Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği ve ülkesiyle beraber dünyayı da büyük bir yıkıma sürükleyen Adolf Hitler’in 30 Nisan 1945’te Berlin’de bir sığınakta intihar etmesiyle Almanya adına sona eren 2. Dünya Savaşı sonrası ülkenin yeniden imarı gerekmekteydi. Yaşlanmış, yıpranmış, azalmış nüfusun insana ihtiyacı bulunuyordu. 1. Dünya Savaşı’nda güçlenen Osmanlı-Almanya ilişkileri, genç Cumhuriyet için de savaşın dehlizlerinde dahi kaybolmayan bir bağlılık taşıyordu. Almanya’yı tekrar eski görkemli günlerine döndürmek için Türklere fiziken ihtiyaç vardı.
Gelişmekte olan sanayisine yeni işgücü arayışına giren Almanlar için Türkler biçilmiş kaftandı 30 Ekim 1961’de Bonn’da imzalanan Almanya – Türkiye İşgücü Antlaşması ile gerçekleşecek olan işçi göçünün hukuki temeli atıldı. Fatih’te yaşayan, Galata ve Fenerbahçe altyapısında futbol oynayan Adnan Tüfekçi, 1964’te şansını deneyenlerdendi. İnşaat ustasıydı. Eşi ve iki çocuğu bir yıl sonra yanına gelse de geri dönmüşler; çocuklar okula İstanbul’da devam etmişlerdi.
1971’de ikinci denemede aile Berlin’e yerleşti. Ailenin büyük çocuğu İlyas babası gibi futbola meraklıydı… Berlin’deki okulda özel Türk sınıfında okurken hocası tarafından BBC Südost takımında ilk kez formayla, konç ile krampon ile tanıştı. Tus Wansee ikinci durağı oldu. Berlin karmasına sonraları dünyanın en iyi orta saha oyuncusu olan Pierre Littbariski’yi geride bırakarak seçildi. 1977’de Herta Berlin’e bu oyuncuyla birlikte gitti. Jupp Derwall, onu buradaki performansıyla Almanya genç milli takımına davet etti. “Türkiye’yi istiyorum” dedi. Kader bu ikiliyi 9 sene sonra G.Saray’da buluşturacaktı.
İki yıl sonra artık iyiden iyiye tanınır oyuncu olmuş, 79-80 sezonunda Stuttgart amatör takımını golleriyle şampiyonluğa taşımış, kendi de krallık tacını takmıştı. Stuttgart A takımında bir, herkesin artık parmakla göstereceği yer olan Schalke 04’te iki sezon oynadıktan sonra F.Bahçe’ye transfer oldu. Şampiyon takımda kendine yer bulurken rahmetli Selçuk Yula ile güzel bir ikili oluşturdular. O yıl Trabzonspor’a kaptırılan zirve, 1 sezon sonra 1984-85’te yine F.Bahçe’nin olacaktı. O sezonun en kritik maçında Beşiktaş mücadelesinde durumu 2-2’ye getiren gol ile takımını yarışta tutup, 14 gol atarak takımın en golcü ismi unvanını elinden bırakmamıştı.
18 Eylül 1985’te oynanan Bordeux-Fenerbahçe maçında tarihi galibiyete katkı vermişti. 1986 yazında olaylı bir transfer süreci sonrasında G.Saray’a geçti. 7 Haziran 1987’de gelen 14 yıl aranın ardındaki şampiyonluğun katkı veren isimlerinden oldu. Tanju Çolak’ın o yaz G.Saray’a gelmesiyle takım forma şansı azalsa da ligde 6 gol attı. 1990 yazında G.Saray’dan ayrılıp 13 maç oynayarak kariyerini tamamlayacağı Zeytinburnuspor’a transfer oldu. Sadece 31 yaşında futbolu bırakan KÜÇÜK DEV ADAM, gerek iki büyük camiada gerekse milli takımda attığı kafa golleriyle anımsandı.
1993-94 sezonunda ilk teknik direktörlük deneyimini, ilk yarı sonunda sadece 7 puanı bulunan Karabükspor’da yaşadı. 6 galibiyet 3 beraberlikle son maça kadar demir diyarının umutlarını diri tuttu. Zeytinburnuspor’dan yedikleri son gol ile umutlar tükenirken, KÜÇÜK DEV ADAM teknik direktörlüğünde de önemli işler yapabileceğini ortaya koydu. 2009’a kadar 17 takımda görev yaptı.
2014 yılında ise kas güçsüzlüğüne neden olan, beyin ve omurilikteki sinir hücrelerini etkileyen ALS hastalığına yakalandı. 10 yıldır bu melun hastalık ile mücadele ediyor. Meslektaşları (1997’de) Sedat Balkanlı, (1999’da) İsmail Gökçek’in de yakalandığı hastalık ile mücadelesi evinde özel bakımla devam ediyor. Balkanlı ve Gökçek’in eşleri tarafından kurulan ALS-MNH derneği çalışmalarını sürdürse de yeteri kadar seslerini duyuramadıkları oluyor. Sedat Balkanlı vefat etti; İsmail Gökçek’in mücadelesi sürüyor…
İlyas Tüfekçi de, aktris kızı İlkin Tüfekçi ile birlikte bu mücadeleyi sürdürüyor. Belki konuşamıyor, belki derdini anlatamıyor ama olanı biteni anlıyor İlyas Tüfekçi… Dilinin söyleyemediğini gözü bildiriyor, ağzını açamasa da gönül kapısını kapatmıyor… Ve futbol camiasından tıpkı rahmetli Sedat Balkanlı gibi, tıpkı bu mücadeleye baş koymuş İsmail Gökçek gibi sadece ve sadece VEFA bekliyor… Bir ziyaret… Bir merhaba… Bir selam… Bir tebessüm… Ve biliyor ki, tıpkı bizim yaptığımız kısa ziyarette olduğu gibi az sonra gidecekler… O, ALS ile baş başa kalacak… Giden anca geçmiş olsun deyip, şifa dileyecek, dua edecek… Kalanın sözü bir ALLAH RAZI OLSUN olacak… Diline dökemese de…