Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Korumacılık Nedir?

        Korumacılık (himayecilik); devletin piyasaya müdahale ederek yerli üreticiyi (sanayi ve tarım) yabancılara karşı korumak için izlediği politika; özellikle de dış ticarete müdahale ederek, ithalat üzerine yüksek gümrük vergisi veya kota (miktar sınırlaması) koyarak dış rekabet karşısında milli ekonomiyi koruma eğilimi ve uygulamalarıdır. Hem ekonomik olarak güçlenmek hem milli sanayiyi güçlendirmek için ithalatı kısıtlama ve ihracatı teşvik edecek şekilde vergi düzenlemelerinin hayata geçirilmesi korumacılık politikalarının en belirgin özelliğidir.

        Korumacılığın en önemli aracı vergi ve kotalar yoluyla yerli mal ve hizmet üretimini teşvik ederek dışarıdan gelecek mal ve hizmetleri milli sanayiyi zayıflatmasının önüne geçecek şekilde vergi düzenlemelerini hayata geçirmek ve kotalar koymaktır.

        Tarihsel olarak bakıldığında yaygın kanaatin aksine dış ticaret politikaları genellikle koruyucu nitelik göstermektedir. Hazineye gelir sağlama, yerli mal ve hizmet üretimini dış rekabete karşı korumanın yanında, istihdamı geliştirmek için emek piyasasına, kur istikrarını ve dengesini sağlamak içinse sermaye ve teknoloji gibi alanlara müdahale edilebilmektedir. Yerli sanayiyi özendirmek için ithalat kısıtlamaları yanında ülkenin döviz ihtiyacını karşılamaya yönelik para ve finans piyasalarına yönelik korumacılık uygulamaları da hayata geçirilebilmektedir.

        Dünya ekonomisinde serbest ticaret ilkesinin genel olarak kabul edilmesine karşın korumacı uygulamalar dün olduğu gibi bugün de yaygın bir biçimde sürdürülmektedir. Korumacılık araçları arasında dış ticarete müdahale öncelik taşımaktadır. Ülkeye ithal edilebilecek belirli malların miktarına bir üst sınır koyan ithal kotaları, gümrük tarifelerinden daha etkili bir koruma sağlar. Koruyucu gümrüklere karşın mal ithalatı sürebilir, ama ithal kotasının üzerinde mal ithal edilemez. Gümrük tarifelerinin yükseltilmesi ve miktar kısıtlamaları ekonomik kriz dönemlerinde, gelişmiş ekonomilerde de belirli tarım ve sanayi ürünlerinin korunması amacıyla başvurulan önlemlerdir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde sık sık başvurulan, aşırı değerli döviz kuru ve katlı kur uygulamaları, gümrük tarifelerinin ve miktar kısıtlamalarının ötesinde bir koruma sağlayarak para ve finans piyasalarında istikrarı da dikkate alarak yerli sanayileri geliştirme amacını taşır.

        Ticaret ve mübadelenin olmadığı her bir insanoğlunun kendi ürettiği ile yetindiği dönemlerden sonra yerleşik hayat ile birlikte ticaret, iktisadi hayatın en temel gerçekliklerinden biri olmuştur. Mal ve hizmet mübadelesi ve ticaret insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemlere kadar uzanır. Ticaretin gelişmesiyle insanlar, bölgeler ve ülkeler daha kolay ve ucuz ürettikleri mal ve hizmetlere yoğunlaşmış, üretimi zor ve pahalı mal ve hizmetleri ise diğer insan, bölge ve ülkelerden almayı tercih etmişlerdir. Rızaya dayalı serbest mübadele ve ticaretin mutlak ve mukayeseli üstünlüğe bağlı olarak gerçekleştiğini ve sonuçta her iki taraf için avantajlar sağladığını klasik iktisatçılar delilleriyle ortaya koymuşlardır. Ancak bu delillere rağmen modern ekonomi ve ticaret biliminde korumacılık önemini korumaktadır. 

