Berlin’deki çok özel bir davette çok önemli iki siyasetçinin diyaloğuna tanık olan gazeteci bu konuşmanın içeriğini yazabilir mi? İkinci soru; birine “saray soytarısı” demek ırkçı nefret ifadesi midir? Yoksa ağır eleştiri dozunda hakaret mi?
Birinci sorunun yanıtı: Evet, muhataplar kamuya mal olmuş kişiler olduğundan özel hayata girmez, bilgi alma hakkı bakımından haber değeri taşıdığı için yazabilir. Yine de gazetecilik etik ilkeleri açısından tartışmaya açık tabii.
İkinci sorunun yanıtı çetrefilli: Yakın zamana ait Alman kaynaklarına göre “soytarı”nın karşılığı cüce. Ortaçağ’da kralları, derebeylerini eğlendiren “saray soytarıları” (Hofnarr) genelde boyu küçük adamlar olduğu için “Politik ikonografinin el kitabı”nda bu anlam uygun görülmüş. Başbakan Scholz da, bir doğum günü partisinde sohbet ettiği CDU’lu Berlin Kültür Senatörü Joe Chialo’ya “soytarı” demiş, ortamda bunu işiten Focus dergisinin genel yayın yönetmeni Georg Meck “Seçim kampanyasında ırkçılık dibe vurdu” diyerek olayı ballandıra ballandıra yazdı. Meck’in deyişiyle bu “sözlü saldırı” ırkçılık ama bir problem var; adam küçük boylu değil, Tanzanya asıllı siyah. (Bu arada C.H. Beck Yayınevi’nin, politik ikonografi el kitabında cüce maddesi altına saray soytarısını yerleştirmesi akıllara zarar. Tamam saray soytarısına ayrı madde açacak çağda yaşamıyoruz ama küçük insanları da fantastik kahramanlar olmadıkları sürece öyle anmıyoruz).
CDU'lu Berlin Kültür Senatörü Joe ChialoFocus yönetmeni, Scholz’un elinde beyaz şarap kadehiyle konuştuğunu da nedense araya sıkıştırıyor ve kontrolünü bu denli kaybetmiş biri ülkeyi yönetebilir mi, onu sorguluyor. CDU’dan da eşlik eden sesler yükseliyor, Scholz’un bu ırkçı hezeyanıyla sosyal demokrasinin ruhuna zarar vermekle kalmayıp ülkenin demokratik kurumlarını da tahrip ettiği iddiasıyla seçimden önce derhal istifası isteniyor.
Bu durumda ikinci soruya şu cevabı vermek mümkün: Soytarının kullanım standardı değişkendir. Sözün muhatabı beyaz ise hakaret veya ağır eleştiri sayılır; yok eğer siyah ise o zaman ırkçılığa girer, Oysa sözün muhatabı Chialo aşağılayıcı davranıştan ötürü incindiğini belirtmekle birlikte, Scholz’a ırkçılığı kondurmadığını söylüyor; yazılı açıklamasına göre Başbakan kendisini telefonla aramış ve mesele kapanmış.
Erken genel seçime on gün kala Almanya, kampanyanın ana gündem maddeleri olan göç, iklim krizi, ekonomi ve Ukrayna meselesini bıraktı, saray soytarılığını tartışıyor. Irk ve etnik köken duyargaları aniden açılan sağcı basın, Scholz’u linç etti, idam sehpasına taşıyıp ipe çekti. Aynı medyada daha düne kadar göçmenler medenileştirilebilir mi yazıları kaleme alınıyordu.
Chialo gibi “bir entegrasyon başarısı”na saldırıyı iğrenç bulan köşe yazarları çıktı. Fakat bir zamanlar Mesut Özil de Alman milli takımının yıldızı olarak entegrasyon harikasıydı, hatta Merkel’in uyum politikasının baş tacıydı, şansölyenin soyunma odasında Özil ve Podolski ile entegrasyon kucaklaşmalarını unutmadık. Sonunda aynı Özil 2018 Dünya Kupası’ndaki hezimet sonrası ırkçı salvolar yüzünden Almanya’yı terk etti. Federasyon başkanına sitemlerle dolu veda mektubunda şöyle diyordu Özil: “Başarı, zafer olunca Alman; kaybedince göçmensin…”
AYIP ÖRTEN “İNCİR YAPRAĞI”
Neticede Scholz X’teki paylaşımında ırkçı hakaret gibi bir kastı olmadığını, Joe Chialo’ya Birlik partileri içindeki önemli bir liberal ses olarak değer verdiğinin söylüyor ve Focus dergisine karşı hukuki yollara başvuracağını açıklıyor. Peki iş insanı ve eski siyasetçi Harald Christ’in ta 2 Şubat’taki doğum günü partisinde ne olmuş da laf dönüp dolaşıp soytarılığa gelmiş?
