Doğa Rutkay Parmak Kız masalını okuyor
Koruncuk Vakfı yararına düzenlenen "Yıldızlardan Masallar" projesi kapsamında, Güldür Güldür tiyatro gösterisinin sevilen oyuncusu Doğa Rutkay küçük ve sevimli bir kızın eğlenceli hikayesini anlatan Parmak Kız Masalını okuyor. Keyifli dinlemeler.
PARMAK KIZ
Bir varmıııış, bir yokmuş, güzel mi güzel bir kasabada, çocuklara çok düşkün bir kadın yaşarmış. Çocukları bu kadar çok sevdiği halde, bir türlü çocuğu olmuyormuş. Bir gece rüyasında bir iyilik perisi görmüş. İyilik Perisi istediği bir dileği gerçek yapacağını söyleyince, kadın hemen bir çocuk istediğini söylemiş. İyilik Perisi , kadına sabah uyandığında kapının önünde bir tohum bulacağını onu hemen ekerek sevgiyle büyütmesini tembihlemiş. Söylediğine göre böylelikle kadın en büyük dileğine yani çocuğuna kavuşacakmış. Gerçekten de kadın uyandığında kapıda bir tohum bulmuş. Hemen perinin dediğini yapıp tohumu ekmiş ve her gün ona su ve sevgisini vermiş.
Çok geçmeden saksıda, laleye benzeyen, iri bir çiçek açmış. Lalenin taç yaprakları, sanki olgunlaşmamış gibi sımsıkı kapalı duruyormuş. Saksıdaki bu çiçeği, hayran hayran seyreden kadın, dayanamayıp öpüp koklamaya başlamış. O an içinden, ne güzel çiçek diye düşünmüş. Kadın böyle düşünür düşünmez, aniden çiçeğin yaprakları açılıvermiş. Bu, kadının hayatında gördüğü en güzel ve büyük laleymiş. Lalenin çanağının bir köşesine büzülüp oturmuş parmak boyunda bir çocuk varmış. Çocuğu görür görmez, kadın hemen adını “Parmak Kız” koymuş.
Kadın, parmak kızın beşiğini cilalı ceviz kabuğundan, yatağını menekşe , yorganını da gül yaprağından yapmış. Parmak kız, yeni hayatına kolayca alışmış. Geceleri kendisi için yapılan yatakta uyur, gündüzleri masanın üstünde oynarmış. Kadın masanın üzerine içi su dolu, etrafında çiçek süsleri olan tabağını koyarmış. Parmak kız da suya bir lale yaprağı atarak üstüne oturur, iki beyaz at kılını, kürek gibi kullanıp tabağın bir başından bir başına geçermiş. Onun bu hali, göze o kadar hoş görünürmüş ki, seyrine doyum olmazmış. Üstelik parmak kız o kadar içten, o kadar güzel şarkı söylermiş ki, böylesi bugüne kadar ne duyulmuş, ne de işitilmiş…
HT Çocuk sayfasına gitmek için tıklayınGünler böyle geçerken, bir gün açık pencerenin önünden geçen mayıs böceği, parmak kızı görmüş ve ayaklarıyla tuttuğu gibi alıp onu evden çok uzakta bir ağaca götürmüş. Bir anda kendisini küçük bir ağacın üzerinde bulan parmak kız, büyük bir korkuya kapılmış.. Mayıs böceği, parmak kızı ağacın en iri yaprağına oturttuktan sonra, ağaçtaki çiçek suları ile karnını doyurup, başının çaresine bakmasını söylemiş. Sonra da parmak kızın gönlünü almak için;
‘Her ne kadar mayıs böcekleri gibi güzel değilsen de, pek çirkin de sayılmazsın.’ demiş. O ağaçta oturan diğer mayıs böcekleri biraz sonra, parmak kızı görmek için misafirliğe gelmişler. Dişi mayıs böcekleri, parmak kıza yüksekten bakıp küçümseyen bir sesle; ‘Ne kadar gülünç bir yaratık, yalnızca iki bacağı var.’ diyerek gülmeye başlamışlar. Diğer mayıs böcekleri konuşmayı sürdürmüşler; ‘Ne kadar da cılız öyle, kanatları bile yok.’ Daha başkaları;
‘Ay, ne kadar çirkin, yüzüne bakılır gibi değil.’ demişler. Aslında hepsi Parmak kızın güzelliğini kıskandıkları için böyle söylüyorlarmış. Yoksa Parmak kız, onların söyledikleri gibi çirkin değil, aksine seyrine doyum olmayacak kadar güzelmiş. Onu kaçıran ve ilk bakışta güzel bulan mayıs böceği de diğerlerinin söylediklerine inanmaya başlamış. Bu nedenle parmak kızı daha fazla yanında alıkoymak istememiş. Parmak kıza, gönlünün dilediği yere girmekte serbest olduğunu söylemiş. Mayıs böcekleri, onu alıp bir papatyaya oturtmuşlar. Çok güzel olduğu halde, kendisini çirkin bulan mayıs böceklerine içerleyen parmak kız, ağlamaya başlamış.
Parmak kız, o yaz tek başına yaşamış. Açlığını ve susuzluğunun çiçeklerin öz sularını içerek gidermeye çalışmış. Sonbaharda böyle geçmiş ardından kış gelmiiiiş.. Kış olunca, ona şarkılarında eşlik eden kuşlar bile bir bir gitmeye, ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamış. Parmak kız kendine kışı geçirmek için ağaç dallarından bir yuva yapmış. O kadar uzun zamandır annesinden ayrıymışki onu çok özlemiş. Acaba bir gün annesine tekrar kavuşabilecekmi diye düşünerek uykuya dalmış. Sonra dışardan gelen sese uyanmış. Hemen ne oluyor diye kapıya çıktığında bir kırlangıcın orada boylu boyuna yattığını görmüş. Zavallı kuş hastalandığı için sıcak diyarlara göz edememiş.
