Güzellik sektöründe yeşil dönüşüm: "Sürdürülebilirlik stratejimizin kalbinde yer alıyor"
Şirketler artık sadece ekonomik başarılarını değil, çevresel ve sosyal etkilerini de göz önünde bulundurarak iş stratejilerini şekillendiriyor. Sürdürülebilirlik ise günümüzde tüm şirketler için giderek daha önemli hale geliyor. Plastik kullanımını azaltma, çevresel etiketleme sistemleriyle tüketicilere sürdürülebilir seçimler sunma gibi pek çok çözüm ile sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı amaçlayan L'Oréal Türkiye'nin Kurumsal İletişim ve Etkileşim Direktörü İrem Karaoda Tanrıkulu, şirketin sürdürülebilirlik stratejilerini ve gelecek projelerini Haberturk.com'a anlattı
Sürdürülebilirlik, günümüzde tüm şirketler için giderek daha önemli bir konu haline geliyor. İklim değişikliği, kaynakların tükenmesi ve çevresel etkiler, firmaların daha sorumlu ve çevre dostu yaklaşımlar benimsemesini de bir anlamda zorunlu kılıyor. Peki güzellik sektöründe faaliyet gösteren bir şirket, bu sürdürülebilirlik seferberliğine öncülük edebilir mi? Peki, ana işi güzellik olan bir şirket gerçekten fark yaratabilir mi? L’Oréal Türkiye Kurumsal İletişim ve Etkileşim Direktörü İrem Karaoda Tanrıkulu’na göre bu sorunun yanıtı: Evet.
Teknoloji devrimiyle kendisini tekno-özellik lideri olarak tanımlayan L’Oréal, güzelliğin gücünü dünyayı daha sürdürülebilir bir yer haline getirmek için kullanmayı hedefliyor. Peki nasıl?
“AMACIMIZ GÜZELLİĞİ SORUMLU VE SÜRDÜRÜLEBİLİR HALE GETİRMEK”
Şirketin varoluş amacının ‘Dünyayı Harekete Geçiren Güzelliği Yaratmak’ olduğunu belirten Karaoda dünyayı güzelleştirmek için değişimin itici gücü olmayı hedeflediklerini, bunu Dijital Devrim, Yeşil Devrim / Sürdürülebilirlik Devrimi ve Anlamlı Markalar Devrimi'ne liderlik ederek hayata geçirdiklerini ifade ediyor ve ekliyor: "Biz başarımızı sadece ekonomik performansımızla değil aynı zamanda toplumsal ve çevresel performansımızla da ölçümlüyoruz. Amacımız güzelliği sorumlu, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir hale getirmek, bu bizim için Türkiye’nin lider güzellik şirketi olarak güzelliğe güzellikle liderlik etmek anlamına geliyor. Bu nedenle sürdürülebilirlik bizim stratejimizin kalbinde yer alıyor ve sözde kalan bir kavram olmaktan çok stratejimizin önemli bir parçası olarak günlük hayatımızla entegre bir gerçekliğe dönüşüyor.”
L’Oréal Türkiye Kurumsal İletişim ve Etkileşim Direktörü İrem Karaoda Tanrıkulu, L’Oréal Türkiye'nin sürdürülebilirlik adına bugüne kadar neler yaptığını ve geleceğe yönelik projelerini Haberturk.com'a anlattı...
- L'Oréal Türkiye için sürdürülebilirlik yaklaşımınızın temelinde hangi hedefler var sürdürülebilirlik stratejisini oluştururken hangi temel ilkeleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Sürdürülebilirlik bizim stratejimizin kalbinde yer alıyor ve sözde kalan bir kavram olmaktan çok stratejimizin önemli bir parçası olarak günlük hayatımızla entegre bir gerçekliğe dönüşüyor.
Birincisi Teknoloji Devrimi. Bu noktada bir güzellik şirketi olmaktan tek işi güzellik olan bir teknoloji şirketi olmaya evriliyoruz. Teknolojiyi de sürdürülebilirlik için kullanıyoruz. İkincisi Yeşil Devrim/Sürdürülebilirlik Devrimi ve üçüncüsü de Anlamlı Markalar Devrimi. Çatımızın altında 23 tane marka var. Bunun 10’dan fazlasının çevresel ve sosyal fayda projeleri var.
Örneğin İkonik markamız L’Oréal Paris Stand-Up Sokak Tacizine Karşı Dur projesi ile, özellikle Türkiye gibi nüfusu genç ülkelerde kadınların en büyük sorunlarından biri olan kamusal alanda tacize son vermek için uygulanabilecek, çok kolay ve etkili 5 yöntemden oluşan «5D» eğitimini herkese ulaştırmayı amaçlıyor.
