Babalar Günü'nde seyredebileceğiniz 10 aksiyon - macera filmi
Babalar ve çocukları arasındaki bağ, sinema sanatının vazgeçilmez temalarından biri. Sadece duygusal dramlarda değil aksiyon, macera ve bilimkurgu filmlerinde de sık sık karşımıza çıkıyor. İşte babalar ve evlatları arasındaki bağı ele alan 10 tür filmi. Habertürk film eleştirmeni Mehmet Açar'ın seçkisi.
YILDIZLARA DOĞRU (2019)
(Ad Astra)
Uzayda babasını arayan bir astronotun öyküsü… Roy McBride (Brad Pitt) babası Clifford McBride (Tommy Lee Jones) gibi “sınırların ötesini” düşünen, bilim ve keşfetme aşkıyla yanıp tutuşan biri. Ama Roy için uzayda yapacağı keşifler kadar babasıyla arasındaki bağ da önemli. Hatta babasıyla olan meselesini halletmeden Yeryüzü'ne dönmesi mümkün değil. Babası, dünyadan ve insanlıktan kaçmış, huzuru uzayda bulmuş, tanrılara özgü bir yalnızlığı tercih eden biri. Filmin son bölümünde Roy da benzer bir tercihle karşı karşıya kalıyor. Ama Roy için önemli olanın kendi içindeki “kayıp baba”yı bulmak ve ruhundaki eksik parçayı doldurmak olduğunu anlıyoruz. Babanın insanlığı küçük gören kibrinin vardığı nokta tehlikeli bir yer. Baba McBride hümanizmden kopuk bilimi temsil ediyor. Roy McBride ise tüm bu kaos içinde doğru olana tutunmaya çalışan iyi kalpli, cesur bir kahraman.
ANT-MAN 2 (2018)
(Ant-Man and the Wasp)
Babalar ve kızları arasındaki duygusal bağ, filmin alttan alta ilerleyen güçlü temalarından biri. Bir soygun filminin özelliklerini taşıyan ilk “Ant-Man”in aksine kuantum fiziğini temel alan bilimkurgu ağırlıklı bir öykü seyrediyoruz. Ama dünyayı kurtarma öyküsü değil. Ant-Man, farklı alemlerde yaşayan Hank Pym (Michael Douglas) ile Janet Van Dyne'ı (Michelle Pfeiffer) kavuşturmaya çalışıyor... Bir başka önemli tema ise ebeveyn- çocuk ilişkileri... Hank Pym ve Scott Lang / Ant-Man’in amacı aslında her şeyden önce iyi bir baba olmak. Romantik komediyle aksiyonu birleştiren filmin ilk bölümünde Hope’un, Sonny Burch'ün mekânında aniden Wasp’a dönüşüp dövüştüğü sahne mükemmel. Her şeyin küçülmesi ve büyümesi, filmin sadece aksiyonunu değil mizahını da belirliyor.
GALAKSİNİN KORUYUCULARI 2 (2017)
(Guardians of Galaxy Vol. 2)
Serinin ilk filmi, yersiz ve yurtsuz beş yalnız karakterin bir ekip, daha doğrusu “aile” olmasını anlatıyordu. Yeni filmse “aile içi” sorunlar üzerinden ilerliyor. Gamora (Zoe Saldana) kız kardeşi Nebula’yla (Karen Gillan) yaşadığı “ezeli rekabet”i çözmeye çalışıyor. Ekibin en arızalı elemanı Rocket (Bradley Cooper) mühendisler tarafından yaratılmanın öfkesiyle sorunlu aile ilişkilerini dahi kıskanıyor. Şirin Groot artık ailenin bebeği durumunda. Filmin ana karakteri Peter Quill (Chris Pratt) ise babasız geçen hayatının manevi acılarıyla uğraşıyor, biyolojik babasının kim olduğu sorusuna yanıt arıyor. Peter’ı hırsız olarak yetiştiren “manevi babası” Yondu’nun (Michael Rooker) vicdani sıkıntılarıyla anahtar bir karakter olarak ön saflarda yer aldığı yeni filmde Kurt Russell, kendi gezegenini yaratan Ego karakterini canlandırıyor.
