Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk: Yatılı sisteme dönülmeli

        Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından, "Opera ve Bale Her Yerde" sloganıyla düzenlenen 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali, devam ediyor.

        Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk ve 6 ildeki Devlet Opera ve Balesi'nin müdürleri, 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali ile ilgili yoğun bir çalışmanın içinde.

        • İstanbul DOB Müdürü... Caner Akgün

        • Ankara DOB Müdürü... Mithat Karakelle

        • İzmir DOB Müdürü... Tolga İyiuyarlar

        • Mersin DOB Müdürü... Serbülent Biçer

        • Antalya DOB Müdürü... Akın Ulutaş

        • Samsun DOB Müdürü... Barış Salca

        Tan Sağtürk, 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali ve diğer birçok konuda Habertürk'ün sorularını cevapladı. Sağtürk, opera ve bale sanatçılarının yetişmesi adına yeniden yatılı sisteme geçilmesinin altını çizdi.

        • 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali’ni Şırnak'ta başlattınız, diğer şehirlerde devam ediyor. Neler hissediyorsunuz?

        Bu aslında Devlet Opera ve Balemizin kuruluşundan bu zamana kadar olan dönemde, bütün genel müdürlüklerimizin çeşitli turnelerle bu susamış illere gitmesiyle devam eden projenin bir çatı altında toplanması. Artı olarak tabii ki bizlerin de çocukluk hayali çünkü çoğumuz Devlet Konservatvuarı'nda okurken Türkiye'nin değişik yerlerinden gelip yatılı okulda okuyarak eğitimimizi başlatmış olduk. Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluşunun amaçlarından biri, kendi yaptığı sanatı yapabildiği kadar yapmanın yanında, sevdirmekle ve tanıtmakla da yükümlü olmasıdır. Biz hep uluslararası başarılarla ilgilendik. 6 ilimiz var, bu 6 ilimizin ortaya koyduğu eserler uluslararası seviyede mi değil mi? Tabii ki bu çok önemli. Çıtayı hep yükseğe çıkararak çalışmalarımızı sürdürmek zorundayız. Aynı zamanda Anadolu'nun gidilmemiş illerine gidiliyor olmuş olması, orada varlık gösteriyor olmamız ve seyircilerle buluşmamız hem bize çok büyük heyecan veriyor hem de aslında Türkiye'de bale ve opera algısının daha net ortaya konmasını da sağlayabiliyor.

        REKLAM

        • Opera ve bale, genellikle Batı'ya yönelik ve belli bir kesimin ilgilendiği bir sanat dalı olarak algılanmıştır. Siz o algıyı yıkmaya çalışıyorsunuz. Bir yargıya varmak için henüz erken ama 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali’nin söz konusu algıyı yıkması adına ilk izlenimleriniz nelerdir?

        Evet, tabii ki... Öncelikle bunun yıkılması lâzım. Çünkü bunun oluşturduğu disiplin, bunun oluşturduğu çocuk eğitim programları ve konservatuvarlarla sanatla ilgilenen bir neslin tekrar ortaya çıkıyor olması, oluşan birtakım sosyal defektleri de ortadan kaldırır. Bir çocuğun sanatla uğraşması gerekir. Bunun yapılabilmesi için de aileleriyle birlikte takip edilebilen bir satı oluşturulması söz konusu. Devlet Opera ve Balesi de bunu yapıyor. Biz haritamızı açtık ve hiç gitmediğimiz ya da az gidilen illerimizi tespit ettik. Bu illerdeki teknik taraflara da bakmak gerekti. Teknik ekiplerimizi yönlendirdik. Bulunan alanlara göre eser seçimlerimizi yaparken aynı zamanda şehirlerin sosyo-psikolojik yapısını da inceleyerek hareket etmekte her zaman fayda vardı. Benim avantajım aslında bir genel müdür olarak genel müdürlüğümden de önce o bölgelerde yoğun çalışmam olmuş oldu. Açılan okullarımıza destek verdik ve çok uzun süreler o bölgelerde kaldık. Yan yana olan iki ilin arasındaki toplumsal psikolojik farkları da bilir hale geldik. Dolayısıyla şimdi koyduğumuz eserler o nitelikte olan eserler olduğu için büyük bir teveccüh ile karşılaşıyoruz. Bu çok mutluluk veriyor.

