında verdiği bir röportajda “Şu andaki görevimin başına gelebilmek için ne gerekiyorsa yaptım. Müesseseleşmiş bir topluluk olan Koç Grubu’nda aile fertleri özellikle de üçüncü kuşak üyeleri soyadlarından dolayı özel bir muamele hiç görmediler” demişti. “Bence iş dünyasında başarılı olmanın en büyük sırrı; yapılan hatalardan ders alıp bu hataları tekrar etmemektir” diye de ekliyordu.
Takvimler 1992 yılını gösterdiğinde ise Mustafa V. Koç için, sonrasında yönetim kurulu başkanlığına kadar yükseleceği Koç Holding günleri başlamıştı.
Önemli bir ailenin üyesi, genç ve başarılı bir iş adamı olarak çok göz önünde olduğu böylesi bir dönemde hayatının en önemli adımlarından birini atmaya ve İzmir’in en önemli ailelerinden birine mensup olan Caroline Giraud ile evlenmeye karar verdi.
O dönemde Amerika’da Boston’da işletme okuyan Caroline ile mutlu bir beraberlik yaşayan Mustafa V. Koç, yılbaşı tatilini bitirip Amerika’ya dönmek üzere olan Caroline’e şu sözlerle evlenme teklif etmişti: “Dön okulunu bitir, ama bir an evvel gel evlenelim.” Bu direkt ve bir o kadar da masumane teklife Caroline’in cevabı da aynı şekilde oldu: “Tamam!”
Caroline Koç yıllar sonra bu kararı nasıl verdiğini şu sözlerle açıklayacaktı: “Çok seviyordum, aşık olmuştum. İnsan aşık olduğu kişi ne yaparsa, nerede olmak istiyorsa, onun yanında olmak istiyor. Ben de öyle hissediyordum. Ondan ayrı kalmak istemiyordum.”
Caroline’in Mustafa’ya “evet” dediği gün annesi Çiğdem Simavi’nin evinde bir yemek yenecekti, Mustafa V. Koç aldıkları bu kararı da ilk kez orada dillendirdi: “Biz nişanlanmaya karar verdik. Evleneceğiz!”
Bu karar herkes tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Ancak bu kararın henüz iletilmediği ve kendisinden onay alınmayan tek bir kişi vardı: Vehbi Koç. Mustafa V. Koç, aldığı bu kararı açıklamak ve onayını almak üzere Vehbi Koç’tan randevu alarak, heyecanla yanına gitti. Vehbi Koç, Mustafa’yı dinledikten sonra ona şu cümleleri söyledi: “Hayatında verdiğin en isabetli kararlardan biri.”
Vehbi Koç’tan alınan onayla hazırlıklar da hızlanmıştı. Nişan için belirlenen adres, Caroline’in ailesinin yaşadığı İzmir oldu. 15 Şubat 1992 yılında davetliler nişan merasimi için Melendiz Harası’nda buluştu. Yüzük takma vazifesi ise ailenin en büyüğü olarak Vehbi Koç’a düşmüştü.
Vehbi Koç, bu merasimde konuklara şu cümleleri söyledi: “… Evliliğin ilk bağı olan nişanlarda yüzük takmak adet haline gelmiştir. Ailenin büyüğü olarak bu vazife bana verilmiş bulunuyor. Gençlerin yüzüklerini takıyorum. Allah’tan mesut ve bahtiyar olmalarını diliyorum.”
Nişanın ardından Giraud Ailesi, Koç Ailesi’ni akşam yemeğinde evlerinde misafir ederken, bu ziyarette Vehbi Koç, Giraud Ailesi’ne dair daha fazla bilgi edinmek için art arda sorularını yöneltmeyi ihmal etmemişti. Bu tarihten beş ay sonra, 14 Temmuz’da Çırağan Sarayı’nda muhteşem bir düğün töreni gerçekleşti. Caroline Koç, sonrasında bu geceyi şu sözlerle özetleyecekti: “Müthiş bir düğündü. En çok kalabalıktan etkilenmiştim. Çok heyecan vericiydi.”
