Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Habertürk yazarları olası Fıratın doğusu operasyonunu yazdı

        MUHARREM SARIKAYA:

        İLK HEDEF ARAP BÖLGELERİ… RESULAYN’A TSK, TAL ABYAD’A ÖSO YIĞINAĞI…

        Uzun süredir planlaması yapılıyor ancak tam adım atılacağı sırada ABD’nin, “Siz durun, sorunu çözüyoruz” yaklaşımıyla karşılaşılıyordu.

        Menbiç’te verilen sözün yerine getirilmemesinden tutun da Fırat’ın doğusunda yer alan bölgelerden Türkiye’ye taciz atışlarına kadar her bir adımda bu durumla yüz yüze kalındı.

        Yetmedi, taciz atışına anında misliyle yanıt verdiğinde de karşısında YPG ile birlikte devriye atan ABD güçlerini buldu.

        Ankara önce sorunu diplomatik zeminde çözmek istedi, tepkisini aynı yoldan gösterdi.

        DUMFORD’UN SÖZÜ TAŞIRDI

        Ancak ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford’un Washington Post etkinliğindeki sözleri Ankara için son damla oldu:

        “(YPG bölgesinde) 35 bin ile 40 bin yerel gücün eğitilmesi ve istikrarı sağlamak üzere donatılması gerektiğini tahmin ediyoruz…”

        Bu gücün de bölgedeki DAEŞ ile mücadele edeceğini ileri sürdü.

        Oysa bu sözlerden birkaç saat önce ABD Başkanı Trump, “30 gün içinde bölgedeki tüm DAEŞ unsurlarının temizlenmiş olacağını” açıklamıştı…

        Ankara açıklamalar bir yana, 20 bin TIR silah yardımını ve özerk bölgeden, devletleşme çabasına yönelme eğilimini görünce düğmeye basma kararı aldı.

        Zaten öncesinde yaşanan gelişmeler de bu noktaya getiren nedenler arasındaydı…

        RUSYA’NIN DESTEĞİ

        Hatta Suriye sahasında birlikte hareket ettiği Rusya’dan da bu konuda ciddi destek buldu.

        Soçi Zirvesi sonrası Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, “Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdit Fırat nehrinin doğu yakasından yükseliyor” sözü de bunun en önemli kanıtıydı.

        ABD'nin bir yandan Ankara’yı oyalarken diğer taraftan da YPG/PYD’yi koruma amaçlı gözetleme kuleleri oluşturma kararı da sıkıntıyı artırdı.

        REKLAM

        Bunun Türkiye’yi değil, PYD’yi koruma amaçlı olduğu ve sınır belirlemeyi amaçladığı kanısına neden oldu.

        YPG’NİN YANIBAŞINDA

        Öyle bir “kör göze parmak” noktasına geldi ki, Türkiye ne zaman karşılık verse, ABD güçleri anında YPG’nin yanında boy gösterdi.

        Bu sürece ilişkin ORSAM’dan Oytun Orhan’ın yayınlanan makalesindeki çok iyi bir çalışma, tüm gerçeği ortaya koyuyor:

        “TSK ve ABD ordularının Münbiç’te ortak devriye yürüttüğü sırada ABD ordusuna bağlı asker ve zırhlı araçlar Ayn al Arap (Kobane) merkezinde YPG ile birlikte devriye görevi yerine getirdi. ABD bu hamlesi ile TSK’nın top atışlarını engellemeye çalışsa da Türkiye 3 Kasım 2018 tarihinde Tel Abyad’ı hedef aldı. ABD askerleri bunun üzerine Tel Abyad’da devriye görevi icra etti. 5 Kasım 2018 tarihinde ise ABD ordusuna ait unsurlar Kamışlı’nın batısında yer alan Derbesiye’de YPG unsurları ile devriye gerçekleştirdi…”

        Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri durmadı, sıralı olarak, Ayn el Arap (Kobane) bölgesindeki Zur Magar, Eşme, Çarıklı, Selim ile Tel Abyad’a bağlı Selip Kıran, Til Fender, Susik ve Yabise köylerini bombalamaya devam etti.