        • Opera ve baleye neden ön yargı vardır? Neden hep, “Ağır bir sanat, belli bir kesim ilgilenir, Anadolu pek ilgilenmez” diye düşünülür?

        Bale ya da opera hikâyeleri sonuçta tiyatro hikâyelerinden ortaya çıkan hikâyeler üzerine kurulur. Bizim yerel sanatlarımızdaki, halk danslarımızdaki, halk müziklerimizdeki bütün duygusal unsurlar aslında diğer tarafta da vardır. Fakat opera ve bale uluslararası sanatlar oldukları gibi birçok sanatın yapılabilmesi için de anahtar sanatlardır. Bale eğitimi alan bir insanın birçok meslekte de faaliyetlerini çok daha net ve nitelikli bir şekilde sürdürebildiklerini görüyoruz. Bilinmezlikten dolayı uzak tutulmasından, mesafelerin açılmış olmasından kaynaklanan birtakım algı problemleri olmuş olabilir ancak bunu ben halkımıza inmek olarak görmüyorum. Halkın çok yukarıda olduğunu, büyük ferasetinin olduğunu, halkımızın içinde çeşitli ariflerin olduğunu ve yönlendiricilerimizin olduğunu ve bu insanların bulundukları ortama sanatla birlikte çıkmak olarak görüyorum. Dolayısıyla bu samimi ve gerçek tutum, bizi seyircide gerçek bir teveccühle karşılaştırıyor.

        REKLAM

        • “İnsanlar, operayı, baleyi sevmiyor değil, biz sevdirememişizdir” dediniz. Sevdirmek için başka neler yapmayı planlıyorsunuz?

        Elbette ki zamanında bizim anlatmamızda da birtakım problemler olmuş olabilir. Ancak tabii birçok mücadele verildi. Cumhuriyet dönemi kurulduğu günden itibaren Devlet Opera ve Balesi kendi eserlerini oluşturabilmek için çok uğraştı. Kendi yerli temsillerini yapabilmesi için çok çok büyük emekler sarf etti. Çeşitli festivaller kuruldu; Aspendos Opera Bale Festivali, İstanbul Opera Bale Festivali ya da Bodrum Opera ve Bale Festivali gibi... Benim müteşekkir olduğum taraf, bütün genel müdürlerin hep tuğla koyarak bir binayı inşa etmeye çalışmış olmaları ve bizim üzerine koyduğumuz bir tuğlayla da çatının oluşmuş olması. Bunu yaptığımız zaman karşılığını alabildiğimizi görüyoruz. Kolay da değil. Baktığınız zaman, Devlet Opera ve Balesi kendi bünyesinde kültür yollarıyla birlikte yaklaşık 23 festival yönetirken bir festivali daha oldu. Bunu kendi bütçesiyle ve kendi sanatçılarıyla yapıyor. Bunun organizasyonu ve operasyonel yapısı kolay bir iş değil. Mutluluk veren tarafı da şu an her yıl yapılacak olan 23 ili kapsayan festivallerle 4 yıl sonra tekrar bir döngüye girecek olması. Bunun içinde yetenek taramaları da olacak. 4 yılda bir aynı şehirlere sadece bu festivalle tekrar gitmek mümkün olacak ve önümüzdeki gelecek olan yeni yöneticilere de bir miras olarak kalacak. Bizler de onların bu devamlılığı sağlamalarını arzu edeceğiz.

        • Yaygınlaşması ve daha çok kişiye hitap etmesi için daha çok Türk eserlerinin mi sahnelenmesi gerekiyor?

