Büşra Pekin: Kariyer, 'Hayır'larla yönetiliyor
Büşra Pekin, yeni filmi 'Başkan'ın gösterime girmesinden önce Habertürk'e verdiği röportajda kariyer yönetiminin nasıl olması gerektiği konusunda çarpıcı bir açıklama yaptı. Pekin'e göre kariyer; yapılan işlerle değil, yapılmayan işlerle yönetilir. Büşra Pekin; hem 'Başkan' hem de kariyer yönetimiyle ilgili başka açıklamalarda da bulundu
Yıl 2007...
Zekeriyaköy taraflarında bir villada 'Kutsal Damacana' çekiliyor.
Filmin ortak yapımcılarından Şenol Zencir'i aradım, "Gelip set izlenimi yapmak istiyorum..."
"Gel" dedi.
Şafak Sezer, Eyşan Özhim, Ersin Korkut, Erdal Tosun ve Yakup Yavru'nun başrollerini paylaştığı filmin bir sahnesi için ışıkların kurulmasını beklerken bahçede oyuncularla sohbet ediyordum. Bir an gözüme az ileride havuzun kenarında yere oturmuş, beyazlar içinde bir kız çarptı.
Az ilerideki masada hesap - kitap işlerinin içine gömülmüş haldeki Şenol Zencir'in yanına gidip sordum; "Havuzun kenarında oturan genç arkadaş kim?"
"Büşra, 'Selen'i canlandırıyor" dedi.
O genç arkadaşın yanına gidip sordum; "Merhaba, röportaj yapabilir miyiz?"
"Tabii yaparız da... Peki, neden olmasın?" dedi.
Röportajı yaptık.
Bitiminde; "Biliyor musunuz, benim ilk filmim ve ilk röportajım. İnşallah uğurlu gelir."
O günden bu güne 17 yıl geçti.
O film ve o röportajın kendisine uğurlu gelip gelmediği işin duygusal yanı.
İşin gerçek yanı ise Büşra Pekin'in yetenek ve meziyetlerini harmanlayıp 17'si oyunculuk, biri seslendirme olmak üzere 18 filmde yer alması.
Bir de rol aldığı diziler var...
Büşra Pekin, yeni filmi 'Başkan'da 'Sakine'yi canlandırdı.
Habertürk için yaptığımız röportajda 'Başkan'da rol alması için filmin hangi özelliklerinin kendisini etkilediğinden, kariyer yönetiminin nasıl olması gerektiğine kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.
Büşra Pekin, bütün birleşenlerin yerli yerinde olması nedeniyle 'Başkan'da rol aldığını dile getirirken, kariyer yönetimi konusunda ise "Kariyer dediğimiz şey, aslında 'Hayır' dediğimiz işlerle yönetiliyor" dedi.
"KEYİFLİ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUM"
• Bugünlerde neler yapıyorsun?
Şu sıralar aktif olarak herhangi bir projede çalışmıyorum ama iki ay önce 'Çok Aşk' filmimizin galası oldu ve onun arkasından tanıtım dönemi oldu. Şimdi de 'Başkan' filminin tanıtımı için geziniyorum. Aslında iki filmi çok aralıklı zamanlarda çekmiştik fakat vizyonda birbirlerine yakın döneme denk geldi. Bir taraftan da bir tribute albümde, bir saygı albümünde bir şarkı söyledim. Onun kayıtlarını yaptık. Onlarla ilgilendim. Böyle tatlı, keyifli bir dönemden geçiyorum.
"ZORLAYICI KARAKTERLERİ SEVİYORUM"
• Yeni filmin; 'Başkan' hayırlı olsun. Üç çocuğu olan 'Sakine' karakterini canlandırıyorsun. Senin için bu filmin özel yanları nelerdi?
