Önce kadınlar ve çocuklar! Türkiye'de hayata tutunan Suriyeli kadınlar yaşadıklarını anlatıyor
Suriye vatandaşlarının kayıtlı oldukları illere gitmelerine yönelik alınan karar gözleri Anadolu'daki illere çevrildi. İstanbul'a iş bulmak için yığılan Suriyelilerin en büyük probleminin başında mesleki anlamda eğitim geliyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nin sosyal sorumluluk projesi olan Kadın Sağlığı Danışma Merkezi de Suriyelileri ekonomik hayata kazandırma merkezlerinin başarılı örneklerinden. Peki Suriyelilere meslek edindirme anlamında hangi merkezlerde ne gibi çalışmalar yapılıyor? Habertürk'ten Demet Demirkır, binlerce kadın ve kız çocuğunun hayatına dokunan bu merkezi yerinde inceledi. Yeni bir sayfa açmaya çalışan kadınlarla yaşadıklarını ve bu merkezde edindiklerini konuştu
İstanbul'da kayıtlı olmayan Suriye vatandaşlarının kayıtlı oldukları illere gitmelerine yönelik alınan kararın ardından gözler göçmen-mülteci problemine çevrildi.
Önce biraz rakamlardan söz edelim. 2011 yılı Ekim ayından beri yaşanan göç dalgası ile Türkiye’de yaklaşık 3 milyon 634 bin Suriyelinin yaşadığı tahmin ediliyor. Bu rakamın 1 milyonu aşkını izinli-izinsiz İstanbul’da ikamet ediyor. 12 Temmuz’dan bu yana da 1.752 kayıtsız Suriyeli İstanbul dışında ikamet izinli oldukları illere sevkedildi.
Peki, tüm Türkiye’nin tartıştığı bir konu haline gelen Suriyelilerin kayıtlı olduğu illere sevkedilmesi İstanbul’da yaşanan problemleri çözüme kavuşturacak mı?
Daha çok İstanbul’a iş bulmak için yığılan Suriyelilerin en büyük probleminin başında ise mesleki anlamda eğitim geliyor. Suriyeli göçmenler için açılan meslek edindirme kurslarının yaygınlaştırılması sorunu çözecek mi? Suriyelilerin eğitimleri için neler yapılıyor? İş edindirme kursları İstanbul’un üzerindeki yükün alınmasına yardımcı olur mu? Gelecek anlamına gelen çocuklar ve anneleri için ne tür eğitimler düzenleniyor?
Çeşitli STK'lar tarafından göçmenlerin topluma kazandırılması ve onlara bir meslek verecek eğitimlerin sağlanması birçok sorunu önlüyor. Böylece göçmenler, dikiş, nakış, tamir, bilişim teknolojileri, hasta ve yaşlı bakım hizmetleri, doğalgaz, kalorifercilik, desinatörlük, aşçılık, halı-kilim dokuma, kuaförlük, resim ve mozaik gibi birçok alanda aldıkları eğitim sayesinde yeni bir meslek öğreniyorlar.
HEM SOSYALLEŞİYORLAR HEM DE EKONOMİK BAĞIMSIZLIK KAZANIYORLAR
İşte Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Avrupa Birliği İnsani Yardım Ofisi’nin finansal destekleriyle Sağlık Bakanlığı'nın işbirliğiyle Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nin sosyal sorumluluk projesi olan Kadın Sağlığı Danışma Merkezi Suriyelileri ekonomik hayata kazandırma merkezlerinin başarılı örneklerinden...
Habertürk’ten Demet Demirkır, binlerce kadın ve kız çocuğunun hayatına dokunan bu merkezi yerinde inceledi. Türkiye'de yeni bir sayfa açmaya çalışan kadınlarla yaşadıklarını ve bu merkezde edindiklerini konuştu. Bu merkezle hayata tutunan kadınların tek hayalleri ise aslında vatanlarına geri dönebilmek…
Merkez ihtiyaç sahibi kadın ve kız çocuklarına hem hizmet veriyor hem de çeşitli meslek edindirme kurslarıyla ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı oluyor
“BİZLER ONLARIN KAYIP BİR NESİL OLMAMALARI İÇİN ONLARA YARDIMCI OLUYORUZ”
Kadın Sağlığı Danışma Merkezi Proje Koordinatörü ve Yürütücüsü Doç. Dr. Figen Çalışkan, “Göçmenler bizim misafirlerimiz, sonsuza dek burada kalmayacaklar. Bizler onların kayıp bir nesil olmamaları için ellerinden tutuyoruz, onlara yardımcı oluyoruz. Pek çok kişi ülkesinde eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Biz, merkez olarak en azından aradaki sürecin boş geçmemesini sağlamaya çalışıyoruz” açıklamasında bulundu.
Ağırlıklı olarak kadın ve kız çocuklarına hizmet verilen merkezde, Halk Eğitim Merkezleri işbirliğiyle çeşitli mesleki eğitimler veriliyor. Öyle ki burada aldığı sertifikayla para kazananlar bile var.
Doç. Dr. Figen Çalışkan
GÖÇMEN KADINLAR BU MERKEZDE SOLUK ALIYOR
Proje Kadın Sağlığı Danışma Merkezi Proje Koordinatörü ve Yürütücüsü Doç. Dr. Figen Çalışkan ve Proje Yürütücüsü Yüksek Mühendis Nermin Kurt tarafından yürütülüyor.