        Biz yerli ve milli eserlerimize çok önem veriyoruz. Bir kere opera ve bale topluluğu kalburüstü bir topluluk. Dünyada 6 topluluk yöneten bir genel müdürlük yok. Her topluluk kendi müdürlüğünü oluşturur, sanat yönetimini oluşturur ve yönetirler. Aynı zamanda 6 ili yönetebiliyor olmak büyük bir kuvvet. Bunun için de baş yapıtları mutlaka çok iyi icra edebilmek ve bunu uluslararası seviyede tutabilmek gerekiyor ki kendi rüştümüzü uluslararası seviyede boş bırakmış olmayalım. Aynı zamanda kendi içimizden çıkan hikayelerin tekrar türüyor olması ve eserlerin tekrar ortaya konması da son derece önemli. Biz bu sene mesela, Rey kardeşlerin ‘Deli Dolu’ operetini, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde yapıyoruz. Adnan Saygun'un daha önce opera olarak yapılmamış ‘Gılgamış Destanı’nı büyük bir eser olarak İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne koyuyoruz. Ferit Tüzün'ün ‘Midas'ın Kulakları’nı İzmir'e koyuyoruz. Çok önemli bir eserimiz daha var; Cemal Reşit Rey'in el yazması notaları elimizde bulunuyor. Adeta beyaz eldivenlerle tuttuğumuz notalar. Bu notaları tekrar inceledik, işledik ve buna yazılacak olan librettosuyla birlikte ilk kez Ankara Devlet Opera ve Balesi’ne koyacağız. Bunlar bizim repertuvarımızdan çıkan ama işlenmemiş eserlerdi. Çok değerli eserlerdi ama şimdi bir beste ve libretto yarışması da yapacağız. Dokuz kat uygarlık üzerine yaşayan Anadolu topraklarımız bize birçok hikâye bırakmış. Bu hikayelerin ortaya konmuş olması, librettoların ve müziklerin çıkacak olması, yeni nesil kompozitörlerin ve koreografların ve rejisörlerin bu eserleri tekrar yaratma kabiliyetlerine sahip olmaları için bir beste ve libretto yarışması başlatacağız. Oradan da yeni eserler oluk oluk akacaktır diye düşünüyorum. Onların aralarından en efektif olanları da Devlet Opera ve Balemize uyarlamaya çalışacağız.

        • Şu an yatılı okuma sistemi yok. Sizce olmalı mı?

        Bizim dönemimizdeki gibi yatılı okul sistemi yok. Mesela, birçoğumuz Ankara Devlet Konservatuvarı'ndan mezunuz. Ben İzmir’de okuyordum, Yozgat’tan, Çorum’dan gelen arkadaşlarım vardı. Hepimiz o okulda buluşuyorduk. Yatılı birimi kaldırdığınız zaman o okul Ankara’nın okulu oluyor, Türkiye’nin okulu olmaktan uzaklaşıyor.

        • Belki Anadolu’da çok yetenekli birçok çocuk, yatılı okul olmadığı için fark edilemiyor...

        Görülemiyor, seçilemiyor, bulunamıyor... Öyle bir fırsat bulamıyor. Biz şimdi yetenek taramasıyla çocukları bulduktan sonra ailelerini ikna ederek bu çocukları akademilere yönlendiriyoruz. İnce elemelerini akademiye bırakmanın çok faydalı olduğunu düşünüyoruz. Sayısal çoğunluğu bir yaratabilirsek, aralarından daha çok yeteneğin seçilme şansı daha büyük olacaktır. Devlet Opera ve Balesi’nin görevi budur.

        • Yatılı sisteme dönülemez mi?

