Son günlerde sporseverlerin en çok duyduğu kelimelerin başında fair-play geliyor.
Özellikle futbol karşılaşmaları sonrası sıkça kullanılan bu kelimenin gerekliliği uygulanıyor mu? Yoksa futbol etiği ya da centilmenlik, fair-play ile birlikte sözcük dağarcığımızın tozlu raflarına mı kalktı?
Bunun yanıtını vermek için yaşanılanları gözden geçirmekte yarar var.
Başta yöneticiler olmak üzere teknik adamların söylediklerini hayretle izliyoruz.
Neredeyse her maç sonrası gündemi işgal eden "hakaret" içeren demeçleri dinleyenler, sporun başka bir yöne evrilmesini üzülerek görüyorlar.
Televizyon yorumcuları ve spor yazarlarının büyük çoğunluğu da bu kısır döngünün girdabında rol kapma çabasındalar.
Doğru dürüst maç analizleri gittikçe azalırken; holiganizm tutum herkesi etkileyen, aşısı bulunmamış bir virüs gibi toplumun içine işliyor.
Kaos ortamının yaratılmasının başaktörleri olarak hakemler hedef tahtasına konulunca, eleştiriler bir üst çıtaya taşınarak TFF ve MHK da kurumsal olarak suçlanıyor.
Adalet duygusu zedelenince, güven de doğal olarak yitip gidiyor.
Tek başına hakemleri konuşmak yerine, dürüst oyun dürüst davranışı futbolcudan teknik adama kadar herkesten beklemek en doğal hakkımız olduğunu düşünmek yerinde olur.
Oysa sahalarımızda çok kez centilmenlik örneklerini gördük ve takdirle karşıladık. Örnek davranış ve vicdani tutumdan ötürü.
Metin Oktay, Can Bartu, Süleyman Seba yıllar geçse de bugün hala centilmenlik kavramının idolleri olarak anımsanıyor.
Yanlış verilen penaltıyı dışarı atan futbolcular olduğu gibi, haksız gole karşı kalesini açan takımları da gıpta ile izledik. Unutmadık.
Sivasspor-Galatasaray karşılaşmasında Barış’a yapılan kasıtlı harekete kırmızı kart vermeyen hakemi eleştiren ve "bu hareket kırmızı kartlıktır" diyen Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun fair-play örneğine en uygun bir davranış olarak kayıtlara geçti. Yenilmesine rağmen hakkı teslim ettiği için sevindik, mutlu olduk.
Son yılların en önemli teknik adamlarını saydığımızda, Mustafa Denizli, Fatih Terim ve Şenol Güneş üçlüsü tartışmasız akla geliyor.
Harika bir kariyerleri olduğu bir gerçek. İsimleri statlara verilerek yaşarken onurlandırılmış isimler. Her söyledikleri toplumda karşılık bulmuş, değer görmüş ve geleceğe yön vermiştir.
Trabzonspor-Kasımpaşa karşılaşmasında Enis Destan’ın hakemi hatta herkesi yanıltmaya yönelik hareketinin penaltı olarak değerlendirilmesi "komik" olarak nitelendirilmişti.
Şenol Güneş’in bu saçma penaltıya kayıtsız kalması, yorum yapmaması elbette garipsendi. Bülent Uygun gibi vicdani bir açıklama yapabilirdi.
Ne yazık ki, centilmenlik, spor etiği ve fair-play kavramlarını savunması gerekenler susmayı yeğleyince, şaşırmak ve yadırgamaktan öte gelecek adına umutsuzluğa kapılıyoruz.