Müjde Uzman: Kadınlar, evlenmediği için evde kalmış olmuyor"
Müjde Uzman, 2023'te kariyeri adına büyük bir sıçrama yaşadı. Bir yanda; 'Alev'i canlandırdığı SHOW TV'nin reyting şampiyonu dizisi; 'Kızılcık Şerbeti'... Diğer yanda; 2023 - 2024 sinema mevsiminde beyazperdeye yansıyan / yansıyacak 3 sinema filmi... Uzman, gösterime yeni giren 'Kadınlara Mahsus'ta hayatlarındaki erkeklerle olan ilişkilerinde sorunlar yaşayan 7 kadından 'Şebnem'i canlandırdı. Müjde Uzman, Habertürk'e verdiği röportajda kadınlara yönelik şiddetin nasıl sonlanacağına dair fikirlerini dile getirirken anaokullarından itibaren psikoloji eğitimi verilmesi gerektiğini söyledi. Uzman, ayrıca; tercih edilmeme endişesinin kadınların yanlış ilişki veya yanlış evlilik yaşamasında büyük payı olduğunu belirtti
Müjde Uzman...
Son dönemde yıldızını iyiden iyiye parlatan oyunculardan.
Bir yanda; 'Alev'i canlandırdığı SHOW TV'nin reyting şampiyonu dizisi; 'Kızılcık Şerbeti'... Diğer yanda; 2023 - 2024 sinema mevsiminde beyazperdeye yansıyan / yansıyacak 3 sinema filmi.
O filmlerden biri; 'Kadınlara Mahsus'...
'Kadınlara Mahsus', kişisel dönüşüm kampında bir araya gelen 8 kadının hikâyesini konu edindi. Film; hayatlarındaki erkeklerle olan ilişkilerinde sorunlar yaşayan, artık kendilerini büyük bir çıkmazda hisseden, birbirlerini tanımayan 8 kadının kamp günlerinde birbirlerinden ilham alarak yaşadıkları aydınlanmayla sorunlarının üstesinden gelmelerini izleyicilere oldukça keskin bir anlatımla sundu.
Serdar Akar'ın yönettiği, Nergis Otluoğlu Akoğlu’nun senaryosunu yazdığı Limit Yapım imzalı 'Kadınlara Mahsus'ta 'Şebnem'i canlandıran Müjde Uzman, başrolleri; Melisa Aslı Pamuk, Merve Çağıran, Ceyda Düvenci, Şebnem Sönmez, Başak Parlak, Elifcan Ongurlar, Aslı Tandoğan, Halil İbrahim Yılmaz, Yurdaer Okur ve Nami Esatgil ile paylaştı.
Müjde Uzman, Habertürk'ten Mehmet Çalışkan ile yaptığı röportajda 'Kadınlara Mahsus'un özellikle nelerin altını çizdiğinden, dostluğunu kazanmak için başta hangi özelliklere sahip olunması gerektiğine kadar birçok konuda açık sözlülükle açıklamalarda bulundu.
• 'Kadınlara Mahsus' hakkında neler hissediyorsunuz?
Biz çekeli iki yaz geçti. Çekerken çok eğlendik, her şey çok güzeldi. Geyik olsun diye söylemiyorum; ben, o oyunculardan değilim. Bu çok özel bir iş.... Bir kere Serdar Akar ile çalışacak olmak benim için çok özeldi. 5 dakika da çalışacak olsaydım da bütün film de çalışsaydım da benim için aynıydı. Çok iyi arkadaşlar edindim. Oyuncu olarak her zaman, bir şey anlatan bir işe denk gelmiyorsunuz. Hakikaten artık dünyada da ülkemizde de sıkıntı haline gelen bir konuyu, tabii ki birazcık köşelerini sivrilterek, tabii ki herkes için geçerli değil ama bir şey anlatmak için de maalesef karikatürize etmek gerekir. Örnek vermek, parmakla göstermek gerekir. Böyle bir senaryo olduğu için bunu işlemek bana çok çok iyi geldi. Umarım doğru yerlere doğru şekilde dokunur.
• İzleyicilerin filmden özellikle hangi duygularla çıkmasını umarsınız?