        Tarihsel olarak bakıldığında sanayileşme ve ekonomik kalkınma sürecinde başarılı olmuş tüm ülkeler yerli ve milli ekonomilerini kurup geliştirmek için korumacılığı, sübvansiyonları ve belli başlı düzenlemeleri hayata geçirmişlerdir. Modern milli ekonomilerin ortaya çıktığı merkantilist dönemde (16-18. yüzyıl) devletler yoğun bir biçimde piyasayı yönlendirici ve müdahaleci ekonomik politikalar uygulamışlardır. Özellikle milli ekonomileri inşa edebilmek için ihracatı teşvik eden ve ithalatı kısıtlayan uygulamaları hayata geçirmişlerdir. Serbest piyasa tecrübesine dayalı olarak sanayileşme ve kalkınmada öncü ülke olarak bilinen İngiltere'de 1700-1850 döneminde yüksek gümrük tarifesi koruma oranları ve ihracat stratejisi devlet gücüyle desteklenen "mavi sular" askeri stratejisiyle toplam talep yetersizliği giderilmeye çalışılmıştır. Hükûmetler sanayileşme süreçlerinde piyasadaki en güçlü alıcılardı. Fransa, Hollanda ve İsviçre gibi sanayileşme sürecine İngiltere ile birlikte dahil olan Avrupa devletleri de milli ekonomilerini kurabilmek için belli bir dönem dış ticaret düzenlemelerini, sıkı korumacılık uygulamalarını ve devlet müdahalelerini hayata geçirmişlerdir.

        İlk sanayileşen grubunda yer alan İngiltere ve Hollanda merkantilizmin öncü ülkeleri olarak sanayileşme sürecine erkenden dahil olurken sanayileşmede geç kalan Almanya ve Japonya onlardan önce kalkınan ülkeleri yakalamak için 19. yüzyılın son çeyreğinden başlamak üzere korumacılığa ve güçlü bir devlet müdahalesine ihtiyaç duymuşlardır (Gerschenkron 1962). Amerika Birleşik Devletleri'nin iktisadi kalkınmasında da müdahaleciliğin belirgin izleri vardır.

        Klasik iktisatçıların serbest piyasaya dayalı ticaret tezlerine karşı Frederich List'in (1841) 19. yüzyılda teorik temellerini attığı korumacılık yaklaşımını benimseyen Almanya, Avrupa'da liberalizmin en güçlü olduğu dönemlerde korumacı politikaları en etkin şekilde uygulayan ve sanayileşen ülkelerden biri olmuştur. Yüzyılın sonuna doğru Japonya da benzer bir milli strateji ile iktisadi kalkınmasını sağlamıştır.

        20. yüzyıla gelindiğinde sanayileşme ve kalkınmada başarılı örneklerden biri de Güney Kore'dir. Ticareti liberalleştirme yerine Güney Kore belli endüstrilerde ihracat yapmanın iç piyasada satış yapmaktan daha karlı olmasını güvence altına alan devlet politikalarını hayata geçirdi. Güney Koreliler korumacılığın da ilerisine geçerek gerektiğinde uygulanan tarifeler ve vergi politikalarıyla iç piyasada yabancı mal satmayı cezalandıracak düzeyde katı uygulamaları hayata geçirmekten çekinmediler. Avrupa'da kalkınan ülkelerdeki gibi Asya'da Japonya, Kore ve Tayvan vergi düzenlemeleri ve kredi yardımları ile ithalatı kısıtlayan ve ihracatı teşvik eden müdahaleci ekonomi politikalarla 20. yüzyılın ikinci yarısında başarılı kalkınma modelleri olarak kabul edilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki "sanayileşme sürecinde serbestlik istisna, korumacılık kural"dır.