Kadın Sağlığı Danışma Merkezi Proje Koordinatörü ve Yürütücüsü Doç. Dr. Figen Çalışkan,"Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, kullanmadığı bir binayı bu proje için bize tahsis etti. Burada kadınların hayatlarına dokunduk, bu çok güzel bir şey oldu. Bir misyon aldık ve yürütmeye çalışıyoruz. Kadın ve Kız Çocukları için Güvenli Alanlar’ı Mayıs 2017’de açtık. Bu merkezden Suriyeli de, Iraklı da, Afgan da faydalanıyor. Bu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nin bir sosyal sorumluluk projesi ve Birleşmiş Millet bize destek olduğu sürece devam edecek.
*Kadınların yardıma ulaşma konusundaki en büyük problemi dil bariyeriydi. Kurumdaki tercümanlarımız sayesinde bu sorun da ortadan kalkmış oldu. Örneğin; kişi hastaneye gidecek, tercüman arkadaşımız gerekirse hastaneye kadar eşlik ediyor veya telefonla yardımcı oluyor.
*Halk Eğitim Merkeziyle anlaşarak bu merkezde Türkçe kursları verdik böylece dil bariyerini ortadan kaldırdık.
*Kadını güçlendirmek adına birçok eğitim verdik, farkındalık oturumları yaptık, üniversiteden hocalarımız gelip eğitim verdi.
* İlkyardım eğitimi verdik, yangın eğitimi verdik çünkü bu insanların sosyal şartları iyi değil, evlerinde tüp kullanıyorlar.
*Emniyet Müdürlüğü’nden kadın polisler ve emniyet müdürleri gelip onlara haklarını anlattılar. Onların arkasında olduklarını söylediler. Belki de onlara bu değer ilk kez verilmişti çünkü birçok kadın buraya en kötü ihtimalle çay içmeye geliyorlar. ‘Bu bize terapi gibi geliyor’ diyorlar. Burayı o kadar benimsediler ki ‘Başına bir şey gelirse ne yaparsın?’ sorusuna ‘Merkeze giderim’ yanıtı veriyorlar. Burada çok güzel bir ekip oluşturduk.
Tercümanlarımız, psikologumuz, İl Sağlık Müdürlüğünden gelen hemşiremiz ve doktorumuz, proje asistanlarımız, sosyal hizmetler uzmanımız, sağlık aracılarımız yani herkes, o kadınlar için çalıştığını gösterdi. Burada kadınsı bir bağ oldu."
Kadınlar, kuaförlük gibi meslekler edinebiliyor
"İNSANLAR HEM HUZURSUZLUKLA HEM DEVLETSİZLİKLE KARŞI KARŞIYA KALDILAR"
"Bu kadınlar çok değerli…" diyen Doç. Dr. Çalışkan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Buradaki her bir kadının ayrı bir hikayesi var, her biri ayrı etkiliyor. Beni çok duygulandıran Suriyeli bir kadın vardı. Sınırı çok zor şartlarda geçtiğini, çok korktuğunu anlatmıştı ve şunları söylemişti: ‘Suriye topraklarından çıkıp Türk topraklarına ayağımı basar basmaz çocuklarıma sarılıp hüngür hüngür ağladm. ‘Şükür Türk topraklarındayız’ dedim.’ demişti. Bu beni hala çok etkiler. Allah hiç kimseyi devletsiz bırakmasın. Oradaki insanlar hem huzursuzluk hem devletsizlikle karşı karşıya kaldılar.
Iraklı bir kadın vardı. Kızları okula gitmek istiyordu ama eşi izin vermiyordu. O kadın buradan aldığı eğitimle eşine nasıl yaklaşacağını öğrenerek, eşini çocuklarını okula göndermeye ikna etti.Bir kadına ise ‘Nerelisin?’ diye sorduğumda ‘Yaralı Musul’dan’ cevabı almıştım. Bu da beni çok etkilemişti."
Eskişehir'deki Kadın Sağlığı Danışma Merkezi'nden faydalanan kadınlar şu hizmetlere erişebiliyor:
* Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hizmetleri
* Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Yönelik Hizmetler
* Psiko-sosyal Destek
* Yasal Haklarla İlgili Bilgilendirme
* Kurslar ve eğitimler (Halk Eğitim Merkezi işbirliğiyle açılan kurslar: Türkçe okuma yazma kursları, meslek edindirme bağlamında güzellik ve saç bakımı-kuaför eğitimi kursları, okul sonrası kız çocuklarına yönelik Türkçe dersi destek sınıfları) , kız çocuklarına yönelik aktivite, etkinlik, satranç, zeka geliştirici ve eğitici etkinlikler), ahşap dersi, resim dersleri, İngilizce dersi, paylaşım halkası, dans ve spor kursu, örgü kursu, temel atçılık kursu, meditasyon ve gevşeme egzersizleri, ilk yardım eğitimleri, yangın eğitimi.
* Eğitim ve Farkındalık Oturumları
* Sosyal Uyum Kapsamında Gerçekleştirilen Etkinlikler
İŞTE HABERTÜRK'LE HİKAYELERİNİ PAYLAŞAN O KADINLAR...