Parmak kız kırlangıcı ağaç dallarından yaptığı yuvaya davet etmiş. Hasta kırlangıç; ‘Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum, küçüğüm. Beni öyle ısıttın ki, yakında hiçbir eyim kalmayacak. Tamamen iyileştiğim zaman ben de güneşi çok olan ülkelere gideceğim.’ demiş.
Parmak kız, kırlangıcın başını okşamış ve ‘Dışarısı çok soğuk. O kadar çok kar var ki, her taraf buz tutmuş. Burada uyuyup bir an önce iyileşmelisin.” Demiş. Parmak kız bunları söyledikten sonra, çiçek yaprağıyla su getirip kırlangıca içirmiş. Sonra da onun kanadını bir çalıya çarparak nasıl yaralandığını dinlemiş. Bu nedenle kırlangıç, arkadaşları kadar hızlı uçamamış. Sıcak ülkelere doğru zaman kaybetmeden yollarına devam ederlerken o, daha fazla dayanamamış, yorgunluktan ve halsizlikten yere düşmüş. Kendinden geçmiş. Nasıl olup da buralara geldiğini hatırlayamıyormuş. Zavallı kırlangıç, birkaç gün sonra iyileşmiş ve Parmak kıza;
Sıcak ülkelere gitmeye hazırlanıyorum. Birlikte gelmek ister misin? Seni bir kuşakla sırtıma iyice bağlarım. Birbirimizden hiç ayrılmayız. Göz kamaştırıcı çiçeklerin açtığı sıcak ülkelere varmak için birlikte dağlar aşarız, gel, ne olursun. Seni bu halde bırakamam. Ben yerde yarı donmuş, baygın yatarken beni ölümden kurtardın, sevgili küçük, benimle gel.” demiş.
Parmak Kız:
— Seninle elbette gelirim, demiş: En sağlam tüylerden birine kuşağına bağlamış. Böylece kırlangıçla parmak kız ormanların, denizlerin, karla örtülü dağların üzerinden uçup gitmişler. Böyle rüzgâra ve soğuğa alışkın olmayan Parmak kız, kırlangıcın tüyleri arasına iyice büzülmüş. Yalnızca aşağıdaki seyrine doyum olmaz güzellikleri seyredebilmek amacıyla başını çıkartıyormuş. Sonra iki dost, sıcak ülkelere gelmişler. Buralar öyle güzel yerlermiş ki, sanki güneşi daha parlak, gökyüzü pırıl pırılmış. Bahçelerde, bağ ve kayalıklarda sarılı, kırmızı güzel asmalar kendiliğinden yetişiyor, ormandaki ağaçlardan limonlar, elmalar sarkıyormuş.
Etrafı yemyeşil ağaçlarla çevrili, mavi bir gölün ortasında, bembeyaz mermerden bir saray görünmüş. Bu sarayın uzun sütunlarına asmalar sarılmış. İşte bu sütunların tepesinde birçok kırlangıç yuvası varmış. Tabii parmak kızı taşıyan kırlangıcındaki de oradaymış.
Kırlangıç: — İşte geldik. Sen en güzel çiçeklerden birini seç. Seni orada rahat ettirebilmek için elimden geleni yapacağım, demiş kırlangıç..
Kırlangıç, parmak kızı yaprakların birisinin üzerine oturtmuş. Bu güzel çiçekler içinde Parmak kız çok mutluymuş. Yaprağında oturduğu çiçeğin içine baktığında, birden hayretler içinde kalakalmış. Çiçeğin içinde cam gibi pırıl pırıl, bembeyaz ve küçük bir adam oturuyormuş. Adamın boyu bir parmak kadarmış. Omuzlarında parlak kanatları, başında ise altın tacı varmış. Bu görkemli adam, o çiçek bahçesinin kralıymış.
Parmak kızı görür görmez ona aşık olmuş. Önce ismini sormuş. Sonra da başındaki tacı çıkararak, parmak kızın başına koymuş. Ardından da kendisiyle evlenmek istediğini söylemiş. Razı olursa, tüm çiçeklerin kraliçesi olacağını da sözlerine eklemeyi ihmal etmemiş. Parmak kız, “Evet!” demekte, tereddüt etmemiş. Yalnız bir şartım var demiş, annemi çok özledim aslında ben ondan istemeden ayrı kaldım. Evlenmeden önce annemi gidip bulalım ona her şeyi anlatmak istiyorum.
Ve lütfen oda bizimle yaşasın demiş. Parmak çocuk bu teklifi tereddütsüz kabul etmiş. Parmak kızın arkadaşı kırlangıç hemen ikisini alıp Parmak Kızın evine götürmüş. Annesi Parmak kızı yeniden karşısında görünce sevinçten havalara uçmuş. Parmak Kız başından geçen olayların hepsini tek tek annesine anlatmış ve Parmak Çocuğu annesine tanıtmış. Annesi artık Parmak kıza kavuştuğu için çok ama çok mutluymuş. Parmak kız, parmak çocuk ve annesiyle mutlu mesut bir hayat sürmüş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine... Hoşçakalın çocuklar....
Youtube HT ÇOCUK