        Ben dönülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ankara Devlet Konservatuvarı'nda danışma kurulundayım, aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi’nin de danışma kurulundayım. Komisyonda konuştuğumuz konular da bunlar... Tabii bunun için çeşitli olanaklar gerekiyor, sadece ilgili birimin açılması ve binanın yapılmasından ibaret değil, o çocuklarla ilgilenecek olan personelin de istihdamı söz konusu ama Türkiye çok büyük bir ülke ve bu birimlerin tekrar açılması için bizler, en azından Kültür Bakanlığı personelleri olarak, Devlet Opera ve Balesi genel müdürü olarak ısrar ediyoruz. YÖK’ün ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın da bu konuya el atmasını arz ediyoruz ve rica ediyoruz. Yapılabilirse, bu bölgelerden bulduğumuz birçok çocuk geleceğin yıldızları olarak, sahne sanatçıları olarak yola çıkacaklar.

        • Neden birçok Tan Sağtürk çıkmasın değil...

        Tabii ki.... Müzisyenlerimiz var, tiyatro oyuncularımız var, orkestra elemanlarımız var, bale sanatçılarımız var, modern dansçılarımız var, müzikal oyuncularımız var. Bizim için konservatuvarlar çok değerlidir. Türkiye’nin kurduğu en önemli okullardan bazılarıdır. Fakat birçok yerde aniden açarsak ve eğitimci niteliğini artırmazsak da bu sefer içi boş okullar olarak çıkar. En azından şu andaki okullarımızın iç donanımını rahatlatabilelim. Yatılı okulu açarak çocukların önünü açabilelim. Bakanlığımızın ön ayak olduğu ‘Harika Çocuk Yasası’nı devreye sokabilelim. Bu konuyla ilgili de çok çalışıyoruz. Bakanlığımız tarafından yetenek taramaları da yapılıyor. Dolayısıyla bizler genel müdürlük olarak bu minvalde, bizim çocukluğumuzda gördüğümüz rahatlığı şimdi yeni nesil sanatçılarında da sağlayabilecek yöneticiler haline dönüşebilelim istiyoruz. Önemli olan konu da bu.

        • ‘Harika Çocuk Yasası’ kapsamında eskiden yetenekli çocuklar yurt dışında eğitim görüyordu. Yine o sisteme mi dönülecek? İlla ki eğitim yurt dışında mı alınmalı? Eskiden Türkiye'de bu konuda imkânlar kısıtlıydı ama şimdi yeterince yok mu?

        Bu sene öyle bir çalışma yaptık ki o eskiden yürürlüğe konmuş fakat artık kadük olmuş bir sistemi tekrar ayaklandırmak için revize etmek durumunda kaldık. Buralarda elbette ki bir üst komisyonun bir alt komisyonu oluşması gerekiyor. Bu komisyon yapılarıyla yetenekli çocuğun ya kendi okullarımızda imkana sahip olması ya da ona uygun bir okulun seçilmiş olup o okulun masraflarının bakanlığımız tarafından yüklenilecek olması son derece değerli.

        • Türkiye’deki okullardan mı söz ediyoruz?

        Şimdi, bir bale sanatçısı ya da bir şan sanatçısı olarak bakamayız. Onların da bireysel olarak kendi içinde ayrıştığı ihtiyaçları vardır. Her çocuğun niteliğini iyi belirleyip ona ya kendi okulunuzda ya da okulunuzda eksik kalacak yönler varsa ona uygun bir okula kanalize etmekte her zaman fayda olur. Bu yurt dışı da olabilir. Daha çok, öğretmene gönderirsiniz. Yani sistemden ziyade bazen bir öğretmene de gönderebilirsiniz. O köprüyü sağlayabilecek bir komisyonun oturması çok değerli. Çocuğun Türkiye’deki imkanlarını arttırmak da olabilir. Sonuçta bu işi yaparken belli bir harcama yapılmak durumunda kalınıyor. Bunu devletimiz yapmaya çalışıyor ama bazen bazı büyük harcamalar olabiliyor. Bunu bakanlığımızın üstlenecek olması bence çok özel bir durum.

