Sarah Pagin: Türkiye'de Avrupa’da artık görülmeyen bir canlılık hissettim
Renklerden ilham alarak oluşturduğu sıra dışı bir programla ocak ayında Ankaralı müzikseverlerle buluşan soprano Sarah Pagin, bu kez 'Yaz Ruhu'nu taşıyan kıpır kıpır şarkılardan oluşan özel bir repertuvarla 19 Temmuz'da CSO ADA Ankara'da sahneye çıkacak
Modern ve 'klasik crossover' yorumlarıyla müzikte sınır tanımayan yıldız soprano Sarah Pagin, bir kez daha Ankara’ya gelecek.
CSO ADA Ankara’da 4 Ocak’ta verdiği konserle seyircinin büyük beğenisini kazanan Sarah Pagin, 19 Temmuz’da 'Yaz Ruhu'nu taşıyan bir repertuvarla bir kez daha müzikseverlerin
karşısına çıkacak. Dört müzisyenden oluşan kuartet eşliğinde sahne alacak Sarah
Pagin, dinleyicilere farklı dillerde klasik, caz ve pop müzikten oluşturduğu bir program sunacak.
Sanatçı konserde; Gershwin’in 'Summertime', 'I got rythm', Mungo Jerry’nin 'In
the Summertime' gibi rekor kıran unutulmaz şarkıların yanı sıra Sertab Erener’in yaz
ayıyla özdeşleşmiş 'Kumsalda' şarkısını da seslendirecek.
Sarah Pagin’in Carmen Operası’ndan iki arya da seslendireceği gecede, ayrıca 'Somewhere Over The Rainbow'un caz versiyonuyla Pink Martini’nin gönüllere taht kurmuş 'Je ne veux pas Travailler' şarkısı da Sarah Pagin yorumuyla yer alacak.
Konser, pozitif enerji dolu, mutlu bir ruh hali, hafif tembellik ve çok az da olsa sevdiğinden ayrılma
temalarının şarkılara döküldüğü yüksek enerji, biraz nostalji, minik bir doz melankoli içeren şarkılarla müzikseverleri müzikal bir yolculuğa çıkaracak.
Sarah Pagin, verdiği röportajda konserine ilişkin bilgiler verirken "Türkiye'de Avrupa’da
artık görülmeyen bir canlılık hissettim" dedi.
• Öncelikle Sarah Pagin’i daha yakından tanıyabilir miyiz? Müzik hayatınıza ne zaman girdi ve sizin için ne anlam ifade ediyor?
Müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, çok kültürlü bir sanatçıyım. Annem ve
babam muhteşem keman sanatçıları olsa da annemin hayali opera sanatçısı olmaktı. Beni klasik şan repertuarına, aynı zamanda pop ve geleneksel müziğe yönlendiren ilk kişi annemdi. O zamandan beri her tür müziği söylemeye odaklanıyorum çünkü bu, benim için
insanları birbirine bağlayan en güçlü ve evrensel duygu kanallarından birini temsil ediyor.
• Müziğinizi, gelişiminizi ve kendi stilinize geçişinizi nasıl tanımlarsınız?
Çalışmalarım ve ana yetkinlik alanım klasik lirik şan, ancak farklı tarzları birleştirmenin dinleyicinin yeni ve beklenmedik bir şey keşfetmesini sağladığını düşündüğüm için her zaman diğer müzik repertuarlarını keşfetmeye hevesliyim. Bu, aynı zamanda pop müzik dinleyicisini klasik müzikle buluşturuyor, ayrıca bunun tam tersi de geçerli. Akıcı konuştuğum diller
Fransızca, İtalyanca ve İngilizce olduğu için çoğunlukla bu dillerde şarkı söylüyorum. Bazen yabancı repertuarlara kaysam da sesin Fransızca tınısını paylaşmak hâlâ en sevdiğim şey.
• Müzik hayatınızda idol olarak gördüğünüz isimler oldu mu? Bize onlardan bahseder misiniz?