“O YAŞADIKLARIMI YAŞAMASAYDIM ZATEN ÜLKEMDEN ÇIKMAZDIM"
Aaya Husam Al-nageeb (23) – Irak
Irak’ta öğrenciydi. Savaş patlak verince Türkiye’ye sığındı. 6 yıldır Türkiye’de yaşıyor ve yaşadıklarını şu cümlelerle anlatıyor:
"Savaş, hayatımdaki en zor şeydi, çok kötü günlerden geçtim. Füzeler evimizin üstünden geçiyordu. Babam tüccardı, sürekli tehdit alıyorduk. Başta buna itibar etmedi çünkü tehditler sözlüydü. O dönemde ortaokula gidiyordum, bir gün okul çıkışında beni kaçırdılar. Beni dövdüler, enseme, kafama ve yüzüme vurdular hatta bu yüzden yüzümde lekeler kaldı. Şimdi en ufak bir şeyde çok ciddi sancılarım oluyor. Bana, ‘Eğer baban bizi dikkate almazsa sana tecavüz eder, seni bir köşeye atarız’ dediler. Çığlık atmaya devam ettim, şanslıydım ki dışardan bunu görenler ve polisler beni kurtardı. Bu olaydan beş gün sonra Irak’ı terk etmek zorunda kaldık. Okulumu, her şeyimi geride bırakıp geldim ama onca şey gördükten onca şey yaşadıktan sonra kendimi artık hiçbir yere ait hissetmiyorum.
Birkaç kez ‘Ülkemizden gidin, siz bu ülkeyi bozdunuz, siz bu ülkede fazlasınız’ gibi sözlerle karşılaştım ama keşke elimde olsa... O yaşadıklarımı yaşamasaydım zaten ülkemden çıkmazdım. Buraya sadece kendimizi korumak için geldiğimizi bilsinler. Irak düzeldiğinde geri dönmeyi çok istiyoruz ama her şey günden güne daha da kötüye gidiyor. Irak’ta hiçbir umudumuz yok. Bir insan olarak yaşamak ve insan gibi davranıldığını görmek istiyoruz. Bu anlamda Kadın Sağlığı Danışma Merkezi'nin rolü çok büyük."
"Hayalim özgürce ve güven içerisinde yaşamak, okulumu bitirmek..."
“HER GECE AĞLIYORUM AMA ALIŞTIM”
Hind Qasım Zaainel (55) Irak
1.5 senedir Türkiye’de yaşıyor, hayatının en kötü günlerini Irak'ta geçirdiğini söylüyor ve anlatıyor:
"Savaş demek her an hayatının sonlanacağını düşünmek demek. Biz gözlerimizle ölümü gördük, bunu hem yaşadık hem de gördük. Eşim Şii, ben ise Sünni mezhebindendim. Bizi tehdit ettiler. Bir gün evimizin yakınında bomba patlattılar, bir hafta sonra da arabadaydık, bizi takip ediyorlardı, eşimi arabadan zorla indirip gözlerimin önünde öldürdüler. Eşimi öldürdükten üç gün sonra evime geldiler. ‘Sen bizden değilsin, evini terk etmezsen seni de öldüreceğiz’ dediler. Evde aç, susuz hapis kaldım, zaten üç günden fazla dayanamadım. 5 çocuğum Irak’ta, benimle konuşmuyorlar, beni istemiyorlar. Her gece ağlıyorum ama artık alıştım çünkü yaşamak zorundayım. Yaşama yeniden tutunmamda bu merkezin rolü büyük.
"Hayalim burada terzilik yapmak..."
“YARABBİM TÜRKİYE’YE ZOR GÜNLER GÖSTERME”
Asya Karabaş (34) Irak
4 çocuğu var, 4.5 senedir Türkiye’de. "'Memleketinize dönün’ diyorlar. Orada hiçbir şey kalmadı ki..." diyor ve ekliyor:
"Savaş dünyanın en kötü şeyi... Çok sıkıntılar gördük, açlık gördük, yeri geldi ocakta od (ateş) yoktu. IŞİD gelince kaçmaya karar verdik. Ailecek Suriye’ye geldik ama sınırda çok zor günler gördük. Suriye’de her şeyimiz çalındı. Kar yağıyordu, yağmur yağıyordu, yollarda üşüyorduk. Ülkemizdeyken her şeyimiz vardı ama kaçmak için hepsini sattık. Bize ‘Niye buradasınız?’ diye soruyorlar. Ben bu saatten sonra nereye giderim? Orada çalışacak yer yok, nerede çalışırım? Irak’ta evim yıkıldı, nerede kalırım?
Türkiye’den Allah razı olsun, bize kapılarınızı açtınız ama insanlar bizi bazen sevmiyor. ‘Memleketinize dönün’ diyorlar. Orda hiçbir şey kalmadı ki… Bize kötü davrananları görünce içimden şöyle diyorum: 'Allah kalbine merhamet versin.'
Benim eşim hem astım hastası hem de topuk dikeni var. İş bulunca çalışıyor, bulamayınca çalışamıyor.
Her namaz kıldığımda şu duayı ediyorum: ‘Yarabbim Türkiye’ye zor günler gösterme.’ Kötü günleri biz gördük, Allah size göstermesin."