        • Özel kişiler ya da şirketler dâhil olamaz mı?

        Özel şirketler mutlaka arzu edecektir. Biz geçen yıl tarihi seyirci rekorunu kırdık. Ciddi bir yol kat ettik. Önümüzdeki yıllarda da bu tecrübeyle o teveccühü yakalarsak, zaten bu arzda mutlaka bunlar kabul görecektir. Anadolu turnesiyle buradaki yetenekleri keşfedip, "Bakın, elimizde bu kadar yetenekli insan var, artık yatılı birimlerin mutlaka açılması lâzım, diye diğer tarafla bir köprü niteliğinde çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.

        • Bir çocuğun opera veya baleye yönlendirilmesi için özellikle hangi özelliklere sahip olması gerekiyor?

        Bale söz konusuysa fiziksel yeteneğe mutlaka bakıyoruz ama bazen fiziksel yetenek de yetmiyor ve mental yetenek gerekiyor. Çünkü yarışmacı bir ruhunun da olması lâzım. Sahne üstüne çıkacak ve seyirciyle buluşma anı çok önemli. Çok kalabalık bir kitleye dans edecek ya da şarkı söyleyecek ya da enstrümanını kullanarak sanatını icra edecek. Buralardaki mental yapı da çok değerli. Bazı okullar aldıkları nüfusun belirli bir kısmını öğrenci bazında ilk senelerde eliyor ve geri kalanları hiç bırakmamak üzere devam ediyorlar. Kimi okullar da her sene kabiliyetine göre değerlendirerek yollarına devam etmek istiyorlar. Bale için müzikal için opera için ve müzik için bütün testler ayrı çalışmalara tabi tutuluyor. Ve bu uzun süren bir ölçümdür. Çünkü konservatuvara girecek olan çocuk artık profesyonel olarak bu işi seçmiş demektir.

        • İdeal yaş kaçtır?

        Bizim konservatuvarlara alınma yaşlarımız 11 bir yaş civarlarıydı. Yani ilkokuldan sonraydı. Ufak yaşlarda başlıyoruz. İlkokul sonrası başlıyoruz. Şan bölümüne daha yüksek yaşlarda başlanabiliyor. Tiyatro bölümüne liseden sonra alınıyor. Çocukları çok ufak yaşta eğitime başlatmamızın sebebi de fiziksel yapısının ona uygun olmasını sağlamaya çalışmak. Yetenekli bir çocuğu aldıktan sonra sürekli çalışmasını sağlamalıyız. Çünkü belirli bir yaştan sonra kas evresini, yapışma yerlerini ve kemik yapısını ona uygun hale getirmek zor olabiliyor.

        • Seyirci sayısının bir yılda yüzde yüz artmasının ana nedeni nedir?