LOGAN (2017)
Sadece babalar kurtarıcı değildir, bazen çocuklar da kurtarır babalarını... Her şey anlamını kaybetse bile baba–çocuk sevgisi ayakta kalır. Hugh Jackman’ın Wolverine karakterini son kez canlandırdığı film, mutantların artık doğmadığı 2029 yılına götürüyor seyirciyi. Karanlık, karamsar ve trajik bir ton taşıyan hikâye, “X-Men” serisi açısından özel bir önem taşıyor. Filmin yönetmeni James Mangold’un yazdığı öyküde efsane Logan / Wolverine (Hugh Jackman), harap bir halde çıkıyor karşımıza. Limuzin şoförlüğü yaparak geçiniyor. Profesör Charles Xavier (Patrick Stewart), çölde delik deşik bir su tankının içinde saklanıyor. Bütün bu karanlık içindeki tek ışık ise 11 yaşındaki gizemli kız Laura (Dafne Keen)... Logan, Charles’ın ısrarıyla Laura’yı peşine düşen adamlardan kurtarmaya çalışıyor. Ama sonra kimin kimi kurtardığı belirsizleşiyor. Hikâye ilerledikçe hem Laura’nın, Logan için “özel biri” olduğu ortaya çıkıyor hem de insan-mutant savaşı tarihinin gizli sayfaları açılıyor.
YILDIZLARARASI (2014)
(Interstellar)
Yönetmen Christopher Nolan'ın senaryosuna da katkıda bulunduğu film, Mao’nun Çin’ini andıran geleceğin ABD'sinde geçiyor. Birçok Amerikan değerinin yok olup gittiği, devletin toplumu düzenlediği bu dünyada Matthew McConaughey'nin canlandırdığı Cooper, NASA'nın yeni gezegen araştırmalarında yer almak için başvuruyor; çünkü böyle bir dünyada çocukların istikbali olmadığını düşünüyor. Film, yüksek teknolojiyi, bilimsel araştırmaları, kâşiflik ruhunu ve insan merkezli aydınlanmacı düşünceyi kutsarken, gençlere elindekiyle yetinmeyi öğreten, çevrecilerin idolleştirdiği teknoloji düşmanı tarım toplumu fikrine karşı çıkıyor. Ama bu fikirlerin dipten dibe işlendiğini belirtmeliyim. Asıl öykü baştan sona sevgiyle, özellikle de evlat sevgisiyle ilgili. Sevgi geleceğin karanlık dünyasındaki yegâne umut değil sadece. Bilimsel gelişmelerin esin kaynağı ve insanlığın asıl kurtuluşuna giden yol... Film, insanlığın kurtuluşunu birbirlerine ulaşmaya çalışan bir baba ve kızın sevgi öyküsüne bağlıyor.
ÇILGIN HIRSIZ (2010)
(Despicable Me)
İnsanları ve özellikle çocukları hiç sevmeyen, “kötü” olmaktan zevk alan Gru’nun, üç yetim kızla tanışmasının ardından, iyi kalpli, müşfik bir babaya dönüşmesinin öyküsü... Üç küçük şirin kızın masumiyeti, zengin hırsız Gru'nun bencilliğini ezip geçiyor. Gru sert karakterli annesi nedeniyle sevmeyi öğrenememiş, ihtiraslı ve yalnız biri... Öyle ki Ay’ı dahi insanların elinden çalmak istiyor. Öte yandan, yanında maaşlı olarak çalışan binlerce “işçi minyonu”nu tek tek isimleriyle tanıyor olması, ondaki “babalık” potansiyelini önceden haber veriyor aslında. Pierre Coffin ve Chris Renaud’nun yönettiği “Çılgın Hırsız”, “sevmeyi ve paylaşmayı öğrenen bencil zengin adamın klasik öyküsü”nü, animasyon formatının sınırsız olanaklarıyla yeniden anlatıyor, evlat sevgisinin nelere kadir olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
EJDERHANI NASIL EĞİTİRSİN (2010)
(How to Train Your Dragon)
Cressida Cowell’in 12 kitaplık serisinden sinemaya uyarlanan film, ejderhalarla savaşan bir Viking adasında geçiyor. Kral babasına ve diğer Viking savaşçılarına benzemeyen çelimsiz Hıçkıdık (Hiccup), avladığı ilk ejderhaya kıyamıyor ve onu gizlice yaşatmaya karar veriyor. Gerçek gücün ve bilgeliğin, “düşmanı”nı anlamaktan geçtiğini vurgulayarak barışın sırrını ifşa eden harika bir film... Dean DeBlois ve Chris Sanders’in yönettiği filmin çok eğlenceli ve sürükleyici olduğunu belirtelim. Hıçkıdık’ın sadece avladığı ejderhayla değil babasıyla olan ilişkisi de hikâyenin en önemli unsurlarından biri.
