Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör DEM'den ne bekliyoruz?

        Üç aşağı beş yukarı herkes Türkiye’de seçimlerden sonra ortaya çıkan ılımlı havadan memnun görünüyor. Bu çok değerli ve gayet açık biçimde toplumun siyasete verdiği bir mesaj: “Sorunları aranızda konuşun, müzakere zeminini yok etmeyin.”

        Peki tam bu noktadan yola çıkarak Türkiye’nin daha büyük sorunlarına dair umutlar beslemek mümkün mü? Olumlu ya da ılımlı dediğimiz atmosferin asıl sınanma alanı neresi?

        O da gayet açık.

        Seçimin ertesi gününden itibaren, önce Van’daki mazbata krizi, ardından DEM’in kazandığı bazı şehirlerde ortaya çıktığı söylenen gelişmeler ve bildik tartışma. Belediye başkanları görevden alınıp kayyum ataması yapılacak mı?

        Belki meselenin özüne kadar giden bir noktaya hemen temas etmekte yarar var. Diyarbakır ve Mardin üzerinden ortaya çıkan iddialar ve tartışmalar; bu alanda ciddi provokasyonların olabileceği ve tam da bu nedenle bilgi kirliliğine çok dikkat etmemiz gerektiğini bize söylüyor. Sorumluluk sahibi hiç kimsenin emin olmadığı bir duyum ya da iddiayı paylaşmaması önemli.

        KADİM SORUN

        Dönelim kadim sorunumuza. Yerel seçimler yapıldı. DEM Parti, doğu ve güneydoğuda daha önce aldığı belediyeleri büyük ölçüde yeniden kazandı. İlave olarak kazandığı yerler de var.

        Elbette yereli aşan bir tartışmadan söz ediyoruz. Ancak özellikle söz konusu belediyelerde yeniden bir kayyum atama sürecinin yaşanıp yaşanmayacağı da erkenden gündeme oturacak kadar hassas ve sonuç üretici.

        Devletin, diğer yapılardan ve örgütlerden en temel farkı, yapıp ettiklerinin hukuki meşruiyeti. Başka bir deyişle devlet, kötüyle, mesela terörle mücadele ederken, hukukun sınırları içinde kalır. Bu mücadelenin herhangi bir aşamasında, kamunun herhangi bir gücünün, herhangi bir gerekçeyle bu sınırların dışına çıkması kabul edilemez. Ayrıca bu tarz uygulamalar, sorunları daha da derinleştirmekten başka bir sonuç üretmez.

        Bunu neden vurguladığımı herkes biliyor. Türkiye’nin geçmişinde bu yönde hatırlamak bile istemeyeceğimiz uygulamalar var. Sadece Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acılar, işkenceler ve bunların oluşturduğu toplumsal travma örnek olarak yeter.

        Türkiye bu yönde çok mesafe aldı. Açıkçası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve AK Parti hükümetlerinin vesayet odaklarına karşı yürüttüğü mücadele, devletin tehditlerle mücadele ederken hukukun sınırlarında kalması yönünde çok önemli kazanımlar getirdi.

        TERÖRÜN BİTMEYEN ROLÜ

        Ancak hepinizin bildiği gibi terör denilen belayla mücadelemiz bitmedi. Kendisini sözüm ona hak ve özgürlüklere adamış (!) olan terör örgütü, Türkiye aleyhine tüm tezgahların ve sabotajların tetikçisi oldu. Halihazırda da sınırlarımızın ötesinde aynı “rol”ü sürdürme gayretinde.

        Türkiye’nin kendi iç dengelerinde ise terörle mesafesizliğini kendi tanımı haline getiren siyasi partiler, sorunun önemli bir parçası olarak sahnede yer almaya devam ediyor.

        Şimdi ılımlı siyasi atmosfer diyoruz; işte tam böyle bir zamanda bu alandaki sorunları hafifletebilecek adımlar kimden gelebilir sorusu sıcak gündem. O nedenle DEM Partili belediyelerin verdikleri mesajlar bu denli yakından takip ediliyor.

        Sadece belediyeler değil, TBMM’de 50 milletvekiliyle temsil edilen partinin de “yeni dönem”e dair söylemi merakla bekleniyor. Herkesin birbirine siyasal anlamda şans verdiği, en azından müzakere zeminleri oluşturduğu bir dönemde beklentilerin karşılığı ne olabilir?

        Terör örgütünün, ülke içinde köşeye sıkışmış hali, kendisini bu yapıyla birlikte tanımlayan partiye yeni bir muhasebe imkanı verebilir mi?

        Bu yönde olumlu bir sürecin başladığına dair işaretler şimdilik çok zayıf. Yukarıda söylediğim gibi, bilgi kirliliğinden ve manipülasyonlardan uzak kalmak önemli. Ancak beklenti, DEM’in kurumsal anlamda terörle arasına gerçek bir mesafe koyabileceği ise bunun pratik olarak mümkün olmadığını düşünüyorum. Yanılmayı da çok istiyorum. Türkiye bu noktaya sıkışıp kalmaktan ve örgütle bir olmayı kendi varlığı kabul eden siyaset anlayışından gerçekten yoruldu.

        CHP'NİN YENİ SEÇMENLERİ

        Bu konuları belli ki daha çok tartışacağız. Ama belki bir noktaya işaret etmek, çözüm üretmek isteyenlere fikir verebilir.

        Son seçimlerde İstanbul başta olmak üzere batıdaki büyükşehirlerde DEM seçmeninin CHP’ye yönelik bir tercihinin olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz bazı merkezlerde bunun ittifak boyutu var. DEM’in seçmenine bu noktada yönlendirme yapmış olması da mümkün.

        Fakat bu akışın söylediğimden daha fazlasını içerdiğini düşünüyorum. DEM seçmeninin CHP’ye yönelişi, siyasi merkezde yeni bir adres arayışı olarak da okunmalı. Bu tablo, seçmenin daha önce oy verdiği partisinin teröre dair duruşunun getirdiği açmaz ve tepki de dikkate alınarak anlaşılmalı. CHP, siyasi merkezde toplumun kendisine açtığı bir krediyi ufukta görüyorsa, bu süreçleri daha fazla ele almalı.

        Şu riskleri göze alarak bunları yazıyorum. Bu oyların bir kısmı, hatta çoğu, DEM’in ülkenin belli bir bölgesindeki stratejilerinin parçası da olabilir. Fakat siyasi merkezin sol yanındaki bir büyük partinin, bu yönelişleri Türkiye lehine kendinde tutabilmesi, onlara kulak verebilmesi mümkün. Ama bunun için olup biteni doğru analiz etmesi, "kapımı kapatırım, aynı caddede yürümem" diyen anlayışlara geçit vermemesi gerekir.

        Gündem elverdikçe bu konuyu tartışmaya devam edeceğim.