Scholz, CDU’nun göç akınına karşı önlem paketini aşırı sağcı AfD’nin desteğiyle meclisten geçirmesi nedeniyle CDU lideri ve başbakan adayı Friedrich Merz’i eleştiriyor; partinin giderek faşizme kaydığını ve aşırı sağla ittifak kurmaya çalıştığını söylüyor. Chialo ise “Yönetiminde benim de (!) bulunduğum partiyi ırkçılıkla mı suçluyorsunuz?” diye soruyor. Bunun üzerine Scholz, “Siz incir yaprağından ibaretsiniz” diyor ardından ekliyor: “Her partinin soytarıları vardır…”
Siyah vitrin süsü kimliğinde ayıp örten “incir yaprağı” olmak, “soytarılık” ağır sözler. Fakat Scholz’un AİHM kararları uyarınca, kamuya mal olmuş kişiye karşı ağır eleştiri hakkını kullandığı da söylenebilir. Ağır eleştiriye maruz kalan kamuya mal olmuş kişinin buna hoşgörü göstermesi gerektiği içtihadı da baki. Chialo “incir yaprağı” benzetmesinin de kendisini derinden etkilediğini söylüyor.
Olaf Scholz ve CDU'nun başbakan adayı Friedrich Merz TV tartışmasındaSPD’li Scholz, rakibi Merz’in bulunmadığı ortamda eleştiri yöneltmekle de suçlanıyor. Ancak isabetsiz değil. Çünkü Hıristiyan Demokratlar (CDU) göç kurallarını sıkılaştıran, ancak bağlayıcı olmayan beş maddelik önergeyi AfD desteğiyle Bundestag’dan geçirerek aşırı sağa karşı güvenlik duvarı "Brandmauer" tabusunu yıktı. 23 Şubat’taki seçimi kazanacağı görünen CDU’nun göçmen düşmanı AfD ile “Siyah-Mavi” koalisyonu kurabileceği alarmı çalıyor günledir.
Son anketlere göre Birlik partileri CDU/CSU yüzde 32 oy oranıyla birinci durumda, ardından yüzde 21 ile Almanya için Alternatif (AfD) geliyor. SPD puan kaybıyla yüzde 14’e geriliyor, koalisyon ortağı Yeşiller de aynı oranda. Sol Parti hafif yükselişle yüzde 6; Sol Parti’den ayrılıp parti kuran Sahra Wagenknecht’in ilk kez genel seçime giren BSW’si ise yüzde 4.5 oy oranına sahip. Koalisyondan ayrılarak erken seçim yolunu açan FDP ise yüzde 4 bandında.
Başbakan adaylarının reytingine gelince; yüzde 34’lük kesim Friedrich Merz’in iyi bir şansölye olacağı görüşünde, yüzde 56 “olamaz” diyor. Scholz’a verilen onay ise yüzde 26 seviyesinde ve ankete katılanların yüzde 67’sine göre Scholz iyi bir başbakan olamadı.
Seçime on gün kala soytarı tartışması Scholz’un zaten bozulan imajına iyice zarar verdi. Irkçılık gürültüsü koparan muhafazakarlar da bu kozdan iyi yararlanıyor. CDU ve CSU’lu adaylar sosyal medya hesaplarında Joe Chialo’nun fotoğrafıyla birlikte “Sana saygılıyım” parolasını kullanıyor. Toplumun bütün renklerine “saygı” sözü Scholz’un 2001 seçim kampanyasındaki sloganıydı.
Soytarı skandalına “şişirilmiş” gözüyle bakan liberal medya ise olaya dalgacı tonda yaklaşıyor: “Özel partilerinize Focus’un genel yayın yönetmenini davet etmeyin…”