        ABD'nin iktisadi gelişme ve kalkınmasında da sanılanın aksine korumacılığın önemli bir etkisi olmuştur. 1820-1950 arasında ağırlıklı ortalama ABD tarifesi nadiren yüzde yirminin altına düştü. Bunun anlamı, modern zamanlarda ikinci dünya savaşı sonrası dünya ticaret örgütünün kurulduğu döneme kadar dünya genelinde koruma duvarları 1950'ler sonrasına göre çok daha yüksek olduğu söylenebilir. Bu tarihlerden sonra ise ABD, ticaretin serbestleştirilmesini sadece bir iktisat politikası aracı olmanın ötesinde serbest piyasa sisteminin güçlü bir destekçisi görerek inşa etmeye çalıştığı sistemin en önemli aracı olarak da değerlendirmiştir. Ancak bu tercihlerle beraber, ABD 1970'lerde Almanya ve 1980'lerde Japonya ile olduğu gibi yeri geldiğinde ticaret kısıtlamalarına da gitmekten çekinmemiştir. Son dönemlerde ABD'nin Çin'e karşı korumacılığın ötesinde yaptırımları devreye sokması adeta yeni ticaret savaşlarını gündeme getirmektedir.

        Son zamanlarda, serbest ticaretin Çin ve Hindistan gibi doğunun yükselen ekonomik güçleri lehine, buna karşılık batının en büyük ekonomisi olan ABD'nin aleyhine geliştiğini düşünenler giderek artmaktadır. Serbest ticareti savunan iktisatçılar genellikle mutlak ya da karşılaştırmalı üstünlüğün işçileri daha üretken ve daha yüksek ücretli işlere yönelttiğini düşünürler. Ancak son dönemlerde ABD'de yaşananlar bu durumun her zaman gerçekleşmediğini göstermektedir. Örneğin 19. yüzyılda İngiltere'de korumacılığı öngören yasaların yürürlükten kaldırılmasıyla tarım işçilerini kırsal alandan şehirlerde kurulan fabrikalara yöneltirken, 20. yüzyılın sonlarında ABD'de bazı fabrikaların kapanmasıyla sanayi alanında işsiz kalan vasıfsız ya da düşük vasıflı Amerikalı işçiler ya işsiz kaldılar ya da daha düşük bir ücrete razı olarak hayatlarını devam ettirmek zorunda bırakıldılar. Bu olguların ABD'nin son zamanlarda yeniden korumacılık politikasına yönelmesindeki temel ekonomik gerekçelerinden sadece birkaçı olduğu görülmektedir.

        Korumacılık uygulamasının başlıca araçlarının gümrük tarifeleri, kotalar, sübvansiyonlar, standardizasyon, katlı kur uygulamaları ve ithalat yasakları olduğu söylenebilir.

        Tarife etkisi: İthal mal ve hizmetlere konan vergi ve tarifeler ile ithal malın fiyatı yükselir, böylece iç piyasada o mallara karşı talep azalır.

        Kota etkisi: Tarife dışı ticaret engeli olarak bilinen kota da belli bir dönemde mal ve hizmetlerin ithalat miktarının kısıtlanmasıdır. Bu yolla yine bu mal ve hizmetlerin daralması neticesinde fiyatları yükseleceği için iç piyasada bu mal ve hizmetlere olan talebin düşmesi ve yerli ürünlere olan talebin arttırılması hedefi vardır.

        Sübvansiyonlar (Destekler): Belli mal ve hizmet üretimine yönelik hükûmetin verdiği destek ve teşviklerle yerli üretim ve milli sanayi desteklenir. Serbest piyasadaki diğer üreticilere karşı avantajlı duruma gelen bu mal ve hizmetlerin arttırılması sağlanır.

        Standardizasyon: Hükûmet ithal edilen belli mal ve hizmetleri standartlarında değişikliğe gitmek suretiyle de ithalatı kısıtlayabilir. 

        Katlı kur uygulamaları: Özellikle az gelişmiş ülkelerde sık sık başvurulan, aşırı değerli döviz kuru ve katlı kur uygulamaları, gümrük tarifelerinin ve miktar kısıtlamalarının ötesinde bir koruma sağlayarak yerli sanayileri geliştirme amacını taşır.