Sürdürülebilirlik programımız ‘Gelecek içi L’Oréal’in en büyük farkı kapsayıcılığı. “Gelecek için L’Oréal” isimli sürdürülebilirlik programımız ile gezegenimizin sınırlarının aşılmaması için gereken somut adımları atmayı ve her birini ölçümlemeyi, tüm değer zincirini ve tüm paydaşlarımızı kapsamayı çok önemsiyoruz. Kendi iş yapış şeklimizi, gezegenimizin sınırlarına saygı duyarak dönüştürmek, kendimizle sınırlı kalmayarak tüm iş eko-sistemimizi sürece dahil etmek ve dünyanın acil çözüm gerektiren çevresel ve sosyal sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak ana prensipleri ile iddialı taahhütlerde bulunuyoruz.
Her şey kendinizi dönüştürmek ile başlıyor ama biz bununla sınırlı kalmayarak ekosistemimizdeki tüm paydaşlarımızı sürece dahil ediyoruz. 2030 için su hedefi koyarken, tüketicilerin bizim ürünümüz nedeniyle kullandığı suyu minimum yüzde 25 azaltma hedefi de koyuyoruz.
Başka bir örnekte çalıştığımız tedarikçinin bizim ürünümüzün nakliyesini yaparken 2030’a kadar karbon emisyonunu yüzde 50 düşürme hedefi koyuyoruz. Bu etki alanımızı genişletmemizi, ekosistemi işe dahil etmeyi sağlıyor.
"KADININ GÜÇLENDİRİLMESİ VE DOĞANIN REJENERASYONU İÇİN 200 MİLYON EURO'LUK FON"
Biz burada 5 ana başlıkta konuyu ele alıyoruz. İklim, Su, Biyoçeşitlilik, Doğal Kaynaklar ve Sosyal fayda. Burada bize göre acil çözüm bulunması gereken iki önemli konu kadının güçlendirilmesi ve doğanın rejenerasyonu. Bu iki konu için grup 200 milyon Euro’luk fon ayırdı. Burada beklentimiz STK’ların bu fona başvurup, kendilerine finansman sağlamaları.
Türkiye’de kadının güçlendirilmesi fonundan 2 STK’mız finansman sağlamış durumda. Bu sayının artmasını ümit ediyoruz.
Aynı zamanda her bir çalışanımızın da sürdürülebilirliğe katkı sağlamasını amaçlıyoruz. Bunun için Türk start-up Kozalak Yangın ile iş birliği yaptık. Bu işbirliği ile İstanbul Heybeliada’daki 1 hektarlık orman alanını yangınlara karşı koruma altına aldık. Bu yolla yılda 30 ton oksijen üretilmesine katkı sağlıyor ve 50 tonluk karbon emisyonunun da önüne geçiyoruz.
- Küresel sürdürülebilirlik standartlarına nasıl uyum sağlıyorsunuz? Bu standartlara uyum sağlama sürecinde karşılaşılan zorluklar var mı?
Programdaki taahhütlerimizin temelini Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Bilim Topluluğu tarafından belirlenen ve aşılması durumunda gezegenimizin insanlık için uygunluğunu zedeleyecek “Gezegenimizin 9 Sınırı” olarak belirledik ve bu sınırların aşılmaması için gereken somut adımları atmayı ve her birini ölçümlemeyi önceliklendirdik.
9 Tane gezegenimizin sınırı var. Bunların 4’ünün aşılmış olduğunu görüyoruz. Aşılanları iyileştirmek, aşılmayanları daha da sınırlamak için hedeflerimizi belirledik. Birleşmiş Milletler Global Compact tarafından en etkili sürdürülebilirlik programlarından biri olarak tanınıyoruz.
Çevresel sorunlara ilişkin bilgi toplayan, şirketleri çevresel verilerini açıklamaya teşvik eden ve bu konudaki eylemlerini değerlendiren uluslararası sivil toplum kuruluşu CDP (Carbon Disclosure Project) tarafından “İklim Değişikliği, Su Güvenliği ve Ormanların Korunması” olmak üzere üç çevresel temanın tümü için 7 yıl üst üste "A" almayı başaran ilk şirket olduk.
Bilim Temelli Hedefler/ Science Based Targets girişiminin parçasıyız, hatta kuran ilk 100 arasındayız.
"TÜKETİCİLERİN YÜZDE 76'SI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA ENDİŞELİ"
- Çevresel Etiketleme Sistemi ile ilgili biraz daha detay verebilir misiniz? Bu sistemin işleyişi ve gelen geri bildirimler nasıl?