Aslında senaryonun dil bütünlüğüydü. Senaryolarda her zaman olmasa da bazen eksikler olabiliyor. Düzelmesi gereken şeyler olabiliyor. Burada o kadar her şey yerli yerindeydi ki... O hikâye, o kadar sıcak bir şekilde o kadar dozunda anlatılmıştı ki, senaryonun genelini çok sevdim. Dönem olarak da en son ocak ayında film çekmiştim ve o süreden beri hiç sete çıkmamıştım. Sette olmak istedim, "Benim şu an enerjimi bir şekilde mesleğimle dışarı vurmam lazım" dedim. Bu senaryo geldiğinde de hikâyeyi çok sevdim ama tabii ki önce yönetmeniyle, yapımcısıyla oturmamız gerekti. Onlardan da o güzel, sıcak enerjiyi alınca, kadronun böyle iyi oyunculardan oluştuğunu duyunca; "Tamam, ben bu işin içerisinde olayım" dedim. Biraz zorlayıcı karakterler oynamayı seviyorum; biraz üzerine çalışmayı, kendime yeni bir kazanımda bulunmayı isterim. 'Sakine' bu anlamda beni çok fazla zorlayan bir karakter değildi ama hikâyenin bütünü içerisinde çok güzel bir rolü, çok doğru bir yeri vardı. Ben de iyi oyuncularla paslaşmayı çok seviyorum; Necip Memili, Şerif Sezer partnerimdi. Karşıt aileyle çok fazla denk gelemedik. Diren Polatoğlu ile belki birazcık denk gelebildik. O yüzden böyle bir kadronun içerisinde, böyle bir yapım ekibi, böyle güzel bir bütünlüğün içerisinde olmanın bana iyi geleceğini düşündüm. İyi ki de olmuşum. Çünkü bizim halkımızın çok seveceği bir film olacağına inanıyorum, genel kitleyi iyi yakalayacak bir film olacağını düşünüyorum.
"O TERLİĞİ BEN DE GÖRDÜM"
• Canlandırdığın 'Sakine'nin üç çocuğu var. Çocuklarla çalışma deneyiminden söz eder misin?
18 sinema filmi çektim. Bu zamana kadar oynadığım hiçbir rolde çocuklarım olmamıştı. 'Dilberay'da canlandırdığım 'Dilberay'ın aslında çocuğu vardı ama yan yana gelebildiğim bir sahnem olmamıştı. Bu filmde de çok yetenekli üç arkadaşımla çalıştım. Onlara; "Meslektaşım" demek istiyorum. Çünkü gerçekten filmde de göreceğiz, rollerini nefis oynadılar. Hoşuma gitti. Ben çocukluğumda ailemden hiç dayak yemedim. Annemle dün onu konuşuyorduk hatta; "Ben size hiç dayak atmadım. Atmalı mıydım acaba?" dedi. "Yok anne, bence iyi yaptın dedim. Ama o terliği ben de gördüm. O terlik tehdidini hayal meyal hatırlıyorum. Ben çok söz dinleyen bir çocuktum. Bir ailenin arayacağı ideal bir çocuktum. Öyle bir yapım vardı. Oralara varmadı iş. Bu arada bütün annelerimize selam olsun. Terlik atıyorsanız da bir bildiğiniz vardır.
"İŞİN MUTFAĞINDA OLMAYI DA SEVİYORUM"
• Röportaja gelirken tanıştığımız filmin setindeki halin aklıma geldi. Tek başına havuzun kenarında oturup çekim sırasını bekliyordun. O filmdeki yardımcı oyunculuktan sonra ilham alınası bir çalışkanlıkla kısa sürede başrole yükseldin. 17 yılda 18 filmde rol aldın. O günden bugüne geçen süreç için neler hissediyorsun?
Çok teşekkür ederim. Bunları senden duymak çok kıymetli. Hakikaten düşünerek, işimi ve kendimi geliştirmeye özen göstererek bir yol belirledim. Aslında bir sene hiç çekmediğim de oldu, bir sene iki film çektiğim de oldu. Öyle dönemler de oldu. Ben çalışmayı çok seviyorum. Mümkün olsa daha fazla çalışırım. Bu beni mutlu ediyor. Bu zamana kadar yer aldığım bütün yapımlarda çok kıymetli ekiplerle, çok kıymetli senaristlerle, yönetmenlerle çalıştım. O yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum ama çalışmalara doyamıyorum. Sahada olmayı seviyorum. Üreten yerde olmayı seviyorum. İşin mutfağında olmayı da seviyorum. O yüzden bu beni mutlu ediyor.
"YAVAŞ YAVAŞ KAŞINMALAR BAŞLADI"
• Daha çok çalışmak istiyorsun. Daha çok olmaması senden mi yoksa zamansal sorundan mı kaynaklı?
