Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Tan Sağtürk: En büyük hevesimiz sevdirmek

        Johann Andreas Schmeller; 1803'te bir manastırda bulunarak Münih’teki Bayern Kütüphanesi’nde saklanan; 11, 12 ve 13'üncü yüzyıldan kalan 254 şiir ve dramatik metni, 1847'de 'Carmina Burana - Benediktbeuern Şarkıları' adıyla bir kitapta toplayarak yayımladı.

        Alman besteci Carl Orff, 1934'te kitabı keşfettikten iki yıl sonra metinlerden seçilmiş şiirler üzerine sahne kantatı olarak 'Carmina Burana'yı besteledi.

        'Carmina Burana', ilk kez 8 Haziran 1937’de Frankfurt Operası’nda Carl Orff’un 'Tironfi' üçlemesinin ilk eseri olarak sahnelendi.

        Doğayı ve aşkı dile getiren metinlere dayanan eserin çoğu bölümleri; Orta Çağ Latincesi ve bazı bölümleri Orta Çağ Almancası kullanılarak yazıldı. Eser; ritmik ve metrik yapıya sahip olan şarkılardan oluşuyor.

        Carl Orff (1895 - 1982)

        REKLAM

        'Carmina Burana'; metin olarak, 13'üncü yüzyıl Kıta Avrupa’sının kültürel ve sosyal yaşamını yansıtıyor. Çoğu bölümleri Ortaçağ Latincesi, bazı bölümleri ise Ortaçağ Almancası kullanılarak yazılmış olup ritmik ve metrik yapıya sahip olan şarkılardan oluşuyor.

        İstanbul Devlet Opera ve Balesi, 'Carmina Burana' eserini; solistler, orkestra, koro, bale ve modern dans reji ve koreografisiyle sahneye taşıdı.

        Dünya prömiyeri olma özelliğindeki 'Carmina Burana'nın sahnelenmesinin en önemli yanlarından biri de şüphesiz Atatürk Kültür Merkezi'nin ne denli önemli bir kültür sanat merkezi olduğu...

        Türk Telekom Opera Salonu'nda başta 'II. Mehmet' ve 'Giselle' olmak üzere birçok büyük prodüksiyon seyretmiş biri olarak; salonun büyüklüğüne, teknik donanım zenginliğine aşina olmama rağmen 'Carmina Burana'nın seyircilere daha da devasa alanda, tüm teknik olanaklarla sunulması, Atatürk Kültür Merkezi'nin ihtişamını ve gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

        Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Caner Akgün, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür Yardımcısı ve 'Carmina Burana'nın yönetmeni Volkan Ersoy ile sohbet ettik. Sağtürk, opera ve baleyle ilgili hayallerinden, planlarından söz ederken sözlerine şöyle başladı; "Tabii klasiğin son derece köklü klasik nüvesine uygun çalışmaların yapılmış olması son derece değerli. Fakat aynı zamanda genel kitleyi çeken, özellikle yetişkin seyirci grubunun dışında çocuk ve genç grubu da bekleyen bir topluluklar grubuyuz. Bu yüzden kendimizi çeşitli seçimler yapma durumunda hissettik. 7 ay önce geldik ve ilk yazdığımız çalışmalardan birisi ‘Carmina Burana’ olmuş oldu. Burada şöyle bir uygulama yapıyoruz: İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin tüm birimlerini aktive ediyoruz. Çocuklarımızı, gençlerimizi, modern dans topluluğumuzu ve koromuzu aktive ediyoruz. Operamızın tüm birimlerini aktive ederek bir çalışma yapmayı seçtik. Burada ilk kez bu kadar yüklü bir biçimde sahnenin tüm düzenini kullanmayı planlıyoruz. Sahnede yan, ön ve arka vagonlar var, kaldıraçlar var, asansörler var. Bu yapıyı kullanarak birazcık da sahneyi tanımayı arzu ediyoruz. Bütün yapıyı kullanarak sahnemizi daha da iyi tanımak adına doğru bir proje olduğunu düşünüyorum. Biliyorsunuz, ‘Carmina Burana’, Carl Orff’un genel kitlesinin aşina olduğu bir müzik tipi. Ben bu eserin sonunda yeni bir kitle daha kazanacağımız inancındayım. Büyük ustalar çalışıyor. Rejisini Genel Müdür Yardımcımız Volkan Ersoy yapıyor. İstanbul Devlet Opera ve Balesi baş koreografımız Ayşe Sunal Savaşkurt ile birlikte çalışıyorlar. Çok heyecanlı bir şekilde bu yeniliği tüm illerimizde bekliyoruz. Bu çok değerli bir şey. İkincisi de tüm birimlerin bir araya getirilmiş olması. AKM, adeta Roma’daki Colosseum. Büyük bir sahne... Dünyadaki büyük sahnelerden biri... Tüm sanatçılarımız ve teknik ekibin tekrar bir araya getirilmesi ve ‘biz’ ruhunun oluşturulması çok değerli. 'Bu durum, bütün eserlere yansıyacaktır' diye düşünerek eserimizi planlamış olduk ve ortaya koymuş olduk. Biz provalarda çok heyecan duyduk, umarım seyircimiz de bu heyecana tanıklık eder, onlar da katılır."

