2025’den 2035’e riskli uzun on yıllık yolculuk
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halit Keskin Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından her yıl yayımlanan Küresel Riskler Raporu'nun detaylarını kaleme aldığı makalede değerlendirdi. İşte Prof. Dr. Halit Keskin'in yazısı...

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından her yıl yayımlanan Küresel Riskler Raporu (2025) ile son yirmi yıla baktığımızda, dünyanın derinlemesine değiştiğini ve gelecekte de öngörülemez şekillerde değişmeye devam edeceğini tekrar gözden geçirmiş olduk. Bu Rapor, dünya genelinde 900'den fazla uzmanın görüşlerini bir araya getiren Küresel Risk Algı Anketi'nin bulgularına dayanmaktadır.
Küresel Riskler Raporu, karar vericilerin güncel krizleri uzun vadeli önceliklerle dengelemelerine yardımcı olmak için küresel riskleri üç zaman dilimi perspektifinden analiz etmektedir. 2025 yılında beklenen riskler, kısa vadede 2025-2027 yılları arasında karşılaşılabilecek acil sorunlar ve meydan okumalar ve son olarak 2035 yılında yani daha uzun vadede ortaya çıkması beklenen ve potansiyel olarak daha büyük etkilere sahip olabilecek riskleri incelemektedir.
2025 yılına henüz girmişken Rapor’da, jeo-politik, çevresel, toplumsal, ekonomik ve teknolojik alanlarda küresel görünümün giderek daha fazla bölünmüş bir hal aldığının altı özenle çizilmiştir. Bu bölünmüşlüğü besleyen faktörler son bir yılda yaşanan olaylarla daha da belirginleşmiştir. Çatışmaların hem coğrafi olarak genişlemesi hem de şiddetinin artması, küresel istikrarı tehdit etmektedir.
İklim değişikliğinin etkileri artık daha somut bir şekilde hissedilmektedir. Aşırı hava olayları, hem sıklığı hem de şiddeti açısından artış göstererek, dünya genelinde can kayıplarına, ekonomik zararlara ve toplumsal zorluklara yol açmaktadır. Toplumlar içindeki siyasi ve ideolojik ayrışmalar derinleşmektedir. Bu durum, siyasi karar alma süreçlerini de olumsuz etkilemekte, toplumsal uyumu tehdit etmekte ve yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılmasını kolaylaştırmaktadır.
Teknoloji, bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan da yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılması için dünyaya yeni araçlar sunmaktadır. Özellikle, sosyal medya platformları ve yapay zeka teknolojileri, yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ve toplumsal kutuplaşmayı körüklemesine katkıda bulunmaktadır. Bu gelişmeler, küresel risklerin birbirine bağlı doğasını ve bu risklerin toplumun tüm kesimlerini nasıl etkilediğini açıkça göstermektedir.
2025’in ilk on riski; devlet temelli silahlı çatışmalar (yüzde 23), aşırı hava olayları (yüzde 14), jeo-ekonomik çatışmalar (yüzde 8), yanlış bilgi ve dezenformasyon (yüzde 7), toplumsal kutuplaşma (yüzde 6), ekonomik durgunluk (yüzde 5), dünya sistemlerinde kritik değişiklik (yüzde 4), ekonomik fırsat eksikliği veya işsizlik (yüzde 3), insan hakları ve/veya sivil özgürlüklerin aşınması (yüzde 2), eşitsizlik (yüzde 2) şeklinde sıralanmaktadır.
Genel olarak, Küresel Risk Algı Anketi sıralamasında geçen yıla göre en keskin artış gösteren riskler ise biyolojik, kimyasal veya nükleer silahlar ya da tehlikeler ve jeo-ekonomik çatışma gibi jeo-politik başlık altında incelenen riskler olarak belirlenmiştir.
2025’DEN 2027’YE DÜNYA…
Kısa vadeli küresel risklere ilişkin paydaş gruplarının bakış açıları incelendiğinde, ortak endişeler ve farklı öncelikler dikkat çekmektedir. Yanlış bilgi ve dezenformasyon, toplumsal kutuplaşma, aşırı hava olayları ve devlet temelli silahlı çatışmalar gibi risklerin tüm paydaş grupları için ortak endişe kaynağı olduğu görülmektedir.
Sivil toplum, öncelikli olarak aşırı hava olaylarını en büyük risk olarak görmektedir. Bu durum, iklim değişikliğinin yarattığı acil tehditlere karşı artan farkındalıkla açıklanabilir. Sivil toplum ayrıca yanlış bilgi ve dezenformasyon, toplumsal kutuplaşma, devlet temelli silahlı çatışmalar ve kirlilik gibi risklerin toplum üzerindeki olumsuz etkilerinden de endişe duymaktadır.
Uluslararası kuruluşlar ise devlet temelli silahlı çatışmaları en büyük risk olarak görmektedir. Bu durum, uluslararası istikrar ve güvenliğe yönelik tehditler konusundaki odaklarını yansıtmaktadır. Ayrıca aşırı hava olayları, yanlış bilgi ve dezenformasyon ve toplumsal kutuplaşma, siber casusluk/siber savaş gibi küresel sorunlar da öncelikli endişeleri arasında yer almaktadır.