Aslında oldu ve hâlâ var. Gençken Michael Jackson’a; hareketlerine, şarkı söyleme stiline,
kliplerine bayılırdım. Tam bir Michael Jackson hayranıydım! Bir de iki muhteşem Fransız
besteci, Michel Legrand ve Francis Poulenc beni çok heyecanlandırıyor. Saydığım isimlerin ilki
film müzikleriyle tanınan bir besteci, diğeri ise geçen yüzyılın klasik bestecilerinden biri.
• Birçok ülkede, birçok sahnede performans sergilediniz. Türk izleyiciler hakkında ne
düşünüyorsunuz? Türkiye size ne anlam ifade ediyor?
Bu çok enteresan bir soru çünkü Ocak ayında Türkiye’ye ilk gelişimden sonra İsviçre’ye
zihnimde sayısız düşünceyle döndüm. Oldukça dinamik bir ülkeyle, yeni şeyler öğrenmeye,
birileriyle tanışmaya, şarkılar söylemeye, yaşamaya hevesli insanlarla karşılaştım. Avrupa’da
artık görülmeyen bir canlılık hissettim ve bu, keyfimi çok yerine getirdi. Konsere gelen
izleyiciler de çok sıcakkanlıydı. Benimle birlikte 'Firuze'yi söylemelerini beklemiyordum, çok
duygulandım.
• Kariyerinizi düşündüğünüzde en büyük hayaliniz, tutkunuz nedir?
En büyük hayalim, kariyer ile aile hayatını bir araya getirebilmekti ve sanırım en büyük
hayalimi sonuna kadar yaşıyorum! Güzel sahnelerde bana keyif veren şarkıları gönlümce
söylüyor, sonra eve gidip çocuklarıma sarılıyorum. Kendimi çok şanslı hissediyorum.
• Kariyerinizde unutamadığınız deneyimleri paylaşır mısınız?
Bir bakıma tüm konserler unutulmazdır çünkü her konser o kadar çok enerji, zaman ve
duygusal yatırım gerektirir ki bu, sahnedeki her deneyim eşsiz ve yoğun kılar. Ancak
içlerinden birini seçmek zorunda olsaydım 2021'de Almanya’daki ‘Ruhrtriennale’ çağdaş
müzik festivalinde Michael Wertmüller imzası taşıyan ‘D.I.E.’ operasını seslendirme
deneyimimi seçerdim sanırım. Beste o kadar zorlayıcıydı ki kendi kendime şöyle dedim: “Altı
akşam boyunca bu kadar zor bir besteyi yorumlayabilirsem, her şeyi yorumlayabilirim.” Öyle
de oldu. Muhteşem bir deneyimdi. Bu deneyim sayesinde özgüvenim arttı, bu da yaptığım
her işte hissediliyor.
• Gelecek projelerinizden bahseder misiniz?
Bu sezon konserlerimin tamamı yaşadığım ülkede, İsviçre’de gerçekleşecek. Kasım ayına
kadar çeşitli şehirlerde konserler, galalar, tiyatro oyunları gibi bir sürü çalışmam olacak. 2024
yılında Avusturya, İspanya ve Umman’da konser verme planım var.
• CSO ADA Ankara’da Ocak ayında muhteşem bir konser vermiştiniz. Şimdi ‘Yaz Ruhu’
konserinizle yeniden sahne alacaksınız. Bu özel konserde Ankaralı dinleyicileri neler
bekliyor?
'Yaz Ruhu' konserimiz için Carmen aryaları veya Gershwin’in evrensel 'Summertime'ı gibi
geçen konsere kıyasla daha meşhur klasik parçalar seslendirebiliriz, ancak Ocak ayında
olduğu gibi cazdan popa, klasikten müzikale farklı müzik türlerini harmanlayan, yaz boyunca
bizi saran ruh halini ve enerjiyi ortaya koyan bir konser olacak. Aranjman konusunda harika iş
çıkaran muhteşem yerel sanatçılarla birlikte çalışıyorum. Bu konserde de naçizane Türkçe
şarkı söylemeyi deneyeceğim. Umarım dinleyiciler yine bana eşlik ederler.