        İthalat yasakları: Hükûmetler belli bir dönemde bazı mal ve hizmetlerin ithalatını yasaklamak suretiyle belli sektör ve endüstrilerin korunmasını sağlar.

        Ekonomide genellikle belli bir endüstri kolunda yatırımın artması ve gelişmesi ve yerli üretim ve istihdam artışının sağlanmasıyla ülke ekonomisinde iktisadi büyüme ve gelişmenin sağlanması korumalıkta temel amaçtır. Bu çerçevede;

        a) Yerel ve milli endüstriler uluslararası piyasalardaki rakipleri ile rekabet edebilecek düzeye gelene kadar korunurlar. Korumacılık lehine en yaygın kullanılan tezlerden biri "bebek endüstriler tezi" veya diğer bir adıyla "genç endüstriler tezi" olarak bilinen görüştür. Buna göre, henüz kuruluş aşamasında bulunan veya gelişmesini henüz tamamlamamış, dolayısıyla dış rekabet karşısında tutunacak gücü olmayan yerli endüstrileri korumak gerekir. Dış rekabet baskısından kurtulan genç endüstriler süreç boyunca daha rahat gelişme ve rekabet gücü kazanma imkanına kavuşacaklardır. Aksine bu sektörler gelişmelerinin bu erken aşamalarında korunmazlarsa hiç bir zaman gelişme fırsatı bulamayacaklar, daha bebekken ölmüş olacaklardır. Dolayısıyla bazı endüstrilerin korunması gerekmektedir.

        b) Korumacılık politikalarının gerekçelerinden biri de ödemeler bilançosu açıklarının giderilmesidir. İthalatın ihracattan fazla olması dış ticaret açıklarına yol açar. Dış ticaret dengesi cari işlemler bilançosunun, o da dış ödemeler bilançosunun bir parçasıdır. Ödemeler bilançosu açıkları Merkez Bankası nezdinde tutulan döviz rezervlerinin erimesine ve dış borçlanmaya sebep olur, bunun da ülke ekonomisi ve ülkenin dış saygınlığı açısından istenmeyen sonuçları vardır. Bu nedenle dış açıkların kapatılması, dış ticaret dengesinin sağlanması ve dış rezerv kayıplarının önlenmesi için dış ticarette korumacı önlemlerin alınması, bu bağlamda ithalatın kısıtlanması, hatta sermaye hesabının sıkı kontrol altında tutularak ülkeden dışarıya serbestçe sermaye çıkışına izin verilmemesi gerekir. Dolayısıyla korumacılık ithalatın azaltılması suretiyle dış ticaret dengesinin sağlanmasına katkı sağlar.

        c) Yerel ve milli firmaların yatırımlarının artmasıyla istihdam alanı genişler ve işsizliğin azaltılmasına katkı sağlar. Korumacılık yanlılarına göre yerli endüstrileri dış rekabete karşı korumak işsizliğin önlenmesine katkıda bulunur. İthalatı kısmak ithalata rakip mal üreten endüstrilere olan iç talebi canlandıracak, talebin canlanması siparişleri artıracak, siparişlerdeki artış üretimi uyaracaktır. Üretimi artırmak için de daha fazla işçi çalıştırmak gerektiğinden sonuçta korumacılık sayesinde işsizlik azaltılabilecektir. İşsizlik de bir ülkenin iç makroekonomik dengesini ve toplumsal huzurunu sağlamak için çözmesi gereken en önemli ekonomik sorun olduğuna göre, korumacılık ülke ekonomisi için yararlı bir politikadır.