Açıkçası anlatmak istediğimizi anlayacaklarını zaten düşünüyorum ama umutla çıkmalarını istiyorum. Bir mutlu sonla, bir umutla tünelin sonundaki ışığı görerek çıkmalarını istiyorum. Bir şeyler ne kadar kötü olursa olsun, biz insanoğlu olarak birbirimizi destekleyerek hakikaten her şeyi çözebiliriz. Önemli olan farkındalık... Önemli olan birbirimize nefret kusmak, kin beslemek, birbirimize karşı dolmak değil... Önemli olan anlayışla, empatiyle yardımcı olarak birbirine destek olarak bu farkındalığı yaratmak. Filmdeki kadınlar zaten öyle yapıyorlar. Önce ön yargılarıyla, egolarıyla, yaşanmışlıklarıyla, duvarlarıyla geliyorlar ama sonra diyorlar ki "Bir dakika! Aslında birbirimizden bir farkımız yok ki... Başka hayatlar yaşıyor olabiliriz, başka yaşlarda olabiliriz ama insanlık bazında baktığınız zaman sorun; sorundur. Çözüm; çözümdür... Onları fark eden bir kadın topluluğu var. Umarım izleyicilere de öyle güzel bir umut verebiliriz.
• Sonuçta herkes aynı gemide.
Öyle... Dünya olarak öyleyiz.
• Canlandırdığınız karakter 'Şebnem' için özel bir hazırlık süreci geçirdiniz mi? 'Şebnem' gibi birileriyle tanışıp sohbet etme olanağınız oldu mu?
Kimseyle konuşmadım. Çünkü vaktim olmadı ama 'Şebnem' etrafımızda çok gördüğümüz sorunlardan birini yaşayan bir kadın. Çocuğu var, bir anne ve eşiyle problem yaşıyor. Psikolojik şiddete maruz kalıyor ve kendi ailesiyle de travmaları var. Bunları çocuğuna yansıtıyor mu? Eşine nasıl yansıtıyor veya eşinin ona yaptığı haksızlıkla nasıl mücadele ediyor? İşte onun hikâyesi... Dolayısıyla 'Şebnem' etrafımda çok fazla olan bir kadın tipiydi... O yüzden ekstra bir hazırlık süreci geçirmedik. Tabii ki senaryo okuma provalarında hocamızla konuştuk ama baktık ki ben konuyu anlamışım, devam ettik. Aslında bu belli prototipleri oynadığımız için hepimiz çevremizde böyle kadınları gördük.
Müjde Uzman - Serdar Akar - Başak Parlak
• Ne yazık ki kadına psikolojik ve fiziksel şiddet bir türlü son bulmuyor. Bu konuda kadınlara, erkeklere ve yetkililere ne söylemek istersiniz?
Ben bir vatandaş olarak, doğdum, büyüdüm, okula gittim, çalışıyorum. Hepimiz bir şeyler yaşıyoruz. Benim gözlemim şu; bence psikoloji eğitimini ilkokuldan, yuvadan başlatmak gerekiyor. Her meslek dalının önce temel ve belki de biraz ileri psikoloji eğitimi alması gerekiyor. Bence bu çok çok büyük bir fark olurdu. Bir anne - baba düşünün; belki çocuklarını travmayla büyüttüler ama onların eğitimi, farkındalığı veya bir 'dur' diyeni olsa, belki çok daha yumuşayabilirlerdi. "Eğitim şart!" diye artık geyik olan ama çok trajikomik bir durum var. Bu bir gerçek... Psikoloji, en az dikkat ettiğimiz şey. Elimiz kesiliyor, hastaneye gidiyoruz; dizimiz ağrıyor, doktora gidiyoruz da neden ruhumuz için bir şey yapmıyoruz. Onu hiç anlayamıyorum.
• Ne yazık ki "Deli misin?" diye kalıplaşmış bir ön yargı da var.
Bir de üzerine dalga geçiyoruz... En çok yüklendiğimiz ve en dönüp bakmadığımız taraf psikolojimiz. Biraz daha iyi olacak diye inanıyorum. Benim çok uzun zamandır böyle bir düşüncem var, keşke böyle olsa...
• Kadınların yanlış ilişki veya yanlış evlilik yaşamasında, tercih edilmeme endişesinin meydana getirdiği psikolojinin ya da adanmışlık duygusunun payı büyük müdür?