        Bir kere bakanlığımızın radikal bir kararla; beni, Tamer Karadağlı’yı ve Birol Güven’i bu görevlere getirmesiyle olumlu bir algı oluştu. Bunu yaparken seyirci ne yaptığımıza bakar, hemen teveccühü olmaz. Ben kendi adıma şunu yapmaya çalıştım; bir kere çok iyi bir ekip kurmaya çalıştık, yönetim ekibi ve sanatsal ekip kurmaya çalıştık. Sanatsal ekip kurduktan sonra programlamayı dünya takvimine oturtmak için çok daha erken planlar yaptık ve biletleri çok daha erken satışa çıkar hale getirdik. Eski eserleri yaparken tekrar revize ederek bir seyircinin ikinci kez gelmesini de sağlamaya çalışmaya özen gösterdik. Yeni eser seçimleri çok önemliydi. Mesela, ‘Carmina Burana’ diye yirmi dört parçalık çok büyük bir çalışmayı İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin tüm kadrosunu kullanarak AKM salonunda yaptık. Aynı zamanda Wagner ekibiyle birlikte de sahnenin o olağanüstü mekanik yapısını kullanabilir hale gelmesini sağlayabildik. Fikir benden çıktı, uygulamacı rejisör Ayşem Sunal ile birlikte Volkan Ersoy’du. Diğer koreograflarımız ve sanatçı ekibimizle de gurur duyduğumuz bir deneme çalışması olmuş oldu. Aslında AKM’nin mekanik aksamını tanıyabilmek için yaptığımız ilk denemeydi. Hemen ardından ‘Uçan Hollandalı’da da uyguladık. Uzun zamandır Wagner yapılmıyordu ama onu da uyguladık. O da çok özellikli bir iş olarak çıktı. Sanatçılarımızı ve teknik ekibimizi çok iyi tanıyoruz ve çok gurur duyduğumuz bir kadromuz var. Sahneyi de iyi tanıyınca ortaya yeni prodüksiyonlar ve farklılıklar çıkmaya başladı. Bence müzikalleri de iyi çalışmamız lazım fakat öncelikle bizim başyapıtlarımızı ve Milli eserlerimizi birkaç senede bir çıkarıp yapabileceğimiz eser zenginliğiyle depolarımızı hazır tutmamız gerekiyor. Seyircilerden çok baskı yiyoruz ama bir taraftan da çok mutluluk duyuyoruz. Çünkü en büyük sorunumuz bilet bulunamama meselesi olsun. Bizim biletlerimiz davetiye olarak verilmiyor ve genellikle de toplu satış yapılmıyor. Bu arada eser sayısını da çok artırdık; yedi yüzlerden binlere çıkardık. Türkiye’de enteresan, beklemediğimiz, bu kadar hızlı gelişimini göreceğimizi düşünmediğimiz gelişmelerle karşı karşıya kalıyoruz. Eskiden on dört temsile kadar gidiyorduk. Sadece ‘Fındıkkıran’ yapacak değiliz, diğer eserlerimizi de döndürmemiz gerekiyor. Ben dengeli bir üslup deniyorum. Yani opera ve bale genel müdürü olarak bu sıfatımı demokratik tutmaya çalışıyorum. Eser sayılarını baleye olduğu kadar operaya da eşit tutmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda müze konserlerimiz oluyor, opera turlarımız oluyor. Kendimize çeşitli alanlar yaratmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki yıl Ankara’da bin kişilik bir salona kavuşma ihtimalimiz olacak gibi gözüküyor.

        • Salon açısından yeni çalışmalar var mı?

        Evet, Kültür ve Turizm Bakanımız sayın Mehmet Nuri Ersoy, Haydarpaşa garını bir sanat alanı olarak tanımlamak istiyor. Karşı tarafta çok fazla sanatsal salon yok dolayısıyla oraya da AKM’nin biraz daha küçük bir modeli de olsa bir sahne yapma arzusu var. Bu konu bizim için çok mutluluk verici.

        • Sanatçı sayısıyla altyapı yeterli mi?

        Sanatçı sayısının konservatuvarlardan gelmesi lâzım. Bunun için de yatılı birimlerin açılıp bütün Anadolu’nun oraya gelebilecek potansiyele sahip olması lâzım. Sayısal çoğunluğu oradan alabilirsek bizim elimiz çok daha rahatlar.

        • Başka söylemek istediğiniz neler var?

        Biz gençlere çok önem veriyoruz. Şu anda Devlet Opera ve Balesi’nde hem sanatsal hem yönetimsel anlamda ışığını gördüğümüz genç arkadaşlarımızı bir alanda toplayıp onlara çeşitli işler vermeye başladık. Çeşitli Avrupa fonları var ve bu fonlarda, Avrupa havzasıyla ilgili o gençlerle çalışıyoruz. Bunun gibi birçok alanda gençleri toplamaya başladık. Gençleri ileride yönetici olduklarında ya da sanatsal alana geçiş yaptıklarında şimdiden hazırlamak gerekiyor. Ümit Milli takımı kurmaya çalışıyoruz yani.