AZAP YOLU (2002)
(Road to Perdition)
‘Azap Yolu” ilk bakışta, Büyük Bunalım döneminin gangster filmleriyle akraba... Ama bildiğimiz gangster öykülerinden değil. Hikâyesi aslında uzun ve biraz karışık olsa da her şey babalar ve oğullarla ilgili... Filmin merkezinde Michael Sullivan (Tom Hanks) ve oğlu var. Bir çete üyesi olan Sullivan, oğlunun kendisi gibi olmasını istemiyor. Patronu John Rooney (Paul Newman) için Sullivan, manevi oğlu gibi... Rooney onu çok seviyor ve çocuklarını da torunları gibi görüyor. Ama öz oğlu Connor (Daniel Craig) babasının Sullivan'a olan sevgisinden, ilgisinden rahatsız. Suç dünyasının içinde yetişen Connor, hırsı ve açgözlülüğüyle öyküyü şekillendiren kötü adamın ta kendisi... Sullivan'ı ortadan kaldırmak istemesinde kıskançlığının da payı var. Filmin sonunda Sullivan'ın oğlu, babasının iyi biri olup olmadığını soranlara “O benim babamdı” diyerek her şeyi özetliyor. Çünkü hayatı, biraz da babalarımızdan öğrendiklerimizle yaşıyoruz. David Self'in bir resimli romandan uyarladığı, Sam Mendes'in yönettiği filmin etkileyici bir stili ve akılda kalıcı bir görsel atmosferi olduğunu belirtelim.
INDIANA JONES SON MACERA (1989)
(Indiana Jones and the Last Crusade)
Yönetmen Steven Spielberg ve yapımcı George Lucas, serinin üçüncü filminde bizi Indiana Jones’un (Harrison Ford) babası Profesör Henry Jones (Sean Connery) ile tanıştırıyorlar. Henry Jones, II. Dünya Savaşı’ndan hemen önce Kutsal Kase’yi ararken ortadan kayboluyor. Oğlu Indiana da babasını bulmak ve Nazilerin Kutsal Kase’yi ele geçirmesine engel olmak için harekete geçiyor. Gözüpek bir maceracı, saygın bir profesör ve arkeolog olan Indiana Jones’u ‘babasının oğlu’ olarak görmek, eğlenceli ve duygusal bir filme vesile oluyor. Birbirinden ayrı düşmüş baba–oğul arasındaki çatışmalar kadar, aralarındaki benzerliklere ve pişmanlıklara da tanık oluyoruz.
STAR WARS: BÖLÜM VI - JEDİ'IN DÖNÜŞÜ 1983
(Star Wars: Episode VI – Return of the Jedi)
Önceki bölümde Darth Vader ile Luka Skywalker arasındaki baba – oğul bağını öğreniriz. Bu bölüm, sadece İmparatorluk ve isyancılar arasında değil baba ve oğul arasında da bir mücadeleye sahne olur. Ama baba – oğul arasındaki bağ her şeyin ötesindedir. Palpatine, Darth Vader ve Luke arasındaki sahne mükemmeldir. Luke'un karanlık tarafa geçeceğinden emin olan Palpatine, “çalışmadığı yer”den darbe yer... Luke'un hayatını kurtaran babası Anakin'le vedalaşması, çok duygusal bir andır. ‘Jedi’nin Dönüşü’ ilk üçlemeyi isyancıların zaferine bağlayan mutlu finaliyle kuşkusuz Star War filmleri arasında özel bir yere sahiptir. Ayrıca Luke'un çöl canavarıyla savaşını, uçan motorsikletlerin ormandaki takip sahnesini ve filmin gizli yıldızı, Jubba The Hutt'ı da unutmayalım.