        Tan Sağtürk, 2022'de Türkiye Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nde bale ve dans dalında ödüle layık görülmüştü.

        • ‘Carmina Burana’yı şimdiye kadar orkestra ve korolarla birçok kez seyrettik. Şimdi sahne kantatı olarak sahneleniyor. Bu durumu anlatabilir misiniz?

        Volkan Ersoy... Evet, koreografik sahne kantatı olarak karşımıza çıkacak. Çünkü bizim için ‘Carmina Burana’nın ihtişamlı müziği, bu ihtişamlı sahne için bir araç. Bir defa 24 parçadan oluşuyor, bunlar koreografik anlatım için çok ideal bir yapı. Aynı zamanda sahnenin müthiş bir ihtişamı var. Dünya üzerinde çok az denenebilecek bir sistemi deneyeceğiz. Mekatronik bir tasarımla deadlift boruları hareket ederken aynı zamanda asansörler, kayan sahne, döner sahne gibi birçok teknik unsuru, bu ihtişamlı müziğin içine yerleştirdik. Bu rejisel anlamda bir yenilik. Sahnede büyük bir matematik var. Matematik derken, gördüğünüz bu dijital sistem; süre, saniye ve sayılarla çalışıyor. Aynı müzikteki sayılar gibi... Sekanslar çok önemli. Biz bu iki zor ögeyi birleştirmeye çalıştık. Ayrıca ortada müthiş bir sentez var. Klasik bale sanatçılarının ve beş ayrı koreografın kendi yaratılarıyla bir bütünlük bir sentez yakalamaya çalıştık. Sahne kantatı olacak. Çünkü içinde gerçekten de sahne prodüksiyonuna çok uygun bir müzik var; dramatik, ihtişamlı, güçlü ve lirik... Bu sahne ancak bu tür bir müzikle çok güzel anlatılabilirdi.