"YÜKSEK LİSANSA KABUL EDİLMİŞTİM AMA BAŞLAMAK NASİP OLMADI"
Abeer Abdullah Al-Dawoodi (45)– Irak
Ülkesinde biyoloji laborantıydı, evli ve bir çocuğu var. Yaklaşık 2.5 yıldır Türkiye’de yaşıyor ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Savaş çok kötü bir şey. Her dakikayı her anı ölecekmişsin gibi yaşıyorsun. Savaş sebebiyle insanların ahlakı bozuldu, ortaya fesat çıktı. O kaos sırasında organ mafyası 4 yaşındaki (şu an 7 yaşında) kızımı kaçırdı. 30 bin dolar karşılığında geri aldık. Bu üzüntüye dayanamadım, çok hastalandım, kalp hastası oldum. Ameliyat oldum, hastane çıkışında taksiye bindim, taksici bana silah doğrulttu ve ‘Sen Sünnisin senin ölmen gerekiyor’ dedi. Ülkem bu hale gelmişti. O sırada ‘Ben emniyette memurum’ dedim ve kurtuldum. Bu da yetmedi eşimi teröristler kaçırdı. Türkiye’ye gelebilmek için evimizi, altınlarımızı, her şeyimizi sattık. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Burada yaşam çok zor, kazandığımız para çok az. Irak'ta yaşayan annem bazen dayımdan çok az da olsa para alıp bana gönderiyor ama Elhamdülillah yaşıyoruz. Irak’ta yüksek lisansa kabul edilmiştim ama başlamak nasip olmadı, savaş çıktı. Türkiye'ye geldik, bu merkezde güzel şeyler yapılıyor. Bizleri kabul ettiğiniz için çok teşekkürler.
Yalnızca göçmenleri kabul etmeyenlere şunu söylemek istiyorum. Biraz daha sabırlı olmanızı istiyorum. Sizler kötü niyetli göçmenler de gördünüz bu yüzden de haklısınız. Ama Türklerin geneli çok iyi insanlar. Sonuçta kötü insanlar her yerde var."
"Hayalim bir gün yüksek lisansımıbitirmek..."
“YAŞAMAYA HAKKIMIZ VAR”
Umeyme El-Meymid (27) – Suriye
Arapça öğretmeniydi. Evli ve iki çocuk annesi El-Meymid, yaşadığı kötü deneyimleri şu sözlerle anlatıyor:
"Savaş çok ama çok kötü bir şey. Evlerimizde elektrik yoktu, su yoktu. Çeteler fidye koparabilmek için evlerin önünde bekliyordu, evden çıkamıyorduk. Eşimin orduya katılmasını istediler ama bu teklifi kabul etmeyince maaşını kestiler. Biz Suriye’de sınırda yaşıyorduk, sınırda ise PKK vardı. Eşimin ve babamın ya PKK’ya katılması gerekiyordu ya da oradaki nizama uymaları gerekiyordu. İkisi de kötüydü o yüzden Türkiye’ye sığınmaya karar verdik. Bu bizim için başlangıçta çok zor bir karardı çünkü herkesi ardımızda bırakmamız gerekiyordu. Oğlumla İdlib’e gittim, 15 gün sınırda bekledik. Sınırda çok farklı bir hava var, herkes insanlardan para koparmanın peşinde. 15 gün sonra da Antakya’ya geldik, eşim benden önce gelmişti ona orada kavuştum.
"DÜŞÜN Kİ ORADA BİR EKMEK BİLE YOK"
Kendimi şanslı hissediyorum çünkü Suriye’de Türkiye’ye gelmek isteyen o kadar çok insan var ki… Orada şu an fakirlik var, yoksulluk var. Düşün ki orada bir ekmek bile yok. Suriye'de, burada çok basit görülen bir şeyin yokluğunu çekiyoruz ama savaş olmazsa geri dönmeyi çok istiyorum.
Eskişehir'e gelmeden önce Denizli’de yaşıyorduk. Eşim bir demircinin yanında çalışıyordu, bir ay karşılığında 1.500 TL alacaktı, öyle anlaşmışlardı ama parasını vermediler. İnsanlar şunu bilmeli; bizler insanız ve yaşamaya hakkımız var. İster Suriyeli ister Afgan ister İranlı olsun, insan insandır. Eğer Suriye’de savaş olmasaydı zaten gelmezdim. Beni buraya getiren bir sebebim var; onun adı savaş. Başka bir şey değil.
Sizler, biz Suriyelileri burada karşıladınız, buraya gelmeye ihtiyacımız vardı ve siz bize kapılarınızı açtınız. Çok teşekkür ederiz."
“TÜRKİYE’YE GELMEK İÇİN KAPIDAN ÇIKMAYA KORKUYORDUM”
Rana M. Elewe All-Salman (42) – Irak
Irak'ta öğretim üyesiydi, 8 aydır Türkiye’de… Yaşadıklarını şu şekilde dile getiriyor:
"Ülkemde güven yoktu, sürekli korku içindeydik, az sonra ne olacağını bilmeden yaşıyorsunuz. Hatıralarıma baktığımda Irak’ta zulüm olduğunu görüyorum, hayatımı tehdit eden iftiralar vardı. Türkiye’ye gelmek için bile kapıdan çıkmaya korkuyordum. Beni ölümle tehdit ediyorlardı.
Bir gün Irak'ta her şey düzelse bile dönmeye çok korkuyorum. Türkiye’ye geldiğim zaman kendimi güvende hissettim çünkü burada bana kötü bir müdahale olsa biliyorum ki insanlar var, polis var, beni koruyacak insanlar var. Göç yolunda çok kötü şeyler yaşayanlar var kendimi yine de şanslı hissediyorum ama ben de orada çok kötülükler gördüm. Yoluma artık burada devam etmeyi, geleceği burada kurmayı temenni ediyorum. Merkezde çok güzel eğitimler veriliyor, burada vakit geçirmeyi seviyorum.
Eğer karşındaki insan zulüm altındaysa, mazlumsa o kişi kötülük yapmaz. Mesela ben zulüm altındaydım bana burda hiçkimse kötü davranmıyor."