Seçimlerle alakalı... Ben zaman yaratırım, sıkıntı yok. Aynı anda iki sete birden gitme durumu olursa birtakım şeyler ayarlanabilir ama öyle bir yoğunluktan bahsetmiyorum. Bir projeye de gereken zamanı ve disiplini ayırabileyim, öbürüne de... Gelen projeler doğrultusunda kendi seçtiğimiz projeler şeklinde ilerliyor. Mesela, şu dönemde herhangi bir şey çekmiyorum. En son temmuzda çekmişim. Yavaş yavaş kaşınmalar başladı.
• Temmuz'dan bu yana da 5 ay geçmiş, aslında çok uzun bir zaman değil...
Ama şöyle düşün; dizi çekiyor olsam belki tam tersi, durmayı tercih ederim ama sinema filmlerinde en meşakkatlisi neredeyse 7 hafta sürüyor. Tam karaktere, role alışıyorsun set bitiyor. O aslında içindeki oyun güdüsüne olan bir özlem.
"ONUN BİR ÖZLEMİ OLUYOR"
• Set bittiği zaman çok hüzünleniyor musun?
Tabii ki çok hüzünleniyorum... Şöyle bir şey oluyor; ekip arkadaşlarımla o kadar fazla zaman geçiriyoruz ki, herkes bir şeyin güzel olmasına hizmet ediyor. Hep iyi niyetler var. Çok şükür, bu zamana kadar hep güzel ekiplerle, güzel oyuncularla çalışmak nasip oldu. Birbirimizi o günkü kadar sık göremeyeceğimizi artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Onun bir özlemi oluyor. Mezun olmak gibi ama bir taraftan da "Haydi şimdi önümüzdeki projelere bakalım" diyorsun. Bir taraftan bir işi bitirmenin bir gururu da oluyor.
"BAŞKAN, GERÇEK HAYATIN BİR YANSIMASI GİBİ"
• İzleyicilerin, 'Başkan'dan özellikle hangi duygularla çıkmasını umarsın?
Öncelikle tabii ki çok eğlenmelerini ve çok iyi vakit geçirmelerini isterim. Kendilerine hayatlarındaki olumsuzlukları bir kenara bıraktıkları bir an yaratmalarını çok isterim. Filmimiz gerçek hayatın bir yansıması gibi... Şu anlamda; filmin içerisinde hüzün de var. Bu, çok sürpriz bir yerde ve çok fazla altını çizdiğimiz bir yerde değil. Film ve senaryo, filmin genel olarak yüzde doksanında çok eğleneceğimizin garantisini veriyor ama insanların yüreğine dokunacak bir şey de var ve ben onu da çok kıymetli buluyorum. Sadece gülmek de güzel, bazen sadece ağlamak ve içini boşaltmak da güzel ama ikisi bir araya gelip birleştiğindeki o doz benim çok hoşuma gidiyor. Onun dozu çok doğru olmalı. Umarım bizim filmimiz de bunu başarmıştır. Benim hissiyatım o yönde. Zaten sinema filminin de en güzel ve en büyülü tarafı, o kalıcılığı. Bir filmi seneler sonra da izlediğimizde hâlâ ondan keyif alabiliyor olmamız çok önemli. Evet, ben de bütününü izlemedim henüz ama senaryodan aldığım izlenim, sette aldığım izlenim, bu filmin öyle bir etki yaratacağını çok doğruluyor. Önsezilerim de bunu söylüyor. Oyuncu arkadaşlarımla konuştuğumuzda da; hepimizden çok daha tecrübeli Şerif Sezer ile konuştuğumuzda o da aynı şeyi söylüyor.
"VİZONTELE HİSSİYATI VAR"
• Şerif Hanım, az önce; "Ben filmlerde çok fazla oynamam. Oynuyorsam bir nedeni vardır" dedi.
Çok doğru... Gerçekten de kariyerine baktığınız zaman, çok doğru, nokta atışı yaptığı işlerin içerisinde yer almıştır; o güzelliğiyle, şahaneliğiyle, yeteneğiyle... Sette hepimiz ona âşık olduk. Hissiyatımız o yönde... Bir de anlıyorsun, tecrübemiz de var. Bir sürü işin içerisinde bulunduk, iş kendini hissettiriyor. Ben ilk senaryoyu okuduğumda, hiç benzememekle birlikte, bana 'Vizontele' hissiyatı var gibi gelmişti. Şimdi de fragmanı izleyenlerden çok duyuyorum, "O hissiyatı aldık." diyorlar. 'Vizontele' kült bir filmdir.