Gerçekten de etkileyici bir kalabalık vardı o gece. Geceye konuk olan pek çok kişi kalabalık yüzünden gelin ve damadı neredeyse hiç görememişti. Akşam 19.00’da başlayan düğün, sabaha karşı 03.30’a kadar sürdü. Caroline Koç’a hiç takı takılmazken, çift birbirinin ayağına da basmadı.
Bu düğünden beş yıl sonra çift ilk kızları Esra’yı, 2001 yılında da Aylin’i alır kucağına.
Evlilik sonrası iş yaşamında hızlı yükselişini sürdüren Mustafa V. Koç, yoğun iş temposunun yanı sıra hobilerinden de kopmamıştı. Onun uçmaya olan merakını bilen Koç Ailesi, bu zevkli ancak biraz da riskli aktiviteleri sırasında zarar görmemesi için çeşitli tavsiyelerde bulunmayı sürdürmüştü.
Bu uyarılardan biri de Mustafa V. Koç’un yakın arkadaşı İsmet Aktar ve ailesinin bir uçak kazasında hayatını kaybetmesinin hemen sonrasında Vehbi Koç’tan geldi. Bu kazadan 15 gün sonra gazetelerde çıkan “Mustafa V. Koç uçak kazası geçirdi” haberini okuyan Vehbi Koç, hemen bir mektup kaleme aldı.
Mektupta Vehbi Koç şunları yazdı: " Dün (22.08.1993) gazetelerde senin bir uçak kazası geçirdiğine dair havadisleri okuyunca perişan bir vaziyete düştüm. Suna halan hemen telefon etti, ‘gazetelerde haberi çıktı, merak etmeyin Mustafa sağlamdır’ dedi. Aynı gün dışarıdan eş dost telefon etmeye başladı, ona büsbütün üzüldüm. Sen daha baba, büyükbaba olmadın, evlat acısının ne demek olduğunu bilmezsin. Benim sana bir defa daha tavsiyem, sureti kat’iyede tek başına uçak kullanmamandır. Gözlerinden öperim.”
1996 yılında İnşaat ve Maden Grubu Başkanlığı’nın ardından 2001 yılında Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi, 2002 yılında da Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili olan Mustafa V. Koç, bu dönemde bir kalp rahatsızlığı yaşamıştı.
Amerikan Hastanesi’nde yapılan kontrollerde kalbine giden üç damardan ikisinin yüzde 100, birinin ise yüzde 70 oranında tıkalı olduğu belirlendi. Acil olarak ailesiyle birlikte New York’a giden Mustafa V. Koç, burada baypas ameliyatı oldu. Yurda döndüğünde artık eskisinden daha sağlıklı ve ailesiyle birlikte olduğu için mutluydu. Kısa sürede işinin başına geçti.
2003 yılı ise birçok açıdan bir milattı. O günleri Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç şu sözlerle anlatmıştı: “Sağlığımda çocuklarımın işleri nasıl götüreceğini görmeyi ve onların yanlış yapmamasını önlemeyi zaten planlamıştım. Yönetim Kurulu’ndaki yabancı üyelerin görüşünü sık sık özel olarak alırdım. Bir defasında bana, senden sonra kimin geleceğini düşündün mü, diye sordular. Ben de büyük oğlumun geçmesini arzu ediyorum, diye cevapladım. Sen 19 sene idare ettin, bundan sonra oğlunun gelmesine ne dersin, dediler. O ana kadar hiç düşünmemiştim, tabi memnun olurum, dedim.”
4 Nisan 2003’te Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Mustafa V. Koç, dedesi Vehbi Koç’un halka yakın duruşunu, dürüst çalışma prensiplerini ve memleketine duyduğu sevgiyi; babası Rahmi M. Koç’un ise çok boyutlu ve global düşünce biçimiyle profesyonelliğini örnek aldı.
Rahmi M. Koç, “Birdenbire zamanın su gibi geçtiğine şahit oluyorsunuz. Nihayet bayrağı kendinizden sonrakilere devretme zamanı geliyor” sözleriyle tamamladığı konuşmasının sonunda Mustafa V. Koç’tan kardeşlerine kulak vermesini, Ömer ve Ali Koç’un da ağabeylerine tam destek olmalarını istedi.