Gerçekleştirilen araştırmalar kapsamında, tüketicilerin % 76’sı iklim değişikliği konusunda endişe duyuyor. PwC’nin 2022 yılında ortaya koyduğu Tüketici Öngörüleri Araştırması’na göre ise müşterilerin %41’i satın aldıkları ürünlerin çevresel etkilerini bilmek istiyorlar. Bu bilgiler ışığında, tüketicilerin çevre dostu ürünleri kolayca seçebilmesi için Bureau Veritas işbirliğiyle Çevresel Etiketleme Sistemi’ni ilk olarak Garnier markasıyla hayata geçirdik. Ürünleri 14 gezegensel faktöre göre A’dan E’ye kadar sıralıyoruz. Böylece aynı kategorideki ürünler kolaylıkla ve şeffaf bir şekilde karşılaştırılabiliyor.
11 bağımsız bilimsel uzmanla geliştirdiğimiz bu sistem Avrupa Komisyonu kılavuzlarıyla uyumlu metodolojiye dayanarak oluşturuldu. Yine hayata geçirdiğimiz EcoBeautyScore Konsorsiyumu ile 70’den fazla kişisel bakım ve kozmetik şirketini bir araya getirerek, sürdürülebilir ürünlerin etkilerinin şeffaf bir şekilde değerlendirilmesini sağlıyoruz. Çevresel etki konusunda bilinç düzeyi artıyor. Bu artış ile çevresel etkisi daha düşük ürünlerin tercih edilme oranları da artıyor.
"DOĞRUDAN E-TİCARETTE 3 YILDIRDI PLASTİK KULLANMADAN ÜRÜN GÖNDERİYORUZ"
- L'Oréal Türkiye ambalaj atıklarını azaltmak için 2019'a kıyasla yüzde 4 daha az yoğun plastik kullandığını açıkladı. Bu süreci nasıl gerçekleştirdiniz?
Bilimin gücünden faydalanarak, insanlar için sürdürülebilirliği sağlamaya odaklandığımız en önemli konulardan biri plastik yoğunluğunun azaltılması konusu.
2023 yılında, ambalajlarımızda kullandığımız plastiğin yüzde 32’si, biyo-bazlı veya geri dönüştürülmüş kaynaklardan elde edildi. Grup olarak bu oranı 2030 yılına kadar yüzde 100’e çıkararak tüm ambalajlarımızda kullandığımız plastiğin yüzde 100’ünü biyobazlı veya geri dönüştürülmüş kaynaklardan elde etmeyi hedefliyoruz.
3 yıldır doğrudan yapmış olduğumuz e-ticarette, hiç plastik kullanmadan ürün gönderimini yapıyoruz. Yapmış olduğumuz optimizasyon çalışmaları sonucunda aynı miktarda ürünü, daha az kaynak kullanarak paketleyebiliyoruz. Bu sayede, ürünlerin boyutlarından feragat etmeden çevreye olan etkisini azaltıyor, kaynak kullanımını sınırlandırıyoruz.
Tüketicilerimize yine sürdürülebilir seçim yapma hakkını vermek için sorumlu, sürdürülebilir ambalajlar sunuyoruz. Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen malzemeleri paketlerimizde kullanıyoruz. Aynı zamanda çevreye etkisi yüksek malzemeleri, düşük etkili alternatiflerle değiştiriyoruz. Şimdi hedefimiz, 2030 yılına kadar ambalajlarımızda kullandığımız plastik yoğunluğunu yüzde 20 azaltmak.
- Refill ürünlerin sayısını artırma ve tek kullanımlık atıkları azaltmanın tüketici alışkanlıkları üzerindeki etkileri nasıl oldu?
Tüketiciyi hem bilinçlendirmek hem de tüketim alışkanlıklarını değiştirmeyi hedefliyoruz.
Parfüm örneğinde tüketicilerin doldurulabilir parfümü alıp, evde doldurmalarını sağlıyoruz.
Aynı zamanda yıl sonuna doğru parfüm şelalesi uygulamasını Türkiye’de devreye alacağız. Bu sayede tüketiciler satış noktalarında kullandıkları parfümü yeniden doldurabilecek.
Bu yolla onların da bu yolculuğun bir parçası olmasını ve alışkanlıklarını değiştirmelerini sağlayacağız. Refill yani yeniden doldurulabilir ürünler cilt bakımı ve şampuan kategorilerinde de geçerli. Tüketicilerin alacağı refill ürün çok daha uygun fiyatlı.
2025 yılına kadar da plastik ambalajlarımızın tamamının yeniden doldurulabilir, yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülebilir veya kompost yapılabilir olmasını hedefliyoruz.
- 2025 yılına kadar plastik ambalajlarınızın tamamını yeniden doldurulabilir, yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülebilir ya da kompost yapılabilir hale getirme hedefiniz hakkında detaylı bilgi verebilir misiniz? Bu hedefe ulaşmak için ne tür adımlar atıyorsunuz?
