Anksiyeteyi nasıl lehimize çevirebiliriz?
Anksiyete, vücudumuzun doğal bir savunma mekanizması olarak gerçek veya hayali tehlikelere verdiği bir tepki. Ancak aşırı olmadığında, insanları harekete geçiren ve daha üretken hale getiren bir güç olabilir. Psikolog Belgin Arslantaş, anksiyeteyi nasıl lehimize çevirebileceğimizi anlattı
Anksiyete, endişe veya korku gibi hafif veya şiddetli olabilen bir huzursuzluk hissi. Hemen hemen herkes hayatının bir noktasında kaygı hisseder. Örneğin, bir sınava gireceğiniz ya da iş görüşmesine gireceğiniz için endişeli ve kaygılı hissedebilirsiniz. Ancak kaygı her zaman da kötü bir şey değildir. Biraz kaygı ve gerginlik sizi tehditlerle başa çıkmaya, en iyi performansınızı göstermeye ve hedefleriniz doğrultusunda çalışmaya devam etmeniz için motive etmeye yardımcı olabilir.
ANKSİYETE: DOĞAL BİR SAVUNMA MEKANİZMASI
Anksiyetenin vücudun bir tehlike ve saldırı algıladığında tepki veren doğal bir savunma mekanizması olduğunu belirten Psikolog Belgin Arslantaş, "Anksiyete, bir kişinin gerçek veya hayali bir tehlikeye veya endişeye karşı tepki verme biçimidir. Yaşanılan bu tepki sırasında kişilerde genellikle kalp atışlarının hızlanması, kas gerginliği, terleme, konsantrasyon güçlüğü, endişe duygusu gibi fiziksel ve duygusal belirtiler ortaya çıkar" diyor.
GÜNLÜK YAŞAMI OLUMSUZ ETKİLİYORSA TEDAVİ ŞART
Arslantaş, şöyle devam ediyor: "Anksiyete, belirli bir tehdit anında ortaya çıkabileceği gibi sürekli olarak kaygı, endişe durumunun varlığı olarak da kendini gösterebilir. Anksiyetenin normalden daha yoğun ve sürekli hale gelerek günlük işlevselliği bozduğu durumlarda ise anksiyete bozukluklarından söz edilebilir. Kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen bu bozuklukların tedavi edilmesi kesinlikle şarttır."
ANKSİYETEYİ NELER TETİKLİYOR?
Arslantaş, anksiyetenin birçok farklı ve komplike nedenlere bağlı olarak ortaya çıktığı için bu soruna neden olan etkenlerin de kişiden kişiye farklılıklar gösterdiğini söylüyor ve bazı durumlarda birden çok nedenin anksiyetenin ortaya çıkmasına neden olabileceğini sözlerine ekliyor.
Psikolog Arslantaş, o nedenleri şöyle açıklıyor:
- Genetik faktörler/aile geçmişi: Birçok sorunda olduğu gibi anksiyetenin de gelişmesinde genetik bir faktörü oluşturmaktadır. Aile üyeleri arasında anksiyete öyküsü olan bir kişinin anksiyete yaşama olasılığı daha yüksektir.
- Beyin kimyası: Anksiyete yaşanmasına neden olabilecek durumlardan biri de beyin kimyasında yaşanabilecek değişikliklerdir. Özellikle, serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği, anksiyete bozukluklarına yol açabileceği bilinmektedir.
- Çevresel ve sosyal faktörler: Çocukluk dönemindeki travmatik deneyimler, aile içi stres, istismar, şiddet veya çevresel stres faktörleri de birçok psikolojik sorunda olduğu gibi anksiyete gelişmesinde de önemli bir faktörü oluşturmaktadır. Bununla birlikte yoğun stres altında yaşamak da anksiyete bozukluğunun gelişmesinde etkili olabilmektedir. Sosyal izolasyon, zorlayıcı veya zorunlu ilişkiler veya iş stresi gibi sosyal faktörler de anksiyeteyi artırabilmektedir.
Ayrıca, kişilik özellikleri, bazı tıbbi durumlar ya da madde kullanımı da anksiyete gelişmesine neden olabilecek etkenler arasında yer almaktadır. Anksiyete bozukluğunun gelişiminde birden çok nedenin rol oynadığını bilmek önemli.
ANKSİYETE AŞIRIYA KAÇMADIĞINDA İTİCİ BİR GÜÇ OLABİLİR Mİ?
