ALS hastalarında sağlıklı solunum ve beslenme sağ kalımı artırıyor
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Uluç, evde yoğun bakım koşullarında yaşayan ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz) hastalarında sağlıklı solunum ve doğru beslenmesinin sağ kalımı artırdığını söyledi.
"21 Haziran Dünya ALS Günü" kapsamında AA muhabirinin soruların yanıtlayan Uluç, yapılan araştırmalara göre, nadir görülen hastalıklar içinde yer alan ALS'nin sıklığının Trakya Bölgesi ve Antalya'da yüz binde 7 civarında olduğu belirtti.
Hastaların yüzde 5-10'unda genetik geçiş söz konusu olan ALS'ye neyin neden olduğunun bilinmediğini ifade eden Uluç, bilim insanlarının araştırmalarının sürdüğünü, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşim göstererek sürece neden olduğunu düşündüklerini anlattı.
Uluç, ALS'nin beyin, beyin sapı ve omurilikte yer alan, kasları kontrol eden motor sinir hücrelerinin (nöron) geri dönüşümsüz kaybına yol açtığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Aslında bu sinirler yavaş şekilde kayboluyor. Dolayısıyla motor nöronlar büyük oranda kaybolana kadar hastaların herhangi bir klinik belirti veya bulgusu olmuyor. Hastalığın sinsi yönü bu. Motor nöron kaybı belli bir limitin üstüne çıkınca hastaların yakınmaları başlıyor. Önce hangi motor nöronlar etkilendiyse, onların emir götürdüğü kaslara ait klinik belirti ve bulgular meydana geliyor. Bu bağlamda hastalık başlangıç yakınması, hastadan hastaya değişiyor. Hastalık genellikle vücudun bir tarafında daha fazla ortaya çıkıyor. Sık görülen belirtiler vücudun farklı bölgelerinde kas seyirmeleri ve kramplar, yürüme güçlüğü ve düşmeler, günlük yaşam aktivitelerinde zorlanma, ince el becerilerinde ilerleyici etkilenmeye bağlı çatal bıçak kullanmada, yazı yazmada zorlanma, merdiven çıkmada zorlanma şeklinde oluyor."
- "Erkeklerde biraz daha sık görülüyor"
Uluç, ALS'nin ortalama 50-65 yaş aralığında başladığını ve genetik geçişli olgularda bunun daha erken görüldüğünü, erkeklerde de kadınlara göre biraz daha sık ortaya çıktığını vurguladı.
Her ne kadar hastalığın ilerlemesini yavaşlatan, yaşam süresini uzatan ilaçlar olsa da, ALS'nin ne yazık ki henüz kesin bir tedavisinin olmadığını belirten Uluç, "Dünyanın her yanından farklı bilim insanları yoğun olarak yeni ilaç çalışmalarına devam ediyor. Elimizdeki ilaçlardan daha yüz güldürücü sonuçlar yaratacak yeni ilaçların kısa zaman içinde günlük hayatımıza girmesini umut ediyoruz. Öte yandan sağ kalımı ve yaşam kalitesini artıran en önemli öğeler hastaların multidisipliner bir yaklaşımla izlenmesi, solunumlarının sağlıklı idame ettirilmesi ve doğru beslenmelerinin sağlanmasıdır." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Kayıhan Uluç, hastaların mümkün olduğunca rahat ettirilmesinin, normal yaşamlarını sürdürecek önlemlerin alınmasının hem yaşam kalitelerini hem de yaşam şanslarını belirgin olarak artırdığını belirterek, hastalığın ileri evrelerinde yutma ve iletişim güçlüğü, solunum sıkıntısı, eklem hareket kısıtlılığı, hareketsizliğe bağlı ağrı yakınmalarının geliştiğini söyledi.
Bunların da tıbbi malzeme, solunum cihazı, hasta karyolası, fizik tedavi ve rehabilitasyon anlamına geldiğini dile getiren Uluç, "Bunlara evde bakım hizmetini, evde bakım parasını ve diğerlerini ekleyebilirsiniz. ALS hastaları evde yoğun bakım koşullarında yaşarken, 7/24 bakım veren eş, çocuk ve yakınları da hastalıktan birebir etkileniyor. Hastalık hem tıbbi, hem ekonomik hem de aile ortamını olumsuz etkilemesi nedeniyle aileleri yoksullaştırıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Uluç, ALS'li her hastanın belirtilerinin kendine özgü ve farklı seyir gösterdiğini, hızlı seyirli olgular olabileceği gibi ALS teşhisi aldıktan sonra üretken 55 yıl geçiren Stephen Hawking gibi yavaş seyirli olguların da görüldüğünü kaydetti.