Her şey Ar-Ge’den başlıyor. Tüm Ar-Ge çalışmalarımızı sürdürülebilirliğe nasıl katkı sağlar düşüncesiyle yapıyoruz. Carbios ile işbirliğimiz de bu nedenle büyük önem kazanıyor. Sadece ürünlerimizle de sınırlı kalmıyoruz. Markaların satış noktalarında kullanılan stant malzemeleri yüzde 100 EKO-DİZAYN ile üretiliyor. Kullanılmayan makyaj teşhir üniteleri ileri dönüştürülüyor.
Bunlardan çocuk masası, kitaplık, yatak yaparak, ihtiyacı olan okullara bağışlıyoruz.
"DÜNYANIN EN KAPSAMLI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HEDEFLERİNE SAHİBİZ"
- Sürdürülebilirlik noktasında doğru kurum/kuruluş/STK işbirlikleri büyük önem taşıyor. L'Oréal Türkiye bu tercihlerini neye göre belirliyor? Nasıl bir süzgeçten geçiriyor?
Dünyanın en kapsamlı sürdürülebilirlik hedeflerine sahibiz. Bu hedefler içerisinde çevre, iklim, kadın, dezavantajlı grupların güçlendirilmesi gibi toplumların en önemli konularına dikkat çeken hedeflerimiz bulunuyor.
STK’larla gerçekleştirdiğimiz işbirlikleri de bu hedeflerimiz ile paralel şekilde ilerliyor. Gerçekleştirilen projelerde topluma en fazla faydayı sağlayacak STK’lar ile çalışmak en büyük önceliğimiz. Sivil toplum kuruluşlarının da birleştirici güçleri ve sahiplendikleri etki alanında tüm paydaşları aynı amaç etrafında toplamaları çok değerli.
"KARBON EMİSYONLARININ YÜZDE 4'Ü DİJİTAL DÜNYADAN KAYNAKLANIYOR"
- Dijital dünyada da karbon emisyonlarını azaltma gibi bir hedefiniz var. ‘Dijitali yeşillendirme’ gerçekten mümkün mü, elde ettiğiniz sonuçlar neler?
Öncelikle size burada birkaç kritik veriyi sunmak istiyorum.
Küresel CO2 emisyonlarının 2022 yılı itibariyle yüzde 4’ü dijital ekosistemden kaynaklanıyor. Bu oran sivil havacılığın CO2 emisyonunun üstünde. Gelecek yıl sonunda dijital eko-sistemin CO2 emisyon oranının yüzde 8’e çıkması öngörülüyor. Bu oran ile küresel araç trafiğinin yaydığı CO2 emisyonu oranı yakalanmış olacak.
Elektrikli araçlar, CNG yakıtlı araçlar ile nakliye gibi gün geçtikçe araç trafiğinde karbon emisyonunu sınırlayan teknolojiler üretilirken, 8K video gösterimi, 5G’ye geçiş gibi sistemler dijital ekosistemin karbon emisyonunun artmasına yol açıyor.
Dijital teknolojilerin her yıl enerji tüketimlerindeki artış oranı ise yüzde 9. İnternette izlediğimiz videoların neden olduğu sera gazı emisyonları 300 milyon ton CO2 eşdeğerinin üzerine çıkmış durumda. Bu oran, İspanya'nın yılda yol açtığı toplam sera gazı emisyonuna eşit. İnternette izlediğimiz videolar, küresel karbon emisyonlarının yüzde 1'inden sorumlu. Bu zorlukları göz önüne alarak dijitalin de daha yeşil olması için inisiyatif aldık. 47 ülkede faaliyet gösteren Fransız start-up IMPACT+ ile iş birliği yaptık.
L’Oréal ekosistemi içerisindeki tüm ülkelerde gerçekleştirilmesi planlanan iş birliğinin pilot ülkelerinden biri Türkiye oldu. Bu iş birliğiyle sosyal medya, yayın içi video ve programatik satın alma gibi tüm dijital medya aktivasyonlarında sera gazı emisyonlarını ölçtük.
Türkiye’de ilk olarak Maybelline New York ve Vichy markalarımızın kampanyalarından işe başladık.
Bu iki markayla gerçekleştirdiğimiz dijital kampanyalarda kreatif boyut optimizasyonu, kompleks görsel azaltımı ve hedeflemelerde yapılan cihaz ve bağlantı optimizasyonuyla karbon salınımlarını yüzde 40’a varan oranda azalttık.
L’Oréal, küresel olarak gerçekleştirdiği dijital çalışmalar ile de 2023 yılında dünyanın etrafını uçakla 6 bin kez dolaşmaya eşdeğer olan 55 bin tonluk karbon emisyonunun önüne geçti.
Bizim gerçekleştirdiğimiz gibi inisiyatiflerin artması ile dijital dünyanın daha yeşil teknolojilerle gelişeceğine inanıyoruz.