"Hayalim kadınların rahat bir şekilde yaşayabilmesi..."
Inas Salih Mahdi (34) – Irak
1.5 yıldır Türkiye’de yaşıyor. 4 oğlu var, 4'ü de hasta... "Irak'ta rahat uyuyabileceğimiz tek bir gün olursa vatanıma dönmeyi çok isterim" diyor ve anlatıyor:
"Savaş benim için patlamalar demek. İnsanların üzerine çöken mutsuzluk, bitkinlik, bozuk psikolojiler demek... Irak’ta hiçbir şey kalmadı, bütün iyi doktorları, avukatları öldürdüler. Kaçabilenler kaçtı, kaçamayanlar ise öldürüldü, herkesi kestiler.
Türkiye’ye gelmek bizim için çok zor bir karardı. Hiç tanımadığın bir ülkeyi seçmek, dilini bilmediğin bir yerde yaşamak kolay değil, çok ama çok zordu.
Dört oğlum var, dördünde de hemofili denilen genetik bir hastalık var. Türkiye’ye gelmemizin asıl amacı buydu çünkü Irak’ta sağlık sistemi bitmiş durumda. Elimizden hayal kurma hakkımızı aldılar. Kadın hakkı yok, çocuk hakkı yok, her şey bitti. Hep bir kızım olmasını istemiştim ama bir çocuğum daha olsa o da hasta doğacak o yüzden artık istemiyorum. O kadar yorgunum ki, kendimi çocuklarıma adadım. Çocuklarımın çok fazla hayali var; üniversiteye gitmek istiyorlar ama bu hastalık onları çok etkiliyor.
Irak bir gün düzelirse ülkeme dönmeyi çok isterim ama artık sorun Irak’taki dış savaş değil; iç savaş var, biz birbirimize düşmüş durumdayız. Irak'ta rahat uyuyabileceğimiz tek bir gün olursa, eğer bu sorun çözülebilecekse o zaman vatanıma dönmeyi çok isterim.
Önyargılara karşı şunu söylemek isterim; kendilerini bizim yerimize koysunlar. Yabancı bir ülkeye gitmeye mecbur bırakıldıklarını düşünsünler işte o zaman belki bizi anlarlar."
“EŞİM İŞ BULAMIYOR BEN DE DİKİŞ ÖĞRENMEYE ÇALIŞTIM"
Ahlam Mahmmod Hamo Kloor (33) Irak
Ev hanımı olan Kloor'un 3 çocuğu var, 3 senedir Türkiye’de. "Çocuklarım için kaçtım" diye başlıyor cümlesine ve şöyle sürdürüyor:
"Bize çok kötü günler yaşattılar. 3 yıl boyunca savaşı gördüm, sürekli bombalar yağıyordu, babam ellerinde öldü. Ülkemden en çok da çocuklarım için kaçtım. Ailecek Suriye’ye gittik ama orada da düzen yoktu, savaş vardı. Orda 1 ay kaldıktan sonra Türkiye’ye geldik. Eşim 64 yaşında iş bulamıyor ben de para kazanabilmek için Kadın Sağlığı Danışma Merkezi'nin sağladığı imkanlarla dikiş öğrenmeye çalıştım ama çok zorluklar çekiyoruz.
Türkiye’den Allah razı olsun, bize kucak açtınız."
"Hayalim bir gün evime dönmek..."
“HAYALİM TERCÜMAN OLMAK"
Madineh Rahimi (14) - Afganistan
En çok istediği şeyin okumak ve ayaklarının üstünde durabilmek olduğunu söyleyen Madineh, anlatıyor:
"Afganistan'ın başkenti Kabil’de yaşıyorduk sonra Kunduz'a taşındık ama orası daha kötüydü. 12 yaşındaydım ve bir komutan benimle evlenmek istiyordu, tam olarak yaşını bilmiyorum ama çok büyüktü. Ben evlenmek istemedim. Bizi tehdit etmeye başladılar, babama ‘Eğer kızı vermezsen kaçırırım’ diye tehditler savuruyordu. O kadar çok korkuyordum ki üzüntüden çok hasta oldum. İran’a gitmek zorunda kaldık. Oradan da Türkiye’ye geldik. Sürekli bayılıyorum, hastaneye gittim. Bana bir şurup yazdılar, kullandım ama iyi olmadım. Bir daha da hastaneye gitmedim. Benim bir de çocukluk romatizmam var, sürekli ağrılarım oluyor. Tamamen iyileşmeyi çok istiyorum.
Türkçe’yi evde öğrendim. İnternetten dersler indirmiştim, erkek kardeşim de dışarıda öğrendiklerini bana öğretiyordu. Sonra Kadın Sağlığı Danışma Merkez'ine geldim ve burdaki konuşmalardan sonra tekrar okula gitmeye karar verdim. Bu yıl lise 1’e başlayacağım. Biz kızların o kadar çok hayali var ki… Mesela benim hayalim tercüman olmak, iyi bir hayata sahip olabilmek. Okulu bırakmıştım, Kadın Sağlığı Danışma Merkezi sayesinde yeniden okula başlamaya karar verdim. Babam iş bulamıyor, çalışamıyor, Ona ‘Türkçe bilmiyorsun seni işe alamayız’ diyorlarmış. Babam da ‘Afganistan’a gideyim orda çalışayım’ dedi ama ben gitmesini hiç istemedim. Bana kıyamadı, vazgeçti..."