        Tan Sağtürk... Altını bir şeyle daha çizmek isterim. Klasik eserlere dokunurken çok hassas dokunuşlar yapmak gerekir. Çünkü forme etmeye çalışırken deformasyona da sokabilirsiniz ya da bozabilirsiniz. Bütün prodüksiyonu, bütün sahneyi, tüm teknik elemanları kullanma hevesinde olabilirsiniz ama klasik eserlerde çok dozunda ve yerinde kullanışlarla, ancak o geçmiş dönemin müze hatırasını saklayarak götürmemiz gerekir. Fakat bu tip prodüksiyonlar, bizim o uçma noktasına getirdiğimiz, daha hayal gücünü ortaya koyduğu ve mekanikten bizim de çok etkilenmemizi sağlayan bir yapıya dönüştürebilir. Biz kendi aramızda böyle bir projeyi kurarken, şöyle bir hevesle yola çıktık: Hiçbir sanatçı olmadan da çok etkilenebileceğimiz bir yapı varsa, acaba bunun üzerine ne koyabiliriz? Koreografik hayal gücünden öte, önce sahnenin yapabilme teknik kabiliyeti bizi nerelere götürebilecek ve taşıyabilecek? Bu çok değerliydi. Çok iyi biliyoruz ki dünya sahnelerinde bu teknik mekanizmaya sahip olabilecek çok az yer var. Elbette ki bunun riskleri var. Çünkü teknikle çalışıyorsunuz, teknik nosyonla çalışıyorsunuz. Artık gözlerimizi kapayacağız, sonunun gelmesini bekleyeceğiz, alkışın gelmesini bekleyeceğiz. Bir aksama olmadan götürme arzusunda olacağız. Gerçi A ve B planları yapıldı ama hep birlikte çok mutlu olacağımız bir süreç alacağımızı düşünüyorum.

        • Bu, Türkiye’de bir ilk mi?

        Tan Sağtürk... Sahnenin bu kadar aktive olması konusunda bir ilk. Çünkü eski AKM’de ben de dans etmiştim, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin dansçısıydım. Eski AKM’deki teknik kapasite ve kabiliyet bununla mukayese edilemez. Zaman değişti, teknoloji gelişti, grubumuz bu konuyla ilgili çok emek veriyor. Dolayısıyla onlarla iş birliği yaparak, bu projenin başarılı ve iyi olmasının en büyük sebeplerinden biri, tüm birimlerin istekle ve ortak amaca hizmet edip aynı ruhla çalışabilmesidir. Burada bunu yakalayabildik ve bu çok değerliydi. Provalarda ve bu çalışmalarda bunu yakalayabildik. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin tüm birimleri bir ruh bütünlüğü içinde olmalıydı. Genel müdür yardımcımızla birlikte bizim çabamız da bu. Biz bir ekibiz, hiçbirimiz tek başımıza ön planda olarak bir şeyi götüremeyiz. Hep birlikte yapmamız gerekir. Bu ruhu yakalayabilmek için de ancak birleştirici tek unsuru kullanabiliriz, o da sanat.

        • Kaç temsil düşünüyorsunuz?

        Volkan Ersoy... Bu sezon iki olacak. 27 Nisan ve 29 Nisan... Bir de 11 Haziran ve 12 Haziran'da Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali’nde sahnelenecek.

        Tan Sağtürk... Bu kadar yıllık tecrübemize göre değerlendirirsem, ben bu projenin önümüzdeki uzun yıllar gidecek bir başyapıt haline dönüşeceğini düşünüyorum. Başyapıt yaratmak için başyapıt yaratamazsınız. Birçok boyutu iç içe koyduğunuz zaman ancak o teveccühle başyapıt haline dönüşürse, dönüşür. Benim 40 - 45 yıllık tecrübem bunu gösteriyor. Umarım yanılmam.

        Volkan Ersoy... Şu an 27 Nisan ve 29 Nisan'daki temsillerin biletleri tükenmiş durumda. Sanat severlerimizi Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali’ndeki 11 Haziran ve 12 Haziran'daki temsillerimize bekliyor olacağız. Önümüzdeki sanat sezonunun programını da çok kısa süre içinde açıklamak için genel müdürlük olarak son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Sanatseverler oradan da programı görebilirler. Ben bu arada bir teknik bilgi daha vermek isterim: İstanbul Devlet Opera ve Balesi yaklaşık 250 kişilik, kalabalık dev bir kadroyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor.

        Tan Sağtürk... Bir de burada bir dipnot vermek lazım; ‘Carmina Burana’, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde olacak ama bizim tüm festivallerimizin halka arzı artık başlamış oldu. Çok yakın bir zamanda da önümüzdeki yılı açıklamaya başlayacağız. Bu konuda da çok mutluyum. Böylece seyircimiz tercih edeceği eserleri çok öncesinden planlayabilecek hale gelecek ve takvim olarak dünya normlarıyla eşitlenmiş olacağız diye düşünüyorum. Biz şu anda bu ilgiden çok mutluyuz. Tarihi rekorların kırılması her dönemde olmalıydı, bu dönemde de gerçekleşiyor diyebilirim.