Evet, bence büyük... "Yok" diyemeyeceğim. Hiç hoşlanmadığım, hep karşı durduğum, hep mücadele ettiğim hisler... Bilmiyorum ama bu nasıl bir algıysa hiçbir erkek, bir kadın için aynı yollardan geçmiyor. Kadınların; "Bir tercih edileyim, istenmezsem hırs yapayım" gibi durumları oluyor. Çoğu erkekte böyle bir şey görmüyorum. Bu artık yetiştiriliş şekli mi, yoksa sosyolojik ya da psikolojik bir şey mi? Anlamıyorum.... Çünkü sevgi; sevgidir, aşk; aşktır, kötülük; kötülüktür, psikolojik şiddet; psikolojik şiddettir... Bunu bir kadın da yapabilir ama erkek egemen toplumda böyle oluyor. Bunlar gerçekten çok sosyolojik ve psikolojik konular. Böyle bir şey olduğunu maalesef görüyorum ve kabul etmek zorundayım. Evet, bu hislerin varlığı bunu etkiliyor, doğru maalesef...
• Çok eskiden beri süregelen bir düşünce vardır; 'evde kalmış' ya da 'kız kurusu'... Bu konuda, çağ dışı düşüncelerin de büyük etken olduğunu düşünüyorum.
Evet, yer etmiş... Bu, eskilerin; kadın evini kursun, yemeğini yapsın, kocasına baksın" şeklindeki düşüncesinin devamı. Bunu isteyen tabii ki yapsın ama aksi de eleştiriliyor. Bir erkek çocuğunun ve bir kız çocuğunun küçüklükten itibaren eşit bir psikolojik ve sosyolojik eğitim görmesi gerekiyor. Ne kimse evlenmediği için evde kalmış, ne de bir erkek sadece eve ekmek getirdiği için erkek değildir. Bunlar söylense, kimse böyle büyümeyecek. Kimse doğuştan bu bilgilerle gelmiyor. Bunlar o yüzden çığ gibi büyüyor. Dediğiniz gibi yerleşmiş ifadeler ve kalıplar, bazılarının işine geldiği için sahip olduğu birtakım fikirler yer ediyor. Bunları kırmak, umarım minicik bir tohum bile ekmek; sanatla, müzikle ve sohbetle mümkün olacak.
• 'Kadınlara Mahsus'ta 8 karakter, birbirlerine ilham veriyor. Filmin birçok kadına, birçok erkeğe ayna görevi göreceğini düşünüyorum. Sizin de birçok hayranınız var. Hayranlarınıza özellikle hangi konuda ilham olmak istersiniz? Hangi yönünüzü ilham olarak almalarını umarsınız?
Güzel bir soru, teşekkür ederim... Herkes bizi oyuncu, ünlü olarak görüyor... Halbuki ben hep şunu söylüyorum; ben annemin karnından oyuncu olarak doğmadım, bu bir... Bununla kendimi var etmedim, bu iki... İnsan olduğumuzu, oyunculuğun bir meslek, şöhretin onun abartılmaması gereken bir getirisi olduğunu, hepimizin birlikte bir hayat gailesi içinde olduğumuzu hiçbirimizin unutmaması lâzım. Ben, kendimi girdiğim her işte ama özellikle oyunculuk mesleğinde bunu sık sık ifade etmeye çalışırken buldum. Demek ki benim bunu anlatmak için içimde bir dürtü var. Benim ilham olmak istediğim şey, birincisi; hepimiz insanız ve demin konuştuğumuz gibi dünyada birbirimizden başka hiç kimsemiz yok. Bitkiler, hayvanlar, canlılar, biz, hepimiz yaşıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. Birbirimize hayatı zorlaştırmanın hiçbir alemi yok. Bir hayatımız var... Ben; oyunculuk yapsam da sevilsem de, şöhretli biri de olsam hep alttan bunu söylemek istiyorum. Benim kaşımın gözümün, ünümün, bunların hiçbirinin önemi yok. İş, bir hastalığa, bir başarısızlığa bakar. Aslında ne kadar etkili... Birbirimize bakışımız değişse, birbirimize davranışımız da o kadar değişiyor. Ben hep onu söylemeye çalışıyorum. Yanıma gelip, "Siz ünlü müsünüz?" diyorlar. Bilmem, diyorum. Mahallenin de ünlüsü var, sınıfın da ünlüsü var... "Beni tanıyorsunuz, teşekkürler. Ben de sizi tanıyayım, tanışalım" diyorum. Bu çerçevede tutmak istiyorum. Bir de takıldığım şöyle bir konu var; gerçekten artık çevrenin, havanın, doğanın laf ola beri gele önlemlere değil de gerçek önlemlere ihtiyacı var. Soluk alacak oksijenimiz kalmamak üzere, her yer beton, her yer egzoz dumanı, her yer plastik, susuzluk.... Bunların hepsi; ağaçları keselim, denizleri kurutalım üstünü dolduralım düşüncesinden kaynaklanıyor. Zaten çok kalabalığız, çoğalmaya da devam ediyoruz. Bunu artık duygusal bir yerden çıkarmak lâzım. Kalabalık olduğumuzu, sonu olan bir kaynağın üzerinde yaşadığımızı hatırlamamız gerekiyor. Benim evimin yarısı geri dönüşüm fabrikası gibi, her şeyi ayırıyorum, üşenmiyorum. Uzaklara bile olsa götürüyorum. "Benim yaptığımdan ne olacak?" demeyin. Atalarımız; "Damlaya damlaya göl olur" diye boşuna dememiş. Bunu da söylemek isterim. Her yerde insanları dürtüyorum, sizin vesilenizle buradan da hatırlatmış olayım.
