Kuşku yahut şüphe, gerçeklikten emin olamama, bir tereddüt halidir. Felsefi anlamda ise kuşku, nesnesine tam uygun bir bilginin mümkün olmaması anlamına gelir. Bu anlamda kuşkuculuk akıl, duyum, sezgi gibi bilgi yetilerinin sınırlı ve değişken oldukları için bu yetiler aracılığı ile edinilen bilgilerin de sınırlı ve kesinlikten uzak olacağı kabulüne dayanan genel yaklaşımı adlandırmak için kullanılır. Gerçek bilinemez. Görünüş ve gerçeklik arasında ayrım olduğu tezi reddedilmez lakin hiçbir yöntem veya bilgi gerçekliği uygun biçimde yansıtamaz.
Phyrrhon'un (ö. MÖ 275) kurucusu olduğu kuşkuculuğun akademik ve modern kuşkuculuk isimleri altında iki biçimi vardır. Akademik kuşkuculuk adlandırması Arcesilaus'un (MÖ 268), Platon'un (ö. MÖ 348/7) kurduğu Akademia'nın başına geçmesi ve Sokratesçi soruşturma biçimini benimsemesinden kaynaklanır. Akademik kuşkuculuk kesinlik, doğruluk, uygunluk, şüphe gibi kavramları merkeze almaz; dogmatik düşünür ve felsefelerin dayandıkları merkezi kabullerin de sorgulanabileceği temellerin çürütülebileceğinin gösterilmesini amaçlar.
Modern kuşkuculuk adlandırması ise insanın sadece zihin içeriklerinin doğrudan bilgisine erişebileceği fakat bunların sadece birer temsil olmaları dolayısıyla var olan nesnelere tam uygun olup olmadıklarını tespit edecek yöntem ve araçlara sahip olmadığımız biçimindeki görüşü ifade etmek için kullanılır. Özellikle John Locke' un (ö. 1704) birincil nitelikler ve ikincil nitelikler ayrımından kaynaklanan temsil teorisi ile yakından ilgilidir. Bu görüş zihin içeriklerinin dış dünyada var olan herhangi bir nesneye karşılık gelmediği için değil ancak zihnin kendi işlemlerinin sonucu olduğu için kesinlik taşıdığını öne sürer. David Hume (ö. 1776), George Berkeley'in (ö. 1753) birincil ve ikincil nitelikler ayrımının yapılamayacağına, birincil kabul edilen niteliklerin de tıpkı ikincil nitelikler gibi öznel olduğu eleştirisinin de etkisiyle, modern kuşkuculuğu tutarlık içerisinde olabilecek en geniş biçimine kavuşturmuştur. Hume'un felsefesi zihin içerikleri ile bu içeriklere karşılık gelebilecek dış dünya ile ilgili olmaktan çok, zihin içeriklerinin işleme biçimlerini konu edinir. Bu yüzden bilginin nesnesine uygunluğu hakkında kuşkucu pozisyonunu korurken, özne bağlamında belirli bir inceleme yönteminin söz konusu edilebileceğini savlar.
Son olarak kuşkuculuğun özel bir biçimi olarak yöntemsel kuşkuculuktan da bahsedilebilir. Özellikle Descartes felsefesi ile özdeşleştirilen bu yaklaşım, sağduyuya uygun olsa bile kesinliği açık olmayan her tür yargıyı yanlış olarak kabul eder. Bununla birlikte kuşku hali, düşüncenin bir biçimi olduğundan bir bilincin varlığına bağlıdır. Şu halde kuşku bilinçli bir öznenin varlığının kesinliğinin işareti olarak görülür. Kuşkudan türetilen kesinlik, kuşkuyu aşmamızı da sağlayan unsurdur. Bu düşünce her ne kadar kuşku fikrinden hareket etse de kesinlik iddiası ile sonuçlandığı için yöntemsel ya da metodolojik kuşkuculuk olarak adlandırılır.
YAZAR
Taşkın Erol