• 'Vizontele' Türk sinemasında devrim yapan bir filmdir...
Kesinlikle... Yılmaz Erdoğan çok büyük bir usta, müthiş bir yazar, yönetmen, oyuncu... Tabii ki yönetmenimiz Ulaş Bahadır'ın da onu çok sevdiğini, ondan ilham aldığını biliyorum. Yan yana koyduğunuzda belki hiçbir benzerlik bulamayacaksınız ama o bahsettiğim bir samimiyet var ya, içinden o mizahı da aldığın, o hüznü de aldığın, o aile bağlarının kuvvetliliğini de aldığın bir his var. Umarım bu filmin yolculuğu da onun gibi çok güzel yerlere ulaşır, izleyicilerle bütünleşir ve izlenir.
Büşra Pekin - Necip Memili
"ÜSTÜNE GİTTİM"
• Senin hakkında hep merak ettiğim bir konu var. Neden yazmıyorsun? Üstelik "Yazan, kaderini yazar" diyen Yılmaz Erdoğan gibi bir ustanın tedrisatından geçtin.
Kesinlikle çok şey öğrendim. Senaryo okumalarından da çok şey öğrendim. Üstüne gittim, bir de senaryo dersleri aldım. Şu anda da bir senaryo ekibinde hâlâ yeni bilgileri güncelliyorum. Çok ilgi duyuyorum fakat biraz mükemmeliyetçi bir tarafım var. Ona engel olamadım ama bunu yaptığım zaman güzel şeyler olacağını da hissediyorum. Beni bu anlamda, tek başınalık da mutsuz ediyor. Ben iyi anlaşabildiğim bir kişiyle sohbet ederek bir şeyler üretmeyi tercih ediyorum. Orada ekip çalışmasını seviyorum. Sanıyorum henüz o ekip arkadaşımı ya da ekip arkadaşlarımı bulamadım. "Aradın mı?" dersen, aramadım da, böyle oturduğum yerden, "Kim olur?" diye bekliyorum ama içimde, kalbimde bunun bir gün gerçekleşeceğine dair bir hissiyat var. Tabii ki sıfırdan bir şey yazmıyorum belki ama yazılan senaryolarda, bu filmde herhangi bir dokunuşum olmadı ama çoğu oynadığım filmde mutlaka ya karakterime ya da hikâyenin genelinde bir şey gördüysem, mutlaka oralara dokunuyorum. Sanırım benim uzun yıllardır uzmanlaştığım şey; problemli olan şeyi çözmek. O tamiratı yapmaktan birazcık hoşlanıyor gibiyim. Ya da bir karakter inşa etmek, karakteri konuşturmak. Yazar arkadaşlarımda gördüğüm o yalnızlığı sevmeye bir adapte olabilirsem belki bir şey olabilir. Bende şöyle bir durum var. Evden hiç dışarı çıkmıyorum, çıktıktan sonra da eve girmiyorum. Ona başlamıyorum ama başladıktan sonra da kendimi alıkoyamıyorum.
"BANA KÜSMEDİ"
• Mesleğin sana karşı cömert davrandı mı / davranıyor mu?
Cömert davrandı, çok şükür... Bence iyiyiz, mesleğimle aramız iyi. Belki birazcık kendi yaptığım, biraz uzak durmayı, biraz daha durmayı tercih ettiğim dönemler olmuş olabilir. Mesleğimin o anlamda bana hiçbir ters davranışı olmadı, bana küsmedi. Tabii ki önümüzdeki zamanlarda ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Ben sağlıklı olduğum sürece üretmeye ve çalışmaya devam edeceğimi biliyorum. Zaten sadece bunun için sağlıklı olmak istiyorum. Çalışmayı çok sevdiğim için, sanatın içerisinde herhangi bir dalında olmaktan çok mutlu olduğum için sağlığımı ve enerjimi korumak istiyorum. Spor yapmamdaki en büyük temel hedeflerden biri, oradaki dinçliğimi korumak. Kendime öğretmek, kendimi eğitmek ve eğitildiğim şeyleri de ya projelerle ya da bilgi şeklinde insanlarla paylaşmak.
"O HABERLERE ÇOK HAK VERİYORUM"
• Karşımıza sürekli "Büşra Pekin'in son hali" diye haberler çıkıyor. Gerçekten sürekli bu kadar değişiyor musun?