        • ‘Carmina Burana’ Ankara’da da sahnelenecek mi?

        Tan Sağtürk... Bu proje, AKM'ye göre yapılmış bir plan. Bu sahnenin kendi yapısına göre yapıldı. Yani sahneye göre gömlek biçildi. Buradaki başrol aslında sahnemiz olacak. Dolayısıyla Ankara’ya götürdüğümüz zaman Ankara için yapılacak projeleri tekrar tahlil ederek o sahneye, o yapıya, o seyirciye göre tekrar değerlendirerek yapmakta fayda olacaktır. Elbette ki ‘Carmina Burana’ yapılabilir ama farklı bir ‘Carmina Burana’ oluşursa daha doğru aktarım olur. Her sahnenin ve her ilin yapısı birbirinden farklı.

        • Ne kadar sürede hazırlandınız?

        Volkan Ersoy: Yaklaşık 1.5 aydır çalışıyoruz. 1.5 aydır günde 20 saat... Her gün olmasa da son zamanlarımız öyleydi.

        Tan Sağtürk... Şöyle söyleyeyim; Türkiye’nin en kabiliyetli sanatçı ve teknik ekibi grubunu kendi bünyemizde barındırıyoruz. Bu konuda çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Uluslararası platformlarda tecrübesi çok yüksek arkadaşlarımızla bir arada olduğumuz için bazı konular çok çabuk çıkabiliyor. Çabuk çıkması çok iyi anlamına gelmeyebilir, onun temizlik aşaması zaman alabilir. Biz şu anda asıl o süreç için zaman harcıyoruz.

        • Opera ve bale eserlerine son yıllarda ilgi bir hayli arttı. Bunun ana nedeni nedir?

        Volkan Ersoy... Opera ve bale sanatına ilgi artarak devam edecek, buna inanıyorum. Bu tamamen, sunduğumuz kalite, prodüksiyon, repertuvar ve uygulamak istediğimiz sistemle ilgili bir şey. Artık birçok ebeveyn, çocuğunun klasik müzik eğitimiyle, baleyle, sahne sanatlarıyla uğraşmasını istiyor. Belki bir sanatçı olmayacak ama o disiplinin geçmesini, o özveriyi öğrenmesini istiyorlar. Bunlar bizim için ileride seyirci adayı ve seyirci olarak geri dönüş yapacaklar.

