Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Türkiye-Mısır, geç ama değerli
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tam 12 yıl önce önemli ölçüde kopan ilişkilerin ardından, önce geçtiğimiz Şubat ayında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kritik Mısır ziyareti geldi. 4 Eylül 2024 itibarıyla da Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Es-Sisi, Erdoğan tarafından ağırlandı. Tüm ayrıntıların ötesinde, aynı yıl içinde gerçekleşen bu iki buluşma, yeni bir döneme işaret ediyor. Alınması gereken çok mesafe, aşılması gereken pek çok sorun ve en azından yumuşatılması gereken rekabet alanları olduğunu unutmadan elbette.

        Bu sürecin ilk karesi, Katar’daki 2022 Dünya Kupası’nın açılışında Katar Emiri Temim bin Hamed el-Sani ev sahipliğinde tarafından verilen resepsiyonda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sisi’nin el sıkışmasıydı.

        Türkiye bu süreçte inisiyatif almakta çok daha kararlı davrandı. Ankara’nın yapıcı diplomasi kapsamındaki çabaları; diplomasi, istihbarat ve savunma yetkilileri düzeyinde hayli zorlu virajlardan ve koridorlardan geçti. Yani peş peşe gelen buluşmaların perde arkasında uzun soluklu bir emek var.

        TEMEL SORUNLAR NEYDİ?

        İlişkilerin kopma noktası, Türkiye’nin Mısır’da seçimle iktidara gelen Muhammed Mursi ve İhvan hareketinin, askeri darbeyle indirilmesine gösterdiği tepki üzerinden gerçekleşti. Devamında (ve esasen halen) taraflar arasında birkaç ana başlıkta rekabet ve görüş ayrılığı var. Libya’daki iktidar dengelerinde iki ülke farklı yerde dururken, Doğu Akdeniz’de hayli farklı işbirlikleri üzerinden rekabet halinde oldular.

        Kuşkusuz Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) konusundaki görüş ayrılığı çok daha sert kırılmalara neden oldu.

        BÖLGESEL EKSEN OLUŞUR MU?

        Neden şimdi normalleşme ve yakınlaşma sorusunun cevabı tek bir etken ve sebep üzerinden verilemez. Öncelikle tarafların ilişkileri normalleştirme çabaları, aslında yakın coğrafyamızda ortaya çıkan gelişmelerden bağımsız okunamaz. İki ülkenin pek çok sorunun çözümünde aktif rol oynayacağı “bölgesel eksen” oluşturma ihtimali de kuşkusuz çok değerli. Ancak bir o kadar da zorlukları olan bir süreç. Böyle bir işbirliğinin, öncelikle mevcut rekabet alanlarını yönetilebilir hale getirmesi gerekiyor. Hepsinden önce normalleşmenin sağlam bir zemine oturması önemli.

        Sisi yönetimi, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İtalya gibi ülkelerle yeni ilişkiler kuruyor. Bunların ana gündemi enerji işbirlikleri. Dolayısıyla da son derece stratejik sonuçlar almayı hedefliyor. Mısır’ın Rusya’ya yönelik ilgisi de bu denkleme yazılabilir.

        Bu alandaki ilişkilerinin, Türkiye’nin kurmak istediği dengelerle uyumlu olduğunu söylemek gerçeklerden uzak bir yaklaşım olur. Dahası da var. Kahire yönetimi, Ankara’nın Sudan’la ilişkilerini de kendisine ciddi bir rakip olarak görüyor.

        Diğer yandan Ankara’nın savunma sanayinde aldığı mesafe, sahip olduğu stratejik ürünlere Kahire’nin ilgisini de hayli artırmış görünüyor. Satın almalar üzerinden mi, yoksa zaman içindi iki ülkenin ortak üretimi zemininde mi devam edeceği, normalleşme adımlarının sağlamlaşması kadar, iki ülkenin küresel dengelerde nerede duracağıyla da yakından ilgili.

        GAZZE ÇOK ETKİLİ OLDU

        Fakat iki ülkeyi masaya oturtan en önemli nedenlerden birisi 7 Ekim süreci. Gazze’de yaşananlar Mısır yönetimini özellikle ekonomik açıdan olumsuz yönde etkilerken, çatışmanın giderek yayılması, Filistinlilerin Sina’ya gitmeye zorlanması ciddi bir güvenlik kaygısı oluşturuyor. Türkiye ve Mısır’ın Gazze’deki katliamı uluslararası zeminlerde dile getirme çabaları, tümüyle aynı gerekçelere dayanmasa da, geniş anlamda ortak bir pencere oluşturuyor.

        Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’daki kritik görüşme sonrasındaki açıklamalarına şöyle yansıdı: “Türkiye ve Mısır'ın bölgesel barış ve istikrara katkıları hayati önemdedir. Türkiye ve Mısır Filistin meselesinde ortak bir duruşa sahiptir. Saldırıların durması ve kalıcı ateşkes önceliğimiz olmaya devam ediyor.”

        Erdoğan, Gazze’ye yapılan yardımların ulaştırılmasında gösterdiği işbirliği için de Mısır yönetimine teşekkür etti.

        BAŞKENTİ KUDÜS OLAN FİLİSTİN

        Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin bu yöndeki açıklamalarında yine Ankara’yla ortak noktalara vurgu vardı: “Türkiye ve Mısır olarak bir an önce, acilen ateşkesin sağlanması, Batı Şeria'daki İsrail ihlallerinin son bulması ve Filistin'in 1967 sınırları içerisinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletini kurma haklarının bir an önce hayata geçirilmesini vurguladık."

        Sisi, Türkiye-Suriye yakınlaşmasından duyduğu memnuniyeti de ifade etti.

        Türkiye ve Mısır arasında, kalıcı olduğu takdirde bölge barışına yüksek katsayıda etki edecek bir işbirliği oluşabilir mi? Tekrar vurgulamak istiyorum. Bu yönde Ankara çok daha istekli. Her meselede ülkemizi suçlama merakında olanların tezlerinin aksine bu durum, “Geçmişte hata bizdeydi, telafi edelim” yaklaşımından kaynaklanmıyor. Aklı başında olan herkes hatırlar. Ankara, seçimle gelen seçimle gitmeli yaklaşımını sergilemişti ve darbeciliğe karşı çıkmıştı. Kaldı ki tarafların bu geçmişi geride bırakma yönünde gösterdiği irade, bölgesel barış için stratejik öneme sahip.

        Ancak gelinen noktada tarafların bu geçmişi esas alacak bir konfor alanları yok. Belki geç kaldılar, ama gelinen noktayı da çok değerli buluyorum.

        Türkiye ve Müslüman Kardeşler etrafındaki gelişmelerin seyrini, dünden bugüne genişçe aktarmak istiyorum.

        Bir sonraki yazıda.