• Canlandırdığınız 'Şebnem' karakteri gibi bir aydınlanma anı yaşadığınız ve olmaması gereken bir ruh halinden o anda çıktığınız bir dönem oldu mu?
Oldu... Birkaç sene önce sorsaydınız "Yok" derdim... "Aslında her an aydınlanmak için bir olasılık" derdim. Hâlâ da öyle düşünüyorum ama benim de öyle bir dönemim oldu. Ermedik sonuçta, böyle bilgiç bilgiç konuşuyorum ama tabii ki hepimizin hataları, eksikleri, yanlışları, başına gelenler oluyor. Ben de insanım, bana da oluyor. Az önce bahsettiğiniz şey var ya bilmekle, yapmak, çok farklı. Kalp; enteresan bir şey... Hisler ve duygular enteresanlar, her zaman mantığınızın sesini dinleyemiyorsunuz ama önemli olan farkındalık. Önce sorunu kabul etmek, sonra da çözümü için çabalamak gerekir. Kendini sevmek, öz güvenli olmak, kendine değer vermek çok önemli. Unutabiliriz, olabilir... Birileri başka türlü hissettirebilir. Benim de biraz mücadele ettiğim oldu ama sonra, çok şükür, kendime geldim. 'Şebnem'i ve onun gibi yaşamak zorunda kalan kadınları çok iyi anlıyorum.
• Üzerine konuşamayacağımız konu çok mu özel?
Evet, öyle bir şey ama aslında çok da genel bir konu.. Bunu ortaokulda da yaşamış olabilirdim, üniversitede de... Kişilerin bir önemi yok aslında. Herkes gibi benim de düştüğüm ve içinden çıkamadığım şeyler oldu. O yüzden filmde de bunu anlatmak çok değerli. Bunu yaşayan birçok insana bunu hatırlatmak, belki de güç olmak değerli.
• Öyle bir durumda kendinizi tedavi etmek için hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Müzik... Bol bol müzik dinlemek. İnsanın sevdiği şeyleri yapıp kendini hatırlaması, sevildiği insanlarla, sevdiği insanlarla vakit geçirmesi lâzım. Sanırım en büyük problem, öz değeri kaybetmek ve kendini unutmak. Bu, başarı hırsı yaşayan insanlarda da oluyor. Bunu aşka veya ilişkiye indirgememek lâzım. Her şey, insanın kendini unutup birazcık odağının bozulmasına bakar. İnsanın özüne dönmesi lâzım. Müzik dinlemeyi mi seviyorsun, tekrar dinle. Bir yere gitmek iyi mi geliyor, git. Şu arkadaşın mı sana iyi geliyordu, üşeniyor musun? Olsun, zorla kendini. Bence ayağa kalkıp, kendine kendini hatırlatacak şeyleri yapmak lâzım.
• Mesleğiniz size yeterince cömert davranıyor mu?
