Türkiye, iki büyük çatışma alanında ortaya çıkan ve çıkacak sonuçların, bulunduğu bölgeyi ve dünyayı nasıl etkileyeceğini yakından takip ediyor. Rusya-Ukrayna savaşı ve Filistin topraklarında devam eden soykırım.
Üç yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşında, tarafları yakınlaştırmaya yönelik diplomatik girişimlerden tahıl koridoru gibi kritik süreçlere kadar pek çok hamleyle gerçek bir “arabuluculuk” rolü üstlendi Türkiye. Elbette bir yandan NATO üyesi olarak, diğer yandan Rusya’yla ilişkileri açısından bu dengeyi yakalaması kolay olmadı. Halihazırda da bu politika adeta bıçak sırtında ilerliyor.
Ukrayna’nın Rusya topraklarına yönelik Kursk hamlesiyle birlikte savaşın seyrinin tamamen değişeceği yönündeki öngörüler, gereğinden fazla aceleci görünüyor. Ancak başından itibaren Rusya’nın kolay galibiyetine yatırım yapanlar bile işlerin eskisinden çok daha zor olacağını ifade ediyor.
Ukrayna tarafı ise Kursk hamlesiyle elde ettiği üstünlük konusunda temkinli. Ama birkaç avantaj yakalamış durumda. Öncelikle kendisini destekleyen müttefiklerine karşı eli güçlendi. Esir takası için yeni bir zemin ve avantaj sağladı. Dahası Rus kuvvetlerinin konuşlanma planlarını alt üst etti.
RUSYA'NIN ASIL KAYBI NEREDE?
Rusya açısından ise Kursk saldırısı neresinden bakarsanız bakın bir prestij kaybı. İstihbarat zaafından askeri stratejinin delik deşik olmasına kadar bir dizi sorunla karşı karşıya. Ancak asıl sorun, kendisi etrafında kümelendiği düşünülen müttefikleri nezdindeki durumu. Wagner konusunda yaşadığından daha ağır bir tabloyla karşı karşıya. Rusların paramiliter grubu Wagner'in savaş devam ederken başlattığı isyan ve yürüyüş hamlesi kısa sürede durdurulsa da sarsıcı sonuçlar üretmişti.
Rusya'nın gerçek kaybı nerede ve etkileri nasıl ortaya çıkabilir? Buraya dikkatli bakarsak, aynı zamanda Gazze katliamına ve Filistin sorununa kadar uzanan alanda oluşturacağı etkileri de tahmin edebiliriz.
Rusya ve İran arasında stratejik ittifak düzeyine gelen yakınlaşma başta olmak üzere, bu iki ülkenin büyük kesişim alanlarına sahip olduğu Suriye ve genel anlamda Ortadoğu konusunda mevzi kayıplarını hızlandıracak süreçlerin başlaması mümkün. Rusya, Heniyye suikastından sonra İran’a silah ve lojistik desteğini adeta ilan ederken, şimdi çok geniş bir sınır hattında devam eden Ukrayna savaşında beklemediği bir darbe almış durumda.
İSRAİL'İN LÜBNAN'A SALDIRISI
Ukrayna’nın Rus topraklarına girişiyle eşzamanlı olarak, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını artırmış olması da tesadüf değil. Bir yanıyla muhtemel İran saldırısına karşı önalma. Diğer yandan Hizbullah’ın gücünü azaltarak Tahran’ın vekillerini zayıflatma stratejini sürdürme. Dahası bu bölgede, özellikle Şam üzerinden Tahran’la ciddi bir ittifak halinde olan Moskova’ya mesaj verme.
Kursk saldırısının, Rusya’nın tümüyle kolunu kanadını kırdığını, dolayısıyla Kiev yönetimine büyük bir üstünlük sağladığını iddia etmek de mevcut gerçeklerle uyuşmuyor. Ancak Kiev’in ABD seçimlerine kadar kendisine bir alan açtığı da ortada. Devamı; seçim sonuçlarına, Rusya’ya karşı Ukrayna’nın arkasındaki asıl gücün stratejisinin değişip değişmeyeceğine bağlı.
VE TÜRKİYE
Bütün bunların Türkiye’yi ne denli yakından ilgilendirdiğini söylemek bile fazla. NATO zirvesi öncesinde ve zirvedeki duruşu itibarıyla Ankara’ya kaprisli bakışlar fırlatan Putin yönetiminin, Ortadoğu ve Filistin konusunda inisiyatif alma arayışları kesintisiz devam ediyor. TBMM’de dünyaya hitap eden Mahmud Abbas’ın ziyaretin hemen öncesinde Rusya’da ağırlanması başlı başına bir örnek. Putin, sadece İran ve vekilleri üzerinden bir Ortadoğu politikası peşinde değil. Ancak bu güçlerin, Hizbullah başta olmak üzere zayıflamasından rahatsız.
Çin’in Filistin konusunda aldığı inisiyatif ise, belki de yakın tarihinin en önemli ve en uzak mesafeli hamlesi. 14 Filistinli grupla dünyaya verdikleri görüntü, Ukrayna üzerinden halsiz düşen bir Rusya’nın boşluğunu dolduracak kadar ağırlık oluşturabilir mi? Bu önemli bir soru ve cevabı yine Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.
Çünkü Ankara, son birkaç yıldır Pekin yönetimiyle hızlı ve ticari boyutu yüksek bir ilişki geliştiriyor. Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS üyeliklerine ilgisinin ana aktörü giderek Rusya’dan çok Çin haline geliyor.
Bunları doğru yönetebilmek Türkiye’yi, bizdeki heyecanlı Avrasyacıların beklediği üzere Batıya ve NATO’ya sırtını dönen bir ülkeye değil; aksine orada eli daha kuvvetli bir güç merkezine dönüştürebilir.