        Bu da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in Ankara’ya gelerek durumu ele almasına yol açtı.

        Ancak Ankara, Jeffrey’e de tutumunu açık gösterdi ve Fırat’ın doğusuna girme konusundaki kararlılığını sergiledi.

        İŞTE YIĞINAK YAPILAN YERLER

        Ankara bu kapsamda, yerleşimlerin tamamlanmaya başladığı, yerel polis güçlerinin oluşturulduğu Fırat Kalkanı bölgesinden 1200 Özgür Suriye Savaşçısını çekti ve Tal Abyad’ın hemen karşısındaki Akçakale’ye yerleştirdi.

        Bununla kalmadı, Suriye sınırının sıfır noktasındaki Rasulayn’ın (Ras Al-Ayn/Sere Kaniye) tam karşısında yer alan Ceylanpınar bölgesine de TSK yoğun birlik takviyesi yaptı.

        Sınırın sıfır noktasındaki Tal Abyad’ın özelliği, PYD’nin hakim olmasından önce Arap nüfusun bu kentlerde yaşıyor olması ve ÖSO’ya sıcak bakması…

        Bir diğer özelliği ise TSK’nın ABD’nin bölgedeki güçlerinin yanı sıra Suriye Demokratik Güçleri içindeki Arap unsurları da katarak Rakka’daki DAEŞ ile mücadele programının Tal Abyad üzerinden yapılacak olmasıydı.

        ABD son anda bu plandan vazgeçmişti.

        Yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu bölgeden içeri girişe ilişkin tüm askeri planlaması elinde bulunuyor.

        KANTONLARI KOPARACAK

        TSK’nın bu iki noktadan girmesinin hepsinden çok daha ileri bir başka anlamı daha var.

        O da Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları ile Afrin’in, Kobani kantonundan koparılması gibi; bu iki bölgeden yapılacak operasyon da Kobani’yi doğudaki Cezire kantonundan koparmış olacak.

        Tam anlamıyla devletleşme hareketine büyük bir kama sokacak; Türkiye’nin Suriye sahasındaki hakimiyetini artırırken, YPG bütünlüğünü parçalamış olacak…

        Rakka’ya kadar da coğrafi üstünlüğü ele geçirecek…

        Peki ABD güçleri daha önce olduğu gibi karşısına çıkarsa... Ankara operasyonu açıklayarak göstere göstere yapmasının gerisinde de bu yatıyor.

        Tal Abyad ve Resulayn bölgesinde ABD’nin üssü ve yoğun askeri varlığı bulunmuyor, bu da TSK’nın elini rahatlatan bir başka unsur olarak görülüyor.

        Ankara operasyonda kararlı gözüküyor; ABD’den gelecek yanıtın bu süreci ne şekle dönüştüreceği ise şu aşamada bilinmiyor.

        FATİH ALTAYLI:

        NİYE BAĞIRA BAĞIRA GELİYORUZ?

        Aylardır hatta yıllardır “beklenen” operasyon başlıyor.

        Ben söylemiyorum.

        En yetkili ağız açıkladı.

        “Birkaç gün içinde Fırat’ın doğusuna gireceğiz.”

        Hayırlısı.

        Önce biraz garipsedim doğrusu.

        Davul zurna ile, önceden haberli askeri harekat mı olur diye.

        “Müsaitseniz annemler yarın akşam oturmaya gelecekler” diye komşuya haber veriyoruz gibi.

        Muhtemelen bu sual pek çoğunuzun da aklına gelmiştir.

        Öyleya, eğer bir askeri operasyon yapacaksan ve düşmana zayiat verdirmek istiyorsan bunu “baskın” şeklinde yaparsın.

        Gerçi “Tepende Amerikan uyduları cirit atarken, Amerikan droneları gözümüzün bebeğini çekerken ne baskını” diyeceksiniz ki, o da doğru.