Evet, davranıyor. Ben zaten çok bir şey beklemiyorum. Mesleğimle güzel bir ilişkimiz var. Yanlış hırslar çok zarar vericidir. Çok şükür, doğuştan hırs sahibi bir insan değilim. Oldurmaya, mücadele etmeye inanırım. Öyle; "Evrene bırakayım, bana gelsin" diyen bir insan değilim. Çalışmaya, alın terine inanıyorum. Gereksiz kör edici hırsları hiç sevmem. Çok şükür, hiç öyle bir topa da girmedim. Mesleğimi, herkesin meslek yaptığını unutmadan, "Bu da benim mesleğim, elimden gelenin en iyisini yapacağım" diye icra ediyorum. Dolayısıyla aldığım karşılıktan da gayet memnunum. Gittiği yere kadar da gider... Mesleğimle gayet sevgi ve saygı çerçevesinde bir ilişkimiz var. Bence birbirimizden memnunuz.
• Hayata sorgulayıcı bir tavırla mı yaklaşıyorsunuz yoksa teslimiyetçi bir yapıya mı sahipsiniz?
Ben hiç teslimiyetçi değilim, o yüzden o kavga sürer. Bir şeye teslim olunca da sinir oluyorum. Tabii ki zararlıysa ve hakikaten bana kötülüğü dokunuyorsa... Yoksa faydalı olana teslim olmak güzel bir şey. Alışkanlıklarımı, bildiğim güvenli alanımı severim. Biraz teslimiyetin nasıl olduğuna bağlı. Her şeyin fazlası zarar. Teslim de olalım, mücadele de edelim ama her şeyin fazlası zarar. Denge kurmak lâzım.
• Buraya gelmeden önce birkaç arkadaşıma; "Müjde Uzman ile röportaj yapacağım, soru sormak ister misiniz?" şeklinde soru yönelttim. "Çok güzel, çok başarılı, çok şöhretli ama hiç şöhret gibi davranmıyor, yaşamıyor" dediler. Şöhret, size ne ifade ediyor?
O galiba insanların yapmak istediklerini bir şeye tutunup yaptıkları bir şey. Şöhret, kime göre neye göre? Bunu sürekli sorguluyorum. Bizim ilkokulun da bir ünlüsü, havalısı vardı. Huyun, suyun, tabii ki toplum içindeki hiyerarşi de seni bir yere getiriyor ama ben yarın öbür gün bir anda bu işi yapmıyor olsam ne olacak? Kendi topuğuma sıkmanın ne manası var? Bir de tanınmak çok zararlı... Özgürlüğün gidiyor, herkes ne yaptığına bakıyor, herkesin senin hakkında bir fikri var, her kafadan bir ses çıkıyor, sürekli bir müdahale var. Şimdi bunun nesi güzel?
• Ki bu zamanda bir de sosyal medya var.
Bir de… Bunun nesi güzel? Bana biri anlatsın. Hayatım boyunca anlayamadım. Niye istiyorsunuz ki bunu? Dert... Rahat rahat istediğini yapamazsın. Yaparsın, bu sefer başına iş açılır, konforun gider. Bu konu bana hiçbir zaman hiç havalı gelmedi. O yüzden de nasıl yaşıyorsam o şekilde yaşamaya devam etmek istiyorum. Mümkünse, bana; "Ünlü" demeyin. Ne gerek var?
• Birkaç çok ünlü yabancı oyuncunun biyografisinde dikkatimi çekmişti. "Şöhret gerçekten bizim psikolojimizi bozdu, bizi; bizden aldı. Çok yıllar sonra kendimize geldik" demişler...
Tabii... Biyografilerde gördük, okuyoruz. Doğru söylüyorsunuz. Bu insanların hepsi ortak bir noktada buluşuyorsa tecrübelerden ders çıkarmak lâzım. Demek ki bu, öyle çok da hoş bir şey değil.
• Geçmişten çıkardığınız en önemli ders ne oldu?
Kafamın çalışmaya başladığı, kendimi birey olarak tanımaya başladığım zamandan beri hep aynı fikirdeyim. Bu fikrim de hiç değişmedi... İyi ve verimli yaşamak lâzım ve kimseye zarar vermeden yaşamak lâzım. Zaten bu fikirdeydim, bir ders çıkartsaydım da bunu çıkartmayı isterdim. Nitekim de her gün, yaşadığım her dakika da bunu çıkarıyorum. Kimseye zarar vermeden, faydalı faydalı yaşayıp mutlu olalım. Belki şöyle bir ders çıkarmış olabilirim; böyle düşünmeme rağmen kendime zaman kaybettirdiğim şeyler olmuş. Bu da çok normal, insanız, fark etmiyoruz. Fark edince de harekete geçmek lâzım. Belki kendime, "Harekete geçmekten geri kalma kızım" demişimdir.