"Hayallerim çok... Okulumu bitirmek istiyorum, iyi bir hayat istiyorum..."
“PAZARA GİDİYORUZ, İSTEDİĞİMİZ HİÇBİR ŞEYİ ALAMIYORUZ. KENDİMİ KÜÇÜLMÜŞ HİSSEDİYORUM”
Samira Mahmadi (17) - Afganistan
Türkiye'de 10'uncu sınıfa giden Mahmadi, çok zor günler yaşadığını söylüyor. Hem yaşadıklarını hem de yaşayamadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
Savaş yüzünden Afganistan’dan İran’a gittik. Annem çok hastalandı, ameliyat oldu. Bir kez daha ameliyat olması gerekti, babam da hastalandı ama paramız yoktu. Çok zor günler gördük. Türkiye’ye gelmek zorunda kaldık.
Şimdi 10’uncu sınıfa gidiyorum. Buraya geldiğimiz için mutluyuz ama çok zorluklar yaşıyoruz. Ben bazen bir şeyler almak istiyorum ama ailem alamıyor, o yüzden de annem benden özür diliyor. Yabancı olduğumuz için hastanelerde sorun yaşıyoruz. Pazara gidiyoruz, istediğimiz hiçbir şeyi alamıyoruz. Kendimi küçülmüş hissediyorum, istiyorum ama alamıyorum.
Şu an okulum imam hatip lisesi olduğu için gidebiliyorum. Ben üniversiteye de gitmek istiyorum ama annem bana diyor ki; ‘Orda erkekler var.’ Ya beni üniversiteye göndermezlerse diye çok düşünüyorum. Çünkü ben okumak ve doktor olmak istiyorum. Ailemin ikna edilmesi için Kadın Sağlığı Danışma Merkezi'ndeki danışmanlardan yardım alabilirim diye düşünüyorum."
"Hayalim bir gün doktor olmak..."
"'DÖN' DEDİLER! POLİSİN AYAKLARINA KAPANDIM"
Rana Saded (27) - Afganistan
2.5 yıldır Türkiye'de yaşıyor. Türkiye’ye gelebilmek için günlerce yürüdüklerini söylüyor ve konuşmasını şöyle sürdürüyor:
"Afganistan’da yaşıyordum. 2.5 yıl önce Türkiye’ye geldim. Burada çok mutluyum, bazen önyargılar oluyor ama olsun ben yine de Türkiye’yi çok seviyorum. Gün oluyor sadece çay ekmek yiyoruz ama yine de mutluyum. Bize yardım ediyorlar, çocuklarım okuyor. Daha ne isterim, çok teşekkür ederim. Türkiye’ye gelebilmek için günlerce, saatlerce yürüdük. 11 yaşındaki oğlum sınırdan geçti, ben sınıra gelince beni İranlı sandılar, ‘Geri dön’ dediler. O an o polisin ayaklarına kapandım: ‘Abi vallahi dönmem, ben buraya bir aydır yürüye yürüye geldim. Benim oğlumu kaçakçılar götürdü. Ben nasıl gideyim?’ dedim. Sonunda geçtim. Çok zordu, aç kaldık, yollarda kaldık, üşüdük. Çok şükür ki Kilis’e, ordan da Eskişehir’e geldik."
"OĞLUM DA EŞİM DE SAVAŞTA ŞEHİT DÜŞTÜ"
Khatun Abdulrahman Mustafa Hamo (49) - Irak
Hamo, Türkiye'ye gelebilmek için çok büyük bedeller ödediklerini söyleyerek hikayesini şu sözlerle dile getiriyor:
"Çiftçilik yapıyorduk, savaş olunca oğlum da eşim de savaşta şehit düştü. Suriye’ye kaçmak zorunda kaldık oğlumla. 6 ay Suriye’de kaldık ama orada da savaş olunca Türkiye’ye geldik. Buraya gelebilmek için çok fazla maddi bedel ödedik, bizi buraya getiren aracılara çok paralar ödedik. Buraya geldiğimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Buraya kıyafetlerimizle geldik. Burada sadece soğan yesek de önemli değil. Bir gün tramvayda birisi ‘Memleketinize gidin’ diye bağırmaya başladı, utancımdan başımı kaldıramadım, durağım değilken başka bir durakta indim. Üç senedir böyle bir muameleyle ilk kez karşılaştım, bir beni dövmediği kalmıştı."
"BİZ ÜZERİMİZDEKİ ELBİSELERLE GELDİK, MECBUR OLDUĞUMUZ İÇİN BURDAYIZ"
Nabaa Mohsin (37) - Irak
Muhasebeci, üç çocuğu var. "Oradaki her şeyimiz yağmalandı, hiçbir şeyimiz kalmadı" diyerek, şunları söylüyor:
"Bir yere giderken artık yüreğim ağzımda değil, çünkü burada güvendeler. Irak’ta maddi olarak durumumuz çok iyiydi ama güvenliğimiz yoktu. Evden çıkıyorsun ama döneceğin belli değil. Okullarda bile patlamalar oluyordu, çocuklar okulda hayatını kaybediyordu. Türkiye’ye gelmek zorunda kaldık. Kızılay 3 ay yardımda bulundu ve yardımı kesti. Oğlum 18 yaşında olduğu için çalışabileceğini söylüyorlar ama oğlum Irak’ta kaza geçirdi bir bacağı diğerinden kısa. Oradaki her şeyimiz yağmalandı, hiçbir şeyimiz kalmadı.