        REKLAM

        Sonuçta gireceğimiz toprak “PKK kılıflı Amerikan toprağı”.

        Zannederim davul zurna ile gireceğimizi duyurmamızın nedeni de bu.

        “Geliyoruz ayak altında kimse kalmasın” anonsu yapıyoruz.

        Burada da akla bir başka soru geliyor.

        “Amerikalılar önümüzden çekilir de PKK’lılar kalır mı?”

        Kanaatim şudur: Büyük bölümü Amerikalılarla beraber araziye uyar.

        Bazı küçük gruplar bırakırlar ki, bir direniş göstermiş gibi olsunlar.

        Onlar da fazla zayiatı göze almaz çekilirler.

        Türkiye de zayiatsız bir şekilde siyasi hedefine ulaşmış olur.

        Yabancı basında da “Türkiye Kürtleri katlediyor” manşetleri atılmaz, atılamaz.

        Yurt içine de “Bakın Fırat’ın doğusuna da sahip çıkıyoruz” mesajı verilir arada.

        “Geliyoruz” anonsunun nedeni büyük ihtimalle budur.

        Bu kez Türk basını Afrin harekatında olduğu gibi “sayaçlı” manşetler atmaz.

        REKLAM

        Bu kez sayıya değil, sonuca bakılır.

        NİHAL BENGİSU KARACA:

        FIRAT'IN DOĞUSUNA HAREKÂT: İMKANLAR VE AÇMAZLAR!

        "Her şeye rağmen Amerika'yı doğru zeminlerde buluşabilmemiz şartıyla gelecekte de birlikte yol yürüyebileceğimiz stratejik müttefikimiz olarak görüyoruz. Ülkemizin beka meselesi olarak gördüğümüz Suriye politikasındaki derin görüş ayrılıklarımızın, gelecekteki daha büyük işbirliklerimizin önünde bir engel oluşturmasına izin vermemeliyiz. İşte bu anlayışla Fırat'ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekâtımıza birkaç gün içerisinde başlayacağımızı ifade ettik, ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir, bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır."

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Türk Savunma Sanayii Zirvesi'nde bunları söyledi. "Hedefimiz asla Amerika askeri değildir" vurgusunun nedeni Pentagon'u uyarmaktı ve mesajın içeriği basitti: "Karşımıza çıkmayın, sorunumuz sizinle değil."

        Aslında elbette ABD ile sorunumuz var. Sorun, ABD ve Türkiye’nin 'sorun analizleri'nin birbiriyle örtüşmemesi. ABD, YPG’yi PKK’dan saymıyor. Türkiye ise ikisinin de aynı şey olduğunu biliyor. Türkiye sınır güvenliğini ve topraklarının selametini sağlama almaya, terörle mücadele etmeye çalışırken PKK ile PYD-YPG’nin yardımlaştığını ve ortak bir ajanda ile hareket ettiğini defalarca tecrübe etti. ABD de bunun böyle olduğunu bilmiyor değil, sadece taktiksel davranıyor.

        Taktiğin nedeni DEAŞ’la mücadele bağlamında PYD-YPG’den faydalanması. PKK komutanlarının başına ödül koyması da, birkaç komutan verip PKK’nın Suriye kolu olan PYD için ‘meşruiyyet’ koparma hesabıydı. Türkiye’ye yaptığı üstü örtülü teklif şuydu: “Türkiye sınırları içinde operasyon yapan ya da Türkiye dışında olup da Türkiye’yi hedef alan PKK’lı, terörist sayılsın. Hatta Kandil civarından ünlü bir iki komutanı da verelim. Ama Suriye’de kalan ve kendisine Kuzey Suriye’de tam ya da kısmi egemenlik alanı yaratmaya çalışan PKK’lıları ‘farklı’ kabul edelim, meşru bir aktör olarak görelim.”

        Yani, özetle, “Sen Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusundaki iddialarından vazgeç, biz de sınırlarının içinde seninle kavga eden teröristlere karşı verdiğin mücadeleyi daha güçlü destekleyelim” diyorlardı.

