Demet Tuncer değişen hayatını anlattı
'Çocuklar Duymasın' dizisinde canlandırdığı 'Mary' rolüyle geniş çevrelerce tanınan Demet Tuncer ile konuştuk. Tuncer, çok yönlü sanat hayatını ve şimdiki yaşamına dair merak edilenleri anlattı
AYTEKİN TEKER / ateker@haberturk.com
2002-2019 yılları arasında yayınlanan ve yapımcılığını Birol Güven'in yaptığı aile ve durum komedisi türündeki 'Çocuklar Duymasın' özellikle ilk dönemlerinde büyük ilgi görmüştü.
Evliliklerinde sorunlar yaşayan iki çocuklu bir ailenin, birbiriyle ve dostlarıyla ilişkilerinin anlatıldığı dizide hemen hemen her karakter izleyicilerin gönüllerinde taht kurmuştu.
O karakterlerden biri de Demet Tuncer'in hayat verdiği Mary'di. Uzun süredir yaşamını ABD'de sürdüren oyuncu ile sohbet ettik. Tuncer ile hem geçmişi andık hem de bugünlerini konuştuk.
"15 YAŞINDA BURS ALDIM, ABD'YE GİTTİM"
İstanbul Levent’te doğup büyüyen oyuncu, "15 yaşında Türkiye’yi temsilen ABD-Türkiye ortak bursuyla United World College’dan (UWC-USA) tam burs kazandım. 90 farklı ülkeden öğrenciyle eğitim almak, dünya görüşümü ve kültürel birikimimi zenginleştirerek hayatımı değiştirdi. Uluslararası Bakalorya diplomamı aldıktan sonra ABD’de üniversite eğitimimi tamamlayıp Türkiye’ye döndüm" dedi.
"Tiyatrodan müziğe, sunuculuktan seslendirme sanatçılığına kadar birçok alanda görüyoruz sizi. Çok yönlü bir sanat hayatınız var" yorumuna karşılık Demet Tuncer şunları aktardı: Kendimi her zaman ne istediğini bilen ve hayat amacını erken yaşta keşfetmiş şanslı insanlardan biri olarak gördüm. Beş yaşındayken aile dostlarımız için şarkı söylemenin, dans etmenin ve taklit yapmanın saf mutluluğunu keşfettim. Onların kahkahaları ve alkışları benim için inanılmaz bir tatmin kaynağıydı. Babam dişlerini sıkarak bana “yeter artık” der gibi baksa da, arkadaşları beni devam etmem için cesaretlendirirdi; onların neşesini görmek içimde güçlü bir kıvılcım uyandırırdı.
Yaş aldıkça, tutkum daha derin bir amaca evrildi. Sadece eğlendirmekten ziyade, insanlarla duygusal bir seviyede gerçek bir bağ kurmak önceliğim haline geldi. Sahnedeyken insanlara kendilerini değerli, duyulmuş ve anlaşılmış hissettirebileceğimi fark ettim. Oyunculuk ve şarkıcılık yeteneklerimi, insanları ve ortamı doğru okuyabilme kabiliyetimle birleştirerek kendine has stili olan bir sahne sanatçısına dönüştüm.
Bu farklı tarzım, beni Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda gala gecesini sunmaya kadar taşıdı. Uluslararası geçmişim ve yılların getirdiği deneyim, Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu Klaus Schwab’ın “Davos’un 30 yıllık tarihinde görülmemiş bir etkinlik” olarak tanımladığı bir akşama dönüştü. Ekibimle birlikte Türkiye’ye döndüğümüzde manşetlerde “Zafer kazanmak için gittik, tarih yazarak döndük!” yazıyordu. Bu, benim için en zorlu ama en tatmin edici projelerden biriydi. Bu etkinlikten sonra “Türkiye’nin Kültür Elçisi” olarak anılmaya başlayacaktım.