Ben kilo vermeye başladıktan sonra, ki bu 11 - 12 yıllık bir süreç aslında... Dönem dönem de projelerde kilo alıp verdiğim için böyle bir haber niteliği taşımaya başladı. Ben de bu haberin ilgi çektiğini biliyorum. Çünkü herkes günün sonunda, kilo verme motivasyonunun, kendini daha iyi ve daha hoş bir hale getirebilme motivasyonunun ne olduğunu çok merak ediyor. O yüzden de o haberlere çok hak veriyorum ve bunlarla ilgili herhangi bir sıkıntı duymuyorum. Benim gönlüm tabii hep projelerim konuşulsun, işim konuşulsun istiyor. Benim bakış açım bu ama bu haberleri de anlıyorum. Evet, değişiyorum. Kilo konusu da bence insanın görüntüsünü ve çehresini çok değiştiren bir şey ama ben de hep şunu düşünüyorum; rollerim için her türlü değişikliğe gitmeye hazırım. 'Dilberay'da zayıftım, yanaklarım içeri kaçmıştı. Normalde yanaklı bir kızım ama artık zayıfladığım için hoş bir şekil almıştı. "Hayır" dedim, ben her ne kadar Dilberay'ın gençlik yıllarını da oynasam, öyle bir algı var ve benim yanaklı ve gıdılı olmam lazım. Benim için zaten 10 - 15 gün üst üste sağlam karbonhidrat yiyince hemen olabilecek bir şey. O yüzden bunlardan da gocunmuyorum. Mevzu aslında çirkinleşmek, güzelleşmek değil, rolüm ne gerektiriyorsa onu yapıyorum ama kendi hayatımda ne giyindiğime, nasıl göründüğüme önem veriyorum. Ailemden de bu eğitimi aldım. Ben sokağa çıkarken annem eşofmanımı beğenmediği zaman, "Uf anne", deyip çıkıp üstümü değiştirmişliğim var. Normal hayatımda iyi bir yerde durmayı seviyorum ama rollerimde de her türlü kıvama girmek bana büyük keyif veriyor. Çok aşırı kilolu birini de canlandırırım, çok zayıf birini de ama sağlığımı da gözetmek zorundayım.
"EVET, ÇOK DOĞRU DEĞİL"
• Zaten uzmanlar, kısa sürede aşırı kilo alıp vermenin hiç de sağlıklı olmadığını söylüyor.
Evet, çok doğru değil. Ben bu zamana kadar 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' dönemindeki kilolarımı verdikten sonra 'Hadi İnşallah' filmi için net bir şekilde ciddi kilo aldım. Onun dışında 'Tatlım Tatlım'da 3 - 4 kilo aldım. 'Kolonya Cumhuriyeti'nde o 3 - 4 kiloyu verdim. Bunun gibi daha minimal hareketler vardı. Bu filmde de mesela, bu halimden 3 - 4 kilo daha fazlayım. Bunların bünyeyi çok yorduğunu zannetmiyorum. Mesleğime gereken saygıyı, ancak sağlıklı olursam ve dinç olursam gösterebilirim. Bu arada sarı saçlarımın sebebi, bir film. Saçlarım o dönem yandı. Çünkü çok kısa bir sürede açtık. Ama bu geri gelecek, dedim ve bu beni üzmedi. Çünkü ben bunu bir amaç uğruna yaptım. Şu anda sarıyım. Hatırlarsanız, ben kendime bıyık çizen, kaşlarımı indiren, aslında kara algısı yaratan bir kızdım. Algılarda böyleydim. Şimdi tabii ki beyaz - sarı bambaşka bir hale gelince bu, insanların gözünde değişik bir algı yaratıyor ama bana göre de oyunculuğun en büyük keyifli yanı da bu zaten. Bir de ben değişime bayılıyorum, tabii ki kendi özümü koruyarak ve doğallığımı koruyarak, doğallık derken, elbette yüzünüze bir işlem yaptırabilirsiniz ama o doğal olduğu zaman, size yakışacak bir şey olduğu zaman tamamdır. O doğallığı koruduğum sürece, sağlığımı koruduğum sürece, ben değişmeye, rollerim için de değişmeye, kendimi de her seferinde daha iyiye götürmeye Allah, bana izin ve sağlık verdiği sürece devam edeceğim.