        Tan Sağtürk... Bir de tabii bulunan illerdeki yapılarda yapılan reklamla seyircinin çağırılışından öte başka uygulamalar, başka parametreleri de içine soktuğunuz zaman seyircinin algısı farklı olduğu için daha fazla teveccüh edebiliyor. Örneğin, şu anda gidilmeyen illere gidiliyor. Muş’a ve Balıkesir’e gittik. Şırnak’a gitmeyi çok istiyoruz, Bayburt’a gitmeyi çok istiyoruz. Bu tip illere gidildiği zaman sadece oradaki seyirciyi etki altında bırakıyor olmuyorsunuz, sosyal medyayla ve basın sayesinde, burada bulunan bir insan oradaki çalışmalardan etkilenip bir defa daha görme arzusunda olabiliyor. Bunun tanıtım ayakları, sevdirme ayakları elbette ki var ama daha 7 ay oldu. En büyük hevesimiz baleyi Türkiye’ye sevdirmek. Bale tarafında bir yere kadar gelebildim ama şimdi başka bir sorumluluk daha olmuş oldu. Bir de Devlet Opera Balesi gibi çok büyük bir kitlenin, Cumhuriyet’imizin büyük kazanımının başında olarak bunu yapmış olmanın getirdiği çok büyük avantajlar var. Bu avantajları olabildiğince pozitif kullanırsak, becerebileceğimize inanıyorum. Bütün arkadaşlarımızla birlikte tek bir ruh oluşturmak zorundayız ve neredeyse telepatik olarak anlaşmak durumundayız. Onu yakalayabildiğimizi fark ettik. Çünkü çıkış noktalarımız aynı, okuduğumuz okullar aynı. Birleştirici unsurları bir araya getirmemiz gerekiyordu. 7 ayda biz bunu yaptık. Bir arada olmaktan çok mutluyum. Ekibimize çok güveniyorum. Bu bakımdan uluslararası arenada da çok ön plana geçeceğimiz birçok hadisenin gerçekleşeceği inancındayım. Moskova’da bir büyük yarışmada jüri üyesi olarak yer aldım ve oradaki kızlarımızdan biri, 110 seçilmiş meşhur dansçı arasından ikinci oldu. Bir opera yarışmasına da jüri üyesi olarak arkadaşım Caner Akgün gidecek. Dünyanın en önemli opera yarışmalarından biri. Roma’da olacak... Onlarla kurduğumuz iletişimlerde artık bizim altı company olduğumuz, altı company yöneten bir genel müdürlüğümüzün olduğunu anlatmaya özen gösteriyoruz. Bu, dünyada pek olan bir şey değil. Her operanın bir genel müdürlüğü vardır ama altı operanın da genel müdürlüğünün olması çok sıra dışı bir konudur. Aralarına kuvvetli bir şekilde girebilme alanı yakaladık. Buradaki becerilerimize şahit oldukça, onlar da iş birliği yapmak istediler.

        Caner Akgün... ‘II. Mehmet’te Alessandro De Marchi geldi, ardından Renato Bonajuto geldi. Önemli sanatçıların buraya gelmesi uluslararası basında ses getirdi. Hemen İtalyan devlet televizyonu geldi ve çekimler yaptı. Alessandro ve Renato uluslararası platformda çok önemli iki isimdi. Bu tür karışımlı projeler hem bizim sanatçılarımızın hem yurt dışındaki önemli sanatçıların bir araya gelmesi, AKM gibi bir vitrinde bizi çok ön plana çıkarıyor ve bu aracı kullanıyoruz. Genel müdürlüğümüzün de büyük destekleriyle ‘Carmina Burana’ ardından ‘Uçan Hollandalı’ gibi ses getirecek önemli projelerin altına imza attık ve atıyoruz. Çok mutluyuz.

        Tan Sağtürk... Bunu bir genel müdür olarak da söyleyebilirim; alanımız açılıyor, önümüz açılıyor ve başarı geldikçe bir sonraki başarıya da basamak oluşturuyor. Biz kendimizi bu minvalde tanımaktan da çok mutluyuz. Ülkemizin yetiştirdiği yegane sanatçılardan bir kısmı biziz. Elimizdeki bu kuvvetin yeni alanlar açabildiğini fark etmemiz, elimizdeki kuvvetlerin tanınırlığında yukarılara çıkıyor olmuş olması ve koyduğumuz eserlerin karşılığını bu yüksek seviyede alabilmiş olmak, bizim de yönetimsel anlamda özgüvenimizi artırıyor. Bu çok değerli bir şey ve bizi de kendimizle yarışır hale getiriyor. Sanırım en değerlisi de bu. Seyircimizin tepkisini gerçekten çok merak ediyorum. Genel müdür olarak bizzat aralarında oturacağım.

        • Yeni temsillerde ‘Carmina Burana’nın biraz daha modern bir çizgisi mi olacak?

        Tan Sağtürk... Yeni anlayış, çağımıza daha uygun. Ama bunu klasik dönemde de görenler olmuş olsaydı, sanatın ihtivasının içinde tutulduğunu fark edip benimseyecekti diye düşünüyorum. Çünkü bu tip çalışmalar riskli ve pamuk ipliğine bağlı yapılardır. Konuyu bir anda tak diye öbür tarafa düşürebilirsiniz. Kalite anlamında derin sanatın da mutlaka içinde bulunması gerekir.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