Kariyer yolculuğuma ilham veren şey oldukça basit: Ben de herkes gibi içimde beni yönlendiren güçlü bir mıknatısla dünyaya geldim. Ruhumuz, gitmemiz gereken yolculuğu zaten biliyor. Ben sadece hep onu dinledim ailem, toplum, durumlar beni başka yönlere çekmeye çalışsa da o sese inanmaktan asla vazgeçmedim. İçimdeki bu çekim gücü, beni her zaman doğru yerlere, doğru insanlara götürdü. Sanırım kendimize yaptığımız en kötü şey, iç sesimize kulak vermeyi unutmak, ruhumuzun sesini kısmak, karizmamızı söndürmek.
"BİROL GÜVEN, 'MARY'DEN NEFRET EDEBİLİRLER' DEDİ"
Demet Tuncer, kendisine büyük bir şöhret getiren 'Çocuklar Duymasın' dizisiyle ilgili olarak, "Mary Hanım' karakteri, yapımcılar da dahil, herkesin beklediğinden çok daha büyük bir başarı kazandı. Birol Güven bana rolü teklif ederken açıkça, 'Demet, bu rolün Türk halkı tarafından nasıl karşılanacağını bilmiyorum. Karakterden tamamen nefret edebilirler' dedi. Bu belirsizliğe rağmen, karakteri canlandırmaya kararlıydım ve sonrası malum!" şeklinde konuştu.
Yabancı karakterlerin abartılı, gerçek dışı aksanlarla canlandırılmasının kendisini rahatsız ettiğini sözlerine ekleyen oyuncu, "Yabancılar 'ben geliyor, sen gidiyor' tarzı konuşmaz. Gerçek bir Amerikalı karakter yarattım ve zamanla kültürel hataları olan, gerçek bir kırık aksanla konuşan biri haline geldi. İki dile de hakim olmam büyük bir avantajdı, kültürel farklılıkları gözlemleyip sözel ve sözel olmayan ipuçlarını gerektiği şekilde kullanmak fark yarattı. Çekimlerdeki en büyük zorluk, Türk olduğum halde Türkçe bilmeyen ve anlamayan birini oynamaktı. Aksanlara olan yeteneğim ve farklı milletlerin nüanslarını anlama kabiliyetim, beni Yunan, İtalyan, Fransız, Rus gibi yabancı rollere yönlendirdi ama 'Mary Hanım' hep en çok baskın olandı" dedi.
Demet Tuncer, Cem Yılmaz ile birlikte oynadığı 'Yahşi Batı' filminden bir anısını da paylaştı: Bildiğiniz gibi Amerikan posta arabası sahnesi büyük ses getirdi. Karşımdaki oyuncu İngilizdi ve ben onun genç karısını oynuyordum. Filmin post prodüksiyonu Londra’da yapıldı. Post sırasında Cem’e, beni Londra’daki hangi cast ajansından bulduğunu sormuşlar. Cem gururla, "Kardeşim, ne Londrası, o Türk ve biz onu İstanbul’da bulduk!" demiş, gülerek gururlanarak anlatmıştı.
CIA'İN TEKLİFİNİ REDDETTİ
Oyuncu, üniversitede siyasal bilgiler okurken, CIA'den teklif almış. Tuncer, "Uluslararası güvenlik dersimize giren ve CIA’de analist olarak çalışan profesör ile birkaç makalede birlikte çalışmıştık. İstihbaratın insan unsuruna olan merakımı fark etmiş olmalı ki, benimle çalışmaya devam etti. İnsanları okumak, psikolojik kalıplarını analiz etmek ve beden dillerini neden, nasıl, hangi amaçla kullandıklarını anlamak, beni her zaman çok heyecanlandıran bir alandı ve bu konuda oldukça başarılıydım. Kariyer haftasında, okula birçok firma tanıtım için gelmişti. İşte o hafta, hocam bana ilginç bir soruyla yaklaştı: “Demet, ajans için çalışmak ister misin?" dedi.