Bizim oturduğumuz ev aslında 400 lirayken bizden 650 lira alıyorlar. Daha önce oturduğum binada tüm komşularım bizden razıydı, sadece bir kişi bizi hiç kabul etmedi. Sadece bir kişi yüzünden oradan taşınmak zorunda kaldık. Kimse ailesini, akrabalarını bir yerde bırakıp, ülkesinden göçmek istemez. Çoğunun mesleği var, burada bir hiç olarak görünüyorlar. Biz üzerimizdeki elbiselerle geldik, yanımıza elbise bile alamadık. Kimse bu halde yaşamak istemez, biz mecbur olduğumuz için buradayız."
"AMAÇ HER ŞEYİNİ TERK EDİP BİR BİLİNMEZE DOĞRU GELEN İNSANLARIN TUTUNABİLECEKLERİ BİR YER YARATMAK"
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu İnsani Yardım (UNFPA) Program Bölge Yöneticisi Duygu Arığ:
"Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Birleşmiş Milletler’in çatısı altında yer alan bir üreme sağlığı ve hakları ajansıdır. 2011 yılından beri Suriye kriziyle birlikte yoğun bir şekilde kendi çalışma alanlarımız çerçevesinde insani yardım programını yürütüyoruz.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu olarak 2016 yılından beri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ile beraber çalışıyoruz. Kadın Sağlığı Danışma Merkezleri ilk yıllarda mülteci nüfusa yönelik olarak üreme sağlığı ve kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda hizmet vermek üzere çalışmakta olan maya başlayan birimlerdi.
Bu merkezler, diğer illerde Sağlık Bakanlığı’nın göçmen nüfusuna birinci basamak sağlık hizmeti sunan Göçmen Sağlığı Merkezleri içinde yer alıyor fakat burda farklı bir oluşum var çünkü diğerleri Sağlık Bakanlığı’nın çatısı altındayken Eskişehir’deki merkez farklı olarak Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nin sağladığı bir yerde Sağlık Bakanlığı’nın destekleriyle çalışmalarını yürütüyor.
Bizim esas çalışma alanlarımız; üreme sağlığı, kadına yönelik şiddetle mücadele, psiko-sosyo destek ve kadının güçlenmesidir. Şu an bu merkez daha çok kadınlar ve kız çocuklarına odaklı çalışmalar yürütüyor. İlerleyen süreçte alanı biraz daha genişletip, gençlere odaklanıp genç kadınların da, genç erkeklerin de buradan yararlanabilecekleri bir yer oluşturacağız.
Ana çalışma alanlarımızın başında üreme sağlığı gelse de anne-kadın-çocuk sağlığı, gençlerin güçlendirilmesi, onların potansiyellerini gerçekleştirebilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ile kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması da ana konularımız arasında yer alıyor.
"GÖZ ARDI EDİLEN HİZMETLERİ SUNMAYA ÇALIŞIYORUZ"
Şu anda tüm Türkiye’de dört tane gençlik merkezimizin yanında 30 tane daha merkezimiz var. Eskişehir'de bulunan Kadın Sağlığı Danışma Merkezi, Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım tarafından desteklenen 25 merkezden bir tanesi. Bunun yanında hizmet sunumunu desteklediğimiz sosyal hizmet merkezleri çalışmalarımız var, böylece doğrudan mülteci nüfusa dokunabiliyoruz.
Türkiye’de kayıtlı 3.6 milyonun üzerinde geçici koruma altında kişi var. Uluslararası koruma altında olan 115 bin civarında kişi var ama biz biliyoruz ki yaklaşık 4 milyon mülteci nüfusla beraber yaşıyoruz. Bu sebeple göz ardı edilen hizmetleri sunmaya çalışıyoruz. Çocuk yaşta evlilikler, aile içi şiddet, cinsel şiddet, istismar hem kız çocuklarının hem de kadınların sık sık karşılaştığı sorunlar. Bunlarla mücadele bizler için çok önemli çünkü kolay dokunulabilir, kolay mücadele edilebilir konular değil çünkü çok büyük bir güven ve uzun süre çalışma yapılmasını gerektiren konular.
Amacımız, bir an bile düşünmeden her şeylerini terk edip bir bilinmeze doğru gelen insanların bilmedikleri bir yerde tutunabilecekleri bir yer yaratmak, hayatlarını yeniden kurmalarını sağlayacak fırsatlar oluşturmak, bunu yaparken de onları bilgilendirmek ve güçlendirmek."
"EN ÇOK İHTİYACI OLANLARA YARDIM ETMEK BİZİM İNSANİ GÖREVİMİZ"
Avrupa Birliği Sivil Koruma ve İnsani Yardım (ECHO) Türkiye Ofisi Teknik Uzmanı Reza Kasrai, "Hayat kurtarmayı, insanın acı çekmesini önlemeyi, doğal afetlerden ve insan yapımı krizlerden etkilenen nüfusun bütünlüğünü ve insanlık itibarını korumayı amaçlıyoruz" diyerek, ECHO'nun göçmenlere verdiği destek hakkında bilgi verdi.
Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları (ECHO) göçmenler için çok önemli. ECHO'nun ne olduğunu açıklayabilir misiniz? ECHO genel olarak ne yapar?