        d) Milli bir perspektiften bakıldığında yabancı firmalar, yerli firmaların doğal hakkı olan iç piyasaya girmek ve pazarın bir bölümünü ele geçirmekle yerli firmaların hakkına el koymuş olmaktadır. Küresel dış güçlerin sömürgeci emellerine hizmet eden bazı çok uluslu şirketlere pazarı açmak, sömürüye davetiye çıkarmak ve ekonomiyi, iyi niyetlerinden kuşku duyulması gereken dış güçlerin etkisine açık, zayıf ve kırılgan bir hale getirmek demektir. Bu nedenle ulusal pazarı yerli firmalara tahsis etmek, tüketicileri yerli malı kullanmaya teşvik etmek, gerekirse gümrük duvarlarını yükselterek ekonomiyi yabancıların rekabetinden korumak gerekir. Tahmin edilebileceği gibi bu argüman daha çok geçmişinde sömürge deneyimi yaşamış, ulusal bağımsızlık mücadelesi vermiş, daha sonra ülkede dış güçlere her düzlemde kuşkuyla bakan otoriter yönetimlerin iş başına geldiği, ulus-devletçi ve milliyetçi duyguların güçlü olduğu az gelişmiş ülkelerde kabul görmektedir. Ancak iç pazarda yabancı malların daha çok görüldüğü dönemlerde gelişmiş ülkelerde de yerli firmaların kamuoyunu bu yönde başarıyla yönlendirdiği gözlenmektedir. Japon mallarının Amerikan pazarını "istila ettiği" 1970'li ve 1980'li yıllarda Amerika'da görülen yabancı düşmanlığı ve ithal mallara tepki kampanyaları az gelişmiş ülkelerdeki benzerlerini aratmayacak niteliktedir.

        e) Son dönemlerde gelişmiş ülkelerde gözlemlenen bir serbest ticaret karşıtı argüman da çevrenin korunmasıyla ilgilidir. Buna göre gelişmekte olan ülkeler geri teknolojilerle üretim yapmakta ve çevreyi kirletmektedirler. Havaya, karaya ve suya zehirli atıkların bırakılmasıyla hava kirliliği, su kirliliği, çölleşme, doğal hayatın tahrip olması, belirli hayvan türlerinin yok olması gibi sorunlar ortaya çıkmakta ve çevre kendini yenileyemez hale gelmektedir. O halde, çevreyi kirleten teknolojiler kullanan az gelişmiş ülkelerle serbestçe ticaret yapılmamalı, bu ülkeler temiz teknolojiler kullanmaya zorlanmalıdır.

        f) Korumacılık yanlılarının ileri sürdükleri argümanlardan biri de koşulların eşitliği argümanıdır. Buna göre, esas olan serbest ticaret değil, "adil" veya "hakça" ticarettir. Yerli ve yabancı firmaların yüz yüze oldukları üretim ve maliyet koşulları eşit değildir. Doğal nedenler, hükûmetlerce sağlanan destekler, teknolojik koşullar, iş gücü ve çevre koşulları farklı olduğu için çoğu durumda yabancı firmalar yerli firmalara karşı daha avantajlı bir konumdadırlar. Bu avantajları ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmadan, meşhur deyimiyle oyun sahası "düz" hale getirilmeden serbest ticarete girişmek yerli firmaları haksız rekabete maruz bırakmak demektir. O halde koruma araçlarıyla üretim ve maliyet koşulları eşitlenmeli, rekabet sahası düzleştirilmelidir. 

        g) Tarihsel sürece bakıldığı zaman korumacılığın önemli nedenlerinden biri de ekonomik alanda ülkeler arasındaki firmaların rekabetine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede damping "maliyetinin altında satış" veya "zararına satış" olarak tezahür eden öldürücü rekabete karşı yerel firmaların korunması gündeme gelmektedir. Bu tür durumlarda bazı yabancı firmalar yerel piyasaya girmek, rakiplerini zor duruma düşürmek, piyasayı ele geçirmek gibi amaçlarla maliyetinin altında bir fiyattan mal satmaktadırlar. Yine bu kapsamda bazı ülkelerin firmaları dış piyasalarda mallarını iç piyasadakinden daha ucuza vermektedirler. Bu da doğal olarak yerli firmalara karşı haksız rekabet doğurmaktadır. Bu duruma karşı, yerli firmaları koruyucu ve gerekirse fiyat ayarlamaları yoluyla korumacılık gündeme gelmektedir.