Akademik çevre, yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılmasının ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesinin kritik düşünmeyi ve toplumsal uyumu baltalayabileceğinden endişe duymaktadır. Aşırı hava olayları, devlet temelli silahlı çatışmalar ve kirlilik gibi çevresel riskler de akademik çevrelerin öncelikleri arasındadır.
Devletler, yanlış bilgi ve dezenformasyonun toplumsal istikrarı tehdit etme potansiyelinin farkındadır. Aşırı hava olayları ve kirlilik gibi çevresel sorunlar da devletlerin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca, devlet temelli silahlı çatışmalar ve toplumsal kutuplaşma gibi riskler ulusal güvenlik ve iç istikrar için ciddi tehditler olarak görülmektedir.
Özel sektör ise yanlış bilgi ve dezenformasyonun, toplumsal kutuplaşmanın ve devlet temelli silahlı çatışmaların iş ortamını ve ekonomik istikrarı olumsuz etkileyebileceğinden endişe duymaktadır. Ayrıca, aşırı hava olayları ve siber casusluk ve savaş gibi riskler de iş sürekliliği ve operasyonel riskler açısından önemli tehditler oluşturmaktadır.
2035’TE DÜNYA…ÖNÜMÜZDEKİ ON YIL BİZE NELER GÖSTERECEK?
Önümüzdeki on yılda çalkantılı ve zorlu bir dönem öngörülüyor maalesef. Yapılan çalışmalar küresel riskler görünümünün belirgin şekilde kötüleşeceğine işaret etmektedir. Özellikle, çevresel risklerin neredeyse tamamı ilk on risk arasında yer almaktadır.
Rapor kapsamında incelenen 33 riskin tamamı, kısa vadeye oranla uzun vadede şiddet puanında artış göstermektedir. Bu durum, katılımcıların bu risklerin on yıllık ufukta artan sıklık veya yoğunluğundan endişe duyduğunu yansıtmaktadır.
Çevresel riskler, özellikle de aşırı hava olayları ve biyoçeşitlilik kaybından kaynaklanan riskler 2035 yılına kadar en önemli tehditler olarak görülmektedir. Aşırı hava olaylarının, riskler arasında üst sırada yer alarak daha da büyük bir endişe kaynağı haline gelmesi beklenmektedir. Kirlilik riski ise başlangıçta hava kirliliği ve nanopartikül kirliliğini (boya, kozmetik, sağlık) kapsarken sonraki yıllarda kavramsal olarak evrim geçirmiş ve algılanan önemi giderek artmıştır.
Yapay zeka teknolojilerinin olumsuz sonuçları en keskin yükselişi gösteren risklerden biri olacak gibi görülmektedir. Yanlış bilgilendirme ve dezenformasyon riski, kamuoyu algılarını sertleştirme potansiyeline sahiptir. Siber casusluk ve siber savaş, tehdit faktörü faaliyetlerin artan olasılığı ve daha sofistike teknolojik yıkımlar özellikle endişe verici noktalar olarak belirtilmektedir.
Toplumsal risklerin özellikle, eşitsizlik ve toplumsal kutuplaşmanın 2035 yılına kadar önemli riskler olmaya devam edeceği belirtilmektedir. Japonya, Güney Kore, İtalya veya Almanya gibi süper yaşlanmış (nüfuslarının yüzde 20'sinden fazlasının 65 yaş üstü ve üzeri olması durumu) toplumlarda olumsuz demografik eğilimlerin önümüzdeki on yılda bu riskleri daha da artırabileceği düşünülmektedir. İş gücü ve yetenek eksikliği ise süper yaşlanmış nüfusun en belirgin olduğu, Avrupa ve Doğu Asya'da yine en büyük risklerden biri olarak görülmektedir. Ekonomik riskler on yıllık risk sıralamasının çoğunlukla alt yarısında yer alsa da suç ve yasadışı ekonomik faaliyetler önemli bir endişe kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Rapor ayrıca, bu risklerin birçoğunun birbirine bağlı olduğunu ve bir alandaki başarısızlığın diğer alanlarda sorunlara yol açabileceğini ifade etmektedir. Örneğin, iklim değişikliği aşırı hava olaylarına, kaynak kıtlığına ve göçe yol açabilir ve bu da siyasi istikrarsızlığı ve çatışmayı artırabilir.
2035’ DE RİSKLERİ AZALTMAK İÇİN GÜÇLÜ ADIMLAR…
Bu risklere hazırlanmak ve hafifletmek için işbirliğine dayalı çalışmaların yürütülmesinin önemi ve gereği oldukça nettir. Devletler, şirketler ve sivil toplum kuruluşları, özetle tüm paydaşlar 2035'te beklenen zorluklarla etkin bir şekilde başa çıkmak için birlikte çalışmalıdır.
2035'e giden yolun sıkıntılı olacağı ve dünyanın belirsizliklerle dolu zorlu bir döneme girdiğini unutmamamız gerekiyor. Bu zorluklarla başa çıkmak ve daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için Dünya Ekonomik Forumu’nun, tüm paydaş gruplar arasında gerçekleştirilmesi gereken iş birliği ve ortak eylem çağrısına kulak vermek gerektiğini düşünüyorum.
Kaynak: Global Risks Report 2025, World Economic Forum