"KARİYER 'HAYIR'LARLA YÖNETİLİYOR"
• Oyuncu adaylarına özellikle hangi yönlerinle ilham olmak istersin?
İşe duyduğun saygı ve disiplin çok önemli. Ve işini sahiplenme meselesi... Bu zamana kadar hiçbir projemde; "Evet, saatim geldi, setime gideyim, laflarımı söyleyeyim, ondan sonra eve döneyim" türünde biri olmadım. Benimki de birazcık fazla olabilir, bu kadar kendinizi hırpalamanıza da gerek yok. Ben daha mutfak aşamasından, işin çıkma ve çıktıktan sonrasına kadar, o iş sanki tamamen benim işimmiş gibi sahipleniyorum. Bence bu güzel bir şey. Buradan ilham alabilirler ama bunu kendilerini hırpalamadan yapsınlar. Sahiplenme duygun varsa, işi sahipleniyorsun, ekip arkadaşlarını sahipleniyorsun, onlarla doğru bir iletişim kurduğun zaman her şey daha güzel oluyor. Oynadığın karakteri de sahiplendiğin zaman karakterine inandığın zaman güzel oluyor. Ben, çok kötü, hayat görüşüme ters bir karakteri oynayabilirim ve ben buna inanmazsam o zaman benim rolüm izleyicilere geçmez. Karakter bazında, karakterin o kötü yanlarına da inanmalıyım. Dışarı çıktığımda yine Büşra olarak bakış açım farklı olacak tabii ki ama önemli olan oraya da inanmak, orayı da sahiplenmek. Zaten çok sahipleneceğim bir proje değilse o projenin içinde baştan olmam. Kariyer dediğimiz şey, aslında "Hayır" dediğimiz işlerle yönetiliyor. O da bir parçası tabii ama sadece "Hayır" deyip durursanız da ortada kariyer kalmayabilir. Doğru proje seçimi çok önemli.
"BUNUN BİR MATEMATİĞİ VAR"
• "Bir doğruyu belirlemenin en iyi yollarından biri de önce onun karşıtını belirlemektir" diye bir deyiş vardır.
Evet, doğru proje seçiminde, öncelikle, senaryoyu sen yazmasan bile senaryonun nasıl olması gerektiğini iyi biliyor olman lazım. Bunun bir matematiği var. O matematiği takip ediyor mu? Senaryo içinde o duygusu var mı? Tamamsa, bu bir yerde kalıyor. Fakat genel olarak da işin sahici olup olmamasını, yani orada bir samimiyetin var olup olmadığını hissetmek tamamen önsezilerden geçiyor. O yüzden seçimlerimizi yaparken gerçekten önsezilerimize de önem vermemiz gerek. Bir şey içimize tam sinmiyorsa orada mutlaka bir şey vardır. Ona iyi bakmak lazım. Tabii ki senaryoyu çok iyi okumak lazım. Tabii ki ekibe, işin bütün olarak resmine iyi bakıyor olmak lazım ama insan onu birazcık da kendi içinde hissediyor gibi geliyor.
"BİRİNCİ KOŞULUM GÜVENİLİR OLMASI"
• Dostluğunu kazanacak kişilerde özellikle hangi özellikler olmalı?
Sırdaş, güvenilir, dinleyen biri olması... Mümkünse güler yüzlü olması, pozitif olması ama çok negatif arkadaşım da vardır ve onları da çok severim. Yapacak bir şey yok... Bir tane de böyle bir kusur oluversin. Mümkünse pozitif olsunlar tabii ama birinci koşulum, güvenilir olmaları.
"AYNI VİZYONA SAHİP OLMADIKLARIMLA ÇALIŞMAK ZORLAYICI OLUR"
• Bugüne kadar en çok hangi konuda mücadele ettin?
Benim en çok zorlandığım şeyler; aynı vizyonda olmadığım insanlarla beraber çalışmak olabilir. İşi yaratanların, yapanların dâhil, projeyi benim kadar sahiplenmemesi olabilir. Kendimle ilgili bir derdi değil de, işin bütünüyle alakalı bir derdi anlatırken, o derdi karşı tarafın algılamaması olabilir.
• Başka söylemek istediğin neler vardır?
Seninle röportaj yapmayı çok seviyorum. Benim için yerin çok ayrı, çok teşekkür ediyorum.