        Türkiye ise ilk kez bu kadar açıktan ima edilmiş bu teklifi elinin tersiyle itti. Kibarca ama açık bir biçimde, “Eksik olmayın ama bunun ardında PYD yani PKK lehine alan açma niyeti olduğu belli ve biz bunu yemeyiz’ denildi. Ve daha fazlası, Fırat’ın doğusu ile ilgili bugün yarın başlayacak bir operasyondan bahsediliyor.

        Bahsetmek ve yapmak ayrı şeyler. Türkiye, ABD’ye ‘Operasyon yapacağız, askerinizi çekin karşı karşıya gelmeyelim’ mi diyor, yoksa DEAŞ bahanesiyle PYD’ye destek vermeye devam eden, tek bir Kürt'ün bile olmadığı bölgeleri PYD kontrolüne veren , FETÖ’den Halkbank meselesine ve Kaşıkçı cinayetine kadar genişleyen bir yelpazede sürekli olarak Türkiye’nin taleplerine ve uyarılarına kulak tıkayan ABD’ye iki ülke ilişkisinin selemeti açısından ültimatom mu veriyor daha sonra anlaşılacak.

        KİMSE PYD İÇİN TÜRKİYE’YE SİLAH SIKMAZ AMA…

        Fırat’ın doğusuyla ilgili bir harekât başlatma konusunda Türkiye’nin dezavantajları da var avantajları da. Dezavantajı şu ki, bölgesel ve küresel aktörlerin hiçbiri PYD konusunda Türkiye kadar rahatsız değil. Belki bir de İran var. ABD, DEAŞ’a karşı kullandığı ve gelecekte İran’ı sınırlaması umuduyla PYD’nin ‘orada’ olmasını istiyor. Rusya da, ABD’nin bu niyetini bildiği için PYD’yi kolluyor.

        Suudi Arabistan bu planın ‘İran’ı kuşatma’ kısmıyla gayet ilgili, tahmin edebileceğiniz gibi hem ABD ile ittifakı gereği hem de ezeli İran düşmanlığından dolayı Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmış bir PYD devletçiğinden rahatsız olacak durumda değil, bilakis destekçi pozisyonunda.

        İsrail’in canına minnet. Bölge halkının yeni nefret nesnesi olacak ve dikkatleri kendi üzerinden uzaklaştıracak her şey işine gelir. Öte yandan Esad faktörü var ki, Temmuz 2018’de PYD’nin domine ettiği SDG ile bazı müzakereler ve anlaşmalar içine girmiş bir aktörden bahsediyoruz.

        Anlayacağınız, Türkiye bölgede sürekli istikrarsızlık kaynağı olacağı için ve gelecekte de Türkiye’deki teröre destek vereceğine kesin gözüyle baktığı için, PYD-PKK’nın teritoryal egemenlik çabalarına darbe indirirken, bunu ‘yalnız’ yapacak. Engellemelere de maruz kalacak. Ancak Türkiye’nin avantajları da var.

        En önemlisi, mevcut şartlarda mevcut coğrafyada Türkiye’nin yerinde hangi ülke olsaydı, Türkiye’nin yapacağını yapmaya niyetleneceğinin bütün aktörlerce biliniyor olması. Türkiye, Ankara’sından İstanbul’una, Diyarbakır’ından Trabzon Maçka’sına kadar PKK yüzünden binlerce insanını kaybetmiş bir ülke ve PKK-PYD’nin müstakbel ‘koridor’ hayalini ‘tamamen’ engellemek istemesi meşru sayılabilecek bir hedef.

        İkincisi, Türkiye önemli bir bölge ülkesi ve bu harekâtı yaptığında, yukarıda saydığımız küresel ve bölgesel güçlerin hiçbirinin PYD için (yani PKK için) Türkiye’yi karşılarına almayacakları gerçeği. ABD dahil, kimse PYD için Türkiye’ye silah sıkmaz.