Ne zaman insani bir kriz olursa, doğal bir felaket veya çatışma olursa, AB en çok ihtiyacı olanlara hızlı yardım sağlayabilir. Bu daima tarafsız bir şekilde yapılır ve en savunmasız kişilere verilir. İnsani desteğimiz, tüm dünyada ihtiyacı olan insanlarla Avrupa dayanışmasının bir ifadesidir. Hayat kurtarmayı, insanın acı çekmesini önlemeyi ve azaltmayı, doğal afetlerden ve insan yapımı krizlerden etkilenen nüfusun bütünlüğünü ve insanlık itibarını korumayı amaçlar. Milyonlarca göçmeni desteklediğimiz Türkiye de dahil olmak üzere her yıl milyonlarca çatışma ve felaket mağduruna yardım ediyoruz. Merkezimiz Brüksel'de ve küresel bir saha ofis ağımız var. AB, en savunmasız insanlara insani ihtiyaçlar temelinde yardım sağlar.
Pek çok ülke savaş gibi kötü deneyimler yaşadı ve çok sayıda insan kendi memleketinden kaçmak zorunda kaldı ve birden bire mülteci konumuna düştüler. Hiçbir şeyleri yok ve ekonomik sıkıntılar yaşıyorlar. Peki, ECHO bu kişilerin hayatlarına nasıl dokunuyor?
Çatışma ve felaket nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insanlar, tarihin gösterdiği gibi, herhangibirimiz gibi insanlar olabilir.
Örneğin; Avrupalılar sadece nesiller önce mülteciydi. En çok ihtiyacı olanlara yardım etmek bizim insani görevimizdir ve biz de bunu yapıyoruz. 2018'in sonunda, 70.8 milyon insan zorla yerinden edilme sonucu korunmaya ve yardıma ihtiyaç duyuyordu. Sonuç olarak, AB, yaklaşık 40 ülkedeki zorla yerinden edilmiş ve yerel toplulukların ihtiyaçlarını ele alma amaçlı projelere insani yardım bütçesinin yaklaşık yüzde 75'ini (1,2 milyar Euro'dan fazla) verdi.
İnsani yardım kaynağımız; uluslararası alanda STK'lar ve farklı alanlarda uzmanlaşmış BM kuruluşları ve dünya genelinde barınma, koruma, yiyecek ve sağlık hizmetleri, beslenme yardımı, güvenli su, temizlik ve sağlık gibi temel hizmetlere erişim sağlamaya yardımcı olan projeleri finanse eder.
Bu saha ağının en büyük ekibi şu anda dünyanın en fazla mültecisine ev sahipliği yapan Türkiye merkezli. Bu mültecilere yardım ve koruma sorumluluğunu paylaşmak için AB, nakit yardımıyla koruma, eğitim, sağlık ve temel ihtiyaçlara yönelik insani yardım projelerini finanse ediyor.
AB’nin şimdiye kadarki en büyük insani projesi şu anda Türkiye'de. 1.6 milyondan fazla savunmasız mültecinin en acil temel ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayan bir sosyal yardım programıdır. Uygulama ortağı AB’den 1 milyar Euro'ya yakın bir finansmanla, Dünya Gıda Programı’nın (WFP) - Türk Kızılayı ve Türk devlet kurumları ile işbirliği içinde - mülteci ailelere aylık nakit para ödemesi yapılıyor, onların en çok ihtiyaç duyduğu şey bu.
Kızılay kartı üzerine inşa edilen, aynı zamanda UNICEF ve Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa Eğitim için Nakit Transferi projesini 2017 yılının başından bu yana 84 milyon Euro tutarında AB katkısı ile destekliyoruz. Çocukları düzenli olarak okula devam eden savunmasız mülteci ailelerine iki ayda bir nakit transferi sağlıyoruz. Projede, kişilerin devam etmesini sağlamak için ya okulu bırakmış ya da okulu bırakma riski taşıyan mülteci ailelere ulaşma bileşeni de bulunuyor. Şimdiye kadar, proje düzenli olarak okula devam eden 511.000'in üzerinde mülteci çocuğu gururla destekledi.Çocuklara yardım ederek tüm geleceklere yatırım yapıyoruz.
ECHO ile UNFPA Kadın ve Kız Çocuklarının Güvenli Alanları (WGSS) arasındaki işbirliği hakkında bilgi alabilir miyim? ECHO onları nasıl destekliyor?
UNFPA ile ortaklığımız sağlamdır. Geçmişimiz Türkiye'de üç yıldan daha geriye gidiyor. Göçmen Sağlık Merkezlerinde, Sağlık Bakanlığı ile birlikte mülteci kadın ve kızların üreme sağlığı ve psiko-sosyal ihtiyaçlarına cevap vermek için birlikte çalışıyoruz.
Şu anda bugün ülke genelinde AB tarafından desteklenen kadınlar ve kızlar için 25 güvenli alanı destekliyoruz. Bunu, mülteci kadınların en savunmasız olanları arasından seçiyoruz. Mülteci kadın ve kızlara cinsel sağlık ve üreme sağlığı, psiko-sosyal destek ve diğer hizmet sağlayıcılara yönlendirmelerde bulunma ve Türkiye'deki haklarını ve sorumluluklarını öğrenmelerini sağladığı için bu projeye büyük önem veriyoruz. Bunlar, Göçmen Sağlık Merkezleri aracılığıyla Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanan temel sağlık hizmetlerine tamamlayıcı hizmetlerdir ve mülteciler tarafından talep edilmektedir. Amaç, bu hizmetlerin önümüzdeki aylarda Sağlık Bakanlığı tarafından AB fonlarıyla tamamen bütünleştirilmesi ve işletilmesi.