Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör CHP'nin devlet ve siyaset çıkmazı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        2017 referandumu, 2018 ve 2023 genel seçimleri üzerinden bakarsak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üç kez oylandı demek mümkün. İlki zaten sistemin kabulüyle ilgiliydi. Ancak diğer ikisinde de verilen oyların, yeni sistemi onay boyutu olduğu da ortada.

        Şunu söylemek de yanlış olmaz. Hükümet sisteminde yapılan değişim, toplumun geniş kesimlerinde kalıcı bir gündem oluşturmadı. Sistemi eleştirenler açısından da böyle bir zeminin varlığından söz edilemez. Nitekim 2023 seçim sürecinde muhalefetin (6’lı Masa da diyebiliriz) “güçlendirilmiş parlamenter sistem” başlığı altındaki öneri ve tezleri de kamuoyunda karşılık bulmadı. Ancak yeni hükümet sisteminin işlemeyen ve tıkanan boyutlarının da 31 Mart sandığına yansıdığını düşünüyorum. Bir sistem tartışması olarak değil, ama yaşanan tıkanmalara dair bir şikayet bu.

        "KİM YÖNETSİN" ANA SORU

        Burada önemli bir soru var ve onu yazdığımız zaman tabloyu daha kolay anlayabiliyoruz. Toplumun genel seçimlerdeki temel sorusu net: “Ülkeyi kim yönetsin.” Doğal olarak bu sorunun karşılığı güçlü bir siyasi aktör arayışı. Yine bu nedenle “ülke nasıl yönetilmeli” sorusuna ve ona dair arayışlara fazlaca ilgi gösterilmiyor.

        Bu süreçlerde yapılan tartışmaların ve siyasi gündemin önemli bir bölümü, liderlerin özellikleri ve bunlar üzerine kurgulanan beklentiler üzerinden şekilleniyor. Nasıl yapılır değil, kim yapar denklemi burada da kuruluyor.

        "KİM YENEBİLİR" SORUSU

        Mevcut iktidarı, sürekli otoriterlik ve tek adamlık çerçevesinde eleştiren muhalefetin, “yeni siyaset” ve “değişim” adı altında toplumun önüne getirdiği söylemin, 2019 seçimleri itibarıyla yükselen iki siyasi aktör üzerinden şekillendiğine dün biraz değinmiştim.

        Gayet açık söylenebilir ki muhalefet, yeni siyaset iddiasını bu aktörleri sarıp sarmalayan bir politik metne, ideoloji ya da fikre dönüştürebilmiş değil. Kanaatimce buna gerek de duymuyorlar.

        Tayyip Erdoğan’ı yenme, daha doğrusu ne pahasına olursa olsun yenme öfkesi, motivasyonu ve taktiği onları bir söylem ve fikir etrafında değil, “kim yenebilir” sorusu etrafında kümeliyor.

        DEĞİŞİM İDDİASININ BAŞARISIZ SINAVLARI

        Mesele bu noktaya geldiğinde muhalefet açısından pek hesaba katmadığı başka bir sorun ortaya çıkıyor. CHP’nin Özgür Özel’le birlikte daha yüksek sesle dile getirilen, muhtemel cumhurbaşkanı adayları, özellikle de Ekrem İmamoğlu eliyle sloganlaştırılan “değişim” iddiası hayli kötü sınavlar veriyor. Topluma yakınlaşma konusunda mesafe aldığı düşünülen bir partinin en önemli isimlerinin Paris’te verdiği tuhaf kareler; şu günlerin canlı gündemi olan İstanbul’daki kaçak yapı konusu ve diğerleri.

        CHP bir yandan ilk kez kendisine oy veren kesimleri yanında tutabilmek, diğer yandan bunu geçmişin hatalarından ders alan bir değişim süreciyle yönetebilmek gibi büyük iddialarla siyaset sahnesinde. Kuşkusuz hiçbiri kolay değil. Ama bu yönde alınan bir mesafeden söz etmek de aynı ölçüde zor.

        DEVLET-SİYASET DENKLEMİ

        Özgür Özel’in cesur çıkışlarıyla gündeme gelen “İçeride milletimizin, dışarıda devletimizin çıkarlarını koruma” hedefi de, genel başkan ve yakınındaki birkaç isim dışında partide karşılık bulmadı şimdiye kadar. Devlet politikalarıyla siyaset arasındaki uyum ya da ilişkinin Cumhur İttifakı tarafında net bir tanımı var. Sadece net değil, tutarlı ve anlaşılabilir boyutuyla toplumla iletişimi de sağlanan bir yakınlık bu.

        Oysa bu devasa alanda CHP ne üreteceğini, ne yapacağını veya yapmayacağını, başka bir ifadeyle nasıl pozisyon alacağını bilemiyor.

        En ilginç bulduğum, ama hiç tartışılmayan tarafını şimdi aktarmış olayım. CHP'nin, cumhurbaşkanlığı yarışındaki iki iddialı adayı, yani İmamoğlu ve Mansur Yavaş, devlet-siyaset ilişkisi meselesinde Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu tanımlara ve aldığı pozisyona dair ciddi bir itiraza sahip değil. Özellikle Yavaş’ın siyasi kodları ve kültürü bu itirazlara müsait değil. Kendisine yönelik toplumsal ilgiyi bir de buralarda anlamak gerekiyor.

        BLOKLAR ARASINDA BÜYÜK FARK YOK

        Halihazırda Türkiye’de iktidar ve muhalefet bloklarının oranlarında büyük bir değişim yok. Kafa kafaya bir durumdalar. Bu tür zamanlarda anketlerden olabildiğince uzak dururum. Arada önüme gelen ve CHP’nin AK Parti’nin önünde olduğu iddiasındaki anketlere de aynı gözle bakıyorum.

        Çok da uzak olmayan bir gelecekte sürpriz ataklar, çıkışlar ve iddialar bekliyor bizi. İpuçları var, ama henüz somut hale gelmedi. O zaman sahayı ölçüp anlamak için daha çok veri seti oluşturabiliriz.