Çalışmalar, anksiyetenin aşırı olmadığında insanları iten bir güç olduğunu ortaya koyuyor. Peki gerçekten anksiyeteyi lehimize çevirebilir miyiz? Psikolog Arslantaş, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: "Kaygıdan kaçınma ve bastırma, kaygıyı artırırken; onunla başa çıkmak için üretken yollar bulma çabası ise duygusal dayanıklılık göstergesi olup sağlıkla ilintilidir. Bu nedenle kontrol edilebilen kaygı duygusu normal ve sağlıklı, hatta faydalı olarak görülmelidir."
Öncelikle anksiyetenin amacına ulaşabilmesi için kötü hissettirmesi gerektiğini kaydeden Arslantaş, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Kelimenin kökeninin Latince veya Yunanca boğulma, acı verici bir şekilde daralma ve huzursuzluktan türemiş olması, bu hoş olmayan deneyimi yansıtır. Ancak böylesine rahatsız edici bir his bizi odaklanmaya ve dikkatimizi vermeye mecbur bırakabilir ve gelecek zararları önlemek, daha pozitif bir yolda ilerlemek için sıkı çalışmaya itebilir. Bu yüzden anksiyete görmezden gelinmemesi gereken bir yangın alarmı gibi düşünülebilir. Bu zihniyet değişimi güçlü pozitif bir etki yapabilir. Kaygıyla içli dışlı olmak iyileşmekte kilit rol oynar."
ANKSİYETE NE ZAMAN ZARAR VERMEYE BAŞLAR?
Psikolog Arslantaş, anksiyetenin gündelik yaşantıyı, sosyal hayatı ve kişisel huzuru etki altına almaya başladığında, içsel olarak huzursuz duygu durum hali artık kontrol altına alınamadığında kişiye zarar vermeye başladığını söylüyor ve devam ediyor: "Bunlara ek olarak duygusal, fiziksel ve psikolojik semptomlarınız yoğunlaştığında zorlayıcılığı da artacaktır ve artık size ve çevrenize zarar vermeye başlayacaktır."
ANKSİYETEYLE NASIL BAŞA ÇIKARIM?
Psikolog Belgin Arslantaş, anksiyeteyle başa çıkmanın yollarını anlatıyor:
- Uyku kalitenizi önemseyin: Uyku ve kaygı arasında çift yönlü bir ilişki var. Kaygı hali kişinin uyku sorunlarına yol açabildiği gibi yeterli miktarda kaliteli uyku uyumamak kaygı halini tetikleyebilir. Bu nedenle günlük uyku süresine dikkat etmek ve kaliteli uyumaya özen göstermek gerekir.
- Düşüncelerinizi aktarın ama yazarak ama resmederek: Kaygıyla başa çıkmanın en iyi yöntemlerinden birisi kaygıya neden olan durumları yazmak ya da resmetmektir. Bu sayede kaygı fiziksel bir şekle sahip olur. Yazıyla ifade ettiğimiz duygular daha gerçekçi olsa da bir noktada hislerimize uzaktan bakabilmemize yardımcı olur. Artı resim yeteneğiniz değil aktaracağınız duygu boşalmasıdır burada asıl önemli olan. Yani ne çizdiğiniz değil neyi dışa vurabildiğiniz önemli. Bu iki yöntem de oldukça efektiftir.
- Hareket edin: Anksiyeteyle başa çıkmanın en iyi yöntemlerinden birisi de hareket etmektir. Yürüme, koşma, yüzme veya yoga gibi aktiviteler buna ek nefes terapileri ve egzersizleri sayesinde durup düşünmek ve daha fazla stres yaşamak yerine zihni boşaltmak kaygıyla başa çıkmaya yardımcı olur ve sizi medite eder.
- Profesyonel destek alın: Kaygı günlük hayatın bir parçası olsa da mutlaka üzerine çalışılması ve kontrol altına alınması gereken bir sağlık sorunudur. Eğer kaygı günlük hayatı olumsuz etkileyecek seviyedeyse, kişi kaygı sebebiyle yaşam kalitesinin düştüğünün farkındaysa hızlıca profesyonel uzmanlarca hem farmakoterapi hem de terapi desteği almalı.
PANDEMİDEN MİRAS KALDI
Tıp dergisi 'The Lancet'te yayınlanan araştırmaya göre, pandeminin sert ve yıkıcı etkisinin hissedildiği 2020'de, küresel çapta depresif ve anksiyete bozuklukları sırasıyla yüzde 28 ve yüzde 26 oranında artış gösterdi. Türkiye, Arjantin, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde bu oran depresif bozukluklarda yüzde 38,7, anksiyete bozukluklarında ise yüzde 28'in üzerinde gözlendi.