Ajansı ben modellik ajansı olarak düşününce biraz garip oldu tabii. Şaşkınlıkla 'Benim ajansla ne işim olabilir ki? Ne boyum uzun, ne yapım mankenlere uygun' dedim. Soruma olan tepkim karşısında biraz pişman olmuş olabilir, ancak ifadesini bozmadan neden beni Merkez İstihbarat Ajansı'nın yani CIA’nin isteyeceğini detaylıca açıkladı.
Önce çok heyecanlandım, aynen filmlerdeki gibiydi ama gerçekti. Düşündükçe bu teklifi anlamlandıramadım; sonuçta Türk’tüm, neden Amerika beni istiyordu ki? Ertesi gün hocamı tekrar buldum ve merakla sordum: Prof. Dr. Lupsha, peki bana ne yaptırırlar, neden beni istesinler? Verdiği cevap, 20 yaşındaki aklıma daha da karmaşık ve anlamsız geldi: 'Seni ülkende üst düzey bir bürokrat ya da diplomat yaparlar ve zamanı geldiğinde senden sadece tek bir şey isterler.' Tam saçmaladı bu adam, beni kendi ülkemde başka bir devlet nasıl üst bürokrat veya diplomat yapabilir ki, buna nasıl gücü yetebilir ki dedim kendi kendime. Ama takıldığım o konu değıldı, bunca yatırım yapıp, senelerce bekletip benden tek bir şey isteyecek olmaları düşüncesi midemi bulandırmaya yetti ve cevabım düşünmeden netti. O yaşta böyle bir cümle kurduğuma hâlâ inanamıyorum; sanırım bu sözler annemle babamın değerlerinden döküldü ağzımdan: Üzgünüm, ben ne ailemi ne de ülkemi satarım.
Demet Tuncer, "Türkiye'de en çok neyi özlüyorsunuz?" sorusunu ise şöyle yanıtladı: Ailemi, aile kadar yakın arkadaşlarımı, özellikle de annemi özlüyorum. Onunla yaptığımız o derin sohbetleri özlüyorum; telefonla konuşmak elbette aynı olmuyor. Ortak yaşanmışlıkların getirdiği, biriktirdiğimiz o güzel anılar eksik kalıyor. Bu anıları biriktirmeyi, arkadaşlarımla ve ailemle yeniden paylaşmayı çok özlüyorum. Bir de denizi özlüyorum… Deniz kenarına istediğim her an inebilmenin rahatlığını özlüyorum.
49 yaşındaki sanatçı, "Türkiye’ye sık sık gelmek istesem de, burada işlerimin yoğunluğundan dolayı bu her zaman mümkün olmuyor. Ancak yazları gelmeye çalışıyoruz; hem benim için hem de kızım Ayza için bu ziyaretler çok kıymetli oluyor. Kendi kültürünü unutmaması, dilini canlı tutması, anneannesini, teyzesini ve tüm aileyi görebilmesi bizim için çok değerli. Türkiye’ye geldiğimizde genelde ailemizle vakit geçiriyoruz. Fırsat bulursak, deniz ve kumun tadını çıkarabileceğimiz bir tatil de yapmaya çalışıyoruz. Masmavi bir deniz, yumuşacık bir kumsal ve kafa dinleyebileceğim sevdiklerimle vakit geçirdiğim bir tatil, benim için huzurun tanımı diyebilirim" ifadelerini kullandı.
257 BİN ABONESİ VAR
Youtube'da da içerikler üreten sanatçının 257 binden fazla abonesi bulunuyor. "YouTube kanalı aslında kendi ruh sağlığım için başlattığım bir projeydi" diyen sanatçı sözlerini şöyle sürdürdü: Oyunculuğumu ve birikimimi insanlarla buluşturabileceğim, onlara fayda sağlayıp özel bir topluluk yaratabileceğim bir platform olmasını hayal etmiştim. Ancak tam üç yıl boyunca kendime sürekli nasıl yapamayacağımı anlattım, bol gerçekçi bahaneler yarattım. Ta ki bir gün, bu iç seslerden sıkılıp 'Artık yeter, içim daraldı bahanelerimden, sus ve başla!' diyerek kayıt düğmesine basana kadar… O gün kayıt tuşuna bastığımda, ağzımdan çıkan ilk cümlelerin yıllar önce annemin benden istediği o telaffuzlar olduğunu fark ettim. Annem, 61 yaşında İngilizce öğrenmeye karar verdiğinde, 'Kızım, ben İngilizce öğrenmek istiyorum. Şu kasete bazı kelimelerin telaffuzlarını kaydedebilir misin? Bana nasıl doğru telaffuz edileceğini yazar mısın?' derdi. Ben de her defasında 'Yaparım anneciğim, ama şimdi değil, sonra yaparım' derdim. Ama o 'sonra' hiçbir zaman gelmedi… Kamera karşısında konuşmaya başladığımda, beynimde annemin o 'telaffuz, telaffuz' dediği kelimeler canlandı ve farkında olmadan onun yıllar önceki isteğini yerine getiriyordum.