• Mesleğiniz adına edindiğiniz en önemli öğreti ne oldu?
Profesyonellikten çıkmadan çalışmak... Ki egolarından ve hırslarından dolayı çıkartılmaya çok müsait bir iş... Oradan çıkmadığında işini gücünü gönül rahatlığıyla, vicdan rahatlığıyla yapıyorsun. Çok şükür, öyle gittim, öyle oldu. Baktığım örneklerde de; öyle yaşayan insanların çok daha huzurlu ve başarılı olduğunu görüyorum. Başarı da kişiden kişiye değişir, biliyorsunuz. Kimisi huzurlu olmak ister, kimisi çılgınca yaşayıp bambaşka bir hayat... Hiç kimseye de bir itirazım yok, herkes nasıl istiyorsa öyle yaşasın. Oyunculuk tabii ki insana farklı, görmediği başka bir kapı da açıyor. Ben, "İnsanları inceleyip besleniyorum" falan da diyemem. Zaten bunu biraz otomatik yapan bir insandım. Empati için çok faydalı, işimi o anlamda da çok seviyorum. Empati, çok değerli... İşim, empati yapmamda çok destek oluyor. Belki de iki kat hızlı empati yaşatabiliyor. O açıdan, teşekkürler mesleğim...
• Dostluğunuzu kazanacak bir kişide özellikle hangi özellikler olmalı?
Şeffaflık ve dürüstlük... Ben açık olmayı seviyorum çünkü öbür türlü iş çok uzuyor. Gereksiz yanlış anlaşılmalar oluyor. Domino taşı gibi her şey bir kaos haline geliyor. Benim için en önemlisi dümdüz olmak. Hiç kırılan, bozulan bir insan değilim. Hatta biri bana bir yanlışımı, eksiğimi ya da hatamı söylerse teşekkür ederim. Çünkü öbür türlü hatayla yaşamaya devam edeceğim. Bir dostumun bana bunu söylemesi lâzım. Kimisi de kötü niyetten değil ama gereksiz bir kibarlıktan dolayı söylemiyor.
• 17 yaşındayken Elite Model Look'a katılmış, birinci olmuştunuz. Yıllar sonra bir soru üzerine yarışmaya neden katıldığınızı hatırlamadığınızı söylemştiniz. Hâlâ hatırlamıyor musunuz?
Hayır, yemin ediyorum ki hatırlamıyorum. Hatırlasam söylerdim. Ne manken olmak istiyordum ne öyle bir hayalim vardı. Bir sene başvuracaktım hatta sonra başvurmadım. Birinin galeyanına da gelmiş olamam. Çünkü öyle bir arkadaş çevrem de yok. Bazı şeyler hissikablelvuku mudur, nedir? İstesem, "Manken olmak istiyordum" derim. Benim için çok normal bir şey bu. Ben bazen bir şeyi sebepsiz yapıyorum. Şuradan pay biçin; ben başvurdum ve yazlığa gittim. Hiç orayla alakalı bir bekleyişe girmedim. Hatta elemelere bile gitmiyordum, arkadaşlarım ittirdi de gittim. Demek ki onu yapasım gelmiş, yapmışım sonra da arkamı dönüp gitmişim. Zaten o konuyu da hiçbir yerde açmıyorum, anlatmıyorum. Çok heveslisi olsam söylerdim. Pişman da değilim. 17 yaşımdaydım, küçücüktüm. Kampta beni yemeklerin üstünden zorla alıyorlardı.
• Ergen yaşlarınızda veteriner ya da mühendis olmak istiyordunuz. Bu meslekleri icra etmek için özel bir nedeniniz var mıydı?
Veterinerliğin var ama baktım ki hayvanları kesip biçmem gerekecek, o benim canımı sıktı. Orada bir kısır döngüye girdim. Bir de o zamanlar, tam meslek seçimi zamanları, okulum battı, kapandı, değişimler oldu, benim o olay da arada kaynadı. Mühendislik mevzusuna biraz sonra aklım erdi. O da biraz geç oldu. Ben gerçekten teknik iş insanıyım. Mekanik, somut, tamirdir, çözümdür, ben tamamen o kafada bir insanım. Müthiş yapardım, çok da mutlu olurdum.