        h) Yerli ve milli stratejik amaçlara ulaşmak için en önemli araçlardan biri korumacılık olarak öne çıkmaktadır. Buna göre devletler firmalarının bir pazara ilk giren, bir ürünü ilk üreten veya teknolojik üstünlüğü elinde tutan firmalar haline gelmesini temin etmek amacıyla belirli endüstrilere özel koruma sağlayabilirler. AR-GE desteği, sübvansiyonlar, vergi muafiyeti, ucuz finansman desteği vb. yollarla sağlanacak koruma sayesinde hem firmalar belirli sektörlerde üstünlük sağlayıp yüksek kar elde edecekler, hem de ülkeye prestij kazandıracaklardır. 

        ı) Korumacılıkta önemli gerekçelerden biri de ulusal güvenliktir. Buna göre serbest ticaret ithalatı yaygınlaştırmak suretiyle yabancı mallara, dolayısıyla dışarıya bağımlılığı arttırır. İhtiyaç duyduğu ürünleri kendisi üretmek yerine dışarıdan satın almayı tercih eden bir ülke ciddi bir risk almış olmaktadır; çünkü olağanüstü durumlarda, özellikle de salgın hastalık ve savaş durumlarında ticaret ortağınızın size mal göndermeyi reddetme ihtimali her zaman vardır. Böyle bir durumda ülke çok sıkıntıya düşecektir. Bundan dolayı mümkünse tüm mallarda, ama özellikle "stratejik" önemdeki endüstrilerde korumacılık ve kendine yeterlik esas olmalıdır. Covid-19 salgın sürecinde özellikle ihtiyaç duyulan sağlık ekipmanı, araç-gereç ve ilaçlarda bu durum ortaya çıkmıştır.

        2020 yılı başlarında karşılaşılan Covid-19 süreciyle birlikte küreselleşmenin de artan etkisiyle serbest ticaretin yerine korumacılık yeniden ciddi anlamda gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu süreçte özellikle gelişmiş ülkelerin başta insan sağlığı açısından kritik sağlık ürünleri, ilaçlar ve kişisel koruyucu ürünler ve gıda ile ilgili alanlarda yurt dışına olan bağımlılıklarının fark edilmesiyle korumacılık yeniden gündeme gelmiş bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerden oluşan müttefik ülkelerin bu dönemlerde birbirlerine olan zorunlu ilaç ve bazı malların ihracatını yasakladıkları görülmüştür.

        Covid-19 süreciyle birlikte ülkeler daha kontrollü ve müdahaleci yaklaşımları benimsemeye başladılar. Bu sürece ilave olarak, Çin ile ticaretinde yarım trilyon doları aşan açığı ile birlikte özellikle ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarındaki tartışmalarda dış ticaretin bir taraftan istihdam ve ülke ekonomisindeki etkinlik verimliliği açısından değerlendirirken diğer taraftan yine ticaretin jeopolitik hedeflere ulaşılması noktasında tarifelerin düşürülmesi ya da yükseltilmesinin etkilerine de odaklanabildiği anlaşılmaktadır.

        Korumacılığın avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır: a) Yerel firmaların uluslararası rekabette güçlü olması için gereken teknolojik gelişmelerde gecikme ve Ar-Ge araştırmalarında duraklamalar ortaya çıkar. b) Ülke içindeki tüketicilerin talep edecekleri mal ve hizmetlerdeki seçeneklerde azalmalar ortaya çıkar. c) Tüketiciler daha düşük kalite ve yüksek fiyatlarla karşılaşırlar. d) İçe kapanmanın artması ve uluslararası etkileşimin azalması ile ticari ve kültürel etkileşim azalır ve ekonomik izolasyon durumuyla karşılaşılır.

        YAZAR

        Mehmet Bulut