İngilizce telaffuzları doğru ve anlaşılır bir şekilde anlatırken, bu videoların aynı zamanda eğlenceli hale geldiğini fark ettim. Zira annem yıllarca ben televizyon programlarına giderken yılmadan,bıkmadan ‘kızım hem eğlendir hem de öğret’ derdi. Bu söyleminin şimdiki dünyada ‘Edutainment’ (eğitici eğlence) olarak karşımıza çıktığını söylemeyin ona olur mu! Ve benim de yıllardır farkında olmadan kullandığım formülün o olduğunu. Kanalın başarılı olmasının nedeni işte aynen bu sayede. Hem eğlendiriyor, hem öğretiyor, hem de motive ediyordum. Sıfırdan kurduğum bu kanal, kısa zamanda 257.000 takipçiye ulaştı. Bugün hâlâ insanlar bu kanalda İngilizce telaffuzlarını eğlenerek, öğrenerek ve motive olarak takip ettiklerini söylüyorlar. YouTube var olduğu sürece bu videolar orada kalacak; iyi ki yapmışım diyorum. Annemin hayalini, belki de benim görevimmiş gibi hayata geçirmiş oldum.
ABD'DE HEM EĞİTMENLİK YAPIYOR HEM DE SAHNE ALIYOR
Demet Tuncer, ABD'de fazlasıyla aktif bir hayatı olduğunu ifade etti. Eğitmenliğin yanı sıra firmalara danışmanlık da yapıyormuş. Ünlü oyuncu, "Karizma ve karizma aktivasyonu konusu uzmanlık alanım. Kurucusu olduğum danışmanlık şirketiyle, üst düzey yöneticilere karizmatik duruş ve sahne hakimiyeti konusunda birebir danışmanlık veriyorum. Tüm çalışmalarımda, karizmanın aktive edilmesi ana odak noktası; çünkü etkili iletişim ve güçlü liderlik, karizmanın doğal olarak ortaya çıkmasıyla mümkün hale gelir. Bu süreçte doğru ses kullanımı, beden dili, tonlama, kişinin kendini ve ortamı doğru okuyabilmesi, bağ kurabilme ve kitleleri etkileyip sürükleyebilme becerileri üzerine odaklanıyorum. Kurumsal firmalara da 'Karizma' ve 'Karizmatik Duruş' eğitimleri vererek, liderlerin kitleleri doğal bir çekim gücüyle etkileyebilmesi için gerekli yetkinlikleri kazandırıyorum" dedi.
Silikon Vadisi'nde kurulan ‘Bakkal’ isimli startup'ın Danışmanlık Kurulu'nda yer aldığını da ifade eden Tuncer, "Portland şehrinin Göçmen ve Mülteci Politika Komitesi Üyesi olarak, toplulukları güçlendiren ve ilham veren hikayelerin duyulması için çalışıyorum. The Immigrant Story organizasyonunda sahne koçluğu yaparak göçmenlerin hikâyelerini sahneye taşımalarına yardımcı oluyorum. Zaman zaman özel etkinliklerde orkestramla dünya müzikleri ve caz performansları sergileyerek Türkiye’yi temsil etmeye devam ediyorum" diye konuştu.