        ABD'Yİ RAZI ETMENİN YOLU BELLİ AMA BEDELİ AĞIR

        Ancak bu durum, ABD’nin ‘kendisine rağmen’ böyle bir karar alan Türkiye’nin burnundan fitil fitil getirmeyeceği, günün sonunda Türkiye’yi bir acı reçete ile başbaşa bırakmayacağı anlamına da gelmiyor. Nitekim, ABD Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik tek taraflı herhangi bir askeri harekâtın endişe verici ve kabul edilemez olduğu belirtildi.

        ABD, harekâtı hangi şartlarda, bir hokus pokusla ‘kabul edilebilir’ bulur, hangi bedel karşılığında ‘endişe etmekle’ yetinir, onu da söyleyelim. Hayır, o bedel , DEAŞ’a karşı ABD ile beraber mücadele etmek değil. Onu zaten Zeytindalı’nda ve Fırat Kalkanı’nda yaptık, Menbiç’te yapıyoruz.

        ABD’nin PYD-PKK ile müttefik olmasının ikinci nedeninin İran’ın kuşatılması olduğunu söylemiştik. Bahsettiğim acı reçete tam olarak bununla ilgili. Dolayısıyla soru şu: Türkiye, yapmayı düşündüğü harekâta ABD’yi razı edebilmek için, ABD’nin İran’ı sıkıştırma ve kuşatma siyasetine ‘yardımcı’ olmayı kabul eder mi?

        Böyle bir anlaşma İran’ın Suriye’deki çözüme tıkaç olma halini sona erdirse de, insani ve ahlaki boyutu nedeniyle son derece ağır bir yüktür. Türkiye emperyalist ABD’ye, gazeteci katili Suudi Arabistan’a ya da Filistin’deki zulmü herkesçe bilinen İsrail’e komşu satacak bir ülke değildir. Ayrıca, bu türden bir tercihin Rusya’dan nasıl bir tepki alacağını, S-400’lerden, Rusya ile imzalanan pek çok anlaşmaya darbe vuracağını da tahmin edebiliriz.

        "APARATCIK" PKK'NIN KÖRLÜĞÜ VE NEREDEN NEREYE?

        Mesele dönüp dolaşıp meşru olmadığı gibi aynı zamanda ‘akılsız’ da olan PKK’nın ferasetsizliğine geliyor. Bir zamanlar ‘ama efendim, tabanı var’ denilen PKK, hendek terörü yüzünden artık o tabana sahip değil. PKK’dan gerektiği şekilde ayrışamayan HDP’li siyasetçiler sürekli olarak cezaevi ile sınanıyorlar; düşünün ki, Sırrı Süreyya Önder’in mahkum edilme gerekçesi 2013’ün ‘devlet politikası’ olan çözüm sürecinde rol alması, devlet denetiminde ve devletin talebiyle gerçekleşen Nevruz mektubunu okuması. ‘Ak Parti hükümeti, Ak Parti hükümetine karşı’ diye özetlenebilecek grotesk bir tablo var. Ama çok az kişi ses çıkarabiliyor, çünkü kimse terörden canı yanmış milletin öfkesiyle yüzleşmek istemiyor.

        Bütün bunlar olurken PKK, ABD ve Rusya tarafından kendisine uygun görülen yegane role, aparatcık olma işlevine layık olmak için DEAŞ’la savaşsın diye binlerce insanını ölüme gönderdi. Günün sonunda müttefiki ABD tarafından komutanlarının kellesine ödül kondu ve Kuzey Suriye’de en iyi ihtimalde bile elde etmeyi umduğunun çok azına razı olmak zorunda kalacak.

        Bir Erdoğan karşıtı beyaz Türklerin, bir ABD’nin, bir Rusya’nın, bir Esad’ın yatağına girmek yerine, 2013’te başlatılan çözüm sürecini doğru değerlendirseydi, süreçteki vaadlerine sadık kalsaydı; bugün Türkiye için de, Suriye için de, ‘silahlar sussun, siyaset konuşsun’ diyen demokrat Kürtler ve Türkler için de bambaşka bir tablo söz konusu olacaktı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