        • O gençler şu anda neler yapıyorlar?

        Bir bale sanatçısıysa bale, korodaysa koroda ya da şarkıcıysa, müzisyense müzisyen. Onların aralarında ışığı olan, çok çalışkan olan ve sanatsal yeteneğini gördüğümüz ya da idari tarafta da ilerisi için gerçekten çok kabiliyetli olur dediğimiz arkadaşları bir çalışma yapısı altına alıp ilerisinin yöneticilerini ve sanatçılarını şimdiden hazırlayabilecek bir genç çalışması başlattık. Bir uluslararası bale yarışmamız var, onu tekrar aktif ettik. İki yılda bir olacak ama aynı zamanda ulusal bir bale yarışması da bu sene yapılacak. Bodrum Bale Festivali’nin açılışında o ulusal bale yarışmasındaki çocukları sahneye çıkarmak istiyoruz. Dışarıya bilet satarak bunu yapacağız. Bir opera yarışmasının mutlaka devreye girmiş olması lazım. Genç koreograflar çok önemli. Ben gençlerin ne yaptığını, nasıl bir hayali olduğunu ve bunu nasıl uygulayabildiğini nasıl anlayabilirim? Bunu anca genç koreograflar gecesinde onlara imkân vererek yapabilirim. İzmir Devlet Opera ve Balesi ile geçen sene bunu başlattık. Çok başarılı yedi koreograf geldi. Bu arkadaşlara yeni olanaklar sunduk ve şimdi yenilerini arıyoruz. Bu sene bu genç koreograflar gecesini Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde geçireceğiz. İzmir’de yapmayacağız ama İzmir’i bir kuluçka merkezi gibi düşündük. İzmir’de bu sene beste ve libretto yarışması başlatacağız. Bunlar opera ve balemiz için yenilikler.

        • Yurt dışında bizim opera ve balemize nasıl bakılıyor?

        Ben Devlet Opera ve Balesi genel müdürü olduktan sonra Uluslararası Bale Federasyonu başkan yardımcılığına getirildim. Bütün önemli yarışmalarda jüri üyesi olarak bulunmamın yanı sıra Moskova’daki yarışmada başkan yardımcılığı ve Seul’deki yarışmada da başkanlık yaptım. Dolayısıyla dünyanın en önemli otoriteleri o jüride oturuyor ve dolayısıyla iletişim hattı çok geniş ve çok yüksek oluyor. Bizim neler yapabildiğimizi çok iyi tahlil edebiliyorlar ve beğeniyorlar. Opera tarafında da Ottavio gibi çok önemli bir yarışmada İstanbul il müdürümüzün jüri olarak bulunmasını sağladık. O da çok başarılı oldu. Yeni bir iletişim hattı doğdu. Hatta kendisi Umman’daki bir çalışmadaydı ve bugün geldi. Dolayısıyla bilinirlik ancak orada varlık sürdürdükçe olur. Bir de turnelerimiz oluyor. Mesela, Macaristan’da ‘IV. Murat’ operamızı sergiledikten sonra bis yaparak alkışa başlayan bir Macar seyircisiyle karşı karşıya kaldık. Belki önümüzdeki dönemlerde bir ‘Kuğu Gölü’ ile büyük bir Çin turnesi düzenlenecek. Uluslararası festivallerde varlık göstermemiz gerekiyor. Hatta altı ilimizin birleşimiyle oluşacak büyük prodüksiyonları da yurt dışında yapmak mümkün olabilecek. Ben uluslararası seviyede çok başarılı olacağımıza inanıyorum. Artık bizim kendi gemimizi kıyıdan ayırıp okyanusa doğru götürdüğümüzün bilincindeyim. Dolayısıyla hepimizin görev yerlerini çok iyi alıp birlik ve beraberlik ruhuyla farklılıklar sağlayacağımızı hissediyorum. Bir yılda bütün bunlar oluyorsa, inancımız çok yüksek.

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